RAHMAN’IN NAZARI KALPLEREDIR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Insanin bir bedeni bir de ruhu var. Ruh olmazsa bedende can bulunmaz, hayat emaresi görülmez. Ruhtan maksat insanin varlik sebebi güçtür. Beden o kuvvenin görüntü mahallidir. Sevgili Peygamberimiz (sas) bir hadisinde insanin bedeniyle kalbinde zuhur eden ameli su ifadesiyle bize misal göstermistir: “Süphesiz Allah, suretlerinize ve mallariniza bakmaz. Ancak O (cc), kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33; Ibn Mace, Zühd, 9)
Burada geçen kalp de suret de Arapça kelimedir. Biz Türkçemizde suret derken insan sureti veya bir resmin kopyasi veyahut isin yapilis sekli ile yüz görünümünü kastederiz.
MÜRIDIN MÜRSIDE KARSI EDEP VE SORUMLULUKLARI
YRD. DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Tasavvufi egitim, büyük oranda mürit ile mürsid arasindaki birliktelige dayanir. Mürsid, müritlerine bir taraftan sözlü olarak, diger taraftan da bizzat uygulamali olarak Islam’in temel ilke ve esaslarinin hayata nasil aktarilabilecegini göstermektedir. Bunun karsisinda mürit ise birtakim kurallara ve edeplere riayet etmekle yükümlüdür. Bunun için tasavvuf kaynaklarinda müridin seyhine karsi riayet etmesi gereken edepler ayrintili sekilde ele alinmis, böylece saglam bir mürit-mürsid iliskisinin temelleri atilmistir.
Bu baglamda Naksibendiye tarikatinin Halidiye kolunda, müridin seyhine karsi uymasi gereken edepler, Mevlana Halid Bagdadi’nin (ks) Risale-i Halidiye adli eseri basta olmak üzere tarikat adabina dair telif edilen kaynaklarda önemli bir yer isgal etmektedir.
Halidiye tasavvuf geleneginde mürit ile mürsid arasindaki iliskilerin en genel anlamda üç esas üzerine kuruldugu görülmektedir: Muhabbet, ihlas ve edep.
Bunlardan muhabbet, müridin manevi anlamda mürsidinden feyiz alabilmesi ve böylece ondan istifade edebilmesi için aralarinda kurulacak sevgi bagidir.
Müridin, mürsidinden azami ölçüde istifade edebilmesi için muhabbet yapay, suni olmamali, içten gelerek ortaya çikmali ve ihlasa yani samimiyet esasina dayanmalidir. Zira ihlas, muhabbetin saglikli bir zeminde olusabilmesi için temel sarttir. Öte yandan mürside karsi edep ise ihlas ve muhabbeti seklen de tamamlayacak üçüncü esas olacaktir. Muhabbet, ihlas ve edepten olusan bu üç esas saglikli bir mürit-mürsid iliskisi için zaruri görülmüstür. Bundan dolayi mürit-mürsid iliskilerinde müridin riayet etmesi gereken edepler ayrintilariyla kaynaklarda yer almistir.
INSANIN ÖNÜNDEKI IKI YOL
ISMAIL ACARKAN
Insanlarin mizaç ve mesreplerinin farkliligi Allah’in isimlerinin insanlarda farkli farkli tecelli etmesinden dolayidir. Bedenlerimiz, göz ve ten rengimiz, boyumuz ve fiziksel gücümüz birbirinden farkli oldugu gibi; duygu, düsünce ve eylem yönünde de farkli yeteneklere sahibiz. Bazi insanlarin duygusal yani daha güçlüdür. Bazi insanlar harekete geçme konusunda daha hizli ve pratiktir. Bazi insanlar ise kapsamli ve derinlemesine düsünme konusunda daha yeteneklidir.
Buna benzer sekilde her birimizin potansiyel riskleri ve dolayisiyla imtihani da farkli noktalarda olabilir. Bazi insanlarda öfkelenme egilimi, bazilarinda acelecilik ve sabirsizlik, bazilarinda kaygi ve ümitsizlik egilimi daha yüksektir.
Bazilari dogustan cömert ve paylasimcidir ama öfke ve tahakküm konusunda kendini kontrol etmekte zorlanabilir. Bazi kisiler tedbirli ve düsünerek hareket etme konusunda dogustan kabiliyetlidir. Ama belirsizlik karsisinda tevekkül etme ve ümitli olma konusunda zorluk çekebilir. Bazilari dogustan mükemmeliyete ve kusursuzluga egilimli olarak dogar. Ancak bu kisilerin eksige ve hataya tahammül ve hosgörü göstermeleri zordur.
HÜCVIRI ILE HASBIHAL
YRD. DOÇ. DR. NURULLAH KOLTAS
Hücviri: Kardeslerim! Bilinmelidir ki cehalet ölümüne karsi kalbin hayati ilimdir. Küfür karanligi için yakin nuru da ilimdir. Marifet sahibi olmayan herkesin gönlü cehaletle ölüdür. Seriat hakkinda bilgi sahibi olmayan herkesin kalbi cehaletle hastadir. Dolayisiyla kafirlerin kalpleri ölü, gafillerin kalpleri hastadir.
Seyyar: Üstadim, Imam Kuseyri alimlerin ilmi yaymayla, velilerin ise sirlari gizlemekle yükümlü olduklarini dile getiriyor. Alimler bilgilerini saklayacak olurlarsa, agizlarina cehennem atesinden bir gem vurulacagi, veliler de sirlari ifsa edecek olurlarsa sirlar âleminden uzaklastirilip sirlarin da kendilerinden alinacagi ilavesinde bulunuyor. (Letaifü’l-Isarat, I, s. 162) Madem ki sirlar ya da marifeti ifsa riskli bir durum, marifeti edinemeyen kalplerin ölümünün önüne nasil geçilecek?
IÇ ÂLEMINI KORUYUP GÖZETMEK: NIGAH DAST
KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Kelimat-i kudsiyenin yedincisi olan nigah dastin kelime manasi korumak, muhafaza etmektir. Tasavvufi bir terim olarak kalbi her türlü düsünceden -havatir- korumaktir. Nigah dast, tasavvufun temel konularindan biri olan murakabeyle hemen hemen ayni anlamdadir. Zira Arapça bir kelime olan murakabe de korumak, muhafaza etmek demektir. Bir tasavvuf terimi olarak ise murakabe, kulun daima Allah’in gözetimi altinda bulundugunun suurunda olmasi, O’ndan (cc) gayri bir seyle mesgul olmamasi için kalbini sürekli kontrol etmesi seklinde açiklanabilir. Iste nigah dast da bu murakabe taniminin ikinci kismini ifade etmektedir. Kalbi sürekli kontrol etmek, kalbe gelen düsünceleri de -havatir- kovmayi beraberinde getirir. Bir önceki yazimizda yani Baz gest prensibini açiklarken havatirin kovulmasi üzerinde durdugumuzdan bu yazida genel olarak murakabenin önemine ve faydalarina yer verecegiz.
Tasavvuf klasikleri ve tabakat kitaplari incelendiginde, sufilerin murakabe konusuna büyük bir önem atfettikleri görülmektedir.
Tasavvuf klasiklerinden olan Kesfü’l-Mahcub ’un müellifi Hücviri, batini murakabe etmenin Cüneydiye yolu ve usulü oldugunu, yani Cüneyd Bagdadi (ks) ve takipçilerinin tasavvuf anlayislarinin batini -iç âlemi- koruyup gözlemek oldugunu söylemektedir. Sufilerin adabindan bahsedilirken de vakitlerini, hallerini ve nefeslerini koruyup bunlardan hiçbirini gafletle geçirmedikleri; zahir ve batinlarinda murakabe ve müsahede haline devam ettikleri belirtilmektedir.
CAN GÖZÜNÜN REHBERI: MESNEVI
AHMET EDIP BASARAN
Yahya Kemal’in, talebesi Tanpinar’in kendisine sordugu, “Üstad, biz Viyana kapilarina nasil olduk da gittik?” sorusuna verdigi cevap oldukça meshurdur: “Pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak!” Süphesiz bu sözüyle bir hakikati dile getiriyordu Yahya Kemal. Halkin ilim ve irfan mekteplerinde yüzyillarca bir hayat dersi olarak okundu Mesnevi . Kültürü, medeniyeti, insan ve hayat tasavvurunu besleyen ana damarlardan birisi oldu. Camilerden, medreselerden tasarak çarsilara, sokaklara ve ev içlerine dek bir halkin içine, yasantisina karisabilmis nadir kaynaklardan biridir Mesnevi . Onun gücünü ve etkisini öncelikle bu sosyal hayatin içine karisan ruhunda aramali.
Bir dost sohbetinde Mehmet Akif’e, “Mevlana sair midir?” sorusu yöneltilir. Akif su cevabi verir: “Sair Mevlana’yi ariyorsaniz Divan-i Kebir ’ini okuyunuz. Mürsid Mevlana’yi ariyorsaniz Mesnevi ’sinde bulursunuz.” Mithat Cemal’in o meshur biyografisinde aktardigi bu hatira Mesnevi ’yi ne gözle okumamiz gerektigi hususunda bize belli ipuçlari veriyor aslinda. Mesnevi tam da bu cihetten, dünyada bir garip yolcu olan insana kilavuzluk edecek kiratta bir ahlak ve nasihat kitabidir. Soylu bir mihmandardir. Insanin elinden tutup, yasadigi çaga ve insana hakikat nazariyla bakabilmenin yolunu yordamini ögretir insana. Bir can gözüdür. Ilkin su ince hakikati hatirlatir: Ne denli sahih bakarsaniz o denli sahih görürsünüz.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Ocak (sayi: 65) sayisinda.)
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.