ILIM VE IRFAN | Ağustos | 2017 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1456
KUYU, SARAY VE ZINDAN: HAZRET-I YUSUF’UN HAYATA HAZIRLANISI
PROF. DR. ALI AKPINAR

Dünya güzeli Yusuf peygamber, peygamber ailesine mensup, tipki Hazret-i Süleyman, Hazret-i Davud peygamberler gibi, sultan peygamberlerden biridir. Elbette onun Misir’a sultan olmasi kolay olmamis, o bu nimete çok büyük sinavlardan basariyla geçtikten sonra nail olabilmistir.
Hazret-i Yakup’un ocaginda onun gözdesiyken, kardeslerinin ihanetiyle kuyulara atilmis, köle olarak satilmis, iftiralara maruz kalmis, zindanlara tikilmis ve bütün bunlardan sonra büyük makamlara atanmistir. Yusuf suresi, bize onun hayatindan çok önemli ve hikmetli kesitler sunar. Onlardan biri de onun zindani medreseye çevirmesidir. Söyle ki:
Hazret-i Yusuf, hizmetli olarak alindigi sarayda kadinlarin entrikalariyla karsi karsiya kalinca Rabbine dua etti ve, “Rabbim, hapis benim için, bunlarin istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eger tuzaklarini benden uzaklastirmazsan onlara mey¬leder ve bilmeyenlerden olurum, dedi.” (Yusuf, 33)
Onun bu samimi duasi karsisinda, “Rabbi onun duasini kabul etti ve kadinlarin tuzagina engel oldu. Zira O, isitir ve bilir.” (Yusuf, 34)
Hazret-i Yusuf, yüce Rabbinden daha hayirli bir sey de isteyebilirdi. Ama o, kadinlarin entrikalari karsisinda yasadigi zorlugun bilincindeydi. Günaha düsmeme konusunda kararliydi ancak sonuçta o da insandi. Sonuçta zindan onun için çok daha hayirli oldu. Tipki daha önce atildigi kuyunun ve köle olarak satildigi sarayin kardeslerinin serlerine karsi koruma alani oldugu gibi. Yüce Allah, onu zindanda koruma altina aldi. Yusuf sarayda hizmetliydi, zindanda davetçi oldu. O asla, karamsarliga düsmedi ve zindani medreseye çevirmesini bildi. Onun zindandaki durusu ve zindan arkadaslariyla iliskileri onu yüksek mertebelere tasidi. Zindan sartlari onun iyice olgunlasip pismesine vesile oldu. Zira o ileride, yönetime geldiginde her seviyedeki insanin durumunu, yasadiklarini ve çektiklerini bilecek, ona göre de insanlara faydali olacakti. Sonuçta Yusuf zindanda özgür, kadin sarayda tutsak olarak kaldi. Çünkü Yusuf’un bedeni zindanda olsa bile ruhu özgürdü.

EN ETKILI IRSAD YÖNTEMI: SOHBET
YUSUF AGIRMAN

Irsad, insanlari kainatin yaratici olan Allah Tealaya karsi içerisinde bulunduklari gafletten uyandirmak ve hidayete ulastirmak demektir. Allah Teala insanoglunu yaratmis ve peygamberleri araciligiyla dünyada ve ahirette mutlu olmanin yollarini göstermistir. Irsad faaliyeti Allah Tealanin ilk insan ve ilk peygamber olan Hazret-i Adem’i yaratmasiyla baslamistir ve kiyamete kadar devam edecektir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (sas) rahmeti geregi insanlari Allah Tealanin dinine davet ederken çok hassas davranmis, büyük bir sabirla, zihinlerinde olusan süphe ve tereddüt emarelerinin dagilmasini saglamistir.
Irsadin en önemli unsurlarindan biri hiç süphesiz Asr-i saadetten bu yana devam eden sohbetlerdir. Peygamber Efendimizin (sas) bu kutlu yolda öngördügü metod da sohbettir. Sohbet, karsilikli konusmak demektir. Fakat bu kelime fiili konusmanin ötesinde bir mana ihtiva etmektedir. Sohbet, bir olmak, bir kimseyle ülfet edip yar ve hemdem olmaktir. Tekellüm etmese¬ler bile kavusup görüsmektir. Sahabe ile sohbetin ayni kökten gelmesi oldukça önemlidir. Kur’an-i Kerim’de Peygamber Efendimizin (sas) cemaatine, bir gaye etrafinda toplanip sohbet edenler manasina gelen ashap kelimesiyle hitap edilmis, Peygamber Efendimiz de (sas) kendisini gören ve sohbetinde hazir bulunan mü’minlere ashabim demistir. Resulullah’in (sas), sahabenin kalplerini tedavi ve nefslerini tezkiye için sürekli soh¬bet ettiklerini ve sohbetlere tesvik ettigini bilmekteyiz. Kalbi hastaliklarin devasinin sohbet meclislerinde bulunabilecegini unutmamak lazimdir. Cenab-i Hak Kur’an-i Kerim’de söyle buyurur: “O, ümmiler içinde kendilerin¬den kendilerine bir peygamber gönderendir ki, onlara ayetlerini okur, onlari temizler, onlara kitabi ve hikmeti ögretir. Halbuki onlar daha evvel gerçekten apaçik bir sapiklik içerisinde idiler.” (Cuma, 62)
Fahr-i Kainat (sas), mübarek hali, sözleri ve nazarlariyla ashabini etkilemis, bu güzide topluluk Peygamber Efendimizin (sas) sohbetlerinde cehaletin karanliklarindan marifetullaha yaklastiran yüce makamlara erismislerdir. Kisa bir süre Kainatin Efendisinin soh¬betinde bulunmak, senelerce seyr-ü sülukle elde edilemeyecek mertebelere ulasmaya vesile olmustur. Peygamber Efendimizin (sas) sohbetinden feyz ve bereket almak isteyen Suffe ashabi, gece gündüz Mescid-i Nebevi’de kalmis Peygamberimizin (sas) yolunu gözlemislerdir.

DUAYI YENIDEN KESFETMEK
SAID YAVUZ

Dua mü’minin silahi. Modern zamanlarin ruhu¬muzu kusattigi, bizi kendimizden çok uzaklara attigi zamanlarda en çok ona tutunuruz. Dua adeta bir seyleri yeniden hatirlamak içindir. Kendini bulmak için bir gayreti giyinmek. Duanin kelimeleri bizi yeniler. Ellerimizi kaldiralim ya da kaldir¬mayalim, içten bir yakarisla gönül ipligine dizdigimiz cümleler bizleri kendi renklerine boyar. O cümlelerde neler istenmisse Ilahi makamdan iste o istenenler bizi sekillendirmeye, bizi dönüstürmeye azmeder adeta. O nedenle dua ederken cümleler, ifadeler çok özenle seçilmeli. Ne olmak istiyorsak, oraya bizi çekecek seyler söyleyelim. Sözlerimiz bizi tasiyacak araçlar olacak. Nereye gitmek istiyoruz?
Madem ruhumuz bulandi, yasadigimiz çag bizi aksam baska bir insana, sabah baska bir insana dönüstürdü, sellerde bir o tarafa bir bu tarafa çarpan kütükler gibi yuvarlaniyoruz; o zaman bize kullugumuzu ve ayni zamanda bu âlemdeki yüceligimizi hatirlatacak kelimeleri hatirlayalim. Aslinda ne olmak istiyorsak o yolda kurdugumuz cümleler o kuruldugu anda elimizden tutacak ve bizi oraya dogru götürmeye baslayacak. O zaman bugün birlikte o kelimeleri arayalim. Ve isteyecegimiz seyler için hiç sinirlama koymayalim. Yahu benden de böyle bir insan çikar mi, demeyelim. Ama kendimi taniyorum, ben degismem ki, demeyelim. Ben böyleyim, insanin en büyük putudur. Ben böyleyim demek yenilgiyi, kaybetmeyi bastan kabul etmek demek. Ben böyleyim, imtihan sirrini ortadan kaldirir. Oysa insani insan eden onun sürekli terakki edisidir. Bir kavgadir insan olus. Nefs ve seytanin hayvandan asagilara dogru çektigi ruhunu onlarin elinden kurtaracak cehdin pesindedir insan. Bugün gündelik hayatin içinde kendini kaybetmis bizlere aslinda olmamiz gerekeni hatirlatacak dua cümleleri gerek. Baktik ki kayboluyoruz. Baktik ki ruhen azaliyoruz. Kalbimiz eskisi gibi rikkatle atmiyor. Iste o zaman onlara uzanmali, onlari tekrar ederek asil olmamiz gerekeni kendimize hatirlatip durmaliyiz.

HALK IÇINDE HAK ILE: HALVET DER-ENCÜMEN
KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN

Halvet der-encümen, Naksibendiye tarikatinin on bir temel ilkesinden -Kelimat-i kudsiye- dördüncüsüdür. Arapça bir kelime olan halvetin sözlük anlami bas basa veya yalniz kalmaktir. Encümen ise Farsça bir kelime olup topluluk, meclis demektir. Buna göre halvet der-encümen, topluluk içinde yalniz olmayi ifade eder. Tasavvufi bir terim olarak ise, bedenin halkla, gönlün Hak’la olmasidir. Halvet der-encümeni daha iyi anlayabilmek için öncelikle uzlet ve halvet kavramlari üzerinde kisaca durmak faydali olacaktir.
Arapça bir kelime olan uzlet, halka karismamak, onlardan ayri yasamak demektir. Bir tasavvuf terimi olarak ise, günaha girmemek, daha çok ve daha ihlasli ibadet edebilmek için toplumdan ayrilarak issiz yerlere çekilmek ve yalniz yasamayi tercih etmek anlamina gelir. Tasavvufun ilk dönemlerinde uzlet ve halvet kelimeleri birbirinin yerine kullanilmistir. Daha sonra halvet kavrami anlam daralmasina ugramis ve uzletin süresi, sekli ve uyulmasi gereken sartlari belirlenmis halini ifade etmeye baslamistir. Buna göre halvet; salikin, seyhinin gözetiminde belirli bir süreyle belli bir mekanda inzivaya çekilerek zaruri ihtiyaçlarinin disinda dünyayla olan irtibatini kesmesi ve bütünüyle Allah’a yönelmesidir. Bu sekilde bir halvet uygulamasi Kadiriye, Sühreverdiye, Kübreviye ve Halvetiye gibi tarikatlarda müridin egitiminde bir metod olarak kullanilmaktadir. Naksibendiye tarikatinda ise halvet degil onun ziddi olan celvet, bir baska ifadeyle halvet der-encümen bir egitim metodu olarak benimsenmistir.

KURULUS VE KURTULUS REÇETESI: ISLAM
AHMET EDIP BASARAN

Süphesiz insan basibos yaratilmamistir. Basibos yaratilmadigi gibi basibos da birakil¬mis degildir. Insana yaratilmislarin en sereflisi payesini veren Islam, ayni zamanda o insana da bir kimlik ve bir kisilik bahsetmistir. Kimlik topluma, disa bakan tarafi temsil ederken kisilik nefse, içe bakan tarafi temsil eder. Iç ve dis, ruh ve beden, ölüm ve hayat arasindaki sonsuz güzel denge böyle kurulur. Insan içini kurmadan disini kuramaz. Her büyük eylem, salih amel içte kurulmus o muhkem ve saglam kisiligin bir meyvesi olarak ortaya çikar, serpilir. Insan içindeki pusulayi kaybederse yolunu da kaybeder. Islam, insanin içindeki o pusulanin ta kendisidir. Bir kimliktir, bir kisiliktir Islam. Elbette her seyden önce bir din. Ekmel ve son din. Adim Müslüman, diyordu sair çünkü adimizi bize Islam vermistir. Kurulusun ve kurtulusun basladigi yer Islam’dir. Çagimizin diri ruhlarindan Aliya, “Benim için yeryüzünde iyi, dogru ve güzel olan ne varsa onun adi Islam’dir.” diyordu. Adimiz Islam’dir çünkü insanin var olus sözlesmesi O’nun (cc) adiyla baslar. O’nun (cc) adiyla baslamayan her eylem daha yapilirken yikilan binalara benzer. O’nun (cc) adiyla yasamayan insan hangi hayatin canlisi olabilir?
Sezai Karakoç, Islam kitabinda insanin Allah’la yaptigi sözlesmenin izinden giderek münferit basliklar çerçevesinde belli basli temel kavramlari irdeler. Üzerinde özellikle durdugu nokta ise tam da yukarida andigimiz kurulusun ve kurtulusun yegane reçetesi olan Islam’in biricikligidir. Peki bu temel kavramlar nelerdir? En basta din, sonra insanin özgürlügü, kelimeyi sahit tutarak yapilan sözlesme, ölüm, hayat, kader, adalet, iktisat ve betonlari kiran oruç.
Karakoç, bu temel basliklar etrafinda modern çagin beraberinde getirdigi insani ifsada ve iflasa sürükleyen zararli aliskanliklarin da bir elestirisini yapar. Kupkuru ve mesnetsiz bir elestiriden ziyade sabiteleri ve dayanak noktalari oldukça saglam bir analiz ve çözümleme inceligi vardir bu elestirilerde. Üstad’in bütün eserlerinde görmeye alisik oldugumuz bu çözümleyici ve detayci yalin bakis Islam kitabinda da bizi selamlar.

KIRKAMBAR:
ÖLÜMÜ HAFIFLESTIREN ILAÇ
M. NEZIHI PESEN

Büyük mürsidlerden Esrefoglu Rumi Hazretleri ölüm hakkinda sunlari söylüyor: “Ölüm sanildigi kadar kolay degildir. Bir insan ölürken türlü zahmetler çeker. Öldükten sonra da degisik azaplar görür. Geride kalanlarin halleri türlü türlü olur. Kabir karanlik bir yalnizlik evidir. Pismanlik yeridir. Kisi suda bogulup kaybolmus olsa da, ateste yanmis olsa da hatta yer ile gök arasinda kalmis olsa da, vahsi hayvanlar tarafindan parçalanip yenilse de kabirde basina gelecek islerden kurtulusu yoktur.” Esrefoglu Hazretleri ölüme dair bunlari söylemeden önce adeta nefsi buna hazirlamak, bu aciyi en az tattirmak için nefs-i emmarenin ilaci olan su üç önemli tavsiyede bulunur: Hastalari ziyaret edin; cenaze namazlarina katilin ve kabir ziyaretinde bulunun.

PEYNIR BOZULUNCA SAGLIK DA BOZULUR
KEMAL ÖZER

Peyniri ilk kim yapti, elbette bilmemiz mümkün degil. Belki de, sayilari Hazret-i Adem’in vefatina kadar kirk bini buldugu sanilan ilk insanlarca yapildi. Aslinda ilk peyniri kimin yaptiginin bizim için hiçbir önemi yok. Önemli olan, peynir hala peynir mi, yoksa peynire benzeyen baska bir sey mi yiyoruz sorusunun cevabi. Tipki insan gibi her seyin kaynagi toprak! O yoksa hayat yok. Toprak olacak, yagmur yagacak, otlar bitecek, inekler, koyunlar, keçiler, develer ondan yiyecek, süt olacak ki, biz de ondan yogurt, peynir, yag yapabilelim.
Sadece toprak mi? Hayir, kainatta hangi sey var ki gereksiz olan? Toprak mi, bitkiler mi, hayvanlar mi, hava mi, su mu, ates mi, mantar ya da bakteriler mi? Bunlardan hangisi yoksa orada hayat devam eder mi ki? Süt de böyle. Bir bebek sütsüz büyüyebilir mi? Haydi büyüdü diyelim, sihhatli olabilir mi? Bugün süt bozuldu. Bunun iki nedeni var: Çünkü insan ve tabiat bozuldu. Insan endüstrilesecegim, daha kisa sürede, daha uzun ömürlü hem de çok ekonomik ürün üretecegim yalaniyla önce kendini, sonra da tabiati ifsat etti. Kisacasi insan bozuldu, o bozulunca da her sey bozuldu. Hayvanlarin tabii sekillerde beslendigi zamanlarda, iyi, besleyici, zararsiz sütler elde edilirdi. O sütler de her biri kendi yöresinin adiyla anilan doyumsuz tatlarda peynirlere dönüstürülürdü.
/br>

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Agustos (sayi: 60) sayisinda.)


GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI

Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024