TASAVVUF SÖZLÜGÜ
MUHAMMED ARIF ATA
Sözlükte, devenin bir yerde çöküp durmasi, orada bir müddet beklemesi anlamina gelen mübarek, bürûk kökünden türemistir. Halk nezdinde iyi ve hos karsilanan durumlarin müdavemet arz edisine mübarek, bereketlenmis denir. Söz konusu durum, zahiri âlem ile ilintili oldugunda mevcudiyetini sürdürmek yani tükenmemek anlaminda bolluk manasina gelirken, batini âlemle ilintili oldugunda ise, manevi duygular ile saadet ve mutlulugun bollugu manasina gelmistir.
Bereketi konu edinen ayet ve hadisler incelendiginde bu terimin hem dünyevi hem de uhrevi kazanç veya kayiplari kapsadigini görecegiz. Binaenaleyh mü’min hayirin, nimet, bereket ve bollugun Mevla Teala katin¬dan olduguna itikat eder; dua, istek ve niyazlarinda yalniz O’na (cc) yönelir ve O’na (cc) tevekkül eder. Kâmil mü’min oluncaya dek bu minval üzere hareket eder.
Islam, bereketin asil kaynaginin Allah (cc) oldugu ilkesini benimsemistir. Tarikat erbabinin bazi maddi ve manevi kazançlarinda, seyhimin bereketiyledir, sözü bu ilkeyi zedeler nitelikte degildir. Burada bereketten kastin Ilahi nimetlere mazhariyet oldugu ve Peygamberimizin varisi olan mürsid-i kâmillerin de, müritlerinin Ilahi nimetlere ulasmasi noktasinda kendileri için dua ve niyazda bulundugu murad edilmektedir. Nitekim yüce kitabimizda, “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmistir ki, sizin sikintiya düsmeniz O’na çok agir gelir. O, size çok düskün, mü’minlere karsi da çok sefkatli ve merhametlidir.’’ (Tevbe, 128) seklinde buyurulmaktadir. Elbette ki Peygamberin varisleri olan kâmil mürsidler de bu konuda O’nun (sas) izini takip edip, genelde bütün Müslümanlar için, özelde ise himayeleri altinda bulunan müritleri için yüce Mevla’ya dua ve tazarruda bulunmaktadirlar. Dualari Allah nezdinde makbul olan bu zevatin vesilesiyle yüce Mevla müridani türlü türlü nimete mazhar kilmaktadir.
ALLAH DOSTLARI: VELILER
KUTBEDDIN AKYÜZ
Allah Teala her ümmete, kendilerini uyaran ve Allah’a davet eden bir pey¬gamber gönderdigi gibi her devirde, insanlari Allah’in huzuruna sevk eden, onlara Allah Teala’nin sevgisini ve askini ögre¬ten arifibillah zatlari da göndermistir. Bu zatlar bulunduklari dönemde hakikat bayragini tasiyan ve insanlari seriatin özüne yönlendiren büyük Allah dostlaridir.
Onlar, insanlari hidayete erdirme hususunda rehber olan ve Peygamberimizin (sas) verase¬tini elde etmis mükemmel sahsiyetlerdir. “Her toplum için bir hidayet rehberi vardir.” (Rad, 7) ayet-i kerimesi mucibince Allah Teala, kiyamet sabahina kadar bu gibi zevat-i kiramdan dünyayi bos birakmayacak, onlarin yüzü suyu hürmetine mahlukata rahmetiyle tecelli edecektir. Bu zatlarin irsadi sayesinde inananlarin dini duygularinda bir dirilis ve tecdit söz konusu olacaktir.
Halk içindeyken dahi Hak ile beraber olabilmeyi basarmis olan bu kametlere Islam literatüründe veli/evliya denilmistir. Veli sözcügü bulundugu kalip itibariyle yardim eden, seven, dost olan, koruyan; yardim edilen, sevilen, dost kilinan, korunan gibi anlamlara gelmektedir. Veli, Allah’i seven, O’nu (cc) dost edinen, sinirlarini koruyan veya Allah tarafindan sevilen, dost edinilen ve Ilahi koruma altina alinan bahtiyar kimsedir. Kelimenin çogulu olan evliya Türkçe’de tekil anlamda da kullanilmaktadir.
SEHITLERIN SERTACI: HAZRET-I HÜSEYIN (ra)
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Mücadelenin essiz kahramani, cennet ehlinin efendisi: Hazret-i Hüseyin.
Hicretin dördüncü yilinda Saban ayinin besinde Medine’de dünyaya gelmistir. Hazret-i Peygamber onun dogumunu haber alinca, büyük bir saadet yasamis ve tipki Hazret-i Hasan’da oldugu gibi ismini bizzat koymustur. Ayni sekilde onun için de akika kurbani kesilmis, dogumunun yedinci gününde sünnet ettirilmistir. Hazret-i Hüseyin, er-Resid, et-Tayyib, ez-Zeki, el-Vefi, es-Sibt lakaplariyla taninmakla birlikte, en çok Reyhanetü’n-nebi ve es-Sehid unvanlariyla temayüz etmistir. Gögsünden asagisi Efendimize (sas) çok benzeyen Hazret-i Hüseyin, Efendimizin (sas) mübarek hanesinin çok farkli bir simasiydi.
Çocuklugunun her yönünü Hazret-i Peygamberle geçiren Hazret-i Hüseyin, ahlak ve terbiyede zirvede yetismistir. O zorlu bir mücadeleye sahne olacak haya¬tinin en güzel evrelerini Efendimizle (sas) yasamistir. Hazret-i Peygamber, abisi Hazret-i Hasan’la birlikte ona daima büyük bir sefkat göstermis ve her firsatta onlara olan sevgisini dile getirmistir. Bir defasinda onlar için, “Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kokladigim iki çiçegimdir.” buyurmustur. Baska bir rivayette ise, Hazret-i Peygamber, onlar için söyle söylemistir: “Allah’im! Ben, bunlari seviyorum. Sen de bunlari sev.”
Bu husustaki diger bir hadisinde ise, “Hasan ve Hüseyin’i seven, beni sevmis, onlara kin tutan da bana kin tutmustur.” buyurmustur.
Hazret-i Hüseyin, Efendimizin (sas) ailesinden abasinin altina aldigi dört kisiden biridir. Hazret-i Peygamber, mü’minlerin annelerinden Ümmü Seleme’nin evinde bulundugu bir sirada, “Ey Ehl-i beyt! Allah kusurlarinizi giderip sizi tertemiz yapmak ister.” ayeti nazil olmus¬tur. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ali’yi, Hazret-i Fatima’yi, Hazret-i Hasan’i ve Hazret-i Hüseyin’i abasinin altina alarak, “Allah’im! Benim Ehl-i beytim iste bunlardir. Bunlarin kusurlarini gider ve bunlari tertemiz yap!” diye dua etmistir. Ümmü Seleme, “Ey Allah’in Resulü! Ben de onlarla beraber miyim?” diye sormus, Efendimiz (sas), “Sen yerindesin! Sen zaten hayirla birliktesin.” buyurmustur.
GÜNAHIN KARANLIGINDAN SEVABIN AYDINLIGINA
ISMAIL ACARKAN
“Gerçekten mü’minler kurtulusa ermistir; onlar ki, namazlarinda husu içindedirler; onlar ki, bos ve yararsiz seylerden yüz çevirirler; onlar ki, nefslerini terbiyeyle mallarini da zekatla arindirirlar; ve onlar ki, iffetlerini korurlar; su halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, iste bunlar, haddi asan kimselerdir. Yine onlar, emanetlere ve sözlerine sadik kalirlar; namazlarina devam ederler. Iste, asil bunlar firdevse varis olacak olan kimselerdir, orada ebedi kalacaklar¬dir.” (Mü’minun, 1-11)
“O takva sahipleri ki, bollukta da darlikta da Allah’in razi oldugu istikamette harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanlari affederler. Allah da güzel davranista bulunanlari sever. Onlar ki, bir kötülük yaptiklarinda ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’i hatirlayip günahlarindan dolayi hemen tevbe ve istigfar ederler. Zaten günahlari Allah’tan baska kim bagislayabilir ki! Ve onlar, isledikleri kötülüklerde bile bile israr etmezler. Iste onlarin mükafati Rableri tarafindan bagislanma ve altlarindan irmaklar akan, içinde ebedi kalacaklari cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafati ne güzeldir! Gevseklik göstermeyin, üzüntüye kapilmayin. Eger imanin tadini tatmissaniz, üstün olan sizsiniz.” (Al-i Imran, 133-139)
Sahabeden birinin ism (günah) ve birr (iyilik) hakkindaki sorusuna Hazret-i Peygamber, “Iyilik nefsinin kendisine isindigi ve huzur duydugu seydir, günah ise kisinin içinde huzursuzluk olusturan ve gögsünde tereddüde sebep olan seydir.” buyurmustur.
SAZELIYE’NIN BÜYÜK MÜRSIDI: EBÜ’L-ABBAS MÜRSI (ks)
MERYEM INCI NUR BABADAG
Ebü’l-Abbas Mürsi Hazretleri, 1215 yilinda Mürsiye’de dünyaya gelmistir. Tahsilini Mürsiye’de tamamladiktan sonra ticaretle mesgul olan babasinin yaninda çalismaya baslamistir. Ticareti sürdürmekle beraber kendisini ilim ve tasavvuf yoluna adayan Ebü’l-Abbas Mürsi Hazretleri hayati boyunca ticaretten kopmadan tasavvufi yolculuguna devam etmistir. Mürsiye’den Tunus’a geldiginde Ebü’l- Hasan Sazeli ile tanismistir ve 1242 yilinda Sazeli’ye intisap etmistir. Seyhiyle tanismasinda Sazeli Hazretleri, Ebü’l-Abbas Mürsi’ye nesebini sordugunda aldigi cevap üzerine, “Sen bana on yildan beri arz ediliyorsun.” diye¬rek Mürsi’yi talebelige kabul etmistir. Intisap ettikten sonra mürsidinden hiç ayrilmayan Mürsi, seyhiyle beraber Misir’a göç etmistir ve orada seyr-ü sülûkunu tamamlamistir.
Misir’in mukassim bölgesinde irsad vazifesini icra etmistir. 1258 yilinda mürsidiyle çiktigi son hac yolcu¬lugunda ser-halifelik görevi kendisine verilmistir.
Sazeliye’nin yayilmasinda Ebü’l-Abbas Mürsi Hazretlerinin önemli bir rol oynadigi, daha mürsidi hayattayken dahi Sazeli Hazretlerinin en önemli hali¬fesi oldugu hemen hemen bütün kaynaklarin ittifak ettigi bir husustur. Nitekim Sazeli’nin, Mürsi’ye verdigi deger kaynaklarda belirtilmistir. Sazeli Hazretleri onun üstünlügünü, “Allah Teala’ya yemin ederim ki, simdiye kadar gelmis bütün velilerin ve bundan sonra kiyamete kadar gelecek hepsinin isimlerini, sayilarini, hallerini, evliyalik yolundaki derecelerini Cenab-i Hak hem ona hem bana bildirdi.” sözleriyle belirtmistir.
Nitekim Mürsi’nin degerini belirten bir baska düsüncesini de Sazeli Hazretleri bir hac yolculugu ardindan söylemistir. Tunus’ta yasadigi çesitli sikintilar yüzün¬den Tunus’a dönmeyi düsünmemesine ragmen sirf Mürsi Hazretleri için Mekke’den ayrilip Tunus’a gittigini belirtmistir.
KELIMAT-I KUDSIYE: NAZAR BER-KADEM
KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Geçtigimiz ay Naksibendiye’nin, kelimat-i kudsiye -degerli sözler- olarak adlandirilan on bir temel ilkesini açiklamaya baslamis ve bunlarin ilki olan hus der-dem -her nefes alip veriste bilinçli olmak- üzerinde durmustuk. Bu yazimizda da ikinci prensip olan nazar ber-kademi ele alacagiz. Bu terim bazi kaynaklarda nazar der-kadem seklinde kaydedil¬mistir. Ancak bu, anlama etki eden bir fark degildir.
Nazar ber-kademin tam karsiligi, nazari -bakisi- ayaginda olmaktir. Terim olarak ise birkaç manasi bulunmaktadir. Bunlardan ilk akla gelen, salikin lüzumsuz seyler görerek gönlünün onlarla mesgul olmamasi ve himmetinin dagilmamasi için yürürken ayagina yani önüne bakmasidir. Duyu organlarinin maruz kaldigi uyaricilar, mübtedi -henüz tasavvuf yolunun basinda bulunan- müridin kalbine dogrudan tesir eder. Bu sebeple tasavvufi egitimde, gönüldeki bütün bulanikliklarin kaynagi olarak görülen duyu organlarinin kontrol altina alinmasina büyük önem verilir. Tasavvufi bir egitim metodu olan uzlet yani bir süre insanlar¬dan uzaklasarak yalnizca Hakk’a yönelmek de duyu organlarinin kontrolü için uygulanan bir yöntemdir. Zahiri duyularin kontrol altina alinmasinin maksadi, batini duyularin açilmasini saglamaktir. Zahiri bes duyu organinin kapatilmasiyla batini bes duyu organinin çalismaya baslayacagi ve gayb perdelerinin açilacagi kabul edilir.
HIKMETLERIN KALBINE YOLCULUK
AHMET EDIP BASARAN
Tasavvuf her seyden önce bir hal ilmidir. Bu halin dereceleri ve mertebeleri kendi içindeki hiyerarsiye göre sekillenir. Hal ilmini kalp ilmi olarak da okuyabiliriz aslinda. Kalp, kainatin ve insanin kaynama noktasidir. Her sey kalpte baslar, kalple bas¬lar. Söz ve eylemse kalbi besleyen iki gümrah irmaktir. Birinden biri eksilirse kalbin tezkiyesi ve terbiyesi zaafa ugrar. Bu yüzden yolun erenleri hem söze hem eyleme ayni önemi atfetmekte bir mahzur görmezler. Birinden birini tercih degil, her ikisini de tercih söz konusudur ve kalbin ihtiyaç duydugu vecd hali de bunu gerekli kilar. Ne diyordu büyük veli Ibn Ataullah Iskenderi Hazretleri: “Söylenen her söz içinden çiktigi kalbin libasini tasir.” Yani kalbinizde ne varsa onu söylersiniz. Ne eksik ne de fazla.
Ibn Arabi’ye (ks) atfen söylenen bir cümle vardir bilirsiniz. Füsûs’a baslarken bizi selamlayan o cümle söyledir: “Hikmetleri kelimelerin kalplerine indiren Allah’a sonsuz hamd olsun.”
Kelimeler sözün membaidir. Söz hakikatle ne kadar ünsiyet kurarsa o kadar derinlesir, kök salar kalbimizde. Söz bir emanettir. Söz bir hikmettir. Içinde hikmetten emareler tasimayan söz, bosluga söylenmis yankisi olmayan gürültülerden ibaret degil midir? Hikmet, bize hakikati hatirlatan bir kelime. Ataullah Iskenderi’nin hikmetleri böylesi bir derinligin, güzelligin, zarafetin izinde bir var olus yoklamasi sunuyor bizlere. Ölmeden önce olmanin, dogmadan önce ölmenin, varliktan önce yoklugun, uykudan önce uyanikligin tabirleri gibi okunabilir onun hikmetleri. Sözdeki eylem ve eylemdeki söz harikulade bir imtizaçla iç içedir onda.
KIRKAMBAR
MUSTAFA NEZIHI PESEN
BASIRETLI KISILERIN EMIN OLAMADIKLARI
Gerçek manasiyla cihad-i ekber -büyük-ve asgarin -küçük- sahibi, kalem ve kilicin emiri Abdullah bin Mübarek Hazretleri söyle buyurmuslardir:
Basiretli kisiler su dört husustan emin olmazlar:
• Islenmis günah; acaba bu hususta Cenab-i Hak ne yapacak?
• Ömrün geri kalan kismi; acaba insan bu süre içinde ne gibi tehlikelerle karsilasacak?
• Verilen lütuf; acaba mekr ve istidrac midir?
• Hidayet olarak görünenler; acaba allanip pullanmis dalalet midir?
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Haziran (sayi: 58) sayisinda.)
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.