ANNE SÜTÜYLE GELEN ILHAMLAR
PROF. DR. ALI AKPINAR
Süt, insanogluna bahsedilmis en önemli nimettir. O nimet sayesinde dünyaya yeni gelen her canli, varligini kolaylikla sürdürür. Süt nimetinin önemi ayetlerde söyle anlatilmistir: “Hayvanlarda da size ibretler vardir. Karinlarindaki iskembe ile kan arasindan, içenlere halis ve içimi kolay süt içiririz.” (Nahl,66) Ayet, süt denilen o beyaz ve özel sivinin ortaya çikisindaki erisilmez Ilahi kudrete dikkat çekmektedir. Biz içiririz ifadesi, sütü yavrularin içebilecegi kivamda, essiz özellik ve güzellikte yaratanin ve onu daha dünyaya yeni gelmis yavrularin içebilmesini saglayanin yüce Allah olduguna dikkat çekmektedir.
“Ehli hayvanlarda size ders vardir; onlardan çikan süt¬ten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardir. Onlardan yersiniz.” (Mü’minun, 21)
Elbette hayvanlardan elde edilen süt de insan için çok önemli bir nimettir, ancak insan için anne sütünün yeri çok daha baskadir. Insan için bu sivi, en özel, en temiz ve en helal bir gidadir. Anne sütünün yerini baska hiçbir sey tutamaz. Ne mamalar, ne baska bir kadinin sütü ve ne de bir hayvan sütü.
Yüce Yaratici, çocuk dünyaya gelir gelmez, annesine bahsettigi bu sütle birlikte, çocugu da annesinden o sütü alma/emme yetisiyle donatmistir. Çocuk aylarca anne sütüyle beslenir. Anne sütünü almasi, çocukla annesi arasinda kopmaz bir bagin olusmasini saglar. Karninda tasima, çocugu dogurma yaninda, ona verdigi anne sütü sayesinde de anne büyük bir mertebe kazanir. Bu üç essiz emek karsiliginda anne, en az üç mertebe kazanir ve bu mertebeler anneyi babadan üç adim öne tasir. Nitekim Peygamberimiz, en fazla iyilik yapmaya layik kisiyi sayarken üç kere anne buyurmus, dördüncü sirada da babayi saymistir. Buna göre annelik, babaliktan en az üç adim öndedir.
BIR EGITIM MODELI OLARAK TASAVVUF TECRÜBESI
ISMAIL ACARKAN
“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun egenlerden kil, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çikar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara, 128)
“Ey iman edenler! Eslerinizden ve çocuklarinizdan sizinle çekisebilecek olanlar da vardir. Onlarin hatalarindan sakinin. Affeder, kusurlarini baslarina kakmaz, hatalarini örterseniz, bilin ki, Allah çok bagislayan, çok esirgeyendir.” (Tegabun, 14)
“Hani bir vakit Lokman ogluna ögüt vermek için dedi ki: Ogulcagizim, sakin Allah’a ortak kosma. Çünkü ortak kosmak süphesiz ki büyük bir zulüm ve yanlisliktir.” (Lokman, 20)
“Yavrucugum! Yaptigin is -iyilik veya kötülük-, bir hardal tanesi agirliginda bile olsa ve bu, bir kayanin içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu senin karsina getirir. Dogrusu Allah, en ince isleri görüp bilmektedir ve her seyden haberdardir.
Yavrucugum! Namazi kil, iyiligi ögütle, kötülükten vazgeçirmeye çalis, basina gelenlere sabret. Dogrusu bunlar, azmedilmeye deger islerdir.
Küçümseyerek surat asip insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.
Yürüyüsünde dogal ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, süphesiz eseklerin sesidir!” (Lokman, 13-19)
Günümüzdeki egitim kurumlarinin birçogu mesleki bilgi ve beceriye yöneliktir. Ancak buna karsin kisinin psikolojik anlamda gelisimi göz ardi edilmektedir. Kisinin davranis, eylem, duygu ve düsüncede dengeli ve saglikli olmasi konusunda destek ve bilgi yeterince verilmemektedir. Bu durum, nesillerin saglikli ve olgun birer insan olmalari konusunda bir bosluk olusturmaktadir.
Bu açidan baktigimizda diyebiliriz ki, tasavvuf hakiki ve dengeli insan yetistirme okuludur. Tasavvuf, fitrat çekirdeginde var olan insanligin ortaya çikmasina hizmet eden okuldur. Nasil ki, bir çekirdek içinde bir agacin programini tasir. Ancak o çekirdekten agacin ortaya çikmasi bir yetistirme ve gelisim sürecini gerektirir. Bahçivanin yaptigi sey çekirdege agaci eklemek degil, çekirdekteki agacin ortaya çikmasina hizmet etmektir. Iste tipki bunun gibi tasavvuf egitimi de insanligimizi inkisaf ettirme egitimidir. Tasavvuf insana kendisini bulduran bir gelisim yoludur.
AFRIKA’DA BIR ISLAM MUHAFIZI: OSMAN BIN FUDI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
15 Aralik 1754 tarihinde Nijerya’nin Galmi kenti yakinlarindaki Maratta köyünde dogan Osman bin Fudi, Fülani kabilesinin Toronkava asiretine mensuptur. Geleneksel Islami egitimle yetismis; babasi Muhammed bin Salih’ten Kur’an egitimi almis, Abdurrahman bin Hamid’den sarf, nahiv, gramer ve belagat, Osman Binduri ve Muhammed Sambo’dan Maliki hukuku, Ahmed bin Muhammed bin Emin ve Hasim Bazamfare’den tefsir, Muhammed bin Raci’den hadis icazeti almistir.
Osman bin Fudi üzerinde en fazla etki eden hocasi Sahra Tuareklerinden Cibril bin Ömer’dir. Kendisinden fikih ve hadis dersleri yaninda tasavvuf egitimi almistir. Cibril bin Ömer’den Halvetiye icazeti alan Osman bin Fudi, Muhtar bin Ahmed el-Vafi el-Kunti’den (v. 1811) Kadiriye icazeti almistir.
1795 yilinda vaaz ve irsada baslayan Osman bin Fudi, hakikatin yalin kilicini kusandigini ilan edip Sudan topraklarinda Kadiriye’nin temsilcisi oldugunu beyan etmis, müritlerinin biat ve intisabini almaya, irsad faaliyetlerini yürütmeye baslamistir.
AKIL VE VAHIY DENGESINDE MUSA VE HIZIR (as) KISSASI
MONA ISLAM
Hizir ve Musa (as) kissasi Kehf suresinde ele alinan kissalardan biridir. Bu yazida bu kis¬saya kendi perspektifimizden bakmaya ve Hizir ve Musa’nin (as) isaret ettigi hakikatlerden bir kismina temas etmeye çalisacagiz. Kissanin bidayetinde Israilogullari Musa’ya (as) dünyadaki en bilgili kisiyi sormuslardir. Musa (as) en bilgili kisinin kendisi oldugu zannindadir ancak Allah onun zannini düzeltir ve Musa’ya yeryüzünde kendisinden daha bilgili bir kisinin bulundugunu, onu iki denizin kavustugu yerde bulabilecegini haber verir. Musa da (as) onunla bulus¬mak ve ondan ders almak üzere yola çikar. Kissanin yasanma ve anlatilma sebeplerinden biri, “Her bilenin üzerinde bir bilen vardir.” sirrinin anlasilmasidir.
Insan bilen varliktir. Allah, âlemi bilinmeyi diledigi için yaratmistir. Âlem kelimesi alime kökünden gelir ve bilinenler, anlam verilenler demektir. Insan ise alîm olmaya tesvik edilir, ona isimlerin bilgisi ögretilir ve onun bil¬mek/tanimak/ilim/marifet için yaratilmis oldugu ifade edilir. Ancak insan bilgisi mukayyettir, sinirlidir. O bilgisini mutlak gördügünde hata yapar. Buna kesinlik arzusundan dogan bilgi körlügü diyebiliriz. Bilgi her zaman bir zaman ve mekan kaydina bir de onu tasiyan insanin öznel kosullarina baglidir. Bu kosullar altinda vuku bulan bilgi, elbette, biliyorum demeyi hak etmektedir. Ancak bu bilginin üstünde de bir bilgi olabilecegi dikkate alinmali, bir baska zaman ve mekanda ve bir baska öznel kosulda ayni meselenin baska türlü biline¬bilecegi unutulmamalidir. Kesfetmis oldugunuz gerçek, hakikatin ancak bir mertebedeki tecellisinden ibaret¬tir. Tamami olamaz, zira hakikat Hak ismine dayandigi cihetle sonsuzdur, kusatilamaz. Bu tüm suurlu varlik kategorileri için böyledir, nitekim Miraç hadisesinden bildigimiz kadariyla akl-i selimi temsil eden Cebrail de (as) Sidre-i münteha denilen yerde bilgisinin sinirina gelir. Burada Efendimizin (sas) tüm suurlu varlik kategorilerinin üzerinde bir yükselmeyle Cebrail’i (as) astigini görürüz. Ancak o da Kab-i kavseyn denilen bir yerde durmak zorundadir, buradan ötesi mutlak sirdir. Hiçbir varlik bilginin nihayetine ulasamaz, zira o nihayetsizdir, Allah’a aittir.
HAKK’IN MI, MELEGIN MI, NEFSIN MI, SEYTANIN MI? BU SES KIMIN?
KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Insanin idrak merkezlerinden biri olan kalp, çesitli ses ve hitaplara muhataptir. Büyük Islam düsünürü Imam Gazzali, kalbi, pek çok kapisi bulunup bu kapilardan içeriye haller dökülen bir kubbeye, her taraftan oklar yagdirilan bir hedefe, çesitli suretleri içine alan asili bir aynaya veya muhtelif kanallardan içerisine sular akan bir havuza benzetmektedir. Dolayisiyla kalp, devamli surette degisik hallere, çesitli ses ve hitaplara maruz kalan bir merkez hükmündedir. Dini literatürde bu hitaplari ifade için Arapça bir kelime olan hatir ve onun çogulu olan havatir kelimeleri kullanilmaktadir. Tasavvufi bir kavram olarak hatir ve havatir, insanin içine gelen hitap, duyulan ses ve alinan haber anlamina gelmektedir. Bu sesin en önemli özel¬ligi, insanin iradesi disinda içine gelmesidir. Ilk dönem sufilerinden Haris Muhasibi hatiri; insani her türlü hayra ve serre davet eden çagri, seklinde tanimlamaktadir. Bu tanimdan da anlasilabilecegi üzere bu seslerin hepsi kisiye ayni mesaji vermemektedir. Bir baska ifadeyle bütün havatirin kaynagi ayni degildir. Dolayisiyla kisinin kalbine gelen sesi dinleyip dinlemeyecegi sesin geldigi kaynaga göre degismektedir. Tasavvuf ehlinin genel kabulüne göre bu sesler; Hak’tan, melekten, nefsten ve seytandan olmak üzere dört çesittir. Sufiler bu hatir çesitlerinin her birine farkli isimler vererek Hak’tan gelene hatir-i Hak, melekten gelene ilham, nefsten gelene hevacis ve seytandan gelene visvas -vesvese-adini vermislerdir. Bazi kaynaklarda havatirin; kalp hatiri, ruh hatiri, akil hatiri gibi farkli çesitlerinden de söz edilmektedir.
M. NEZIHI PESEN
KIRKAMBAR
NAKSIBENDI-HALIDI TARIKATI NEDEN KABUL GÖRDÜ?
Ussaki seyhlerinden Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya isimli eserinde Naksi- Halidi yolla ilgili, “Bu tarikat-i aliyyede ihdas olunmus (uydurulmus) bidat olmadigindan ve mesleklerine laubalilik girmediginden efkar-i umumiyye-i Islamiyye’de hakkiyla hüsn-i kabul görmüs ve pek süratle intisar etmistir, yayilmistir. Bu intisarinda amil-i müessir (etken) ise ekseriyetle ulema-i Islamiyyenin ragbetkar olmasidir.” seklinde bir tespit yaparak bu tarikat hakkindaki hakikati ortaya koymustur. Ayrica o devirde Anadolu’da ve özellikle Istanbul’da Naksi tarikat-i alisinin saliklerinin diger tarikatlarin müntesiplerinden daha fazla olduguna da dikkati çekmistir.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Mart (sayi: 55) sayisinda.)
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.