ESKIYALIKTAN EVLIYALIGA: FUDAYL BIN IYAZ (ks)
MERYEM INCI NUR BABADAG
Farkli bir abid, farkli bir zahit, farkli bir alim, farkli bir sufi, yasadigi çagda iz birakmis bir yigit Ebu Ali Fudayl bin Iyaz bin Mes’ud et-Te¬mimi el-Yerbui. Hicri takvimler 107’yi (Miladi 725) gösterdiginde gözlerini dünyaya açmistir. Horasan’in ilk büyük sufilerinden Fudayl bin Iyaz Hazretleri Araplarin meshur Temim kabilesinin Yerbu boyundandir. Soyu ve dogum yeri konusunda çesitli ihtilaflar bulunmak¬tadir. Oglu Ebu Ubeyde, baba tarafinin aslen Kûfeli bir aileden oldugunu, babasinin Semerkant’ta dogdugunu ve Ebiverd’de yetistigini söylemektedir. Yasadigi çaga bakildiginda, çocuklugu Tabiin dönemine denk gelen ama Etba-i tabiin döneminde büyüyüp meyve vermeye baslayan bir tasavvuf büyügü oldugu anlasilmaktadir.
Hayati, idrak ufuklarimizin sinirlarini zorlayan bu müstesna zatin çocukluk devri Ebiverd kasabasinda geçmistir. Gençlik yillarina gelince, çok yakisikli, çok güçlü ve gösterisli bir delikanli olmustur. Bu özellikleriyle arkadaslari arasindan siyrilarak daha yasi yirmilere varmadan bir çete lideri olan Fudayl’in kurdugu çete Merv kasabasiyla Ebiverd arasinda eskiyalik yapmaya baslamistir. Ancak bu çete zihinlerimizde canlanandan oldukça farklidir. Fakir fukarayi soymayan, zenginden alip fakire veren, cemaatle namaz kilan, çete reisinin cemaate bir vakit katilmayani çeteye almadigi ve çete üyelerine kiraat talimi yaptirdigi bir çetedir. Bu çetenin etkisi öyle güçlüdür ki Irak ve Iran tarafindan gelen kervanlardan hac maksadiyla gelenler dahil soyulmayan kalmamistir. Herkes Fudayl’in korkusuyla ne yapacagini sasirmistir.
TASAVVUF SÖZLÜGÜ
KÜBRA ORHAN
Ehl-i tarik
Tarikata giren, bir seyhe intisap eden kimse anlaminda bir tasavvuf terimidir. Ehl-i tarik için ehl-i inabe kav¬rami da kullanilmaktadir. Ayrica ehl-i tarik olan kimseler mürit ve dervis gibi isimlerle de anilmaktadir. Tarikat, Allah’a ulasmak isteyenlere mahsus adet, hal ve davra¬nis olarak tarif edilmektedir. Tarikatin basinda mürsid veya seyh adi verilen, o tarikatin usul ve erkanini tarikata bagli olanlara anlatip Hakk’a ulasmada onlara rehberlik eden, daha önce kendisi de ayni yollardan geçmis olan bir rehber vardir. Ehl-i tarik olmak isteyen kimsenin, kendisine uygun oldugunu düsündügü bir tarikatin seyhine intisap -biat- etmesi gerekir. Bu biat, kisinin manevi bagliligini ve teslimiyetini simgelemektedir. Ayni zamanda da seyhinin emir ve yasaklarina tam anlamiyla bagli kalacagina dair verilmis bir sözdür. Kisi bir tarikata intisap ettikten sonra o tarikatin usul ve erkanini seyhinin rehberliginde ögrenir ve uygular.
MÜLK ÂLEMINDEYIZ AMA MÜLKÜN SAHIBI DEGILIZ
MONA ISLAM
Gündelik hayatin içinde ne çok sey var. Ise, okula gidilecek; otobüse, metroya, metrobüse binilecek; bunun için sayisiz insanla iç içe, sikis tikis kuyruklar beklenecek, trafik sikisikligina, kabaliklara, firsatçiliklara, edepsizliklere katlanilacak. Sonra iste, okulda bir sürü eften püften tartismalara, bürokratik kivir zivir islere, her tür fikir, hatta ego çatismasina ya dahil olunacak ya da bunlar seyredilecek. Bir de faturalar, taksitli-pesin ödemeler, maasin bunlara yetip yetmeyecegi, yetmiyorsa nereden ekstra bir kaynak üretilebilir oldugu yahut kimden borç alinabilir oldugu düsünülecek; yetiyorsa, acil olmayan ama zihinde olan baskaca sahsi veya ailevi istekler için nasil para biriktirilecek, bunun hesabi yapilacak. Aksam eve gelmeden ne yemek yapilacagi tasarlanacak, gelirken alis-veris yapilacak, gelince seri halde malzemeler yikanacak, kesilecek, kavrulacak. Onun yanina bunu mu yoksa sunu mu koysam derdine düsülecek. Ev halki geldiginde ise onlarin günlük hay-huylari, maceralari, kaygilari, öfkeleri, istekleri dinlenecek, uygun cevaplar çözüm yollari üretilecek. Sofra ve mutfak toplaninca, salona televizyon karsisina geçilip dinlenmeye çalisirken haberlerde içine dahil olduklarimizin yüz kati kadar baskaca kavga kargasa problem izlenecek. Savaslar, terör eylemleri, patlamalar, ölü ve yarali sayilari ögrenilecek. Bunlarin yaninda yarinki günün yogunlugu, vesveselerle hücum edecek yeniden zihinlerimize. Televizyonda gördügümüz haberlerin, sehrimizde ve hemen yanimizda yasandigina sahit olacagiz.
Patlar miyiz, biri eline silah alip etrafa rastgele ates açar mi, güvenlik görevlileri yeterli mi, kontroller saglam mi, bu insanlar bizden ne istiyor, bu kimlerin oyunu, hangi tavri takinmam daha dogru gibi endiseleri tasiyor olacagiz artik. Onlardan kaçar gibi yapip eldeki akilli telefonlarin sosyal medya sayfalarina göz atilacak ve çesit çesit kavga, zevzeklik, çirkinlik, kötülük görülecek, çok cezbediyorsa kavgaya katilip gün içinde birike birike tasma noktasina gelmis iç kalabaligi kusar gibi birkaç tel’in, birkaç kabalik, birkaç tezahürat da bizce edilecek. Sonra yatinca huzur içinde karisik rüyalar görmeden uyumak ve bir mucize eseri olarak dinlenmek beklenecek.
AFRIKA’DA INSANA AÇILAN KAPILAR
SAID YAVUZ
Afrika’nin güzel ülkesi Burkina Faso’da, Cuma günü bir köye gitmek için erkenden yola çik¬tik. Köyde 200’e yakin putperest, Müslüman olmak için bizi bekliyordu. Bizim de katilacagimiz bir törenle karanliktan nura geçeceklerdi. Yol çok uzun sürdü. Çünkü bir gün öncesinden siddetli bir yagmur yagdigi için her yer çukurlasmis ve buralar suyla dol¬mustu. Küçük çukurlardan, kayaliklardan arabamizla geçtik ve nihayet önümüzdeki mihmandar duruverdi. Karsimiza geçmesi çok zor olacak bir nehir çikmisti. Birkaç gündür yagan yagmur kendisi için derin bir yol yapmisti. Evet, sulari bol geçmesi tehlikeli. Birkaç araç ve motor da bizden önce gelmis ve suyun önünde duruyorlardi. Adeta sohbet ediyorlardi onunla. Simdi seni nasil geçecegiz? Dönseler olmaz. Baska yol da yok. Bize yol gösteren bir kisi paçalarini sivadi. Ve derinligi ölçmek için yakinlardan buldugu sopayi da alarak suya daldi. Beline kadar ya var ya yoktu. O gidip gelince bizim deli soföre cesaret geldi. Haydi bakalim. Biz de için¬deyken suya daldik. Ve karsiya sag salim ulastik. Ama tehlikeli bir yolculuktu. Bir an arabanin kaymasi kont¬rolden çikmasina neden olabilirdi. Ya da motorun su almasi sonucu yolculugumuz yarida kalabilirdi. Neyse ki korktugumuz olmadi. Sag salim karsiya geçtik. Bizi bekleyenlere geç de olsa ulasmak için hizla yol aldik. Bir süre sonra önümüzdeki araç durdu. Araç içinden Türkiye’den gelen gençlerden bir ikisi indiler. Meger bir genç rahatsizlanmis. Alabildigine istifra ediyor. Ama öyle böyle degil. Bögürerek ve hiçkirarak. Çok fena olmustu. Korktuk. Yola devam edemeyecegini anlayinca bir iki kisi ile onu yolda biraktik. Yolun kenarinda biraz dinlenmesi gerekiyordu. Sonra bizim soför gidip onu alacakti. Köye çok az kalmisti.
KURTULUS NEREDE, SEKILDE MI, ÖZDE MI?
ABDULLAH TAHA ORHAN
Lübbü (öz) bulmayan, kisr (kabuk) ile mesgul olur. Bediüzzaman Said Nursi
Kadim meseledir. Kabuk ve öz, beden ve ruh, kalp ve nefs arasindaki ikilikten bahsediyoruz. Meseleye ifrat ve tefritle bakislar malumumuzdur: Özden öte kabuk tani¬mayanlar ve kabuk için özü göz ardi edenler. Ölçülü bir bakis açisi ise kabugu, özü korudugu için degerli bulur.
Surasi nettir elbette: “Allah sizin ne dis görünüsünüze ne de mallariniza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)
Dis görünüsümüz, malimiz, sahip oldugumuzu zan¬nettiklerimiz; kalbimize ve amellerimize göre kabuk hükmündedir. Bedenimiz ruhumuza, kalbimize göre kabuk hükmündedir, nitekim, “Gerçekte gözler degil, gögüslerdeki kalpler kör olur.” (Hac, 46) buyurur Rabbimiz.
Diger taraftan aslinda amellerimiz de kalbimize ve niyetlerimize göre kabuk hükmündedir. Toplumsal hafi¬zamiza mal olmus, “Ameller niyetlere göredir.” (Buhari, Bedü’l-Vahy, 1) hadisi de; kurban bayramlarinda her daim hatirladigimiz su ayet de tam bu noktaya isaret eder: “Onlarin etleri ve kanlari asla Allah’a ulasmaz. Fakat ona sizin takvaniz ulasir.” (Hac, 37)
Hasili, ibadetten önce Rabbimizin bizden istedigi bir sey vardir: ubudiyet. “Ben cinleri ve insanlari ancak bana ubudiyet etsinler diye yarattim.” (Zariyat, 56)
Nitekim namaza ve sair ameli ibadetlere niyetle baslariz: Niyet ettim Allah rizasi için…
Niyet olmayinca amel olmuyor. Bu yüzdendir ki, örnegin Allah adina kesilmeyen hayvanin eti yenmiyor.
Ilk dönem sufilerinden Sehl et-Tüsteri’ye atfedilen, “Insanlar helak oldu, alimler müstesna; alimler helak oldu, ilmiyle amel eden amiller müstesna; amiller helak oldu, ihlas sahipleri müstesna. Ihlas sahipleri ise ihlaslarini kaybetmekle sürekli sinanirlar.” seklindeki söz de bize kabuk ve özün aslinda iç içe daireler oldugunu gösteriyor.
HAK ASIGI BIR VELI: ZÜNNUN MISRI (ks)
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Kainatin her zerresinde hakikati arayan büyük bir sufi: Zünnun Misri. 791 yilinda Misir’in güneyi, Nil nehrinin de dogusunda yer alan Ahmim seh¬rinde dünyaya geldigi tahmin edilen Zünnun, tasavvuf tarihinin en önemli sahsiyetlerinden biridir. Kulluk ve marifetteki derinligiyle kendisinden sonraki tasavvuf kaynaklarinda adindan çokça bahsettirmesine rag¬men hayatiyla alakali bilgiler oldukça sinirlidir. Tam adi Ebu’l-Feyz Sevban bin Ibrahim olan bu mübarek zatin, Zünnun olarak adlandirilmasinda söyle bir hadise nakledilmektedir: Bir gün zengin tüccarlarla büyük bir gemide yolculuk yaparken, genç Zünnun, yüklü miktarda inci çalmakla itham edilir. Tüccarlarin agir hakaret ve tazyiklerine maruz kalan Zünnun, ne dedi, ne yaptiysa, kimseyi masumiyetine inandiramaz. Tam o esnada, Allah’a yalvarir ve kendini bu zor durumdan kurtarmasini ister. Bunun üzerine agizlarinda inci tasiyan bir balik sürüsü, kafalarini sudan çikararak gemiye yanasir ve incileri Zünnun’a uzatir. Tek tek bu incileri toplayan Zünnun bunlari mal sahiplerine teslim ederek onlarin sesini keser. Bu keramete sahit olan müfteri tüccarlar, Zünnun’a karsi mahcup olur ve onun elini etegini öpüp af dilenirler. Bu hadiseden sonra o, Zünnun (baliklari olan kisi) adiyla anilmaya baslanmistir.
SAHRA BILGELERINDEN INSANLIK DERSLERI
AHMET EDIP BASARAN
Insan hikayesi olandir. Hayata ve inanca dair bütün fikir ve hayal dünyasi o hikayelerin içinde sekillenir. Hayal fikirle, fikir hayalle güçlenir. Ikisini birbirinden ayri düsünemeyiz. Fikir ve hayal, yani tefekkür ve tahayyül gücü insanin zihnini ve yüregini durmaksizin besleyen iki ana irmak gibidir. Bu irmaklar kurumaya yüz tuttugunda insan çöllesir. Bu yüzden bir insanin hikayesini ve masalini yitirmesi, soyut düsüne¬bilme ve akledebilme melekesini de yitirmesi anlamina gelir. Mesela masalini yitirmis bir toplum oldugumuz göz önünde bulunduruldugunda, Sezai Karakoç’un Masal siiri bizim için daha bir anlam kazanmaktadir. Ayni sey hikayeler için de söz konusudur. Kissalarimiz yoksa o kissalardan alacagimiz hisseler de yok demek¬tir. Halbuki hisseler, insanin manevi tekamülünde ne kadar da incelikli hikmetlerle örülüdür. Ahmet Murat Özel yazmisti geçtigimiz günlerde: “Hutbelerimizde kissa, menkibe, hikaye eksikligi hissediliyor. Taberi’ye göre Kur’an’in üçte biri kissa. Kur’ani yöntemse iste Kur’ani yöntem.” Ahmet Murat Özel’in dillendirdigi bu hakikat, kissalarin, menkibelerin ve hikayelerin bizim için tasidigi degeri hatirlatiyor bir bakima. Allah’in kün emrine matuf bütün bir yaradilis, kainatin, dünyanin, insanin yaratilisi basli basina birer hikayedir.
Kur’an’in, hiç akletmez misiniz, uyarisi bu kissalardan alinacak dersleri hatirlatma babinda insan için birer isaret levhasidir.
Paul Andre’nin Sahra Bilgelerinden Hikayeler kitabini biraz da bu duygularla okudum. Yazarin, Cezayir, Libya ve Tunus’a yaptigi seyahatler esnasinda karsilastigi insanlardan sabirla ve özenle topladigi masallardan, efsanelerden, sarki kirintilarindan ve özdeyislerden olusan kitap, insanin özünü, sevinçlerini ve korkula¬rini anlatan sahra insanlarinin seslerini duyuruyor bize. Henri Gougaud’un kitap için yazdigi, “Hikayelerin bilgeligi, kullanim kilavuzu” baslikli metin, kitaptan alacagimiz hisselerin önemini vurguluyor bir bakima: “Bu kitap, okunmak için degil, esrarengiz ve yakin bir dost gibi danisilmak için yazilmistir. Ondan sizi beslemesini, aydinlatmasini, heyecanlandirmasini isteyebilirsiniz; sizi besleyecek, aydinlatacak ve heyecanlandiracaktir.”
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
ARKADASIMIZIN BIZDE HAKLARI VARDIR
Arkadaslik hukuku, kari-koca arasindaki nikah bagi gibi iki kisi arasinda kurulan bir bagdir, diye baslar Imam Gazzali Hazretleri arkadaslik görev ve haklarini açiklamaya. Imam’in su cümlesini anlayip kabullenebilecek bir halde miyiz: “Arkadasinin senin malinda, sahsinda, dilinde ve kal¬binde hakki vardir.”
Arkadaslik, dostluk görev ve haklarini sekiz baslikta ele alan Imam Gazzali ilk siraya maddi yardimlasmayi, ekonomik dayanismayi koyar. Malinin fazlasindan arkadasinin ihtiyacini karsilayacaksin ya da kendinle bir tutarak onu mal ve servetine ortak edeceksin. Arkadasligin en üst seviyesi ise, onu kendine ter¬cih etmen, onun ihtiyacini kendi ihtiyacindan öne almandir. Hatta bu seviyedeki Müslüman, arkadasinin canini kendi canina tercih eder.
Eger bu üç kategoriden birine girmeyen bir arkadasliktan bahsediyorsan, bu iliski akil ve dince bir degeri olmayan, bütünüyle sekli olan, derinlikten yoksun bir beraberliktir. Bu bahsi Zeynelabidin Hazretlerinin bir tespitiyle bitirelim. O, bir adama, sizden biriniz izin almadan arkadasinin cebinden istedigi parayi alabilir mi, diye sordu. Adam hayir cevabini verince Ali bin Hüseyin (Zeynelabidin) Hazretleri söyle buyurdu: O halde siz henüz arkadas olmamissiniz.
Diger hak ve görevler de sunlardir Imam Gazzali Hazretlerine göre: Istemesine gerek birakmadan vermek, gerektiginde susmak veya konusmak, sevgiyi açiga vurmak, hatalari bagislamak, yasaminda ve ölümünden sonra dua etmek, vefa ve baglilik, yük olmamak, gereksiz tekliflerden kaçinmak.
TIP ILERLEDIKÇE SAGLIGIMIZ BOZULUYOR
KEMAL ÖZER
Gebelik ve dogum her canli için fitri bir hadisedir. Müptelasi haline geldigimiz Amerikan tibbi, bu fitri halleri de sömürü sisteminin içine dahil ettigi için kadinlar ve çocuklar degisti.
Eskiden gebe kalan kadinlar hayatlarina kaldiklari yerden devam ederlerdi. Dogum planlanmaz, vakti saati geldiginde kendiliginden yahut bir ebenin yardimiyla gerçeklesirdi. Kimse çocugunun cinsiyeti gibi bir cehaletin pesine düsmezdi.
Çocuk saglikli mi, degil mi diye seytani bir duygu aklindan bile geçmezdi ki, doktora gidip kontrol yaptirsin. Folik asit eksikligi diye bir sey falan da yoktu. Kimseye seker yükleme diye bir zulüm yapilmazdi. Eski ebe ve hemsirelere maaslarinin disinda ne pirim verilirdi, ne de onlar buna tenezzül ederdi. Çünkü muhataplari bir anne ve yeni bir insan adayiydi. Hemen herkes bu bilinçle hareket ettiginden güvensizlik, sükürsüzlük, özel gebelik ve dogum bütçesi gibi bidatlar henüz tezahür etmemisti.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Agustos (2016) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
DÜRÜST INSANLARI SEVIYORUM, ÇÜNKÜ ONLAR BIZI ALDATMAZLAR
ARIF DEDE
Canlarim, yavrularim,
Hepiniz çok güzelsiniz. Anneniz, babaniz, kardeslerinizle mutlu mutlu yasiyorsunuz. Allah, kimsenin agzinin tadini bozmasin. Sevgi dolu sicak yuvalarinizda size huzur ve afiyet versin.
Güzelliklerin yaninda basimiza bazi belalar, sikintilar da gelebiliyor. Insanlarin iç dünyalarini bilemeyebiliyoruz. Aslinda kötü bir niyet tasidigi halde bunu gizleyen, konusurken hep iyilik yapiyormus gibi konusan insanlar da olabiliyor. Kandirmak, aldatmak kelimelerini çok duymussunuzdur.
Maalesef bazi insanlar bu kötü isi yapabiliyorlar. Üstelik, bizleri aldatirken süslü, güzel konusmalar yapip aslinda bizim iyiligimizi düsünüyor gibi görünüyorlar. Anneniz, babaniz, aile büyükleriniz hiç sizin kötülügünüzü düsünür mü? Hiç sizi aldatarak size bir isi yaptirmak ister mi? Böyle bir sey olmaz.
Insan her zaman hem kendine hem de diger insanlara karsi son derece dürüst olmalidir. Kimseyi kandirmaya, kimseyi aldatmaya, kimseye tuzak kurmaya kalkmamalidir.
Insan dürüstlük duygusunu kaybederse önce kendine sonra da çevresindekilere en büyük zarari verir. Bizler, duygularimizla, düsüncelerimizle ve davranislarimizla daima dürüst olmaliyiz.
TATILDE YAPILACAK 3 GÜZEL SEY
CESUR KÜÇÜK
Haziran bitti, Temmuz bitti. Simdi Agustos’un içerisindeyiz. Agustos da bitip gidecek. Kurban bayrami gelecek. Sonra okullarimiz açilacak. Yaz boyu görmedigimiz arkadaslarimiza kavusacagiz. Ögretmenimizi görüp hasret giderecegiz.
Birbirimize anlatacagimiz çok hikaye biriktirdik yaz aylarinda. Arkadas sohbetlerinde, yaz aylarinda neler yaptigimizi anlatacagiz.
Öyleyse hem kalan günlerimizi degerlendirmek hem de -Allah izin verirse- gelecek yaz aylarinda uygulayabilmek için tatilde yapabileceklerimize bir göz atalim.
Kültür gezileri yapmak
Ülkemiz adeta bir açik hava müzesi. Neredeyse her ilimizde bir uygarliktan kalma eserler var. Camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve hamamlar. Buralari mutlaka ziyaret etmemiz gerekiyor. Çünkü tarihini bilmeyen gelecegini daha zor bilir. Buralarda arastirmaci gazeteci gibi gezerek ve ilimizin tarihi hakkinda bilgiler toplayarak dolasabiliriz.
MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK
1 Agustos Pazartesi
Sevgili günlükçügüm, su an sana köyden yaziyorum. Benim canim köyümden. Buralar nasil da güzel anlatamam sana. Sessiz sakin… Sadece kus sesleri, agaç yapraklarinin sesleri ve uzaktaki derenin sesi. Kapinin önündeki balkondayim. Ta uzakta daglar tepeler görünüyor. En çok da iste bu manzarayi seviyorum zaten.
Yolda gelirken hep gezerek geldik. Birçok yere ugradik. Sapanca’da göl kenarinda yemek yedik. Çok güzeldi göl kenari. Amasya’nin sehir merkezinde kocaman bir elma heykeli vardi. Amasya’nin elmasi meshur diye yapmislar. Çorum’a ugrayip taze leblebi aldik. Ne kadar çok leblebi çesidi vardi. Yol üstündeki camilerde, gezilip görülecek yerlerde ve manzarali yesillik yerlerde durup dinlenerek ve gezerek köye vardik. Bu yüzden çok eglenceliydi yolculugumuz. Annemle yaptigimiz peynirli yol pogaçalarimiz da tüm yol boyunca bize eslik etti tabiiki.
Köye varinca babaannem ile dedemin sevincini görmeliydin. Canim dedecigim, torunlari için tahtadan bir salincak yapmis bahçeye, kendi elleriyle. Babaannem gözlemeleri katmerleri hazir etmis biz gitmeden. Nasil da beceriklidir. Yasina ragmen, hiç üsenmez çalisir durur. Bahçeye ayak basar basmaz soguk ayranlari doldurup getirdi hemen her zamanki gibi. Nasil da özlemisim mis gibi koyun yogurdunun ayranini.
FARE FASOL
MELIH TUGTAG
Sevgili Kemirme Bilgisi ögrencileri, degerli ögretmenlerim ve saygideger okuyucularim…
Ben hayatimda hep orta ve ortada oldum. Boyum ve kilom benim yasimdaki bir fare için ortalama ebatlardadir. Ailemizde ortanca çocugum. Bir abim, bir de küçük kardesim var. Notlarim ne iyidir, ne kötü. Sinavlardan hep orta alirim vb.
Benim gibi hep orta ve ortada olanlar genelde her seyi ve herkesi gözlemler. Hem yukari bakariz, hem asagi. Hem saga bakariz, hem sola. Hiçbir seyin en’i olmadigimiz için her tarafa bakabiliriz.
Bunca seyi neden anlattigimi merak ediyorsunuz degil mi? Sinif baskanligi için anlattim. Benim görevim bu. Gözlemleyip yorumlayip anlatmak.
Tipki insan okullarinda oldugu gibi biz farelerin okullarinda da egitsel kollar var. Herkes kendi özelliklerine uygun bir egitsel kola girer. Kizilay kolu, Yesilay kolu, Gazetecilik kolu, Kapi kolu vs. Saka saka tabiiki kapi kolu yok. Böyle seyler sadece sakalarda olur sanmayin. Bizim mahalledeki insanlardan Sessiz Sakin adinda bir çocuk var. Okulda ögretmenine, Çok Oturanlar Kulübü diye bir sey kurmayi önermis. Cidden. Gülmeyin ya hu. Cidden böyle bir sey önermis.
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
Yaz tatilini kim sevmez? Ama herkes yaz tatilini bir kere seviyorsa ben iki kere seviyorum.
Çünkü teyzem çook uzaklardan geliyor. Dikkatli olanlar hatirlamistir eminim. Teyzem ögretmen, bu yüzden ancak okullar kapaninca geliyor.
Her yaz, teyzem gelecek diye nasil sevinirim. Ama bu sefer hiç de sevinemedim. Tam bir hüsran!
Çünkü teyzem minik bebegiyle geldi. Bebekleri kim sevmez ki? Ama teyzem sadece onunla ilgileniyor. Dogrusu bu hiç hosuma gitmiyor.
Hiç kimse kusura bakmasin, ben bir melek degilim.
Ama sen onun ablasisin!..
Hii, kimsenin ablasi olmak istemiyorum.
Artik beraber yürüyüs bile yapamiyoruz teyzemle. Bebek illa ki yanimizda olmak zorunda! Hiç zevkli degil. Hep agliyor, zir zir ziiir!
Ayrica bebek hiç seker degil. Ayyy. Yalan söylemek yoktuuu. Tamam bebek çok seker ama ben sevmedim. Bu yüzden kendimi belgesel izlemeye verdim!
Kimse gülmesin. Herkes belgesel izlerim der, biliyorum, ama ben gerçekten izliyorum.
Zaten bu sicakta parka bile gidilmez ki!
(Yazilarin ve çizgilerin tamami GÜLBAHÇE çocuk ekinde, Agustos (2016) sayisinda.)