IKI KANATLI BIR MÜRSID: SEYH IZZEDDIN HAZNEVI (ks)
KUTBEDDIN AKYÜZ
Haznevi mürsitlerinin dördüncüsü olan, Seyh Ahmed Haznevi’nin oglu ve Ortadogu’nun önde gelen arif alimlerinden Seyh Muhammed Muta’ Haznevi’nin dedesi Seyh Izzeddin Haznevi 1922 yilinda Hazne köyünde dünyaya geldi. Küçük yastan itibaren babasinin medresesinde ilim tahsiline baslayan Seyh Izzeddin Haznevi usulüne göre medrese tahsilini tamamlayip ilmi icazetini babasindan aldi. Ilmini tahsil ettikten sonra medresede müderrislik görevinde bulunup birçok alimin yetismesine katkida bulundu. Bir yandan tedrisat isleriyle ugrasan Seyh Izzeddin diger yandan da babasinin yaninda manevi egitimiyle, seyr-ü sulûkle mesgul oluyordu. Babasinin vefatindan kisa bir süre önce henüz 26 yaslarindayken Naksibendi tarikatinda halifelik unvanini aldi.
Seyh Izzeddin Haznevi 1969 yilinda agabeyi Seyh Alaeddin’in vefati üzerine Haznevi dergahinin basina geçti. Seyh Izzeddin selefinden sonra tarikat ve irsad için bazi önemli faaliyetlerde bulunmus, bu vesileyle Haznevi tarikatinin daha çok yayilip meshur olmasina katki sunmustur.
Seyh Izzeddin aylarca irsad seferlerinden dönmemis birçok sehre ve ülkeye hatta Avrupa’ya kadar irsad seyahatleri düzenlemistir. Ülke ülke gezerek, dinin dogru anlasilmasi, maddi ve siyasi çikarlar adina istismar edilmemesi için mücadele vermis; irsad ve durusuyla her zaman elif gibi dosdogru olmayi ögret¬meye odaklanmis bir sahsiyettir.
Seyh Izzeddin ilme ve alime çok deger veriyordu. Her firsatta ilim ögrenmenin ve ögretmenin geregini vur¬guluyordu. Dini müesseseler yapiyor, yaptiriyor ve aklin hayalin almayacagi sekilde malini ve mülkünü bunun için harciyordu. Bu medreselerin en barizi ve görkemlisi dini ilimlerin merkezi olan Haznevi medresesidir. Medresede ilim okutacak müderris kadrosunu kendisi seçmis, maaslarini kendi malindan tahsis etmistir.
Medresede okuyan ve sayilari binleri asan ögrenciler ilim ögrenip medresede bariniyorlardi. Seyh Hazretleri gerek medreseyi imar ederken ve gerek medreseye ve medresedekilere harcama yaparken hiçbir kimseden veya hiçbir kurumdan bir kurus dahi yardim almamistir.
CENNETIN ANAHTARI KELIME-I SEHADET
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Bütün insanlarda yaratilistan gelen bir Allah inanci vardir. Peygamberler ve onlara gönderilen kitaplar bu inancin tevhid esasina göre sekillenmesini insanlara teklif etmis ve yön¬temini göstermistir. Çünkü dinin özü ve esasi tevhittir. Hazret-i Ibrahim gibi, akliyla Allah’in varligini ve birli¬gini kavrayabilse de vahiyle desteklenmedigi zaman insanlar, çesitli yanlis yorumlara ve yollara gitmislerdir. Allah’in kullarina bir lütfu ve merhameti olarak, yoldan çiktiklari her seferinde gönderilen yeni bir peygamber, toplumlari tevhid inancina davet etmistir. Islam’in sartlarindan biri olan kelime-i sehadet, kisinin muvahhid oldugunu beyan ve ilan etmesidir.
Kelime-i sehadet Islam’a girisin kapisidir. Namaz, oruç, hac ve zekat ise kisinin Müslüman olarak kalmasini saglayan ve imanin nurunu muhafaza eden ibadetlerdir. Kelime-i sehadeti söyleyen kisi, yerini ve yönünü belirlemis olur. Böylece iman ve ümmet dairesine girer, can ve mal konusunda emin hale gelir. Bir nevi kelime-i sehadet mü’minin kimlik karti gibidir.
Bir çocuk dogdugunda kulagina ezan okunurken kelime-i sehadeti duyarak hayata baslar. Günde bes vakit ezan ve kametle tekrarlanan kelime-i sehadet, namazda tahiyyata oturuldugunda yine tekrar edilir. Dünyaya ilk adim attiginda kendisine isim verilirken insanin kulagina söylenen kelime-i sehadet, bu dünyadan ayrilirken ölüm döseginde yine telkin edilir. Yalniz ezan, kamet ve tahiyyatta günde defalarca tekrarlanir. Hayatin basindan sonuna kadar sürekli tekrarlanan kelime-i sehadet, her mü’minin iyi ve dogru bir sekilde anlamasi ve yasamasi gereken temel bir ilkedir. Peki, kelime-i sehadetin anlami ve hakikati nedir?
ZÜHD HAYATININ ÖNDERI BIR SUFI: DAVUD TAI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Adi Davud bin Nusayr, künyesi Ebu Süleyman, nisbesi et-Tai, Horasanli, fakat Kûfe dogumlu, Abbasi halifesi Mehdi devri zahid¬lerinden birisidir. Bagdat’a gelerek Imam-i Azam’in talabeleri arasina katilmistir. Habib-i Acemi’den feyz almistir. Fudayl bin Iyaz ve Ibrahim bin Edhem’le çagdastir.
Ilimde ve fikihta yüksek seviyeye ulasan Davud Tai, ayni zamanda etkili bir konusma kabiliyetine de sahipti. Muhtemelen çok konus¬masi yaninda biraz da kirici üsluba da bürünmekteydi. Nitekim elindeki degnekle bir baskasina vurmasi üzerine hocasi Ebu Hanife, “Ebu Süleyman! Senin elin dilinden fazla uzadi.” diyerek onu azarlamak zorunda kalmistir. Bu ikazdan çok etkilenen Davud Tai ögrenciliginin son yili içine kapandi, konusmalarina dikkat etmeye basladi, fazla konusmaktan kaçindi. Öyle ki, bir zat Davud Tai’nin yanina girip kendisini süzmeye baslayinca, Davud Tai bu zata, “Bilmiyor musun ki, veliler lüzumsuz konusmalar kadar lüzum¬suz bakislardan da hoslanmazlardi.” diyecek duruma gelmistir.
Fikih tahsilinden sonra tekrar Kûfe’ye dönmüs, zühd, takva ve vera yolunu seçerek uzleti ihtiyar etmis¬tir. Tebe-i tabiin neslinden biri olan Davud Tai, Tabiin’den Abdülmelik bin Umeyr, Habib bin Ebi Amre, Hamid et-Tavril, Ismail bin Ebi Halid gibi zevattan hadis rivayet etmistir. (Hasan Kamil Yilmaz, Gönül Erleri, Erkam Yayinlari, Istanbul 1991, s. 62)
TASAVVUF SÖZLÜGÜ
KUTBEDDIN AKYÜZ
Ruh
Islam’da, ruhun ana rahminde bedenin olusmasiyla birlikte meydana geldigi kabul edilir. Bedenle münasebeti dünya yasami boyuncadir. Insan hayatinin nihayete ermesiyle ruhun da nihayete eristigi görüsü kabul görmemektedir. Yunus’un diliyle bu hakikat su sekilde ifade edilmistir: Ölmekten ne korkarsin, korkma ebedi varsin/ Ölür ise ten ölür, canlar ölesi degil.
Kur’an’da ruh kelimesi üzerinde pek fazla durulmamistir. Nitekim Isra suresinin 85. ayetinde Rabbimizin, “Ve sana ruh hakkinda soru soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin bilecegi bir seydir. Size bu konuda pek az ilim verilmistir.” buyurmasi, Müslümanlarin bu konuyla alakali çok fazla detaya girmemelerinin kendilerinden istenildigi seklinde bir yoruma mahal vermistir.
Cüneyd Bagdadi, Abdullah Nebad ve Sehl bin Abdullah Tüsteri gibi birçok mutasavvif yukarida zikredilen ayet-i kerimeden ilham alarak ruhun gerçek mahiyetini Allah’tan baska kimsenin bilemeyecegini söylemistir. Bununla birlikte ilk dönem sufilerinin büyük çogunlugu ruhu bedene hayat veren mana seklinde algilamistir.
Tasavvufta ruhun insanin ölümünden sonra da var olduguna inanildigi için, bazi büyük velilerin ve kutuplarin vefat ettikten sonra da müritleri ruhaniyetleriyle terbiye edip yetistirdikleri kabul edilir. Bu yolla terbiye görmeye Üveysilik (Tarik-i Üveysi) denir. Genellikle toplu yapilan zikirlere vefat etmis mesayihin ruhlarinin katildigi kabul edilir ve onlarin vefat ettikten sonra da dünyada tasarruf ettiklerine inanilir.
ALLAH’IN KULU, MAHLUKATIN HALIFESIYIZ
MONA ISLAM
Efendi-köle iliskisi Bati düsüncesinde en iyi Hegel’in efendi-köle diyalektigiyle ifade edilir. Diyalektik adindan da anlasilacagi gibi bir kar¬sitligin ifadesidir. Bu karsitlik birbirini tamamlasa da birbirine zit olarak konumlanan hatta birbirine dönüsen ancak iki kutuplulukta daima eksiklik barindiran bir mahiyet arz eder. Köle görünüste efendiye muhtaçtir ancak kölenin nesneleri efendinin ihtiyaçlari dogrultusunda dönüstürmesi de zamanla efendiyi ona bagimli kilar. Bu da nihai durumda kölenin efendi, efendinin de köle olacagi bir konum degistirmeyle sonuçlanacaktir. Ancak köle bazen diyalektigin farkina varmaz ve nesneleri efendinin arzusuna uygun sekillendirir gibi kendini de sekillendirir.
IÇTEKI VE DISTAKI SAVASIN HIKAYESI: DERVIS VE ÖLÜM
AHMET EDIP BASARAN
“Hokka ile kalemi ve yazmakta olan seyleri tanikliga çagiriyorum; yaniltici aksam karanligini, geceyi ve gecenin canlandirdigi her seyi tanikliga çagiriyorum; ayin ondördü ile safak vaktini tanikliga çagiriyorum; kiyamet gününü ve kendi kendini kinayan ruhu tanikliga çagiriyorum; her insanin daima zararda olduguna dair her seyin baslangici ve sonu olan zamani tanikliga çagiriyorum.”
Mesa Selimoviç’in Dervis ve Ölüm romani, bu ezeli ve ebedi tanikligin uyarisiyla basliyor. Insan sahittir, hem zamana hem mekana ve en çok da hakikate. Insani bir dervis kivamina getiren çile ve istiraplar da bir sahitlik ameliyesidir bir bakima. Insan istiraplarina da sahitlik eder. Bir Eyüp sabri böyle olusur derviste. Ölüme gelirsek, dervis ölüme karsi ölümü yenen bilgiyi yani hikmeti mütemadiyen kurcaladigi için, ölüm ona bir mevhibe gibi görünür. Bir hediye, bir bagis. Ölebilmek bir bagistir çünkü. Son nefeste o hikmeti, o hakikati, o asil ve asil cevheri dudaklarimizin ucunda yitirmeden asil sahibine teslim edebilmek. Bundan daha büyük bir hediye olabilir mi insana?
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
GÖKTEN BIR SOFRA INSIN VE BIZIM BAYRAMIMIZ OLSUN!
“Hani havariler, ‘Ey Meryem oglu Isa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demislerdi. O, ‘Iman etmis kimseler iseniz Allah’tan korkun!’ cevabini vermisti. Onlar söyle dediler, ‘Ondan yemek istiyoruz ki kalplerimiz mutmain olsun, bize dogru söyledigini kesin olarak bilelim ve onun bizzat sahitlerinden olalim.’ Meryem oglu Isa söyle dedi, ‘Allah’im, Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki hem bizim için hem öncekilerimiz -geçmis- ve sonrakilerimiz -gelecek- için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi riziklandir. Sen rizik verenlerin en hayirlisisin. Allah buyurdu ki: Onu size indirecegim ama bundan sonra içinizden kim inkar ederse ben ona kainatta hiç kimseye etmedigim azabi ederim.” (Maide, 112-115) Sufiler bu ayetlerde yer alan bazi ibarelerin isari tefsirini farkli sekillerde yapmislardir:
‘Rabbimiz bize gökten bir sofra indir.’ Yani, bize ina¬yet semasindan üzerinde hidayet nimetleri bulunan sirlar ve hakikatler sofrasi indir, ‘ki hem bizim’ yani Hak ehli ve sadakat erbabi olanlar, ‘hem de geçmis ve geleceklerimiz’ nefeslerimizin basi ve sonu ‘için’ sevinecegimiz ‘bir bayram olsun.’ Çünkü hakikat erbabi nefeslerini, kontrol altinda tutarlar, nefeslerini Allah ile almak ve Allah ile vermek için. Nefeslerini Allah’la alinca bu onlar için bayram olur, Allah’la verince yine bayram olur. Nitekim, sufiler, bir nefeste iki bayram ederler, denilmistir.
Yine sufilerden biri demistir ki: Burada istenen sof¬radan maksat, semavi ruhun gidasi olan Rabbani sirlar ve marifetlerdir. Semadan inen leddüni ilimler ve Rabbani sirlar ruhlarin yiyecegidir ve bunlar ariflerin kalbine iner. Oradan da kendisini dinleyenlerin kalbine yayilir.
Insan ehil hale gelmeden mürsidinden bu ilimlerden talep ettiginde mürsidi onu uyarir ve Allah’tan korkmasini ister. Çünkü bir mürit edebini ve istidadini kemale erdirmemisse, hakikatler ona zarar verir.
ORGANIK GIDALAR NE KADAR GÜVENLI?
KEMAL ÖZER
Bütün gelisme ve imkanlara ragmen insanlarin sihhati bozuldu. Nadiren görülen engelli dogumlar artti. Sirayla, kalp yetmezligi, kanser ve diyabet, ölüm nedenlerinin en basinda geliyor. Bunlari tibbi uygulama hatalari takip ederken, hiçbir hastaligi olmadan yasanan ölümlerse birinci sira¬dan yedinci siraya geriledi.
Sihhati bu denli bozulan insanlarin bir bölümü dünyevi sebeplerle, çok azi ise sihhate ilaveten dini nedenle yasanan sorunlara baska bir pencereden bakma ihtiyaci hissetmektedir. Insanin sihhatinin bozulmasinin en temel nedeninin gidalarin mahiyetinin bozulmasi oldugu konusunda pek ihtilaf yok. Buna ilaveten çevre kirliligi, büyük sehirlerde artan stres, dünyevilesme¬nin asiri düzeylere ulasmasi da beden ve ruh sagligini süphesiz etkiliyor.
Endüstrinin daha kolay üretme, daha uzun süre rafta tutabilme, kurdun kusun hakkina tecavüz seklinde müdahalesinin yanisira; tohumun mülkiyetini ele geçirme, sehveti tesvik, tüketimi artirma ve lezzet görünümlü sirket, marka merkezli bagimlilik gidalara çesitli müdahaleleri beraberinde getiriyor. Neslin ifsadi gibi temel kötü düsüncelerle gidalara yapilan islemler, onlari büsbütün zararli hale getiriyor.
Bu müdahaleler bazi insanlari arayisa itmis, Batili ülkeler basta olmak üzere tüm dünyada öze, eskiye dönüs hareketlerinin baslamasina yol açmistir. Özellikle ideolojik bitmislik içindeki çevrelerin oyalanmasina yönelik gizli bir yönü de olan bu mesele son yillarda yepyeni bir boyut kazanarak organik markasinin ortaya çikmasina yol açmistir.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2016) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
ANNE DUASI CENNETTE PEYGAMBERE KOMSU EYLER
ARIF DEDE
Canlarim, yavrularim,
Anne ve babalarinizi çok seviyorsunuz degil mi? Onlar sevilmez mi? Onlar da sizi canlarindan çok seviyor. Ben de rahmetli anne ve babami hatirlayinca Ihlas ve Fatiha surelerini okuyup ruhlarina hediye ediyorum.
Canlarim, ahirette kimlerle komsu olmak isterdiniz?
Musa peygamber, ahiretteki komsusunun kim olacagini merak etmis. “Ya Rabbi, bana cennetteki arkadasimi, komsumu göster.” diye dua etmis.
Allah Teala, “Filan sehrin, filan çarsisina git. Orada bir kasap vardir. Yüzü söyle, boyu söyledir. Senin cennetteki arkadasin odur.” buyurmus.
Musa peygamber o dükkana gitmis. Günes batincaya kadar orada kalmis. Ama kendisinin kim oldugunu söylememis. Aksam olunca kasap, bir parça et alip zembiline koymus.
Kasap dükkandan ayrilip evine giderken Musa peygamber, “Misafir için evinde yer var mi, beni misafir eder misin?” demis. Kasap evet deyince beraber çikip gitmisler.
TELEFONLARLA, TABLETLERE DEGIL BIRBIRIMIZLE ILGILENELIM
CESUR KÜÇÜK
Bugün sabah erkenden uyandim. Biraz oturdum. Ev halki uyuyordu. Cep telefonumu alip internette gezinmeye basladim. Biraz sosyal medya siteleri, biraz haberler…
Bir süre sonra büyük kizim Ayse uyandi. Ayse dört yasinda. Sabah uyanip odasindan oyuncaklari sirt çantasina doldurup salona tasimak en büyük zevklerinden. Sabah uyandiginda izin verdigimiz kadariyla da çizgi film izliyor. Iki tane atin maceralarinin anlatildigi çizgi film en çok sevdigi. Ben de arada izliyorum. Oldukça güzel bir çizgi film. Ayse biraz çizgi film izledi ben de evden ayrildim.
Sonra annesiyle konusmus biraz. "Anne ben uyandigimda babam salondaydi, telefonuyla oynuyordu, benimle oynamadi.” anlamina gelen cümleler kurmus. Annesi de bana anlatti. Düsündüm, gerçekten de oyun oynamadik bu sabah hiç. Oysa o yaslardaki bir çocugun en önemli ihtiyaçlarindan birisi babasi ve annesiyle oyun oynamakti.
Bu ay dergimizin konusu anne ve babaya karsi görevlerimiz, anne ve baba sevgisi. Bense kizimla yasadigimiz olaydan dolayi baba ve annelerin çocuklarina karsi görevlerinden biraz bahsedeyim istedim.
MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK
5 Temmuz Sali
Bugün bayram! Sabah annem her zamanki gibi erkenden hepimizi uyandirdi. Camlari açti, bayram sabahinin bereketli havasi eve dolsun diye. Hepimize bayram sekeri dagitti. Çünkü bir ay boyunca oruçlu oldugumuz için, bayram sabahi uyaninca orucu tatli bir seyle bozmak sünnetmis. Peygamberimiz de namaza giderken hurmayla bozarmis her zaman.
Ali ile babam namaza gitti. Ali namaza bayramliklarini giyinerek gitti, çok mutluydu. Biz de annemle evi toparlayip bayram kahvaltimizi hazirladik. Benim bayram için hazirladigim limonlu kek soframizin baskösesindeydi tabii. Annem hepimizin çok sevdigi tava böregi yapti, neredeyse her bayramda oldugu gibi. Babam ve Ali taze ve sicacik ekmekle geldi. Siraya dizilip bayramlastik. Babamdan bayram harçliklarimizi, annemden bayram hediyelerimizi kaptik. Su bayram ne güzel sey!
Simdi annem ve babam kahvalti sonrasi balkonda bayram kahvelerini içiyorlar. Biz de hazirlanip bayram ziyaretlerine çikacagiz birazdan. Bayram demek gerçekten ayrica bir mutluluk demek, insanin içi ister istemez neseyle doluyor. Iyi ki Ramazan ve bayramlar var, iyi ki…
FARE FASOL
MELIH TUGTAG
Sevgili kemirgenler, degerli toprak ve kiymetli toprak altindaki ve toprak üstündeki okuyucularim…
Öncelikle akliniza kesin takilmis olan su soruya cevap vereyim: Toprak altindaki okurlar kim?
Muhtemelen bu soruyu sorarken akliniza ölü insanlar geldi. Buna cevap olarak, âsiklar ölmez ölen hayvan imis demem lazim, ama simdilik pek açiklayici olmayacak sanirim. Ileri de bu meseleyi tekrar konusalim. Nihayetinde ben de bir hayvanim, di mi? O yüzden meselenin aslini açiklayayim hemen.
Malum biz kemirgenler sadece evlerinizde duvarlarin içini, koltuklarinizin kenarini, çuvallarinizin dibini, peynirlerinizin ortasini kemirmiyoruz. Topragin altini da kemiriyoruz. Gerçi kemirmek belki yanlis kelimedir. Daha dogrusu kaziyoruz.
Ben bu kazilar sirasinda yer altinda bazi hayvanlarin yasadigina tanik oldum. Onlar da benim köse yazilarimi okuyormus. Bir kismi okuma lambasi kullaniyormus, bir kisminin ise öyle gelismis gözleri var ki, karanlikta bile görebiliyormus.
Yer alti dedik, aklima geldi. Size yer altinda yasayan hayvanlarla tanisma animi anlatayim mi?
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
“Sabahi zor ederdik. Bütün sene bekledigimiz o yepyeni ayakkabilar basucumuzda bizimle beraber olurdu.
Bütün çocuklar kostururduk evin içinde! Evimiz öyle kalabalikti kiii…
Evden yemek, kolonya, çikolata kokulari yükselirdi. Annemin baklavasi için herkes siraya girerdi.
Ayakkabi sesleri, gicir gicir ayakkabi sesleri yükselirdi evden… Hey gidi günler!”
Size de böyle hikayeler anlatiyor mu büyükler?
Bence büyük haksizlik! Bu harika bayramlardan ben de istiyorum!
Eskiden kapi kapi dolasip el öpermis küçükler. Onlara bayram harçligi verirlermis. O çocuklar ne kadar sansliymis!
Biz simdi dedemden babamdan filan aliyoruz. Ha bir de abim sag olsun!
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2016) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)