AKLIN YOLU KALPTEN GEÇER
ABDULLAH TAHA ORHAN
Hepimizin malumudur, akilla veya düsünceyle ilgili bir sey kasdettigimizde gayr-i ihtiyari kafamizi gösterir ve onun içindeki beyni isaret ederiz. Bu basit bir önkabul veya alisilageldik bir refleks gibidir; sanki beynimizle düsündügümüzü, aklimizla beynimizin ayni sey oldugunu varsayariz.
Oysa biliriz ki Kur’an-i Hakim’inde Cenab-i Hak bizlere aklin ve düsünmenin adresini açikça göstermistir: “Onlar yeryüzünde hiç gezip dolasmazlar mi? Eger gezip dolassalardi, düsünecek kalplere, duyacak kulaklara sahip olurlardi. Çünkü gözler kör olmaz fakat gögüslerdeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
Ayet, kalpleri, açikça düsünen, akleden kalpler olarak tarif etmistir. Bir baska ayet-i kerimede ise kalpleri vardir, anlamazlar (fikhetmezler) (Araf, 179) buyurularak kalbin akletme fonksiyonuna bu sefer tefakkuh kavramiyla isaret edilmistir.
Iste bunda akli (kalbi) olan, gören, duyan ve kulak veren kimseler için bir hatirlatma vardir. (Kaf, 37)
Kaf suresinin yukarida zikredilen ayetindeyse akil ve kalp birbirinin neredeyse es anlamlisi olarak kullanilmistir.
Dolayisiyla aklin beyinde, kafada oldugu varsayimi bir yanilsamadan ibarettir. Kur’an’in isaret ettigi üzere Islam alimleri tarafindan akletmek hep kalbin bir fonksiyonu olarak düsünülmüstür. Buradan hareketle aklimiz da kalbimizde diyebiliriz. Benzer sekilde manevi kalbimizi de fiziki kalbimize inhisar etmek dogru olmaz. Evet, aralarinda bir irtibat vardir, fakat manevi olani maddi olana tâbi kilmak isabetli bir yaklasim olmayacaktir.
Buradan hareketle sunu ifade etmek gerek: akil kalbin esiti degildir, ikisi arasinda bir esitler iliskisi degil, bir ast-üst iliskisi, bir hiyerarsi vardir.
INSAN KENDINDEN IBARET DEGILDIR
PROF. DR. ALI AKPINAR
Insan sosyal bir varliktir. Bir arada yasamak zorundadir ve onun hemcinsleriyle birada yasamasi kendi hayrinadir. Bu bir arada yasama onun hemcinslerine karsi bir kisim sorumluluklari da beraberinde getirir.
Ilmihallerimiz, cemaatten birinin abdest ve taharetine dikkat etmemesi, imamin namazda yanilmasina sebep olabilir, demislerdir. Aslinda bu, imam ile ona uyanlar arasinda bir manyetik etkilesim alaninin kuruldugunu gösterir. Yani insanlarin bir araya gelmeleri, yalnizca fiziki beraberligi degil, fizik ötesi bir kisim birliktelikleri de beraberinde getirir. Bunlarin bir kismini sezebilir, bir kismini ise somut olarak ifade edemeyebiliriz.
Su meshur hadis de bu söylediklerimize delildir. “Ruhlar toplanmis cemaatler gibidir. Onlardan birbiriyle tanisanlar kaynasir, tanismayanlar ayrilirlar.” (Buhari, Enbiya 2; Müslim, Birr 159; Ebu Davud, Edeb 19)
Buna göre kötülüklerle kirlenmemis temiz-iyi ruhlar, birbirlerine benzer özelliklerle birbirleriyle tanisip kaynasir ve yakinlasirlar. Kötü ruhlar da öyle. Iyilikler iyileri bir araya getirir, kötülükler de kötüleri bir araya getirip bulusturur. Iyiler, iyilere ülfet eder yaklasir; kötüler de kendi cinslerine ülfet edip yaklasirlar. Onun için falana kalbim isindi, kanim kayandi yahut isinmadi/kaynamadi, elektrik aldim yahut almadim denir.
ILIM VE IRFANDA BIR ÖNCÜ: ABDULLAH BIN MÜBAREK
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Tam ismi Ebu Abdurrahman Abdullah bin Mübarek bin Vazih el-Hanzali el-Mervezi olan Abdullah bin Mübarek, Tebeuttabiin’in önde gelen alim ve abidlerinden birisidir. 735 yilinda Merv’de dogmustur. Horasan bölgesinde hadisleri tedvin eden ilk alim olusu söhretinin artmasini saglamis, ondan nakledilen hadislerin sahihligi hususunda ittifak edilmistir. Imam Malik’in, kendisi hakkinda, Horasan fakihi dedigi Abdullah bin Mübarek, özellikle hadise dair eserler vermis, bu sahadaki otoritesini anlatmak için o, bu konuda insanlar arasinda mü’minlerin emiri mesabesinde görülmüstür.
Horasan, Hicaz, Suriye, Kufe, Bagdat, Misir ve Yemen’e seyahat eden Abdullah bin Mübarek, Imam-i Azam Ebu Hanife, Süleyman Teymi, Hisam bin Urve, A’mes, Yahya bin Said, Ebu Amr bin Ala, Ibn Cüreyc, Mamer, Süfyan-i Sevri, Malik bin Enes gibi sahislarla görüsmüs, özellikle fikih egitiminde Ebu Hanife, Sevri ve Malik bin Enes’ten faydalanmistir.
Abdullah bin Mübarek, iman konusunda tamamen hadis ehli gibi düsünüp Mürcie’yi bu konuda tenkit ederek, onlarin üç noktada hata ettiklerini belirtmekte ve bu suretle hakkindaki Mürcii oldugu iddialarini da cevaplamaktadir. Söyle ki, Mürcie’ye göre iman, amelsiz sözden ibaretti, namazi terk eden küfre gitmez, iman arttirmaz ve eksilmezken, Ibn Mübarek’e göre iman, söz ve ameldir, namazi terk eden küfre düser, iman artar ve eksilir. (Ali Bolat, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melametilik, Insan Yayinlari, Istanbul 2003, s. 50)
Imanin kemalini tevekkül duygusunda gören Ibn Mübarek, tevekkül anlayisini ortaya koyarken sebepleri terk düsüncesini tevekküle ters bulmaktadir. Ona göre tevekkül, sebepleri terk etmekten çok, kazanilan mal ve mülkün haramlardan uzak olmasidir. Onun ifadesine göre haram kazanci olan insan mütevekkil olamaz, kazanmak tefviz ve tevekküle engel degildir, kazanmada bunlardan her biri bir ibadettir, tevekkül ve tefviz halinin içinde kazanmak taattir. Kendisi de bizzat ticaretle ugrastigi için Ibn Mübarek’e göre, ailesinin geçimini saglamak için çalismanin ve Allah yolunda cihadin yerini tutacak baska bir amel yoktur. Çünkü Abdullah bin Mübarek’e göre, haram olarak cebine bir kurus atan mütevekkil olamaz. (Ebü’l-Kasim Abdülkerim el-Kuseyri, er-Risaletü’l-Kuseyriyye fi Ilmi’t-Tasavvuf, haz. Maruf Zerrik ve Ali Abdülhamid Baltaci, Darü’l-Hayr, Beyrut 1993, s. 171)
GÖKLERDEN GÖNÜLLERE LÜTUF VE RAHMET: KANDIL GECELERI
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Islam alimleri bes mübarek geceye kandil ismini vermislerdir. Bunlar sirasiyla Mevlid, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleridir. Bu gecelere kandil gecesi denmesinin iki nedenle oldugu kabul edilir. Birincisi Nur suresinin 35. ayet-i kerimesinden ilham alinarak söylenmistir. Bu ayette Allah Teala söyle buyurur: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandile benzer.”
Bu gecelerde de Allah’in rahmeti ve nuru yagdigi ve yanan gönülleri yaktigi için her birine kandil denilmistir. Ikinci neden ise Osmanli sultani II. Selim (1566-1574) döneminden itibaren camilerin aydinlatilmasi ve minarelerde kandiller yakilmasidir. Kandil geceleri sirasiyla su sekildedir.
Mevlid kandili: Rebiü’l-Evvel ayinin on birinci gününü on ikinci güne baglayan gecedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Peygamberin dünyayi tesrif günüdür. Allah’in gökyüzünü aydinlatan yildizdan kandilleri gibi yeryüzünü aydinlatan kandilleri de vardir. Bu kandiller, peygamberler silsilesi ve O’nun (sas) varisi olan alimlerdir. Iste Mevlid kandili, âlemi aydinlatan ve ona rahmet olan Hazret-i Peygamberin veladetini anma, anlama ve O’nun (sas) yolunda yürüme niyetini beyan ederek nasipdar olmayi ögretir.
Regaip kandili: Üç aylarin baslangici Recep ayinin ilk Cuma gecesidir. Bu gecede, Hazret-i Peygamberin anne karnina düstügüne inanilir. Yani ikinci kandil de âlemlere rahmet olan Kutlu Nebi ile ilgilidir.
Miraç kandili: Hazret-i Peygamberin miracinin vuku buldugu, Recep ayinin 27. gecesidir.
Berat kandili: Üç aylarin ikincisi olan Saban ayinin on dördünü on besine baglayan gecedir. Bu gece isminden de anlasilacagi üzere rahmet ve magfiret gecesidir.
Kadir gecesi: Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesinde kutlanmakla birlikte bu ayin son on gününde gizli oldugu kabul edilen ve Kadir suresinde beyan edildigi üzere Kur’an-i Kerim’in indirildigi, bin aydan daha hayirli gecedir.
Kandil geceleri, Ilahi bir rahmet, günahlarin affi ve geçmisin telafisi için bir firsattir. Bu nedenle, yönlerini Allah’a çeviren ve O’na (cc) götüren tarike giren sufiler, bu geceleri seyr-u sülûklarinin ikmali açisindan önemi bir firsat bilmisler, kendi içlerindeki kandili yakmak ve ezeli kandil olan Allah’in nurunun tecellisine mazhar olmak, bu nurun en mükemmel tecellisi olan Hazret-i Peygamberin yolunda yürümek için birer vesile saymislardir.
Bu kutlu anlari hatirlatmak ve idrak etmek için ecdadimiz birçok faaliyet yapmistir. Basta camiler olmak üzere büyük konaklarda hatta evlerde kandiller yakilmistir. Böylece bir yandan insanlara bu gecelerin anlam derinligi hatirlatilmis, bir yandan da herkesin kendi içindeki kandilin izinde ve aydinliginda yürümesi için bir firsat olarak görülmüstür.
Kandil gecelerini hatirlatmak için sehirlerin degisik noktalarinda top atislari yapilmis, özel çörekler pisirilmis ve ikram edilmis, birçok yere anber gibi güzel kokular yerlestirilmistir. Bu kutlu gecelerde rahmet-i Ilahiyi hatirlatmak üzere devlet, adi suçlular hariç hapishanelerde yatanlara özel aflar getirmistir. Idrak etmek içinse bu gecelere özel sohbetler yapilmis, mevlid-i serifler ve miraciyeler okunmus, camilerde ve dergahlarda tevhid ve tehliller getirilmis, gece boyunca zikirler yapilmistir.
HAK YOLUNUN AZIGI: TEVBE, SABIR VE GAYRET
ISMAIL ACARKAN
Insanin manevi gelisim yolundaki ilk adimi tevbedir. Tevbe, herhangi bir ödül veya ceza düsüncesinden bagimsiz olarak bir farkindalik ve anlayis degisikligine bagli olarak yanlistan dogruya dönme bilinciyle donanmadir. Bu bilinç nefsten ruha, kibirden tevazuya, cimrilikten cömertlige, hirstan kanaate dönme tercihidir. Ancak nefste bulunan olumsuz aliskanlik ve egilimler bu tercihe karsi dururlar. Ayni zamanda kisinin muhatap oldugu bazi insanlar onun nefsani damarlarini tahrik edebilir. Iste bu süreçte hak yolcusunun en temel ihtiyaci sabir, azim ve gayrettir.
Bu nedenledir ki Asr suresinde Hakk’i tavsiye etmenin hemen yaninda sabir tavsiyesi gelmektedir. Çünkü hem hakka dair bilinci hem de hak istikametinde dogru davranisi sürdürmek sabir, azim ve sebatladir. Ayet-i kerimede Allah Teala inananlari sabir ve azim eksikligi nedeniyle olusabilecek düsüs ve bozulmalara karsi uyarmaktadir. “Iman edenlerin, Allah’in zikri ve Hak’tan kendilerine inen gerçekler karsisinda kalplerinin saygi ve ürpertiyle yumusayip Allah’a ve emirlerine tam teslim olma vakti gelmedi mi? Sakin onlar, önceden kendilerine kitap verilenler gibi olmasinlar. O kitap verilenler, kitabi almalarinin üzerinden belli bir zaman geçince sabir ve azimleri olmadigi için idrak ve bagliliklarini yitirmisler ve neticede kalpleri kaskati kesilmisti. Onlarin pek çogu yoldan çikmislardir.” (Hadid, 16)
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
YARALI KALBIN GIDASI ZIKIRDIR
Mehmed Murad Naksibendi, Pendname-i Attar Serhi adli kitabinda, büyük sufi Feridüddin Attar Hazretlerinin Pendname adli eserini tasavvufi bakisla serh etmistir. Mehmed Murad Naksibendi, bu serhinde zikrullahin kalplerin gidasi olmasi hakkinda söyle buyurmaktadir:
“Cenab-i Kibriyanin zikri, ruh-i insaniyeye gida geldi. Zira ruh ancak zikrullah ve ibadet ile tagaddi eyler (beslenir). Taam ve sarab (yiyecek ve içecekler) ancak gida-yi nefs-i emmare ve beden-i insaniyyedir. Ruhun ondan haz ve nasibi yoktur. Ve dahi zikrullah, muhabbet-i masiva ile mecruh (yarali) olan kalbe merhem geldi. Nitekim, ‘Zikrullah sifaü’l-kulûbtür.’ hadis-i serifi buna delalet eder.
Hak Tealanin zikri senin canina munis (dost) olursa, kaçan sana kösk ü saray muhabbeti olur. Yani olmaz. Zira ezkar-i Ilahiyye, gönülden masiva muhabbetini izale eder (giderir).
Bir an Cenab-i Kibriyanin eger zikrinden gafil olur isen, o nefesde seytana musahib (arkadas) olursun. Zira seytan insandan zikrullah vaktinde firar eder ve gaflet vakti musahabet (arkadaslik) eder.”
INSAN GÜZELDIR, KOZMETIKLE GÜZELLESMEZ
KEMAL ÖZER
Kozmetik adi verilen sentetik, gayr-i sihhi ve akici güzellik sektörünün dünya çapindaki hacmi 225 milyar dolari asmis durumda. Milyonlarca insan asgari/insani geçimini teminde güçlük çekerken, israf ve lükste sinir tanimayan bir güruh ise insanligin bütün sorunlarini çözebilecek büyüklükteki bir rakami her yil sözde güzellik amaciyla harciyor.
Söz konusu ürünlerin muhtevasini olusturan maddeler, sentetik kimyasallarin yanisira, bitki, hayvan ve hatta insan kaynakli olabilmektedir. Varliklarin en mükerremi olan insana hiç yarari olmayan sentetik kozmetiklerin büyük zararlar verdigi ortada.
Islam’la hiçbir bagi olmayan insanlarin, Allah’in yaratma biçimine bir nevi müdahale sayilabilecek makyaj ürünlerini kullanmasi tabii görülebilir. Kendisini sinirlayici hiçbir degeri bulunmayan ve buna harcayacak bütçesi de olan bu kimseler için, makyaj ve sentetik kozmetik ürünlerini neden kullandigi konusundaki bir soru son derece anlamsiz olacaktir.
Artik günümüzde, bu zararli ürünlere müptela olanlar sadece onlar degil ne yazik ki. Her kesimden insan bu ürünlere maalesef ragbet etmektedir.
Erkek veya kadin, süpheli ve dahi haram bir içerige sahip kozmetik ürünlerini kullanabilir mi? Buna hiçbir fetva makami evet demeyecektir. Üstelik meselenin sadece muhteva açisindan degil, ayni zamanda bedenin teshiri, mahremiyet ihlali, Allah Tealanin yaratma biçimini begenmeme, karsi cinsi tahrik, sihhate, cana zarar verme, çevrenin kirletilmesi, kul hakki, gelecek nesillerin sihhatini etkileme, kötü örneklik, israf, süphe ve haram diye uzayip giden pek çok mahsuru olan küresel bir salgindan söz ediyoruz.
Sokaga çiktigimizda ve ekrana baktigimizda son zamanlarda bu salginin en çok da bizleri etki altina aldigini görüyoruz. Bu ürünlerin abdest basta olmak üzere ibadete mani halinin yanisira, Islam’i ilgilendiren pek çok veçhesi oldugu da muhakkak. Mesela parfümün, kiskirtma, aldatma, etkileme, yönlendirme, algilari bozma, düsünce melekelerini tahrif seklinde siralanan sayisiz açik ve gizli amaçla kullanildigi ehlinin malumudur.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Mayis (2016) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
BIZ DÜNYAYA IYILIK YAPMAYA GELDIK
ARIF DEDE
Canlarim,
Biz, kendimiz, baskalari, insanlar derken çok kalabalik bir dünyada yasiyoruz degil mi? Bu kadar kalabalik bir dünyada nice kötülükler, nice zulümler, nice haksizliklar yapiliyor, bunlari da görüyoruz maalesef. Bütün bunlari sizce kim veya kimler yapiyor? Uzaylilar olabilir mi!
Bu kadar kötülügün içinde ondan çok daha fazla iyiligin yapildigini da bilmesek hepten büyük üzüntülere kapilacagiz.
Sizin minik kalplerinizde hiç kötülük var mi? Arkadasinin üstünü basini yirtmak isteyen, oyun oynarken çelme takip onu düsürmek isteyen ve hatta arkadasinin çantasindan onun kalemini, oyuncagini, parasini çalmak isteyen birisi var mi? Eminim ki, yoktur. Çünkü, sizler o güzel kalplerinizde iyilikler, güzellikler tasiyorsunuz. Bu iyilik ve güzellikleri ömür boyu tasimaniz için dualar ediyorum size.
IYILIK YAPMANIN BINBIR YOLU VARDIR
CESUR KÜÇÜK
Sevgili çocuklar,
Gülbahçe’nin mis kokulu gülleri. Bu ay konumuzu iyilik olarak belirledik. Iyilik ve iyi insan olabilmek. Iyilikleri çogaltmak ve kötülükleri azaltmak.
Iyilik bizim tarihten gelen bir özelligimizdir aslinda. Hep duyariz ya hani çocuklar. Vakiflar ve vakif medeniyeti diye. Vakif demek iyilik demektir bir anlamiyla. Bizim dedelerimiz insanlara yapilan iyilikler söyle dursun, yolda kalan kuslar için bile onlari tedavi edecek vakiflar kurmuslardir.
Askida ekmek olayini hepiniz duydunuz degil mi? Duymayanlar varsa anlatalim. Maddi durumu iyi olmayanlar için yapilan bir iyilik hareketi bu askida ekmek. Siz eger bir hayir yapmak, fayda saglamak istiyorsaniz firinciya sizin aldiginiz ekmegin parasindan daha fazla para veriyorsunuz. Böylece o firindan para vermeden ekmek alanlara bir iyilik yapmis oluyorsunuz.
Sadaka taslarindan da bahsetmek lazim. Sadaka taslari sehrin çesitli yerlerine konulan taslar. Bu taslar bir masa büyüklügünde ve ortasinda bir oyuk var. Iyilik yapmak isteyen, zekat vermek, sadaka vermek isteyenler bu sadaka taslarina keselerin içine koyduklari paralari atarmis eskiden. Ihtiyaç sahipleri de bu sadaka taslarindan ihtiyaci kadar olan parayi alirmis. Su incelige bakar misiniz çocuklar?
MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK
7 MAYIS CUMARTESI
Ilkbahar demek biraz da topraga tohum atmak ve onu yesertmek demek. Annem bu düsünceyle çiçek pazarindan birçok tohum almis dün. Bugün evimizde hummali bir çalisma vardi. Hep birlikte toprak çesitlerini döktük balkona. Karistirarak saksilara yerlestirdik. Tohumlari özenle serpistirdik aralara. Fideleri nazikçe tutturduk topragina. Balkonumuz yeserecek, çiçekler açacak yakinda. Sardunya, begonya, feslegen, menekseler selamlayacak her sabah bizi. Ayrica küçük kasalarda yetismesini bekleyecegimiz salatalik, domates, biber, maydanoz ve nane gibi heyecanlarimiz da var. Bakalim ilk önce hangisinden yemek nasip olacak? Sulama görevlerini Ali ile nöbetlese üstlendik. Heyecanla beklemeye koyulduk. Bir an önce minicik bir salataligi kitirdatarak, insanin kendi yetistirdigini yemek gibisi yokmus demek istiyorum!
FARE FASOL
MELIH TUGTAG
Kafanizda sahneyi canlandirin. Ufacik bir oda, çiglik atarak odanin içinde dönen dev bir fil ve çiglik atip odanin içinde onunla birlikte dönen bir mini fare. Çok saçma di mi?
Isin enteresan tarafi kimin kimi kovaladigi, kimin niye çiglik attigi da belli degildi. Sonunda yorulup bezgin düsünce ikimiz de durduk. Birbirimize baktik ve gülmeye basladik.
Meger filler o cüssesiyle minicik farelerden korkarlarmis. O benden korkmus, ben ondan korkmusum.
Az önce çiglik atmaktan konusamiyorduk, simdi ise gülmekten. O gün fil abiyle beraber, acayip güzel bir gün geçirdim.
Bir fille arkadas olmanin avantajlari var. Mesela lunaparka gitmeye gerek kalmiyor, çünkü zaten kendisi lunapark gibi. Bacaklarina tirmanip sirtindan kayabiliyorsunuz. Sonra hortumuna gelince o sizi rampa gibi havaya firlatiyor. Hooooooop güm. Sonra bir daha.
Ilk basta dönem ödeviyle ilgili çok dertlenmistim ama bosunaymis.
Not: Dönem ödevi sunumlari yapilinca gördüm ki, bizim fareler kediyle bile arkadas olmuslar. Acaba herkesle arkadas olunabiliyor mu? Herkes herkesi sevebiliyor mu? Farkliliklari biz mi kafamizda fazla büyütüyoruz?
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
Siz de benim gibi yaptiniz degil mi? Havalar güzellesince hemen parklara kostunuz!
Kabanlari attiniz, spor ayakkabilari giydiniz.
Sizin park nasil bilmiyorum ama bizim park o kadar kalabalik ki!
Bebegini getiren anneler, torununu getiren dedeler. Bir de bizim gibi okul bitince vin diye parka kosanlar.
Ama hakliyiz bence. Bütün kis bunu bekledik.
Bizim parkta iki salincak bir kaydirak var. Dagci olmaya özenenler için ipten yapilmis merdivenler var.
Komsu teyzeler için oturduklari yerden sürecekleri bisikletler filan var.
Bu yüzden herkes parkta!
Bizim siniftaki erkek çocuklar futbol oynuyor genelde. Biz salincaga ve kaydiraga biniyoruz. Bir de zip zip var. Ona binip ziplayabildigimiz kadar zipliyoruz. Çok eglenceli!
Hayat ne kadar süper degil mi?
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Mayis (2016) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)