KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
SAVAS BASLAMAK ÜZERE
Resulullah (sas) Bedir harbinin yapilacagi gün, savas baslamadan önce sahabelerinin arasinda gezinerek saflari düzeltiyor, elindeki okla hizaya girmeyenlere isaret veriyordu. Resulullah (sas) Sevad bin Guzeyye'nin yanindan geçerken onun safi bozup ön tarafa dogru çikmis oldugunu gördü. Elindeki okla onu dürterek,
-Ey Sevad, safina gir, buyurdu.
Sevad (ra),
-Ya Resulallah, canimi acittiniz, Allah Teala sizi, hakki ve adaleti ikame etmeniz için göndermistir, o halde ben kisas istiyorum, dedi. Resulullah (sas) karnini açarak,
-Simdi kisasini yap, buyurdu.
Sevad (ra) hemen Resulullah'a (sas) sarilip karnini öptü.
Resulullah (sas),
-Ey Sevad, bunu neden yaptin, diye sordu.
Sevad (ra),
-Ya Resulallah! Senin de gördügün gibi savas neredeyse baslamak üzere. O sebeple seninle olan son ahdimin tenim tenindeyken olmasini istedim, dedi.
Resulullah da ona dua buyurdu. (Ibn Hisam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/262; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/271)
BIR BÜTÜNÜN IKI PARÇASI: KADIN VE ERKEK
PROF. DR. ALI AKPINAR
Islam'a göre kadin erkek, bir bütünün birbirlerini tamamlayan parçalaridir. Biri olmadan digeri eksik ve yarimdir. Her bakimdan iki cins de birbirine muhtaçtir. Bu yüzden kadin erkek iki cins birlikte yaratilmislar, hayati birlikte paylasmislar, ilk yasagi birlikte çignemisler, birlikte tevbe etmislerdir. Fitratin geregi erkek kadina, kadin erkege muhtaç olmustur. Bu birliktelik bu dünyada devam ettigi gibi ahirette de sürecektir. Nitekim kadin ve erkegi, bir bütünün iki parçasi olarak tanimlayan Peygamberimiz, “Kadinlarin, yaratilis ve tabiatta erkekler gibidir." der. (Ebu Davud, Tahare 99/236)
Hayat düsturumuz Kur'an-i Kerim, insani muhatap alir ve bu konuda bütün insanlari esit olarak görür. Islam'in isteklerine muhatap olma bakimindan kadin da bir insandir. Insanligin erkekli kadinli olarak yaratildigini beyan eden Kur'an, Allah katinda üstünlügün ancak takva ile olacagina dikkat çeker. “Ey insanlar! Dogrusu biz sizleri bir erkekle bir disiden yarattik. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca taniyasiniz. Süphesiz, Allah katinda en degerliniz, O'na karsi gelmekten en çok sakinanizdir. Allah bilendir, haberdardir.” (Hucurat, 13)
TAKVA YOLUNUN BÜYÜK ÖNCÜSÜ: HARIS MUHASIBI
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Çok yönlü bir ilim adami, büyük bir mütefekkir ve mutasavvif. 781 yilinda Basra’da dünyaya geldigi tahmin edilen Haris Muhasibi, kendinden sonrakiler üzerinde derin tesirler birakmis ve tasavvufa dair eserlerde adindan sik sik bahsettirmistir. Gençlik yasina kadar Basra’daki yüksek ilmi ve kültürel atmosferden istifade ettikten sonra devrin en önemli ilim merkezi Bagdat’a göçmüstür. Zengin bir aileden gelmesine ragmen babasinin Mutezili fikirlerinden ötürü mirasini kabul etmeyince maddeten magdur bir duruma düsmüs ve geri kalan ömrünü fakir bir sekilde geçirmistir. Muhasibi’nin bu tavri, onun zühd ve verasinin en önemli göstergelerinden biridir. Zira bu büyük velinin elini süpheli bir yiyecege uzatinca, parmagindaki damarinin hareket etmeye basladigi ve eger bu harekete mani olamazsa o yiyecegin helal olmadigini anlayip yemekten vazgeçtigi birçok kaynakta rivayet edilmektedir.
Zahir ilimlere derinlemesine vakif olmakla birlikte o, her seyden önce, Islam’in sunmus oldugu manevi hayati takdim eden mükemmel bir kilavuz idi. Siyasi ve fikri dalgalanmalarin oldugu bir dönemde yasayan ve buna ragmen velud kalemiyle zamani asip gelen bu büyük sufi ilk dönem Islam tasavvufunu anlamada bir anahtar mesabesindedir.
-BIR HADIS, BIR HIKAYE-
ÖLÜMÜ HER AN TATMAK
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Hadis-i serif
Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edildigine göre Peygamberimiz (sas) söyle buyurdu, “Ölen her insan pisman olur.” Sahabe sordu, “Ya Resulallah! Neden her insan ölünce pisman olur?” Resulullah söyle buyurdu, “Ölen insan iyilik ehli biriyse neden daha fazla iyilik yapmadim diye pisman olur. Sayet kötülük ehli biriyse neden kötülükleri terk etmedim diye pisman olur.” (Tirmizi, Zühd, 34)
Dünya zehirdir, içmeyelim
Ayet-i kerimede, “Her canli ölümü tadacaktir.” (Al-i Imran, 185) buyurulmustur. Bu ayet-i kerimeyi, “Her canli her an ölümü tatmaktadir.” seklinde tercüme etmek de mümkündür, belki daha dogrusu budur. Insanin hayatini ve kainati ibret gözüyle inceledigimiz zaman bunu görebiliriz. Söyle ki insan dünyaya gelir, birkaç yil çocukluk dönemini yasar. Çocukluk dönemi ölür, arkasindan delikanlilik çagina erisir. Bir zaman sonra o da ölür olgunluk dönemi baslar. Onun arkasindan ihtiyarlik gelip çatar ve nihayet hakiki ölüm ile dünyayi terk edip gider.
Siyah saçlar ölür, yerini ak saçlar alir. Disler birer ikiser çekilir, yerini protez alir. Gün gelir insanin dizinin dermani, gözünün fermani, pazusunun ve aklinin kuvveti zayiflar. Bunlar birer ölüm degil midir? Her an ölüm hadisesi tabiat olaylarinda da görülmektedir. Sonbaharda agaçlarin yapraklarini dökmesi, bütün bitkilerin solup kurumasi birer ölümdür. Bu ölümün arkasindan ilkbaharda yeni bir hayat baslar.
Dünya denilen fani hayat, bir serap gibi parildayip kaybolur; bir bulut gibi kayip gider. Allah Teala dünyayi, müsteriyi aldatmak için allanip pullanan, cazip sekillerde sunulan, alindiktan sonra da hiçbir degeri olmadigi görülen bir mala benzetmistir. Dünya böylesine degersiz, ölüm de kaçinilmaz bir gerçek olduguna göre akli basinda olan kimse ömrünü bosa harcamaz. Dünyanin zevkinin zehir, sarabinin serap, nimetinin afet oldugunu bilir. Ne mutlu bu zevki zehre çevirmeyenlere! Ne mutlu dünya nimetini afete dönüstürmeyenlere!
TASAVVUF SÖZLÜGÜ
KUTBEDDIN AKYÜZ
Vekil
Sözlükte, isinin görülmesini baskasina havale etmek, bir isi güvenilir birine birakmak anlamindaki vekl (vükûl) kökünden türeyen vekil, isin havale edildigi kimse demektir. Fikih ilminde kendisine pek fazla rastlanilan bu terime, ayni zamanda tarikatlarda da rastlanmaktadir. Tarikat istilahinda bir mürsidin güvendigi birine ihtiyaca binaen kendi adina el alma/tarikata intisabi gerçeklestirme ve belli basli ritüellerin müridan tarafindan uygulanisinda öncülük yapma vazifesinin kendisine tevdi edildigi kimseye denir. Bazi tarikatlarda mürsidin özel veya genel hizmetiyle istigal eden kimselere de vekil denmistir. Bu vekalet çesidi hukuki anlamda olup tariki anlamda degildir. Binaenaleyh, bu gibi kisilerin, meseleye vukufiyeti olmayan kimseler tarafindan tarikat vekili olarak algilanabileceginden dolayi tarikat literatüründe hizmet ehline vekil denmesi hos karsilanmamistir.
Tarikatlarin durumu göz önüne alindiginda görülmektedir ki, her bir tarikat seyhinin, müridan arasindan birini vekil olarak tayin etme hususunda aradigi vasiflar birbirinden farklidir. Kimi tarikat seyhi avam tabakasindan olan müritleri vekil tayin edebiliyorken, kimisi ise ilmi yeterlilige sahip olmayan ve belli basli ritüelleri yerine getirmemis kimseleri vekil olarak tayin etmemektedir. Vekil ayni zamanda bulundugu muhitte postta oturan seyhin temsilcisi konumundadir.
BILGININ SONUCU: KIBIR DEGIL MAHCUBIYET
MONA ISLAM
Insani anlamak için türlü yollar vardir. Bunlardan biri de dinler tarihinde anlatilan insana bakmaktir. Yahudi ve Hristiyan kültürü etkisinde kalmis dünyayi ister dindar ister seküler olsun insanlarin kendilerine, varliga bakislarini derinden etkilemis bir anlati olan Kitab-i Mukaddes’in Adem’i anlatmasi Müslümanlarin Kur’an’dan ögrendiklerinden bazi farkliliklar içerir. Bu farkliliklar, anlatima kissadan hisse nazariyla bakmaya mani olmasa gerek. Kitab-i Mukaddes’e göre Rab doguda Aden’de bir bahçe diker ve yarattigi Adem’i oraya koyar. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü agaç yetistirir. Bahçenin ortasinda yasam agaci ve iyiyi-kötüyü bilme agaci bulunmaktadir. Bu anlatida Adem’e yasaklanan agaç iyiyi-kötüyü bilme agacidir. Ondan yerse ölecegi konusunda uyarilan Adem agaçtan men edilir. Kur’an ise bize Adem’den onun cennetteki dilediginden yiyebilen özgürlügünden ve siniri olan yasak agaçtan söz etmekle beraber, ne yasak agacin mahiyetinden ne de onu yeme durumunda insanin akibetinden söz eder. Dolayisiyla bizdeki yasak kavramiyla bilgi kavrami Yahudi-Hristiyan kültüründeki gibi birbirini çagristirir seyler degildir.
ÂSIKLARIN SÖNMEYEN NURU: ENVARÜ’L-ÂSIKIN
ZAHIT YAKIN
Yazicioglu Ahmed Bican, 15. yüzyilda yasamis alim, mutasavvif ve mütercimdir. Onun Envarü’l-Âsikin adli ünlü eseri, basta Anadolu cografyasi olmak üzere bütün Osmanli topraklarinda en çok okunan ve sevilen eserler arasina girmistir. Kitap, Allah yolunda seyr-ü sülûk etmek isteyen dervislerin yol haritasi niteligindedir. Allah Tealanin ilk yarattigi sey olan Kâinatin Efendisinin (sas) nurundan itibaren bütün yaratilis merhalelerinden, Kur’an-i Kerim’de ismi zikredilen peygamberlerin kissa ve sözlerinden, bazi velilerin menkibelerinden bahseden eser, cennet halkinin ele alindigi bölümle sona erer.
Zahir ve batin ilimlerine ait çesitli konulari ayet ve hadislere, diger kutsal kitaplara ve çesitli eserlerden derledigi bilgilere dayanarak açikladigini söyleyen Ahmed Bican daha önce yazilan kitaplarin çogunlukla Arapça oldugunu, kendisinin bu eseri Türkçe hazirlamakla halkin da ondan faydalanmasi amacini güttügünü anlatir. Seyhi Haci Bayram-i Veli’nin (ks) kendisini ahval-i enbiya üzerine sahib-i sir kildigini söyleyerek ahval-i enbiyanin zahirine muvafik beyanda bulunmak için, makamat-i evliyanin batinina mutabik ayan oluna diyerek eserinde tasavvufi yorumlara da yer verdigini belirtmektedir. Bu durum da, esere ayni zamanda tasavvufi bir eser hüviyeti kazandirmistir. Müellif eseri gönlünün, gözünün ve ruhunun nuru kabul ettigi için ona Envarü’l-Âsikin adini verdigini, bütün zahir ve batin nurlarini bu kitapta topladigini söylemektedir.
Eser, her biri belli bir konu etrafinda gelisen bes ana babdan olusmaktadir. Bablar fasillara, bazi fasillar da meb‘as adi verilen alt bölümlere ayrilmaktadir. Ahmed Bican, bu eserini Subat 1451’de tamamlamistir.
Bazi varliklarin tasviriyle mesafelerin anlatilmasinda görülen mübalagali ifadeler günümüzde garip karsilansa bile o devir için normal sayilir. Bugünkü gelismis cografya bilgisine uymayan bazi anlatimlar da vardir. Yine de eserin devrinin muteber kaynaklarindan faydalanarak hazirlandigini söylemek mümkündür.
Kitabin Balkanlar, Anadolu ve daha sonra Kazan’da basildigi göz önüne alinirsa genis bir sahada Islam dini ve kültürü hakkindaki baslica kaynaklarindan biri oldugu söylenebilir. Ahmed Bican diger eserlerinde oldugu gibi bu eserinde de edebi olmaktan çok ögretici bir yol takip etmistir. Maksadi, hakikat ve seriatin inceliklerini bir araya toplayarak okuyucularinin dünya ve ahiret saadetine ulasmalarini saglamaktir.
KULLUGUN ÖZÜ: HAKK’A RIZA
KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Kullugun özünü ne olusturmaktadir diye sorulacak olursa buna riza cevabini verebiliriz, zira nasil bir köle efendisinden hosnut oldugu oranda ona hizmet etmekten memnuniyet duyarsabir kul da Rabbinden memnun oldugu oranda O’nun (cc) emirlerini yerine getirip yasaklarindan kaçinmaktan zevk alir ve aldigi bu zevk onu Rabbinin isteklerini yerine getirirken herhangi bir menfaat ummaktan müstagni kilar. Öte yandan rizanin temelinde güven duygusunun bulundugunu söyleyebiliriz. Çünkü bir insan karsisindaki kisi her ne yaparsa yapsin kendisi için iyi ve dogru olani yaptigina tam bir güven duyarsa, zahiren kötü gibi de görünse onun yaptigi her seye razi olur.Erzurumlu Ibrahim Hakki’nin, “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” misrai bu güven ve teslimiyet duygusunun bir tezahürüdür. Yine rizanin temelinde bulunan ve sufilerin çokça vurguladiklari bir diger duygu da muhabbettir. Zira âsik, masukundan gelecek olan her türlü seyi gönül huzuru ve memnuniyetle karsilamaktadir. Ilk dönem sufilerindenUtbetü’l-Gulam’in (ks), “Bana azap edersen bil ki sana âsigim, bana merhamet edersen bil ki yine sana âsigim.” sözü bu manada söylenmistir. Aksemseddin Hazretlerinin halifesi IbrahimTennuri’nin, “Kahrin da hos lütfun da hos.” misrai da hem güven duygusunun hem de muhabbetin bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Aslinda riza mertebesine ulasmis olan bir kulda bu iki duygu iç içe bulunmaktadir.
KUSLARIN ILAHISINDEN KANATLARIN DUASINA
AHMET EDIP BASARAN
Dünya bir yol ve her insan bu yoldan iyi kötü gelip geçer. Fanilik bu yolun hem menzili hem menfezi. Varip siginilacak yegane liman belki de o. Çünkü ölüm bir uyari levhasi gibi her dem karsimizdadir. Sonsuzluk, sonsuzu kurcalayis hep faniligin içimizde açtigi o derin yaranin bir karsiligi aslinda. Tam da bu yüzden insan çiktigi yolda ruhi arayislar içinde yasar. Yol önemlidir çünkü imtihani karsilar. Islam edebiyatinda yol ve yolcu merkezli anlatilarin, kissalarin, menkibelerin bu kadar zengin ve bereketli olmasinin bir sebebi de budur. Resulullah Efendimizin, “Dünyada bir garip ve bir yolcu gibi ol!” hadisi, yol merkezli bütün anlatilan istinat noktasidir denebilir. Gariplik, faniliginin idrakine varabilmis insanin kusanabilecegi bir zirh. Yolun hakkini vermek o yola layik bir yolcu olabilmekten geçer nitekim.
Büyük mutasavviflardan Feridüddin Attar’in Mantiku’t Tayr isimli kitabi bize yukarida andigimiz yolu ve yolculugun hallerini kuslar üzerinden anlatan alegorik bir saheser. Kendisinden sonra gelen sairlerde çok derin izler birakmis bir isim Attar. Kuslarin dili manasina gelen Mantiku’t Tayr’in pek bilinmeyen bir diger ismi de Makamati’t Tuyur’dur. Bu isim kitabin temel gayesini daha sarih bir sekilde açikliyor. Çünkü bu eserde Allah’a dogru manevi yürüyüste kat edilen manevi makam ve mertebelere isaret edilmektedir. Eserin asil konusu da zaten insanin ruhen kendisini mertebe mertebe gelistirerek manevi kemale tam anlamiyla ermesi ve sonunda Allah’in varligi içinde kendi varligini yok etmesi meselesidir.
SIHHATIN BASI AZ YEMEKTIR
KEMAL ÖZER
Kadim zamanlarin hekimlerinden Hipokrat, ilaçlar gidaniz degil, gidalar ilaciniz olsun diyerek özetler diyeti, perhizi. Hem ameli hem de nazari anlamda tibbi bize ögreten, tibbin anayasasi olan ve üstüne bir benzeri daha yazilamamis ve yazilmasi da imkansiz olan El-Kanun fit Tibb’in müellifi Ibn Sina, sihhatli olabilmeyi ya da onun tabiriyle, tip ilmini iki satirda topladigini su sekilde ifade eder: “Yedigin vakit az ye, yedikten sonra dört bes saat hiçbir sey yeme, çünkü sifa hazimdadir. Yani kolayca hazmedecegin miktari ye. Nefse ve mideye en agir ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir.”
Lokman (as) ise söyle nasihat buyurur: “Ey ogul, miden doluyken sakin yeme! Zira tokken yiyecegin seyi köpege atman, senin için onu yemekten daha hayirlidir!”
Efendimiz (sas), “Ademoglu, mideden daha serli bir kap doldurmaz. Ademogluna belini dogrultacak birkaç lokma yeterlidir. Ancak ille de -mideyi dolduracaksa- bari onu üçe ayirsin: Üçte birini suya, üçte birini yemege, üçte birini de nefesine.” (Ibn Mace, Yiyecekler 50/3349; Tirmizi, Zühd 47/2381)
Erenler ise yiyip içmenin ölçüsünü söyle koyarlar:
Az yiyen olur veli, çok yiyen olur deli
Az yiyen olur alim, çok yiyen olur zalim
Az yiyen olur melek, çok yiyen olur helak.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Nisan (2016) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
PEYGAMBERIMIZIN DOGUM GÜNÜNÜ HIÇ UNUTMAYALIM
ARIF DEDE
Canlarim, yavrularim,
Içinizde dogum gününü bilmeyeniniz var mi? Yok, degil mi? Bakin, ben bile kaç yasima geldim, dogum günümü biliyorum. Simdi söylesem, kaç yasimda oldugumu bulursunuz!
Dogum gününüz sizin için ve aileniz için çok önemli degil mi? Siz dogdugunuz, dünyaya geldiginiz için herkes çok mutlu olmus, çok sevinmis. Bu sevinç artik sizinle birlikte sürüp gidiyor.
Mevlid kelimesini duydunuz mu canlarim? Ama kandil kelimesini mutlaka bilirsiniz. Hani, kandil gecelerinde büyüklerinizle camilere gider, güzel sohbetler, ilahiler, Kur’an okunmasini dinler, epeyi bir kalabaligin arasindan namazi da kilar eve dönersiniz. Camiler büyüklerle, küçüklerle dolar ve tasar. Hele yaz gecelerinde caminin bahçesinde bile civil civil insanlar vardir.
Peki, Peygamber Efendimizin dogum gününü hiç kutladiniz mi? Biraz düsünün bakalim, bence kutladiniz ve her yil kutluyoruz. Kandiller içinde Mevlid kandili diye bir kandil var, hatirladiniz degil mi? Iste o kandil gecesi Peygamber Efendimizin dogdugu gecedir ve bütün Müslümanlar o güzel gecede camilerde bol dualar, salavatlar okuyarak Peygamber Efendimizin dogumunu kutlar!
Bu sene Allah nasip ederse Mevlid kandilini 11 Aralik Pazar gecesi kutlayacagiz.
Ancak, Peygamberimizin dogdugu gün, simdi kullandigimiz takvime göre 20 Nisan oldugu için, 14 ve 20 Nisan tarihleri arasinda Kutlu Dogum Haftasini kutluyoruz. Okullarinizda bu haftayla ilgili çok güzel etkinlikler mutlaka yapiliyordur.
PEYGAMBERIMIZIN HAYATINI OKUDUNUZ MU?
CESUR KÜÇÜK
Sevgili çocuklar, tanimak sevmekle baslar.
Biz yakindan bilmedigimiz veya uzaktan tanidigimiz kisilerin ve olaylarin tam olarak bilincine varamayiz. Bundan dolayi sürekli tanima ve ögrenme çabamiz olmalidir. Bu konuya nereden girdik hemen anlatayim.
Ögretmenlik yaptigim zamanlarda ortaokul çagindaki siniflarin bos geçen derslerine giderdim. Bir defasinda çocuklara, hadis ne demektir diye sordum. Aldigim cevaplar beni oldukça üzdü ve derinden sarsti. 40 kisilik bir sinifta hadisin ne demek oldugunu bilen on ögrenci bile yoktu.
Aslinda bu siniflari hepsinde Din Kültürü dersi var. Hadis ve diger Islami kavramlari sürekli duyuyorsunuz. Fakat siz çocuklar bu derslere ne kadar severek giriyorsunuz? Ya da biz ögretmenler bu dersleri size ne kadar sevdirebildik?
Ayni sekilde bugün Kur’an ve Temel Dini Bilgiler dersleriniz de var. Fakat önemli olan bu derslerin sizin sevmenize ve tanimaniza ne kadar destek oldugu…
MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK
8 Nisan Cuma
Bu hafta okulumuzda Kutlu Dogum Haftasini kutladik. Peygamberimize duydugumuz sevgi ile ilgili etkinlikler yaptik. Din Kültürü hocamizla pano hazirladik. Pano için hepimiz Peygamberimizin bir hadisi ile ilgili çizim hazirladik, onlar asildi. Bilinmeyen bir sünneti bulup getirdik ve onlar da panoya yerlestirildi. Sonra aramizda grup olusturarak kisa skeçler hazirladik, okulun konferans salonunda canlandirdik. Ayrica Peygamberimizle ilgili kompozisyon yarismasi yapildi okulda. Ben de katildim. Henüz sonuçlar açiklanmadi. Güzel bir haftaydi. Bilmedigim birçok sey ögrendim. Mesela Peygamberimiz yemege tuz ile baslarmis. Tuz agizdaki ve midedeki bakterileri yok ediyor ayrica da mideye haber vererek yemege hazirliyormus. Çok ilginç geldi bana. Artik ben de tuzla basliyorum yemeklere. Ali de benden gördü, o da yapiyor. E annemle babam da biz yapinca kendilerini mecbur hissettiler sanirim, onlar da basladi tuza. Yemekten önce bir tuz faslidir gidiyor yani artik bizim evde. Gelsin unutulmus sünnet sevaplari, gitsin agiz ve midedeki bakteriler, hey mide hazir ol yemek geliyor!
FARE FASOL
MELIH TUGTAG
Sevgili kediler, degerli bahar cikcikleri, kiymetli açan çiçekler ve bahari bekleyen kumrular…
Iste geldi. O geldi. Bahar geldi. Yani geldi galiba. Geldi mi gelmedi mi ben tam anlayamadim. Sahi Mart ayinda bahar gelmis sayiliyor mu?
Önce cemreler düstü dediler. Havaya, suya, topraga. Birinci Cemre, ikinci Cemre, üçüncü Cemre. Çok enteresan. Padisah ismi gibi bir sürü cemre var.
Birinci Mehmet, Ikinci Murat, Üçüncü Cemre.
Peki kim bu cemreler? Yillar önce evinde yasadigimiz bir insan vardi. Yeni dogan bebeginin adini Cemre koymustu. Düsen insallah o degildir. Bebekken çok güzel bir kizcagizdi. Hele bir de yüksekten düsüyorsa çok cani acimistir garibimin.
Iyi de bahar geldiginde düsen Cemre o olsa, herkes nereden taniyacak ki! Yurdun her yerinde cemre düstü deniyor. Yoksa bizim Cemre meshur mu? Film artisti falan olmustur belki. Ya da yurdun her yerinde bütün cemreler ayni günde düsüyor olabilir. Herkesin tanidigi bir cemre vardir muhakkak.
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
Bilirsiniz büyükler kendi kendilerine konusur. Ama mutlaka sizin duymaniza izin verirler. Bir bakmisiz artik gözleri bizi hedef almis anlatiyorlar.
Bu aksam babam, pit pit yagan yagmura bakarken, nerede o eski Nisan yagmurlari, dedi.
Sunlari duymustum: Aah, eski zamanlar, aah, eski bayramlar ve diger seyler.
Her seyin eskisini duymustum ama yagmurun eskisini duymamistim.
Üsteledim: Babacim Nisan yagmurunu anlatsana bize, yani eski Nisan yagmurlarini?
Babam bir dostunu çok özlemis gibi bakiyordu camdan. Nisan yagmuru zahmetlere rahmet, dertlere deva, hastalara sifadir. Bahar gelince çiçek nasil açiyorsa, Nisan yagmurlari da öyle iyi gelirmis insana. O yagmurda yürümek ne güzeldir, dedi. Anlatti da anlatti…
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Nisan (2016) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)