| Şubat | 2016 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1688
SUFI BIR MÜTEFEKKIR: HAKIM TIRMIZI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Büdüvvü Se’n adli risalesinde, kaderinin mutlu bir tecellisi ve iyi bir hoca diye tanimladigi bir zatin kendisini ilme tesvik ettigini söyler Tirmizi Hazretleri. Küçük yastan itibaren kendisinden nakli ve akli ilimleri ögrendigini söyledigi bu hocanin bir hadis alimi olan babasi olmasi muhtemeldir. Hakim (ks), Tirmiz ve Belh’te bir çok muhaddisten hadis dersleri aldi ve seçkin bir Hanefi fakihinden fikih ögrendi.
Sekiz yasinda tahsil hayatina baslayan, çocukluk yillarini oyunla geçirmek yerine ilim ögrenmeyle deger¬lendiren Hakim Tirmizi, henüz gençlik yillarinda ilm-i asar ve ilm-i re’y’e (akli ve nakli ilimlere) sahip oldugunu belirtmektedir. (Hakim Tirmizi, Büdüvvü Se’n (Hatmü’l-Evliya içinde), tah. Osman Yahya, Beyrut 1965, s. 14) Bu ifadelerle onun kastettigi, ilk olarak ailesinden temel egitimini aldigi hadis ve Hanefi fukahasindan okudugu fikihtir. (Ali bin Osman Hucviri Cüllabi, Kesfu’l-Mahcûb -Hakikat Bilgisi-, ter. Süleyman Uludag, Istanbul 1982, s. 244; Salih Çift, Hakim Tirmizi ve Tasavvuf Anlayisi, Insan Yayinlari, Istanbul 2008, s. 64)
Yirmi yedi yasina geldiginde hacca gitme niyetiyle yola çikmis ve bir süre hadis ögrenmek maksadiyla Irak ve Basra’da kalmistir. Daha sonra Mekke’ye hareket etmis, hac zamanina degin orada kalmis ve hac vazifesini yerine getirmistir. (Tirmizi, Büdüvvü Se’n, s. 14)
Risalesinde her gece seher vakti Kabe civarinda dua edip büyük günahlarindan tevbe ettigini, Allah’a halini arz edip düzeltmeye çalistigini, dünyaya ilgi duyma¬maya muvaffak kilmasi için Allah’a yalvardigini söyler.
Tirmizi baslangiçta ilim talibi olan iki sahisla, ilim tahsil etmek üzere seyahate çikmak için sözlesmis, ancak annesinin bu duruma üzülmesi üzerine amacindan vazgeçmistir. (Feridüddin Attar, Tezkiratü’l Evliya, ter. Süleyman Uludag, Istanbul 2002, c. II, s. 110)
Tirmizi çok önceleri niyetlendigi bu seyahate annesinin vefatini müteakiben 27 yasindayken çikabilmistir. Hakim Tirmizi, dönüs yolculugu esnasinda içinde Kur’an’i ezberleme arzusunun olustugunu ve ara vermeksizin daha yoldayken bu ise baslayarak memleketi Tirmiz’e dönünce hifzini tamamladigini belirtmektedir. (Tirmizi, Büdüvvü Se’n, s. 14-15)

IMANIN ÖZÜ MUHABBETTIR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ

Kur’an-i Kerim’in degisik ayetlerinde mü’minlerin vasiflari beyan edilmektedir. Mü’minun suresinin ilk on ayeti bunun en güzel örneklerinden biridir. Bu ayetlerde mü’minlerin felaha erdikleri, namazlarini husu ile kildiklari, faydasiz ve bos islerden yüz çevirdikleri, zekatlarini verdikleri, namuslarini koruduklari, emanet ve ahitlerine riayet ettikleri, namazlarini titizlikle koruduklari siralanir. Bazen de mü’minler ile kafirler ve münafiklarin mukayese edilebilmesi için her birinin özellikleri beyan edilir. Bakara suresinin ilk yirmi ayeti bunun en güzel örneklerindendir. Ilk bes ayette mü’minlerin, alti ve yedinci ayetlerde kafirlerin, sekizinci ayetten yirminci ayete kadar ise münafiklarin özellikleri beyan edilir. Bu üç gurup insan, imanlarina göre tasnif edilmistir. Mü’minlerin en önemli özelligi gayba iman etmeleri¬dir. Kafirlerin, kalpleri ve kulaklari mühürlü, gözlerinin önünde de perde vardir. Münafiklar ise inanmadigi halde inanmis gibi gözüken ve böylece mü’minleri kandirmaya çalisan, kalpleri hastalikli, kendileri fesatçi, mü’minleri imanlarindan dolayi basit ve beyinsiz gibi gören, inananlarin yaninda inandiklarini, seytanlarinin yaninda ise inkarci olduklarini söyleyen, Allah tarafin¬dan gözlerinin nuru giderilmis, sagir, dilsiz ve kördürler.
Insanlarin mü’min, kafir ve münafik olarak isimlendirilmesi ve ayetlerde ifade edilen davranislarin imanin sekline göre tezahür etmesi, birçok dinin ve felsefi ekolün ortak konusudur. Bu konu sudur: Allah ile insan arasindaki ve iman ile ibadet ve davranislar arasindaki iliskinin keyfiyetinin hakikati nedir? Felsefi ekolleri ve diger inançlari bir kenara birakarak, konuya Islam dini açisindan baktigimizda birçok itikadi mezhebin ve mesrebin bu konudaki farkli kanaatlerden dolayi ortaya çiktigini söyleyebiliriz. Bunun bir tartisma konusu olmasi dogaldir. Çünkü Allah katinda insanin kiymeti imanina, ibadetlerinin degeri ise niyetine göredir.

KUR’AN’IN MANEVI TEFSIRI: BAHRÜ’L-MEDID
ZAHIT YAKIN

Kur’an-i Kerim, Islam dininin birinci ve en güvenilir kaynagidir. Onun bu merkezi konum ve öneminden dolayidir ki, her Islami mezhep ve grup kendi esaslarini ona dayandirma ihtiyacini hissetmistir. Bu egilimlerden biri de tasavvuf çizgisidir. O da tipki digerleri gibi bir yandan esas ve prensiplerini Kur’an’a dayandirmaya çalisirken diger yandan da onu kendi manevi birikim, bilgi ve terminolojisi isiginda yorumlamaya gayret etmistir. Böylece tasavvuf ehlinin kendilerine özgü bir tefsir çesidi ortaya çikmistir. Buna irfani, tasavvufi veya meshur ismiyle isari tefsir denir.
Isari tefsir sahipleri, bu yorumlarinin aslinda tefsir olmadigini, tamamen kalbi kesif ve sezgilerinin ürünü oldugunu, diger bir ifadeyle mananin, arifin kalbine dogrudan ilham edildigini söylerler. Bu ilhamlar sade bir fikrin degil, ciddi bir mücahedenin sonucu ulasilan takvanin meyveleridir, gayb âleminden ihsan edilen Rabbani lütuflardir. Bahrü’l-Medid adli büyük isari tef¬sirin sahibi Ibn Acibe Hazretleri de isari tefsiri söyle tanimliyor, “Isari tefsir, ayetin lafzindan anlasilan zahiri mananin ortaya koyulduktan sonra bu zahiri mana¬nin disinda, ayetten isaret ehlinin, ariflerin gönüllerine açilan birtakim isaret ve ince manalardir.”Isari manalar herkese açilmaz, onlar nakil ve akil yoluyla degil, takva halini elde etmis ve müsahede devletine ulasmis safi kalp yoluyla elde edilir. Ibn Acibe Hazretleri, isari tefsirinde Ehl-i Sünnet çizgi¬sinden taviz vermez, zahirle batini birlestirirken zahiri ölçüleri esas alir, batini manalari dinimizin ruhuna uygun sekilde dile getirir. Tefsirle isari manayi karistirmamak için ikisini ayri basliklar altinda islemis, her iki alanda da en muteber Ehl-i Sünnet tefsir, tabakat ve tasavvuf kaynaklarindan yararlanmistir. Bütün bunlara kendi tecrübe, irfan ve müsahadesini de ekleyerek Bahrü’l-Medid’i insanlik âlemine sunmustur. Diger eserleri yaninda özellikle Bahrü’l-Medid onun ilmi, tasavvufi alandaki otoritesini göstermektedir. Bu tefsir, yüce Kur’an’in zahiri tefsiriyle tasavvufi isaretlerini bir arada sunan, zahirle batini, seriatla hakikati, ilimle irfani, nakille tecrübeyi, delille müsahadeyi, amelle edebi, dille gönlü, sözle aski kaynastiran orijinal bir tefsirdir. Bahrü’l-Medid zahiri ve tasavvufi isaretlerin sartlarina dikkat ederek Kur’an-i Kerim’i bastan sona tefsir eden en basarili tefsirdir.

MARIFET YOLUNDA ÜÇ ANAHTAR KELIME: BILGI, MUTLULUK VE ISTIGFAR
MONA ISLAM

Insan hayatini ne belirler? Bu soruya cevap olarak çevresel sartlar, içinde yetistigi toplum, aile, inanis ve aliskanliklar gibi pek çok sey söylenebilir. Ancak biri en öndedir ve diger unsurlar onun çevresinde sekillenir. Bu da insanin kisiligidir. Kisiligi olusturan nedir? Yine yukarida saydigimiz pek çok etkilesim unsuru vardir kisilik üzerinde, bir de insanin dogustan getirdigi mizaci vardir. Bu mizaci, merhametli, öfkeli, aceleci, hirçin gibi birtakim nitelikler üzerinden de tarif etmek mümkündür, nitekim psikoloji bilimi öyle yapmaktadir. Bize göre insanin kisiligini ya da mizacini belirleyen temel bir düsünce vardir. Mizaç da bu düsünce etrafinda örülüdür. Bu düsünce çogunlukla mutluluk ile ifade edilebilir.
Insan temel olarak mutlu olmak ister, der filozoflar. Peki, mutluluk ne demektir? Bu soruya bazilari haz, fayda ekseninde cevap verirken bazilari erdem, ahlakilik ve akil merkezinde cevap verir. Hazci mutluluk anlayisina göre mutluluk insan eyleminin tek amacidir, bu nedenle mutlulugun üzerinde bir ahlaki norm söz konusu edilemez, bilakis mutluluk en yüksek ahlaki normdur. Bazi filozoflar ise mutlulugun karsisina ödevi koyarlar. Onlara göre hayat insanin mutlu olup olmamasina degil ödevini yerine getirmesine bagli olarak belirlenir. Bu iki anlayis arasindaki ihtilaf her birimizin günlük hayatinda sikça tecrübe ettigi bir gerilime neden olur, bir seyin bizi mutlu edecegini düsünür ve ona dogru uzanmak isteriz, ancak bir ödev duygusu bizi geriye dogru çeker. Yahut bir seyden kaçinmak, ondan uzak durmak isteriz ama ödev duygusu bizi ona dogru sürükler. Bu çekisme aslinda nefs ve akil arasindaki çekismedir. Hayatin merkezine mutlulugu koydugunuzda, hem bireysel hayatinizda hem de daha genis çerçevede dünya hayatinda mutlulugun kesintili, noksan, hatta ciliz bir ses oldugunu fark edersiniz. Hayat daha çok aci, hüzün ve mesakkat ile doludur. Allah buyurur, “Biz insani zorluk ve mesakkat (kebed) içinde yarattik..” (Beled, 4) “Zira hayat sarp bir yokustur.” (Beled, 11-12) Yokus ise Mübarek Kitap’ta ödevle tanimlanir: Köle azat etmek, yoksula yemek yedirmek, yetimi gözetmek, sabri ve merha¬meti ögütlemek.
Bütün bunlar zorlugun içinde söz konusudur. Insanin mutlu oldugu bir ortamda ona sabri ve merhameti ögütlemek anlamsiz olur ancak onun ödevle sinandigi yerde bu kavramlar yerini bulur.

TASAVVUF SÖZLÜGÜ
DAVUT ALDEMIR

Sözlükte sabit olmak, durulmak, sükunete kavusmak anlamlarina gelen yakin, terim olarak kendisinde süphe barindirmayan ilim ve olusan inanç nedeniyle bilinmeyen hakkindaki sükun ve itminan anlamlarina gelir. Ilmin bir sifati olan yakin tasavvuf istilahinda, ilmin kalbi istilasi ve kalbin o ilimde gark olmasi; Allah tarafindan kalplere emanet edilen bir ilim ve degismeyen, farklilasmayan ve bozulmayan bir ilmin kalpte yerlesmesi seklinde tanimlanmaktadir. Sufilere göre ilim kalpte yerlesip kök salmadikça ona yakin denilmez; ilm-i zaruriye yakin demek sahih degildir.
Kur’an-i Kerim’de üç farkli sekilde zikredilen yakin tasavvuf literatüründe üç mertebe olarak ele alinmistir.

ILIM VE IRFAN DERGISI ÜZERINE BAZI NOTLAR
YRD. DOÇ. DR. AHMET MURAT ÖZEL

Tasavvuf yayinciligi alaninda son senelerde görece bir artis oldugunu söyleyebiliriz. Pes pese basilan tasavvuf klasikleri, göze alina¬mayan bazi nesirlerin yapilabilmesi birçok yayinciya cesaret vermis gözüküyor. Arapçadan ve Farsçadan önemli eserler tercüme ediliyor, bunlar okur buluyor, ses getiriyor. Kitap yayinciligi alanindaki bu ivmenin benzerini dergi yayinciligi alaninda da görebiliyoruz. Akademik olan¬dan popüler olana, iyisinden vasatina, birçok dergi arz-i endam ediyor. Aslinda birçok sahada oldugu gibi tasavvuf dergiciligi alaninda da her seyi yeniden icat ediyor degiliz. Osmanli’nin son döneminde pes pese çikan birçok tasavvufi dergi, bugünkü dergilere hem öncülük hem de atalik etmistir diyebiliriz. Bu dergilerde bir yandan önemli sufilerin hayat hikayelerine yer verilirken, tasavvufi terimlere dair önemli yazilar kaleme alinirken, öte yandan zamanin getirdigi bazi tartismalara dair görüsler de paylasilmis. Andigimiz döneme ait Mihrab, Tasavvuf gibi dergilerde, farkli mesreplerden olmalarina ragmen bir araya gelen birçok mutasavvifin, tasavvufi hayati ve tefekkürü canlandiran bir yayin faaliyetini sürdürdüklerini görüyoruz.
Bugün 42. sayisina ulasmis Ilim ve Irfan dergisi de, yüz su kadar senelik bu süreli tasavvuf yayinciligi alaninin en genç üyelerinden biri. Dördüncü yilina ulasmis her dergi gibi degerlendirilmeyi, üzerine konusulmayi hak ediyor. Biz de bunu yapmaya çalisacagiz.
Ilim ve Irfan dergisinin halihazirdaki arsivi bize, titiz bir yayincilik aklinin, derginin mutfagina hakim oldugunu haber veriyor. Bu titizligin birkaç veçhesi var. Bir kere, bu türden dergilerde görmeye aliskin olmadigimiz türden bir dil titizligi var derginin. Degme edebiyat dergilerinde göremeyecegimiz bir hassasiyet bu. Tashih hatalariyla isi yok Ilim ve Irfan’in. Hem yazim ve noktalama ve hem de anlamsal hatalara neredeyse rastlamiyoruz dergide. Yayin yapmanin, dil insa etmek oldugunun sonuna kadar farkinda Ilim ve Irfan dergisi.

KIRKAMBAR: KENDIMIZI DÜNYAYA KAPTIRMAYALIM
M. NEZIHI PESEN

Imam Kuseyri, Risale’de zühdün sufilerce kabul edilmis, yasanarak kabul edilmis tariflerinden bazilarina yer verir. Bir tarif Seri Sakati’nin (ks) yaptigi tariftir ki, kendini dün¬yaya çokça kaptirmis, masivaya fazla kapilmis Müslümanlara epey agir gelecek bir niteliktedir. O söyle buyurmustur: “Allah dünyayi velilerinden aldi ve dünyayi ari duru olanlardan da -asfiya- men etti. Âsiklarinin kalbinden de dünyayi çikardi. Çünkü dün¬yayi onlara layik görmedi.” Zühd bahsinin sonunda yer alan Fudayl bin Iyaz’in (ks) meshur tarifi çok kapsayici bir tanimdir. Fudayl, zühdü söyle tanim¬layarak övmüstür: “Allah, kötülügün hepsini bir eve koymus ve dünya sevgisini de ona anahtar yapmis. Iyiligin hepsini de bir eve koymus ve zühdü de ona anahtar yapmis.”

IÇTIGIMIZ SÜT NE KADAR BEYAZ?
KEMAL ÖZER

Peyniri ilk kim yapti, elbette bilmemiz mümkün degil. Belki de sayilari Hazret-i Âdem’in vefatina kadar 40 bini buldugu sanilan ilk insanlarca yapildi peynir. Aslinda ilk peyniri kimin yaptiginin bizim için hiçbir önemi yok. Önemli olan, peynir hala peynir mi, yoksa peynire benzeyen baska bir sey mi yiyoruz sorusu. Tipki insan gibi her seyin kaynagi toprak! O yoksa hayat da yok. Toprak olacak, yagmur yagacak, otlar bitecek, inekler, koyunlar, keçiler, develer ondan yiyecek, süt olacak ki biz de ondan yogurt, tereyagi, peynir yapabilelim.
Sadece toprak mi? Hayir, kainatta hangi sey var ki gereksiz olan? Toprak mi, bitkiler mi, hayvanlar mi, hava mi, su mu, ates mi, mantar ya da bakteriler mi? Bunlardan herhangi biri yoksa orada hayat sona erer. Süt de böyle degil mi? Sütsüz bir bebe büyüyebilir mi? Hadi büyüdü diyelim sihhatli olabilir mi? Süt bozulmussa tabiat bozulmus demektir. Ya da tabiat bozulmussa süt. Kisacasi insan bozulmussa diger her seyin bozulmasi kaçinilmazlasir.
Hayvanlarin tabii sekillerde beslendigi zamanlarda iyi, nitelikli, besleyici, zararsiz sütler elde edilir. Onlardan da her biri, kendi yöresinin adiyla anilan doyumsuz tatlarda peynirlere dönüstürülür. Italo Calvino bu hususta, her peynirin arkasinda, yesili farkli olan bir mera vardir, farkli bir gögün altinda diyor.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Subat (2016) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI

BIZI BÜYÜKLERIN IYI SÖZLERI, GÜZEL DUALARI YASATIR
ARIF DEDE

Canim evlatlarim,
Insani sicacik tutan, sarip sarmayalan sevdiklerinden duydugu iyi, sicak sözlerdir. Yüregi soguk adamdan sicak söz duyulmaz demisler. Bedenimizin saglikli olmasi ve böyle kalmasi için yara bere, hastalik içinde olmamasi gerekir. Bedenimizin saglikli olmasindan daha önemli ve güzel bir durum vardir. Ruhumuzun, kalbimizin saglikli olmasi. Kalbimizi saglikli kilan iyi sözlerdir. O sözler, bizi iyilestirir, diri ve dinç kilar.
Tesvik sözünü duydunuz degil mi? Büyükler sik kullanir. Tesvik, güzel bir isin yapilmasi için o isi yapacak kisiyi yüreklendirmek, cesaretlendirmektir. O güzel isin bir ödülü olursa daha candan daha içten çabalariz degil mi? Basimiza gelebilecek birtakim belalari def etmeye karsi daha simdiden tesvik edilmeli, yüreklendirilmeliyiz. Sadece küçükler degil, çogu zaman büyükler de yüreklendirilmeye ihtiyaç duyarlar. Azim, cesaret, sabir… Bunlar da hep içimizde, yanimizdadir, degil mi?
Zor zamanlar sözünü de duymussunuzdur. Hepimiz büyük bir imtihandan geçiyoruz. Bu imtihanin elbette zor sorulari, zor zamanlari da olacak. Yasadikça basimiza birtakim isler gelecek.

ÇINAR AGAÇLARI YÜZYILLARCA AYAKTA KALMAYI BASARIR
CESUR KÜÇÜK

Çinar agacini bilir misiniz çocuklar? Çinar agaci aslinda bizim medeniyetimizin agacidir. Köklüdür ve asil bir agaçtir. Tarihi meydanlarda ve tarihte önemli bir yer edinmis sehirlerde hep çinar agaçlari vardir. Yüzlerce yillik çinarlar tarihe taniklik etmistir. Agaçlarin dili olsa da konussa… Bize çok ilginç masallar anlatirlar. Belki konusuyorlardir agaçlar ama bizim kulaklarimiz duyamaz bu sesleri. Bunu bilemeyiz.
Iste bu çinar agaciyla bir sarmasigi konu eden bir hikaye anlatacagim size bu ay. Bir çinar agacinin yani basinda bir sarmasik filizi boy vermeye baslamis. Bahar günleri ilerledikçe sarmasik, çinar agacina sarilarak yükselmeye baslamis. Yagmurun ve günesin etkisiyle büyümüs ve çinarin boyuna ulasmis. Sarmasik hizli büyüyüp boy atmanin gururunu yasiyormus. Bir gün küçümseyen bir eda ve kibir dolu bir sesle çinara sormus:
Sen kaç ayda büyüyüp bu hale geldin?
Çinar cevap vermis:
100 yilda!
100 yilda mi, demis sarmasik.
Alayci bir tavirla gülmüs ve yapraklarini böbürlene böbürlene sallamis.
Daha sonra da,
“Ben iki ayda senin boyuna geldim, bak!” diyerek alayci tavrini sürdürmüs.
“Dogru!” demis, çinar, “Sen iki ayda benim boyuma geldin!”
Içten içe üzülmüs ama sarmasigin bu kendini begenmis hallerine.

MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK

2 Subat Sali
On bes tatilin ikinci haftasi. Ilk haftam gayet güzel geçti. Uzun zamandir görüsmedigim kuzenlerim, arkadaslarimla görüstüm. Sehrimizdeki birkaç tarihi yeri gezdik. Bu hafta arasi da geziye gitmeyi düsünüyoruz. Ayrica iki kitap bitirdim, üçüncüye geçtim. Özellikle tatillerde kitap okumayi çok seviyorum. Okul yok, ödev yok, kitap okumak için bol bol vakit var. Bir kitabin da özetini çikarmam gerekiyordu, onu da bitirdim. Çok güzel oldu bence.
Kuzenlerim bize geldiklerinde onlara küçük havuç lokumlari hazirladim. Hepsine birer kürdan taktim ve kürdanlara güzel notlar yazdigim kagitlar ilistirdim. Herkes birer tane lokum seçip kendine çikan notu okudu. Çok eglenceliydi, çekilis gibi oldu.
Çikan notlar herkese uygundu. Bu fikir hepsinin çok hosuna gitti. Okul arkadaslarim bize gelirse onlar için de ayni fikri uygulamaya karar verdim.

FARE FASOL
MELIH TUGTAG

KARLAR DÜSER, DÜSER DÜSER ANLARIM
Sevgili fareler, degerli kedi, köpek ve güvercinler, kiymetli insanlar…
Sizin de malumunuz, geçtigimiz günlerde acayip kar yagdi bizim buralara.
Simdi birazdan anlatacaklarimi dogudaki vatandaslarimiz okuyunca dalga geçecektir belki. Ya hu bizde sürekli kar-kis var, Bunlara da iki gün kar yaginca hemen yaygara kopariyorlar diyeceklerdir. Fakat ne yapalim? Istanbul’da kar vardi da biz mi alismadik? Görünce afalliyoruz tabii ki. O yüzden bizi mazur görün.

Tatil yagiyooooorrrr!
Meteoroloji gece kar yagacagini tahmin etmisti ama yagmadi. O yüzden sabah okula gittik. Kemirme Bilgisi dersinin yarisina geldik-gelmedik bir kar basladi, görmeniz lazim. Gökten beyaz yapraklar dökülüyordu sanki. Sanki annem çatida yorgan pamugu çirpiyordu da, pamuklar asagi düsüyordu. Koca koca kar taneleri yavas yavas süzülüyordu. Hiç aceleleri yoktu anlasilan.
Kar yagdigini gören herkes, görmeyenlere cami isaret ediyordu. Herkesin agzi kulaklarindaydi. Anlamsiz bir nese vardi üzerimizde. Ve o beklenen an geldi. Herkes hep bir agizdan o klise espriyi yapti:
“Tatil yagiyooooorrrrr!”
“Ehüeheh vali amca okulu tatil eeeeet!”
Neyse ki kar durmadi. Biz de bu sayede bekledigimiz haberi üçüncü derste aldik. Nöbetçi ögrenci kapiyi çalip sinifa girdi.
Fareloji ögretmenine, “Ögretmenim yogun kar yagisi sebebi ile okullar tatil edildi.” dedi.
Duyuruyu duyar duymaz adeta kendimizi kaybettik. Alkis, çiglik, senlik! Hemen servislere dolusup evlerimize dagildik.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Her sey babama bir telefon gelmesiyle basladi. Babam “hii, hii,” dedi, “tamam, kaçta?”
Yanimiza geldi, hepimiz merakla yüzüne bakiyorduk. Kimdi arayan, hayirdir, bakislari atiyordu annem.
Yarin bir yere gidecegiz dedi. Baska da bir sey demedi. En azindan bize. Annem ertesi gün pogaçalar, kekler yapti. Oo, dedim, tatilin böylesi. Bunlar senin için degil, aman dedi annem.
Bir tanecik bile mi? Tamam, bir tanecik alabilirsin. Bir tanecik kek bir tanecik pogaça aldim. Bilseydim hiç almazdim.
Ev telefonu çaldi, zir zir. Merakla kostuk ama annem önce davranmisti. Annem hi,hi dedi. Acayip sifreli konustular. Neler oluyor bizimkilere? Sonra annemden bir komut geldi: Yarim saate hazirlanin çocuklar, gidecegiz! Nereyeee???
Babam geldiginde asagida bekliyorduk. “Donduk baba yaa, nerede kaldin?” Babamin bakisini görmeliydiniz. Lafi agzima hoop geri tikadi.
Annem pogaçalari, kekleri, bir de içinde ne oldugunu bilmedigim bir poseti bagaja koydu ve biz yola çiktik.

Biz nereye geldik!?
Kisin ortasinda piknik yapilmaz... Yapilirsa da yanina içecek almadan olmaz. Hani semaver? Tingir mingir giderken arabanin camindan caddeleri ve evleri izliyordum. Insanlara baktim sonra. Hepsi çok farkli geldi. Ama hepsi bir yere kosturuyor. Ne kadar aynilar, diye düsündüm. Peki, nereye gidiyorlar?
Ben bunlari düsünürken sokaklar issizlasti. Eskidi püsküdü. Yeni binalari göremez olduk. Içime bir ürperti geldi. Sanki korktum. Buralara ilk kez geliyordum. Annemle babam ne kadar sessiz. Ablam durgun.
Arabayi park edip kilitledi babam. Babam nereye gidiyor? Az içeride bekleyecektik biz, kipirdamayacaktik. Camlar bugulanmisti, resim çizdim. Ablam gözlerini kapadi. Annem miril miril tesbih çekiyordu. Elinde market posetleriyle babam geldiginde, bir el çizmistim en son. Neler neler almisti babam! Söylemem. Babacimn’aptin dedim, evde her sey vardi.
Babam cevap vermedi, sonra yine tingir tingir gitmeye basladik. Numara on dört, on dört diye sayikliyordu babam.
Babaaa, numara on dööört, diye çiglik attim. Iste, isteee!
Gelmistik. Ama arabadan inmedik. Arabanin cami tiklaninca hareketlendik. Cami tiklayan adama gülümsedi babam. Hah, dedi biz de seni bekliyorduk, tam vaktinde geldin. Tercüman abiniz çocuklar, tanistirayim. Tercüman mii? Neyi tercüme edeceksiniz acaba?
Siiisst, dedi annem, az sabir.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Subat (2016) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024