INSANIN DEGERI IMANLA ÖLÇÜLÜR
HÜSNÜ GEÇER
“Ey inananlar Allah’tan korkun (ittika edin) ve sadiklarla (dogrularla) beraber olun.” (Tevbe, 119) Bu ayette üç önemli noktaya isaret edilmistir. Iman, takva ve sadiklarla beraber olmak. Bu yazida ‘iman’i mevzu-bahis edecegiz.
Iman, insan ile yüce Allah’in arasinda bir bagdir. O baga tutunan kimse inancina göre davrandigi takdirde adim adim, basamak basamak yükselerek dünyada huzurlu hayata, ahirette mutluluk ve saadete gidecektir. Zira iman, insani yüce Allah’in rizasina götürür. Bu ulvi amacin disinda ve üstünde baska bir amaç olur mu?
Iman salih amel ile beraber olunca netice verir, olusturur ve ulastirir. Yoksa kisir kalir, olusturmaya ve ulastirmaya etken olamaz. Kur’ân-i Kerim’in çok ayetlerinde basta iman, akabinde salih amelin zikredilmesinin sirri budur. Diyebiliriz ki imana nispeten salih amel (güzel isler), meyve agacina nispeten meyve gibidir. Meyvesiz agac insana ne kadar yarar saglarsa, salih amelin eslik etmedigi bir iman da sahibine o oranda yarar saglar.
...
ZOR GÜNLERIN IBADETI KURBAN
ÖMER DÖNGELOGLU
Kurban, kelime manasi olarak yaklasmak, yakin olmak anlamlarina gelir. Ibadet olarak da kulun Rabbine yaklasmayi ve sirf Allah’in rizasini umarak Kitap ve Sünnet’te özellikleri belirlenen bir hayvani besmele ile- Allah’in adini anarak- kesmeyi ifade eder. Kurban insanlik kadar eski bir ibadettir. Kur’ân-i Kerim, cennetten dünyaya gönderilen Hz. Adem (as) ve Havva annemizin çocuklari Kabil ve Habil’in kurbanlarindan bahseder. “Bir de onlara, Adem’in iki oglunun basindan geçen olayi hakkiyla oku! Hani ikisi, birer kurban sunmuslardi da birininki kabul edildi, digerininki edilmedi. Bu: “Ben seni kesinlikle öldürecegim!” dedi. Digeri: “Allah, ancak kendisinden korkanlarinkini kabul buyurur.’’ (Maide, 27) Cennette seytanin aldatmasiyla hata eden anne-babamiza Rabbimiz yeniden kendine yaklasmalari için dünyada kurban keserek ibadet etmelerini emretmisti. Yani “her kurban, sahibini, kaybettigi cennete yeniden kavusturacak bir salih ameldir.’’ “Kurbanlariniza iyi bakin, zira onlar kiyamet günü binitlerinizdir.” (Hadis, Ihya C.1 S.756)
...
HAC: MÜSLÜMANCA DÜSÜNME ZAMANI!
MAZHAR SALIH
Ruhî bir temizlik olan hac ibadeti, ayni zamanda mü’minin kendi iç dünyasinda dinî tecrübeyi zirvede yasadigi bir ibadettir. Zira hac, namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerden daha sonra, hicretin dokuzuncu yilinda farz kilinmistir. Sanki Allah Teala (cc) tedricen bizi diger ibadetlerle egitip manen bir olgunluga ulastirip “hacca hazir olun” mesaji vermistir. Yani inanan, namazla Ilahî huzura yükselir. Oruçla sabir, tahammül ve digerkâmligi; zekâtla çok sevdigi servetini Allah için harcamayi ögrenir ve böylece olgunlasip hacca, hacci anlama seferine çikabilir...
Hac ibadetiyle ilgili çok sey yazildi, anlatildi. Ne kadar da anlatilsa yeridir elbette. Biz de haccin fikhî boyutunu temsil eden farz, vacip ve sünnetleri anlatmak yerine, bu ibadete dair bazi nüktelere ve inceliklere deginelim.
...
BIR MÜCTEHID, BIR MÜCEDDID, BIR SUFI: IMAM SÂFIÎ
SAADETTIN ACAR
Islam hukuk tarihinin zirve isimlerinden. Sâfiî mezhebinin kurucusu. Büyük müctehid, müceddid ve mutasavvif. Dört büyük mezhep imamindan biri.
Adi Muhammed, babasinin adi Idris’tir. Kureysî ve Hasimî olup Peygamber Efendimizle soyu Abd-i Menaf’ta birlesir. Sâfiî unvanini büyük dedesinden dolayi almistir.
Hicri 150’de Filistin sinirlari içinde kalan Gazze’de dogmus, babasinin vefati üzerine, annesiyle birlikte iki yasindayken Mekke’ye yerlesmistir.
Hem dil, hem aticilik ustasi
Yoksul bir ailede yetisen Imam Sâfiî Hazretleri, küçük yasta Kur’ân-i Kerim’i ve birçok hadis-i serifi ezberlemistir. Bunun yani sira Arap dili konusunda kendisini yetistirmeye çalismis, bu maksatla Mekke disindaki Hüzeyl kabilesinin arasina karisarak fasih Arapçayi ögrenmis ve Arap dilinin inceliklerine vakif olmustur. Çünkü rivayetlere göre Hüzeyl, Araplarin dil bakimindan en iyi ve en dogru konusan kabilesiydi. Imam Sâfiî (ra) burada, basta siir olmak Arap dilinde muazzam bir gelisme göstermis, bunun yaninda aticilik ve “On tane atsam onunu da hedefe isabet ettiririm” diyecek kadar okçuluk da ögrenmistir.
Rivayet edildigine göre ömrünün on yilini alan bu çöl hayatinda Imam Sâfiî, birçok yetenegini gelistirmis, ilim ve dil alaninda da önemli ilerlemeler kaydetmistir. Yine hem sehir hem de çöl hayatini yasayarak ileride verecegi hükümler için bir karsilastirma imkâni yakalamistir.
...
SEYH SADI'NIN IZINDE: SIRAZ
ADEM DÖNMEZ
Bu sabah günes,
Hiç olmadigi kadar saf
Hiç dogmadigi kadar sicak
Ve…
Hiç görmedigimiz kadar güzel dogacak.
Ritmi bilinmedik bir Iran türküsü
Bestelenmemis bir Hafiz siiri
Hiç söylenmemis bir Dogu senfonisi
Kuslar, çekirgeler ve çimenler üzerinde biz…
Yukaridaki satirlari, geçen gece Isfahan’a ayak bastigimizda günlügüme yazmistim. Gecenin bir vaktinde, otogarin yakinlarindaki bir parkta, otobüsten indikten sonra yorgunlugun etkisiyle kendimi çimenlerin üzerine birakivermistim. Bilmiyorum kaç saat uyumustum ama günes daglarin ardindan gözlerime vurdu ve dinç bir sekilde gözlerimi açtim. Adim adim dolastim dünyada, yeni bir irfan merkezine gitmenin heyecanini duyuyorum.
...
TABIRINDEN HAREKETLE GÖRÜSMÜS RÜYA
KAMIL YESIL
Iyiye yorumlanmis rüya tabirleri ariyorum. Tabii tabirden ziyade önce rüya lazim bana.
Uzun uzadiya anlatilmis rüyalar.
“Bilimsel olarak bu mümkün degil, en uzun rüya saniyelerle sinirli.”
Böyle sözler duymak istemiyorum.
Dizi film gibi heyecanli; nehir roman gibi çok baslikli, çok sahisli, çok mekanli anlatilabilir rüyalar görmeli birileri. Mutlaka böyle rüyalar görenler vardir.
Onlari bulmaliyim.
Böyle derken, böyle düsünürken aklima sey geldi.
Uyku.
Rüyanin aradigim gibi uzun, upuzun olabilmesi için uykunun da ona göre uzamasi gerekir mi? Kitaplar, gerekmez, diyor. Miraç gibi. Tayyizaman; zaman içinde zaman. Vak’a zinciri, nehir roman olabilecek kadar uzun ama uyku kisa. Ahirete nazaran dünya gibi. Kesintisiz uykunun öbür adi ölüm degil mi? Kim bu kadar uyuyabilir.
...
YOLA KOYULABILMEK
MEHMET ÇETIN
Bir yola koyulabilmek, bir yolda adim atabilmek, yolun sonunda beklenen hedefe ulasabilmekten çok daha önemlidir. Aslinda insan bir yola düsmüsse artik degerli olan, hedef degil, yolda ilerleyebilmektir. Çünkü yolda olmak, o kisi için, her daim huzur verecek bir varolus alaninda yer almaktir. Acaba yol bitecek midir ki, yolun sonu (visal) olsun! Belki yol zaman zaman çikislar, inislerle dolu olacaktir; yolda nice kervanlarla karsilasilacaktir; yolcular degisebilecektir ama yolcunun kendisi yol olmadikça yol devam edecektir. Nice menziller vardir ki tam vardik derken yeni virajlarin arkasinda nice yeni yollar gözükebilir. Yolda olmaktir insan olmanin anlami… Hakikati hissedis ve Ilâhî huzur, bir varis ve son durak degil, çok uzun soluklu sonsuz bir yolculuktur.
...
(Yazilarin devami Ilim ve Irfan Dergisi Kasim 2012 sayisinda...)