ILIM VE IRFAN | Aralık | 2015 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1541
VE DIGER YAZILAR


HAZRET-I MEVLANA’YI DOGRU ANLAMAK
PROF. DR. ALI AKPINAR

Biz Müslümanlar kadar kendi degerlerine yabanci yahut degerlerinin kiymetini bilmeyen ve yerli yerince onlari kullanarak layikiyla degerlendiremeyen toplum yoktur desek, yeridir. Bu gerçegin tabii bir sonucu olarak pek çok deger gibi Hazret-i Mevlana da kimi çevrelerce istismar konusu yapilabilmektedir. Söyle ki, onu dogru bir sekilde tanimama, onu ve mesajini anlayamama, onunla ilgili olmayan söylem ve davranislari ona mal etme sonucuna götürmüstür. Bu, ya ona ve söylemlerine bütüncül bir yaklasimla yaklasmamaktan kaynaklanmaktadir yahut da herkes kendi bakis açisina göre ona bakip kendi Mevlana’sini onda bulmaktadir. Sonuçta Mevlana’yi istismar eden, kendi emelleri dogrultusunda onu kullanan, Mevlana’nin söylemediklerini ona söyleten, Mevlana’daki Ilahi aski ask-i himariye dönüstüren, semayi folklorik bir gösteri gibi gören, onu ve mesajini buharlastiran, onu oldugundan baska gösteren kesimler zuhur etmistir.
Iste biz bu yanlis anlamalara dikkat çekebilmek için Hazret-i Mevlana ile ilgili bazi tespitlerle konuya isik tutmaya çalisacagiz. Bunu yaparken de öncelikle onun kendi hikmetli sözlerinden yararlanacagiz.

KÖKLÜ ILIM VE IRFAN SEHRI: KONYA
SAMI BAYRAKÇI

Sehirleri güzellestiren, onlari varlik sahnesinde canli ve diri kilan, atmosferine karisan sesler, üzerinde alinip verilen taze nefesler ve topragina karisan Hak dostlarinin geride biraktiklari manevi miraslaridir. Bunlardan herhangi birinden mahrum olan sehirler canliligini, cazibesini, güzelligini kaybederler. Mana ehli, diri gönül erleri sehri aydinlatan lambalar gibidir. Konya bu yönüyle kandil kandil yanar adeta.
Bin yillara dayanan köklü tarihi, Selçuklu payitahti olmanin verdigi magrur durusu, ev sahipligi yaptigi Ince Minareli Medrese, Karatay Medresesi, Sirçali Medrese gibi mekanlar ve yine ev sahipligi yaptigi Mevlana, Sems-i Tebrizi, Sadreddin Konevi gibi Hak dostlari bu mana sehrini, tarihin derinliginden bugüne bagladigi gibi, bu dünyadan baska âlemlere baglar adeta. Son yüzyilda yetismis ve Islam ilim-irfan geleneginin bugüne tasinmasinda fevkalade büyük görevler üstlenmis Haciveyiszade Mustafa Kurucu Hocaefendi, Çimili Hakki Efendi, Fahri Kulu Hocaefendi, Muhammed Bahaüddin Efendiler ise Üçler ve Hacifettah Mezarligi’nin yesil¬likleri arasindan yükselen bir hale içinde bugün hala Konya sokaklarinda dolasmakta, Konyalilarin içinde yasamaktadir sanki. Sehirdeki mekanlari, mevkileri, sehirde yasanan zamani dirilten, aydinlatan insanlardir onlar.

TASAVVUF SÖZLÜGÜ
YRD. DOÇ. DR. FERZENDE IDIZ

Seriat

Ser’ kökünden türeyen seriat ve sir’at kelimeleri, insanlarin ya da hayvanlarin su içtigi, açikta olan ve kesilmeyen akarsu; bu suya giden yollar, yol, su kanali, mezhep, metod, âdet, insani bir irmaga, su içilecek bir kaynaga ulastiran yol gibi manalara gelir. Çogulu, serai’dir.
Dini bir terim olarak, Kur’an, Sünnet, hadis ve Islam bilginlerinin görüs ve yorumlariyla olusturulan dini kanunlar toplamidir. Bir semavi dine dayanan hüküm¬ler bütünü anlaminda da kullanilir. Allah’in kullarina din olarak va’z ettigine de seriat denir.
Sufiler seriati, Allah’in emrettigini yapmak, yaratiklarin sorumluluklarini yerine getirmesi olarak tanimlarlar. Buna göre seriat, dinin zahiri yönüne ait kaideleri veya dinin hukuk kurallari demektir. Sufiler, seriatla zahirdeki halin sihhatini kastederler. Bir de hakikat vardir. Bununla da batindaki halin düzeltilmesini anlatirlar.

GÜNAHKARA DEGIL GÜNAHA ÖFKE
MONA ISLAM

Insan bir etkilenim varligidir. Ruhta olup bitenler, arzu, öfke, korku, kiskançlik, sevinç, sevgi, kin, özlem, hirs, acima, yigitlik çesit çesit etkilenimlerdir. (Aristoteles, Nikomakhosa Etik, Saffet Babür (çev.), sf. 20) Bunlar ya dis dünyadan ya kendi içimizde olup bitenlerden kaynak¬lanir. Insanin bu etkilenimlerini iki gruba ayirmak mümkündür: Kendisine yöneldigimiz etkilenimler, kendisinden kaçindigimiz etkilenimler.
Insan ayni zamanda bir anlam ve deger varligidir. Erdemler bir bakima insanin deger biçmeleridir. Peki insan neye erdem der? Erdem kisinin etkilenimlerinin olmamasi degil ama onlari karsilama biçimidir. Dolayisiyla kinamalar bütünüyle karsilayamama durumuna yöneliktir. Süphesiz ayni etkilenime her insan ayni karsiligi vermez hatta bir insan ayni etkilenime farkli zamanlarda da ayni karsiligi vermez. Bir etkiye hep ayni tepkiyi veren insan degil hayvan veya bitki gibi baska tür canlilardir. Dogru etkilenime dogru karsilik vermek, yanlis ise ona yanlis karsilik vermekle ilgilidir. Insanin anlamlandirabildigi bütünlüge ise âlem denir. Elbette insan âlemde var olan her seyin derin anlamlarini bilemeyebilir, bu ariflere mahsustur. Ancak insan âlem dedigi büyüklükte bir bütünlüge kendince anlam verir ve onun içindekilere deger biçer. Bir etkiye verdigimiz tepki ona verdigimiz anlam ve degerle alakalidir. Her insan da ayri birer âlemdir. Hatta her insan için her bir nefs mertebesinin ayri bir âlem oldugu söylenebilir. Bu insan nefsinin degisen evreleriyle ilgilidir. Insanin anlam ve deger varligi olarak kaynagi Allah olunca ona esyanin anlam ve degerini ögretmek de, nefsi bu anlamlarla bilgilendirip bu degerlerle terbiye etmek de ona aittir. Nitekim Allah, ilkin Adem’e esmayi ögretmis, sonra ona kelimeler vermis ve sonra ben-i Adem’i mükerrem kilmis ona vahyi, hikmeti, kitap ve beyani vermistir. Bu sayede insan esyaya anlam ve deger biçmede, kendi anlamini ve degerini bulmada yalniz birakilmamistir.

MEVLANA HALID BAGDADI DIVANI
ZAHIT YAKIN

Tasavvuf siirinin gül bahçesinin nadide eserlerinden biri de Mevlana Halid Bagdadi Hazretlerinin siirlerinin toplandigi Divan’idir. Mevlana Halid Hazretleri aslinda sairlikte, Hafiz’in, Seyh Sadi-i Sirazi’nin veya Mevlana Cami’nin gerisinde olmadigini ve onlarin divanlarini aratmayacak güzellikte bir divan yazdigini su beyitiyle dile getirir: Sairlikte, su husustan baska bir kusurum yoktur ki / Dogup büyüdügüm yer Cam, Buhara, Semerkant ve Kamar sehirlerinden biri degildir. Divan’da görülecegi üzere, Halid mahlasi çok kullanilir. Çok yaygin olmamakla birlikte, Nuri mahlasini da kullandigi da ifade edilmektedir. Divan tertip geleneginde oldugu gibi, Arapça alfabetik siraya göre beyitlerini inci gibi dizmistir, Mevlana Halid. Siirleri, kullandigi kelime ve kavramlar açisindan tasavvuf ve askla ilgili olarak daha önce yazilmis siirlere benzemekle beraber, beyitlerde islenen konularin çesitliligi açisindan onlardan ayrilir.
Divan’i, sairini oldugu kadar, yazildigi çagi ve o çagin önemli olay ve sahsiyetlerini bize tanitmasi açisindan önem arz etmektedir. Beyitler inci gibi dizilirken dönemin medreselerinde okutulan ilimler de bu dizelerde hemen belirir. Aski ve muhabbeti klasik tasavvufi tabirle ögrenirken, bir anda kendinizi kelam, fikih yahut nahiv konularinin içinde bulabilirsiniz. Divan’da birbirinden güzel beyitleri okurken kendinizi, bazen tarihin belli bir döneminde olaylarin içinde hisseder, bazen de civil civil kus sesleriyle rengarenk bir gül bahçesinin içinde bulursunuz. Mevlana Halid Hazretleri, yasadigi cografyada en çok konusulan Arapça, Farsça ve Kürtçe gibi üç dili, yazdigi siir ve kasidelerde kullanmistir.

SIRLARI N ANAHTARI BIZDEDIR
AHMET EDIP BASARAN

Insan, tabiati icabi gördükleriyle yetinmez. Gördüklerinin de ötesine geçmek ister. Çünkü gerçek ve gerçegin tahrif edilmis görüntüleri insana mütemadiyen istirap verir. Bu istiraplari dindirecek bir yol, bir iz, bir kelime içimizde feveran eden hislerin tercümani olur. Ister askin boyut diyelim, ister metafizik açlik, her halükarda delice bir istiyak gözümüze çekilen perdeleri indirip varligi ve yoklugu bütün çiplakligiyla görebilmeyi diler. Tam da burada, Ilahi sirlarin esiginde kendi sirrina vasil ve vakif olmaya çalisan insanin sonsuz güzel acziyeti ile yüzlesiriz. Öyledir, insan sirlarin sirridir. Ilim ve irfan geleneginde vefat eden insanin arkasindan, filanca kisi sirlandi deyisinin kullanilmasi bu baglamda oldukça manidardir. Bu dünya ile öte dünya arasina gerilmis nurdan bir mahya gibidir insan. Sir bu nurdan mahyanin usaresidir.

Bazi sorular, bazi sorunlar
Mustafa Kutlu’nun, modern hikayeciligimizin en güzide örneklerinden biri olan Sir kitabi, insanin ve hayatin sirlarini aralamaya matuf bir arayisin izinden gidiyor. Öyle bir arayis ki, içinde sorularini arayan cevaplar, cevaplarini arayan sorular iç içe geçmis. Muhasebe, beynin ve kalbin atardamari gibi kahramanlari oradan oraya sürüklüyor. Öyle ya da böyle, kitaptaki sekiz hikaye¬nin temel meselesi baglanma kelimesinde odaklaniyor. Baglanma yani intisap. Bir yanda insani paçalarindan tutup çekistiren dünya, bir yanda baglanisin ve adanisin insani maveraya sürükleyen çekim gücü. Iki arada kalan insanin kul olmak ya da kül olmak ikileminde kalbiyle ve akliyla verdigi mücadele, Kutlu’nun o kendine özgü sicak üslubuyla anlatiliyor. Kahramanlar degisse de mesele degismiyor Sir’da. Kutlu, sadece tasavvuftaki baglanma kavramini degil, bu kavram özelindeki çözülmeyi de anlatiyor. Bir tekke özelinde anlatilanlar, tasavvuf dergahlarinin nasil bir dünyevilesme tehlikesi yasadiklarini da gözler önüne seriyor. Süphesiz Kutlu’nun elestirileri içerden ve tam da meselenin can damarina basan elestiriler. Özellikle Sir baslikli hikayede anlatilanlar, bir lokma bir hirka geleneginden, Müslüman her seyin en iyisine layiktir anlayisina nasil ve ne sekilde gelindiginin ibretamiz örneklerini sunuyor. Tevazu ile kibir arasinda evet keskin bir çizgi vardir. Tevazu ile zül arasinda ise daha keskin bir çizgi vardir. Mesele belki de bu keskin çizgilerin muglaklastirilmasiyla ilgili daha çok.

VAHIY, PEYGAMBERLER VE BILIMSEL GERÇEKLER
KEMAL ÖZER

Insanlarin pek çogu sadece bedenin hastaliklarini bilir. Oysa beden hastaliklarinin yanisira, ruhi, iktisadi, kültürel seklinde uzayip giden pek çok türü var hastaligin. Aslina bakarsaniz hasta olmak tehlikeli degil. Tehlikeli olan, hasta oldugunu fark edememektir. Günümüzde Müslümanlarin en esasli derdi tam da bu.
Allah Teala, ilk insan Hazret-i Adem’i her türlü bilgi ile mücehhez kilarak göndermisti. Hiçbir bilgi zamanla büyümedi. Sadece kullanma zamani yeni geldigi için öyle zannettik. Elektrik kullanima sunuldugu 19’uncu asir öncesinde yok muydu? Vardi elbette. Hala asilamamis bir hekim olan Ibn-i Sina’nin felçli hastalari baliklardan elde ettigi elektrikle tedavi edisini bilse insanlar, küçük dillerini yutarlardi. Sadece elektrik mi? Ya radyo frekansi insan yapimi bir sey mi? Digerleri gibi onu da kullanmayi ancak iki asir önce basarabildi insanlik. Kuslar yaratildigi günden bu yana uçuyorlar. Agaçlar ilk günden bu yana genetik mühendisinden daha müdriktiler hallerine. Bitkiler ilk günden bu yana baharda yeserir, yazda meyve verir, sonbaharda solar.
Modern zamanlarda bize anlatilan sözde bilgilere kalsak, insan magara hayatindan geçti, tas devrini yasadi. Bakir, tunç ve demir çagi diye uzayip giden bin bir zirvalik yasadi.

KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN

BAHRÜ’L-UMMAN PEYGAMBERIMIZDEN NELER TASTI, NELER!

Peygamberimizin (sas) tebligat ve icraati¬nin genisligini ve agirligini göstermek için M. Asim Köksal Hoca, Kütüb-i Sitte’nin ve Darimi’nin Sünen’inin bazi kitap ve baplarindaki hadislerden yola çikarak Müslümani heyecanlandiran bir liste çikariyor. Kendisi, 59 madde siralamakla yetinmis. Sinirli sayidaki hadislerden istifade etmis. Resulullah’in ashabina talim ettiklerinin çok daha fazla oldugunu belirtiyor Köksal Hoca. Insan gücü¬nün bu kadar konuya bizzat egilmeye ve yetistirilecek olanlari yetistirmeye nasil yetebildiginin cevabini ise, “Peygamberimizin (sas), zamanin sonuna kadar bütün insanlara peygamber olarak gönderildigini ve kendisinin bu husustaki üstün güç ve basarisinin da Ilahi destekten kaynaklandigini unutmamaktan ibarettir.” diye veriyor.
Hadis kitaplarindaki bazi bölümlerin basliklarina bak¬tigimizda dahi Ashab-i güzine ve bizlere ne kadar genis bir çerçevede teblig yapildigini net olarak görebiliyoruz: Vahiy; ilim; iman esaslari; taharet, abdest, gusül, teyemmüm; sular ve çesitleri; namaz ve namaza ait hükümler; cenazeye ait hükümler; oruç ve oruca ait hükümler; zekat ve zekata ait hükümler; hac ve hacca ait hükümler; bazi ayetlerin tefsir ve izahlari; kurbana ait hükümler; eti yenen ve yenmeyen hayvanlara ait hükümler; yemin ve adaklar; keffaretler; köle ve cari¬yelerle onlari azat etmeye ait hükümler; edeplere dair hükümler; yeme, içme, giyinip kusanma edepleri; izin isteme edebleri; selamlasma edepleri; kalb inceligine ait hükümler; hisim ve akrabalik iliskileri; ahiret nimet ve azabi; kaza ve kader meseleleri; saglik ve tedavi; zuhur edecek fitne ve fesatlara dair haberler; ahlakli ve takvali yasamanin gerekliligi; dualar; Allah yolunda cihat; alis-verislere ait hükümler; ticaretlere ait hükümler; borçlanmaya ve ödemeye ait hüküm¬ler; akitlere ait hükümler; havalelere ait hükümler; kefaletlere ait hükümler; vekaletlere ait hükümler; sirketlere ait hükümler; sulhlara ait hükümler, sart¬lara ait hükümler; ziraat ortakligina ait hükümler; agaç mahsulü ortakligina ait hükümler; ortak mal ve arazinin idaresine ve taksimine ait hükümler; sufaya ait hükümler; yitik seylere ait hükümler; gasp ve yok etme suçlariyla ilgili hükümler; sahitliklere ve beyyinelere ait hükümler; rehine ait hükümler; kiraya ait hükümler; veraset ve mirasa ait hüküm¬ler; vasiyetlerle ilgili hükümler; evlenme ve bosanma ile ilgili hükümler; nafakaya ait hükümler; hibeye ait hükümler; cinayetler ve diyetlere ait hükümler; suçlar ve mahiyetlerine göre uygulanacak cezalar; irtidadla ilgili hükümler; vergilere ait hükümler; davalarla ilgili hükümler vb.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralik (2015) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI

KITAP FUARINA GITTIK, ÇOK DA MUTLU OLDUK
ARIF DEDE

Geçen ay, bir aksam torunlarimi topladim, hafta sonu hep beraber gezmeye gidecegiz, dedim. Nasil mutlu oldular, tahmin edersiniz. Tabii, hemen sorular da basladi: Nereye gidecegiz dede?
Daha birkaç gün vardi, hafta sonuna. Bir aksam da hepsini tek tek arayip, kütüphanenizi kontrol edin, kitaplarinizin listesini yapin dedim. Ardindan da, gece yatinca duanizi ettikten sonra, almak istediginiz kitaplari düsünün sabah kalkinca listeyi not defterinize yazin dedim. Allah rahatlik versin demeyi de unutmadim tabii hepsine.
Biraz sasirdilar önce, gezme ile kitap listesi arasinda ne gibi bir yakinlik olabilirdi?
En son, iki ay önce, onlari toplayip dogruca Edirne’ye gitmistik. Orada gezmeye, görmeye, içinde olmaya doyamadigimiz camiler vardi. Güzelce yorulduktan ve aciktiktan sonra da Edirne’nin meshur cigerinden afiyetle yedik. Orada yatan evliyalardan Hasan Sezayi Hazretlerinin kabrine gitmeyi, ruhuna dualar okumayi da ihmal etmedik.
Bu gezilerde yanimizda hiç kitap listesi filan da olmazdi.

BIZE HER GÜN 86.400 ADET ALTIN VERILIYOR
CESUR KÜÇÜK

Sevgili çocuklar, dergimizin editörleri bu ayin konusunun vakti dogru kullanmak oldugunu söyledi. Bunu ne zaman söyledi? Elinizde tuttugunuz derginin hazirlanmaya baslama tarihinden 10 gün önce. Yani editörümüz bana bu yazi için 10 günlük bir zaman dilimi belirledi. Bundan sonrasi benim planlamama kalmisti.
Önce kafamdaki planda yazinin gönderilme tarihini belirledim. O gün gelince yazimi yazip yollayacaktim. Fakat beklenmedik bir gelisme oldu. Uzun zamandir planlanan ve tarihi belli olmayan bir yurt disi gezisi tam da yaziyi yazmayi düsündügüm tarihlere konuldu. Böyle olunca ben bu okudugunuz yaziyi benden istenen günden bir gün sonrasinda gönderebildim.
Simdi bir atasözümüzü hatirlayalim: Bugünün isini yarina birakma. Eger ben editörlerimizin bana ilk haber verdigi zaman bu yaziyi yazsaydim böyle bir zaman sikisikligi olmayacakti. Üstelik yaziyi yazacak kadar da zamanim vardi.
Sevgili çocuklar, Allah her sabah bizim hesabimiza 86.400 adet altin yatirir. Bu altinlar saniyelerdir yani zamandir. Biz gün boyu, istedigimiz kadar altini harcamakta veya harcamamakta özgür birakilmisizdir. Ama bu altinlar bize tek bir sartla verilir. Gün bittiginde altinlarimiz da bitecektir. Bu altinlari saklamak ve harcadigimizi veya harcamadigimizi geriye getirmek imkansizdir. Öyleyse bize düsen bu altinlari en güzel sekilde ve en güzel yerlerde degerlendirmektir. Çünkü bu altinlarin artik verilmeyecegi bir gün eninde sonunda gelecektir. Yani hayatimiz nihayete erecek ve Allah bizden bu altinlarin hesabini soracaktir.

MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK

8 ARALIK SALI
Bugün okuldan eve geldigimde misafir vardi. Annemin kuzenleri bizde toplanmislar. Bayagi kalabaliklar zaten, bir de çocuklar, ohoo evin her yeri doluydu neredeyse. Annem, kizim üzerini degistir de biraz yardima gel sana zahmet, dedi. Yettim anne. Tabaklari dagittim, çaylari tazeledim, bulasiklari makineye yerlestirdim. O sirada bir de çocuklarla ilgilendim. Onlara da sofra kurup küçüklere yedirdim, sonra toparladim filan. Yani bütün isler bana bakti yine. Ama ben seviyorum böyle yogun misafirliklerde isleri yoluna koymayi. Isleri yenilmesi gereken bir düsman olarak görüp tek tek yikinca kendimi iyi hissediyorum galiba! Annem de çok sevindi tabii. Kaç kez tesekkür etti, kizim sen yetismesen n’apardim bilmiyorum dedi, babama aksam anlatip durdu… Ehe he sey tamam anne ya sey yapma. Bana güvenip sürekli misafir çagirmaz umarim.

FARE FASOL
MELIH TUGTAG

Sevgili arkadaslarim, kardeslerim, dünyalilar!
Böyle söyleyince sanki ben dünyali degilmisim gibi oldu. Ama idare edin. Havali olmak gerekiyor bazen.
Sizce yanlis mi düsünüyorum? Kendime böyle disaridan baktim da bir an. Gördüklerimden hiç memnun olmadim. Sirf havali görünmek için normalde kullanmadigim ifadeleri burada kullanmam hos degil. Ben köse yazilarimi yazarken en çok yaziya baslama konusunda zorluk çekiyorum. Durun durun bir daha yaziya baslayayim.
Sevgili kardeslerim, abilerim, ablalarim, amcalarim, ton ton dedelerim, pamuk ninelerim…
(Böylesi daha iyi)
Geçtigimiz günlerde kafama takilan birkaç olay yasandi.
Tabakhanelerin bol oldugu bir bölgede, birkaç lagim faresi, girmelerinin yasak olmasina ragmen evlere girmis. Biz farelerin de kendi aramizda belli kurallari var. Her fare evlere giremez mesela.
Bu lagim farelerinin evlere girmeleri yetmiyormus gibi birkaç çocugun kulagini kemirip birkaç ailenin salonunda koltuklarda oturmuslar. Lagim fareleri yaptiklari is geregi biraz pistir. Kötü kokarlar. Yattiklari yere kokulari siner. Normal olarak bunlarin üzerine insanlar sikayetçi olmus ve belediye bazi önlemler almis. Buraya kadar her sey normaldi.
Aradan iki gün geçmisti ki, bu yaramaz, bu eskiya fareler alinan tüm önlemlere ragmen yine evlere girmis. Dalga geçer gibi bir kulagini kemirdikleri çocuklarin diger kulaklarini da kemirmisler.
Daha önce yatip kokularini sürdükleri koltuklari didik didik edip kullanilamaz hale getirmisler.
Mutfaklara girip erzak dolabindaki her paketten bir isirik almislar. Aç olduklarindan degil haa, sirf gicikligina. Çünkü onlarin delip içinden bir seyler yedigi fasulye, nohut, mercimek ve pirinçlerden insanlar igrenip yiyemiyorlardi. Bunu bildikleri için yapiyorlardi.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Hasta olunca bizim evde ilk hatirlanan sey nedir? Tabii ki canimiz ihlamur. Bizim evin önündeki ihlamur agacini görmelisiniz. O kadar güzel kii...
Ama ihlamuru en çok kis gelince hatirliyoruz.
Kis geldi evet. Gözümüz aydin! Mavi fincandaki ihlamurun sicakligi elimi yakiyor simdi. Uff!
Yine çok hastayim! Bogazlarim cayir cayiiir yaniyor. Burnuma peçete yetistiremiyorum. Bu yüzden tuvalet kagidini elimde gezdiriyorum. Çok acayip bir ikili olduk!
Ayrica bazen basim da agriyor. Gözlerimi açamiyorum. Kitap okuyamiyorum.
Tabii ki de okula gitmiyorum! Bu halde derslerden bir sey anlayamam kiii… Sadece yatiyorum ve evde olanlari izliyorum. Herkes benden kaçiyor mu ne?! Ama babam ise giderken yanagimdan öptü!
“Ben hastayim babaaa, bulasmasin sana!” diye ciyakladim.
“Senin hastaligin bana ilaaaç!”dedi babam.
“Hasta ol da bir göreyim...” dedi annem.
Dirdirdirdirdirdiiir!

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralikl (2015) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016