ISLAM’A ADANMIS BIR ÖMÜR: SEYH MUHAMMED HAZNEVI (ks)
KUTBEDDIN AKYÜZ
Allah Teala insanlarin kalbine muhabbetullahi yerlestirmek için öncelikle peygamberan-i izami görevlendirmistir. Peygamberler insanlarin gönlüne Allah’in sevgisini yerlestirmek için gayret göstermis ve bu ugurda türlü türlü sikintilara gögüs germislerdir. Her peygamber kendi çaginin insanina ve hatta onlardan sonra gelecek olan nesillere Ilahi aski kazanmanin metodunu ve yöntemini ögretmistir. Peygamberlerden sonra yüce Mevla bu kutsi vazifeyi ilmi ile amil alimlere ve evliyaya tevdi etmistir. Evliyanin her biri imkani nispetinde insanlara Allah’in askini ögretmeye çalismistir. Ama öyle veli zatlar vardir ki adeta sahip oldugu imkanlarin disina çikmayi basarmis ve tarih sayfalarini süsleyecek tarzda Islami hizmetlerde bulunmuslardir. Bunlar Efendimizin verasetini gerçek manada hak etmis olan zat-i sahanelerdir. Islam tarihinde bu gibi kametlere rastlamak pek mümkündür. Ve iste bunlardan bir tanesi de son asrin büyük alimlerinden, arif-i billah sehidü’l-Haremeyn Seyh Muhammed Haznevi Hazretleridir.
Haznevi mürsitlerinin besincisi olan, Seyh Muhammed Haznevi (ks) 1949 yilinda Suriye’nin Kamisli kentine bagli Tel-Maruf köyünde dünyaya geldi. Muhammed ismi kendilerine dedesi Seyh Ahmed Haznevi (ks) tarafindan verildi. Alimlerin çok yogun olarak ziyaret ettigi ve talebelerin yetistirildigi bir muhitte yetisti. Seyh Muhammed Haznevi (ks) henüz daha sekiz yasindayken Kur’an-i Kerim’i okumayi ögrenip küçük yastan itibaren tahsil-i ilme basladi. Öncelikle babalarinin yaninda ilme baslayan Seyh Muhammed, daha sonra bölgede ilimleriyle ün salmis alimlerden de istifade etmeye çalisti. Usulüne göre sarf, nahiv, belagat, mantik vs. ilimleri tahsil eden Seyh Muhammed Haznevi, çok genç bir yasta ilmi icazetlerini babalarindan aldilar.
Ömrü kisa ama bereketli oldu
Sehidü’l-Haremeyn Hazretleri bir yandan, babasi Seyh Izzeddin Haznevi’nin (ks) himayesi altinda manevi yolda ilerlerken, diger yandan da babasina ait medresenin bas müderrislik vazifesini yürüttü. Böylelikle Hazneviye tarikatinin temel prensiplerinden biri haline gelen hem zahiri ilimleri hem de manevi ilimleri beraber tahsil etti. Babasinin talimatini titizlikle yerine getirme suretiyle günden güne halini terakki ettirdi.
Seyh Muhammed Haznevi (ks) 1992’de babasi ve seyhi Seyh Izzeddin Haznevi Hazretlerinin vefatindan sonra, okunan vasiyet üzerine Naksibendi tarikatinda halifelik unvanini alip Haznevi dergahinin basina geçti. Ahiret yolculuguna kadar sürecek olan mürsitlik görevini mükemmel bir sekilde yerine getirdi.
Seyh Muhammed Haznevi 56 yillik pek de uzun sayilmayan ömrüne birçok hayirli hizmet sigdirdi. Dini müesseselerin imarina çok önem veren Seyh Muhammed (ks), birçok yerde cami, medrese, tekke ve dergah gibi mekanlarin insasina öncülük etti. Özellikle dinden uzak yasayanlarin bulundugu yerlere, onlara dinlerini ögretecek alimler gönderir ve onlarin masraflarini da kendi imkanlariyla tedarik ederdi.
Seyh Muhammed Haznevi yüce Islam dinini her bölgede yaymak için gecesini gündüzüne katarak çalisir, insanlarin gönül dünyasini ilim ve irfanla besler, kalplerinde takvanin oturmasini saglardi. Vakitlerini insanlarin ihtiyaçlarini karsilamak, onlari Allah’in muhabbetine erdirmek için harcardi. O yüzden kisa bir zaman içerisinde tarikatinin adabi çok uzak diyarlara yayildi. Dünyanin birçok farkli yerinden insanlar onun sohbetinde ve meclisinde bulunmak için dergahina akin ederlerdi. Sohbetinde oturanlar ona karsi hayranlik duyduklarini ifade etmekten kendilerini alamazlardi.
ÖNCE SEHIR VARDI: EDIRNE
NURULLAH KOLTAS
Öyle tesadüfen olusmus bir yerlesim yeri degildir Edirne. Bir axis-mundi gibi feyezanin yogun oldugu bir merkezdir. Denebilir ki çogu sehir yasamaya elverisli bir cografyada insanlarin tedricen kümelenisiyle olusurken; Kudüs, Kahire, Semerkand ve Sam’in yani sira Konya, Bursa ve Istanbul gibi Edirne de sanki önce sehir vardi dedirtecek denli tarihi bir yogunluga sahiptir. Edirne’de attiginiz her adimda karsiniza gelecek mescit, türbe ya da hamamlar, her biri birer hatirlaticisi oldugu hakikati size sunmak üzere Istanbul’dan önceki payitahtimizin dört bir yanina serpilmis birer delili niteligindedir.
Tüm ihtisamiyla Selimiye, Sinan’in hünerini animsatircasina sehrin hakimi bir konumda karsilar sizi. Sehre gelen turistler, tüm sehri Selimiye’den ibaret sanadursun, eger bir Cuma günü gelmisseniz, Cuma namazini Selimiye’nin hemen asagisinda yer alan Eski Cami’de eda eylemeniz menfaatinize olacaktir. Zira hutbede imamin elinde otoriteyi temsil eden bir kiliç göreceksiniz. Bu arada cami içinde belli araliklarla siralanmis büyük vazolardan karanfilinizi de alabilirsiniz. Diger birçok beldede bu uygulamalar artik menkibe haline gelmis durumda. Hatta sevgili bir kulsaniz, disarida bir hasenat sahibinin dagitacagi kavurmali pilava da rast gelebilirsiniz. Camiden çikinca saga asagiya dogru kivrilan caddeyi izlerseniz, sizi Aydin cigercisine götürecek. Bir miktar kalabalik olabilir, endiselenmeyin çünkü beklediginize degecektir. Arnavut cigerinden farkli olarak Edirne’nin tava cigeri ince yapraklar halinde kesilip unla paneleniyor ve kizgin sivi yagda kizartiliyor. Ancak cigerle araniz iyi degilse, otuz metre ileride Köfteci Osman’da köfte yiyebilirsiniz. Içecek olarak hardaliyeyi denemekte fayda var (hardaliye, siranin hardal taneleriyle fermente edilmesinden mamul). Elbette tatli olarak peynir tatlisi tercih edilebilir.
EHL-I BEYT SEVGISI IMANDANDIR
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Rahman ve rahim olan Allah Teala en serefli varlik olarak yarattigi insan için, geçici dünya hayatinda ihtiyaç duyacagi her seyi yaratmistir. Bir ayet-i kerimede konu hakkinda söyle buyurulmustur: “O, istediginiz seylerin hepsinden size verdi. Eger Allah’in nimetlerini saymaya kalkissaniz sayamazsiniz. Süphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (Ibrahim, 34) Allah’in âlemlere rahmet olarak gönderdigi Peygamber Efendimiz de (sas) insanin dünya ve ahiret hayatina dair her konuda açiklama yapmis ve yol göstermistir.
Her nimet sükrü gerektirir. Sükür nimetleri artirdigi gibi sükrün ziddi olan nankörlük de nimetlerin yok olmasina sebep olur. Bütün alimlerin ve hakimlerin sükür konusunda ittifak ettikleri güzel bir söz vardir: Sükür mevcut nimetleri korumak, olmayanlari elde edebilmektir.
Sükür kadar önemli olan diger bir husus da vefakarliktir. Rahmetli Ali Yakup Cenkçiler Hocaefendi söyle derdi: “Imam Gazali’nin Ihya’sini ögrencilerime iki defa okutarak hatmettim. Karsima iki özellik çikti. Bunlardan biri cömertlik digeri vefakarliktir. Bu iki özellige sahip olmayan insan insan sayilmaz. Onu kagit gibi burusturup çöpe atmak gerekir.”
Çocuklarimiza da sevdirelim
Bizlere hadde hesaba gelmeyen nimetler bahseden Allah’a karsi sükretmek en önemli kulluk vazifemiz oldugu gibi dünya ve ahirete dair her konuda bizleri bilgilendiren, rehberlik ederek yol gösteren Peygamber Efendimize (sas) karsi da vefali bir ümmet olmak gerekir. Resulullah’a karsi vefali bir ümmet olmanin en önemli sartlarindan birisi de O’nun (sas) Ehl-i Beyt’ini sevmek ve Ehl-i Beyt’e karsi hürmetkar davranmaktir. Ibn Abbas (ra) tarikiyle gelen konu hakkindaki bir hadislerinde Resulullah (sas) söyle buyurmustur: “Size rizik olarak bahsettigi nimetlerden dolayi Allah’i sevin. Allah sevgisinden dolayi beni, benim sevgimden dolayi da Ehl-i Beyt’imi sevin.” (Tirmizi, Menakib, 31)
Bu hadis-i serif göstermektedir ki Peygamber sevgisi Allah sevgisinin, Ehl-i Beyt sevgisi de Peygamber sevgisinin tezahürüdür. Birisi olmazsa digeri de olmaz. Hazret-i Ali (ra) kanaliyla gelen asagidaki hadis-i serif de kamil imana sahip olmak isteyen bir mü’min için Peygamber sevgisi, Kur’an ve Ehl-i Beyt sevgisi vazgeçilmez üç önemli prensip olarak ortaya konulmustur. Hazret-i Ali’nin (ra) rivayet ettigi hadis söyledir: “Çocuklarinizi Peygamberinizin sevgisi, Ehl-i Beyt’inin sevgisi ve Kur’an tilaveti sevgisi olmak üzere üç haslet üzere yetistirin. Çünkü hamele-i Kur’an olan bir kisi hiçbir gölgenin bulunmadigi kiyamet gününde enbiya ve asfiya ile beraber Allah’in arsinin gölgesinde olacaktir.” (Münavi, Feyzu’l-Kadir, I, 292)
Yukarida meallerini verdigimiz naslardan da anlasilacagi gibi Ehl-i Beyt taraftari olmak ve Ehl-i Beyt’i sevmek kuru bir iddia ile ispat edilemez. Yani Kur’an’siz, namazsiz, zikirsiz Ehl-i Beyt taraftari olunamaz. Bazi vatandaslarimizin zannettigi gibi Ehl-i Beyt davasi sadece Hazret-i Ali’yi sevmekten ibaret degildir. Ehl-i Beyt sevgisi Hazret-i Ali’nin sevgisi yaninda onun sevdiklerini de sevmekle olusur. Çünkü seven sevdigine itaat eder. Hazret-i Ali Efendimiz, Allah’i ve Resulü’nü çok sevdigi için bütün ömrünü Kur’an’a ve Resulullah’in sünnetine uygun olarak geçirmis ve ruhunu bu hayat ve sevgi üzere teslim etmistir. Büyük bir çeliski olarak görmekteyiz ki Hazret-i Ali’yi seven ve onun taraftari oldugunu iddia eden, her firsatta Yezid’e lanet eden bazi sahislar Hazret-i Ali’nin ortaya koydugu kulluk hassasiyetini yapmamanin yaninda, Allah’in Kur’an’da kesinlikle haram kildigi sarhos edici içkileri içmeye devam etmektedirler. Bu durum akillara durgunluk verecek boyutta bir çeliskidir.
IMANIMIZ SOSYAL AHLAKIMIZI DA ETKILER
DOÇ. DR. MAHMUT ÇINAR
Kur’an-i Kerim’de ortaya konulan dini hükümler itikadi, ameli ve ahlaki hükümler olmak üzere üç kategoride sunulmaktadir. Sevgili Peygamberimiz de (sas) bu hükümlerin tamamini bir arada bizzat kendisi yasamis, ümmetini de bu dogrultuda yönlendirmistir. Bu hükümlerden herhangi birisinin eksik olmasi durumunda, kisinin dindarliginin o derecede zarar görecegi kaydedilmistir. Bu hükümlerin tamami, esref-i mahlukat olarak yaratilan varlik olarak, insanin yaratilis amacina uygun bir sekilde kimligini olusturmasini ve bu anlamda kemale ermesini hedeflemektedir. Söz konusu siralamayi bir agaca benzetecek olursak, bunun kökleri itikat, dallari amel, meyvesi ise güzel ahlaktir.
Son peygamber olarak, peygamberlerin getirdigi mesaji tamamlayan Hazret-i Muhammed (sas), bir insanin ulasabilecegi en üst mertebede kemale ermistir. O’nun (sas) söz konusu mükemmelligini güzel ahlakiyla ifade etmek mümkündür. Bu nedenle Kur’an-i Kerim O’nun (sas) ahlaken üstün olmasini ön plana çikararak, “Sen en güzel ahlak üzeresin.” (Kalem, 4) buyurmaktadir. Bu ayette sözü edilen ahlakin ne oldugu Hazret-i Aise’ye soruldugunda, “Siz hiç Kur’an okumaz misiniz? O’nun ahlaki Kur’an’di.” cevabini vermistir. Buna göre Kur’an’in önerdigi ahlaki prensipleri anlamak, ayni zamanda Hazret-i Peygamberin ahlakini, dolayisiyla en güzel ahlaki anlamaktir.
Kur’an-i Kerim’de siklikla iman, amel ve ahlak arasinda siki baglantilarin kuruldugu görülmektedir. Söz gelimi Maide suresinde, “Ey iman edenler! Sözlesmelerinizi yerine getiriniz.” buyurulmaktadir. (Maide, 1) Baska insanlarla yapilan anlasmalar, görünürde dinden bagimsiz sanildigi halde, yüce Allah bu sözlesmeleri yerine getirmeyi imanin bir geregi olarak sunmaktadir. Hazret-i Peygamberin, “Münafigin alameti üçtür: Yalan konusur, sözünde durmaz ve emanete hiyanet eder.” seklinde, diger insanlarla iliskiler hakkindaki özellikleri sayarak, bunlarin insani imandan uzaklastiran özellikler oldugunu bildirmesi, iman ile sosyal ahlak arasindaki baglantilarin ne kadar güçlü olduguna isaret etmektedir. Baska bir seferinde sevgili Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden degildir.” (Müslim, Iman, 164) buyurarak müsterisini aldatan, ona kalitesi düsük bir mali kaliteli gibi göstererek satan bir kimsenin, Müslümanlarin toplulugundan olmadigini ifade etmistir. Bu durum, zannedilenin aksine, dinimizin hayatimizin her alaninda yasanmasi gerektigine isaret etmesi açisindan oldukça manidardir.
SONBAHARI TEFEKKÜR ÖLÜMÜ TEFEKKÜRDÜR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Mevsimler ömrün fasillaridir. Her mevsimin bir lisani, manasi ve mesaji vardir. Gerçi hikmet ve ibret nazariyla bakana her hakis nakkasi isaret eder. Niyazi-i Misri’nin ifadesiyle; Adem’e esyada esma görünür, cümle esmadan müsamma görünür.
Büyük sufi Ibn Arabi Hazretleri de Tedbirat-i Ilahiyye isimli eserinde (Ibn Arabi, Tedbirat-i Ilahiyye, Tercüme ve Serh: Ahmet Avni Konuk, Yayina Hazirlayan: Mustafa Tahrali, Iz Yayincilik, Istanbul 2001, ss. 333-256) mevsimlere bu nazarla bakmis ve müsahedelerini Hak ve hakikat yolcularina irfan penceresinden bir tablo gibi sunmustur.
Ona göre mevsimlerin her birinin, insanin bulundugu yasa göre bedene ve ruha bir takim etkileri vardir. Mevsimlerin ilki olan ilkbahar, sicak ve rutubetlidir (harr-i ratb). Bu ise hayatin tabiatidir. Bu mevsimde bedende sehvet-i hayvaniyye ziyadelesir. Nefsin hosuna giden bu durum ruha illet olur. Hak yolcusu agah olmalidir. Insanin ömrünün gençlik dönemini, açan çiçekleri ile cenneti ve yeniden dirilisi sembolize eden bu mevsimde tefekkürü ziyadelestirmek gerekir.
Yaz mevsimi ise sicak ve kurudur (harr-i yabis). Bu durum, narin yani atesin tabiatidir. Insan ömrünün seyhuhet (yaslilik) dönemini sembolize eder. Bu münasebetle ihtiyarlikta basa gelecek durumlari ve nar-i cehennemi, mahserin ahvalini tefekkür bu mevsimde mü’minin gidasi olmalidir.
Kis mevsimi soguk ve yastir (barid-i ratb). Bu ise âlem-i berzahin tabiatidir. Bu mevsimin soguk ve yas olusu, bitki ve hayvanlarda var olan hayatiyeti bahara kadar içinde muhafaza eder. Insan bu mevsimde dünya hayati ile ahiret hayati arasindaki halini tefekkür etmeli, gidasi bu tefekkür olmalidir. Acaba cennet bahçelerinden bir bahçede mi, yoksa cehennem çukurlarindan bir çukurda mi olacagim, diyerek ona göre hayatina nizam vermelidir.
AH TESLIMIYET!
SAID YAVUZ
Allah’a tam teslimiyet içinde olmanin ne anlama geldigiyle ilgili kimi eserlere göz attiginizda çok geçmeden aslinda Islam’in teslimiyet üzere insa edildigi gerçegini hemen idrak edersiniz. Bana da öyle oldu. Kalemin kapilarini riza bahsine açmadan önce karistirdigim kitaplardan ilkinde karsima Tugrakes Ismail Efendinin celi sülüs bir hatti çikti. Orada kimi Müslüman evlerde, tekkelerde duvarlari süsleyen o yaziyi ariyordum: Ah Teslimiyet. Fakat önce, Bu da Geçer Yahu bana hos geldin dedi. Aslinda Rabbin emirlerine boyun egmis riza makamindaki bir kulun dilinde muhabbetin bir nisanesi olarak durmaktadir bu ifade. Yahu, Ey Allah anlamina gelir. Dünya kederlerine duçar olmus kisi, basina gelenin agirligini ondaki hikmetin sularinda tasiyarak hafifletir ve Allah’a, sana olan itimadim tamdir, bu da geçer, diyerek teslim olusun derin huzuruna kavusur. Insan anlamistir o anda. Evet, bir kapi kapatilmistir kendisine. Bir kuyuya düsülmüstür. Gönül sikintiyla daralmistir. Ama Allah var, diyecektir o inanmis kisi. Allah var gam yok. Bir kapiyi kapatan baska bir kapiyi açacaktir, diyecektir. Kuyunun aslinda nihai bir durak olmadigi, yükselmenin bir basamagi oldugu inanci Müslümana riza makaminin kazandirdigi yüksek bir ahlak ve düsüncedir.
Reçeteyi arifler yazmis
Fikri bunalimlar içinde nihilizm, sosyalizm derken tasavvufa ulasan Ayse Sasa’yi düsündüm. O, bütün buhranlardan, “Ben gizli bir hazine idim, bilinmekligi seçtim.” sözünün pesine takilarak kurtulmustur. Çünkü bu sözde, bir muhabbet vardir. O muhabbetin en güzel meyvesi teslimiyettir. Insan karsiliksiz muhabbet duydugu kimseye teslim olur. Ondan geleni her ne olursa kabul eder. Çünkü sevgiliden gelen her sey sevgilidir. Bela gelmisse, o bir hikmete mebnidir:
Imtihan için oluptur daima nese, azap
Sen seni bilmek içindir kahri, lütfu be yahu.
Lütfi Filiz, ne güzel anlatmis. Nese de keder de hep bir imtihandir, bütün bunlar seni eristirmek içindir. Bir doktorla tanismistim. O, hastaliklarin çogunun psikolojik olduguna inananlardandi. Bu nedenle hastalarina reçete olarak yaninda çogaltip hazir bulundurdugu Erzurumlu Ibrahim Hakki Hazretlerinin Tevfizname’sini veriyordu:
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bu noktaya gelmis bir kul, Mevla’nin yapip ettiklerinin hikmetini seyreder ve böylece arif olur. Bir Allah adami, verem olmus bir arkadasimiza, üzüntüden hasta olmanin bir vebal oldugunu hatirlatmisti güzel bir dille. Sonra bir Seyh Galib misrai okudum. O sözü serh etti: Âsikta keder neyler gam halki cihanindir.
Buradaki âsik, cevrini hürmet bilmisem diyen bir kisidir. Gerçek askin mümessilidir. Basina bir musibet gelmediginde, Allah bizi unuttu mu diyen bir Hak adamidir.
Müslüman kisi, Allah’a tam bir teslimiyet içindedir, basina gelen musibetlere sabrederek mükafat kazanir. Bu nedenle Müslümanin isine sasilir diyerek bu durumu söyle ifade etmis Peygamber Efendimiz, “Mü’minin isine sasilir! Onun her türlü isi hayirdir, güzel bir nimete kavustugunda sükreder, bundan dolayi hayra erer; basina bir bela gelse sabreder yine hayra erer.” (Müslim, Züh, 14)
TASAVVUF SÖZLÜGÜ
KUTBEDDIN AKYÜZ
Tarikat
Sözlükte, gidilen yol, takip edilen usul, gidis gibi semantik açidan birbirini çagristiran anlamlara gelen tarikat kelimesi, tasavvufi anlamda, Allah’a yakin olmak ve O’nun (cc) sevgisini kazanmak maksadiyla izlenilen yol demektir.
Insanlari Allah’a götüren yollarin sayisi nefeslerin sayisi kadar çoktur, sözünden ilham alan Müslümanlar, Allah’in muhabbetini tahsil etme ve O’nun (cc) rizasini kazanma amaciyla farkli farkli yollara meyletmislerdir. Bu istek ve meyil neticesinde Müslümanlarin bir kismi salahiyetlerine, takvalarina inandiklari bazi kisiler etrafinda toplanmis onlarin rehberliginde hedeflerine ulasmaya çalismislardir. Çogu zaman bu zatlara ait söz konusu hususlari ve ögretileri düzenlemisler, yollarinin adap ve erkani halinde tespit etmislerdir. Netice itibariyle âlem-i Islam içerisinde zamanla bu kisilerin adini tasiyan tarikatlar tesekkül etmeye baslamistir. Bilahare tarikatlarin ortaya çikmasi kendiligindendir. Yoksa tarikat kuruculari, tarikat kurmak maksadiyla ortaya çikmis degildirler. Bu bakimdan tarikatlarin ortaya çikisi fikih mezheplerinin ortaya çikmasina benzer. Aralarinda fazla bir fark yoktur.Teknik manada tarikatlasma hareketi, yaklasik 12. yüzyildan itibaren baslamistir.
Necmeddin Kübra (ks) (v. 1221) tarikatlari üç kisma ayirmaktadir:
Tarik-i ahyar: Ibadet ve takva yoluna ehemmiyet veren ve bu yolla salikin Allah’a ulasmasini saglayan tarikat.
Tarik-i ebrar: Nefse çile çektirme yoluyla müritleri egiten tarikat.
Tarik-i suttar: Ask ve vecd yoluyla hedefe ulasmayi amaçlayan tarikat.
IRFAN TARIHININ SAHIDI: SEFINE-I EVLIYA
ZAHIT YAKIN
Tam adi Sefine-i Evliya-i Ebrar olan eser, son devir Osmanli münevverlerinden sufi Osmanzade Hüseyin Vassaf’in velilerin hayatini anlattigi bes ciltlik kaynak bir çalismadir.
Eser, II. Abdülhamid dönemi Divan-i Hümayun kalemi Muhimme odasi görevlilerinden Mehmed Sami Sünbüli tarafindan kaleme alinan Esmar-i Esrar adli küçük hacimli bir kitapçigin serhidir. Ancak Sefine-i Evliya bir serhten çok ötedir. Daha dogrusu, yazar bir serh hazirlama niyetiyle baslamis, zamanla bu niyet müstakil bir kitap telifine dönüsmüs ve bes ciltlik ansiklopedik bir çalisma meydana gelmistir. Bu eserde, ekseriyeti Anadolu’da yasamis olan iki bin dolayinda sufinin hayati konu edilmektedir. Ayrica bazi tekkelerin, türbelerin ve mezarlarin bizzat yazar tarafindan çekilen fotograflari da bulunmaktadir. Bu yapilarin çogu, bugün tarih irmaginda yokluga mahkum edilmis; bir kismi ise, bazi yenileme çalismalariyla farkli fonksiyonlarla hizmet vermektedirler. Bu bakimdan eser, kisilerin tarihine oldugu kadar kurumlarin ve tasavvufi yapilarin tarihine de taniklik etmektedir.
Alti asirlik uzun bir zaman içinde üç kitada at kosturan Osmanlilar, tasavvuf kültürüne de omuz vermis deruni hayatin serpilip büyümesi için gayret göstermislerdir. Hüseyin Vassaf, Bosna, Kazan, Bagdat ve Kahire’nin ortasinda, baskent Istanbul’da yazihanesini kurarak eserini insa etmeye baslamistir. Hüseyin Vassaf gezip dolastigi Memalik-i Osmaniye’de sadece bilgi toplamamis ayni zamanda fotograf da çekmistir. Süleymaniye Kütüphanesine hediye edilen müellif nüshasinda kayda deger fotograflar da vardir. Görüstügü dostlarindan oto-biyografilerini almayi ihmal etmeyen Vassaf, yaptigi bu derleme ile Osmanli kültür dünyasinin çok önemli bir bölümünü bir araya getirmis, tabakat geleneginin son altin halkasini olusturmustur. Sefine-i Evliya’da yer alan sufilerin mühim bir kismi Bursali’dir, Bursa dergahlarindan feyiz alan sufilerdir.
Sefine-i Evliya’yi yazar, kendi ifadesine göre, 8 Aralik 1900 tarihinde yazmaya baslamis ve müsveddelerini 6 Ekim 1923 tarihinde tamamlamistir. Bu demektir ki, eser 23 yillik bir çalismanin ürünüdür.
Eserde yer alan tarikatlar söyledir: Kadiriler; Rifailer; Bedeviler; Medyeniye; Suhreverdiye; Sazeliye; Desukiye; Senusiye; Kübreviye; Mevleviye; Sadiye; Bektasiler; Naksibendiler; Çestiye; Bayramiye; Celvetiye; Halvetiye; Gülseniye-Sezaiye-Sünbüliye; Sivasiye-Sabaniye-Çerkesiye; Sinaniye-Ussakiye-Ramazaniye; Misriye-Cerrahiye-Bekriye; Ruseniye-Karamaniye-Ibrahimiye.
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN
IMAN YOKSA SIKINTI VARDIR
Sorunlu kisilikleri genel bir bakis açisiyla ele alan bir psikoloji kitabina baktigimizda egemen dünya sisteminin isleyisinin insanlari ne hale soktuguna sahit olabiliriz. Acimasiz ve gaddar dünya sistemi, güçsüz, zayif, savunmasiz ve darmagin ülkelerin insanlarina kendini güçlü, adil, vazgeçilmez ve biricik olarak göstermek için her yalana, dolana, kandirmacaya, aldatmacaya basvuruyor. Serrin somutlasmis sekli olan bu doyumsuz sebekelerin, sirketlerin, kapitalistlerin, devletlerin insani nefs-i emmarenin en asagilik, karanlik ve hastalikli seviyesinde sabitlemeye çalismasi ve bundan seytani bir keyif almasi ne kadar büyük bir acidir. Imansiz, kalpsiz, suursuz ve yoz bir ahlaka sahip hastalikli kisilerin gün geçtikçe daha da arttigi bir zaman diliminde yasiyoruz. Asagida iki patolojik kisiligin özelliklerine yer veriyoruz. Önce paranoyagin özelliklerine bakalim ve kendimize soralim: Bu durumdan nasil kurtulabiliriz? Paranoyak güvensizdir ve oldukça katidir. Yani diger özellikler bu güvensizligin ve katiligin altinda siralaniyor.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Ekim (2015) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN
GÜLBAHÇE ÇOCUK DERGISI
SENIN BABAN NE IS YAPIYOR?
ARIF DEDE
Sevgili yavrularim,
Yeni derginizi insallah begenmissinizdir. Biz begendik, siz de begendiyseniz ne mutlu bizlere, sizlere.
Artik yazilar, çizgiler tam sizlere göre. Dergideki yazar, çizer abilerin ablalarin isimlerini de ögrenmissinizdir. Onlarin isimlerini güzel kitaplarin üzerinde de görürseniz hiç sasirmayin. Onlarin kitaplarini alip okudugunuzda sevinciniz iki katina çikacaktir.
Sevgili yavrularim, ben artik çok yaslandigim için isi gücü biraktim, sizin gibi güzel torunlarimla vakit geçiriyorum. Onlara bazen masallar anlatiyor, bazen kitap okuyor, bazen aralarinda yarisma yapiyorum... Bazen de birlikte camiden çikinca dondurma almaya gitmeyi de ihmal etmiyoruz. Simdi biraz sonbahar geldi, havalar sogudu ama yazin o sicak günleri nasil geçirebildik saniyorsunuz?
Torunlarimlarimin hepsi çok güzel ve akillidir benim, tipki sizin gibi. Bazen bana, dede sen gençliginde hangi meslegi yaptin, güzel anilarin varsa bize de anlatir misin, diye sikistirirlar. Eh ben de onlari kirar miyim? Ara ara anlatirim tabii. Ama simdi size kendi meslegimden degil de baska farkli bir meslekten söz edecegim.
YASASIN OKULLAR BASLADI!
CESUR KÜÇÜK
Koskoca bir yaz tatilini ve Kurban bayrami tatilini dondurma gibi yedik bitirdik. Döndük dolastik okula geldik. Okuldan korkanlar var mi aramizda? Parmak kaldirsin.
Kim korkar okuldan, dediginizi duyar gibiyim.
Haydi bir düsünelim okula ilk basladigimiz günü. Ben düsündüm. Siz de düsündünüz mü?
5 sinifli bir köy okulunda ögrendim okumayi yazmayi. Okulun müdürü ve benim ögretmenim amcamdi. Yani biraz sansliydim. Zaten okul da evimizin tam karsisindaydi. Bahçelerimiz neredeyse birlesik. Evden bagirsam okuldan duyulurdu, okuldan bagirsam evden. Bir top oynamaya basladi mi aksami ederdim o bahçede. Ahh ahh!
Neyse biz konumuza dönelim. Dersi hemen kaynattiniz bakiyorum yine. Kim korkar okuldan?
Ilk defa okula gidecek olanlar korkabilir mi?
Çogumuz anne ve babamizdan ayrilip yeni bir yerlere gidince biraz korkabiliriz. Üstelik burasi ders yapmak zorunda oldugumuz bir okul olursa…
Sizin de kardesleriniz var mi okula giden?
MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK
6 EKIM SALI
Merhaba sevgili günlügüm!
Okulda kütüphane kulübüne seçildim. Zaten sürekli bulundugum kütüphanede artik görevli olacagim; yasasin! Nasil seviyorum o sessiz sakin ortami, raflarinda dizili yüzlerce kitabiyla… En sevdigim sey, ismini daha önce hiç duymadigim kitaplari rastgele alip inceleyerek fikir edinmek. Böylelikle kitabi okumasam bile tanimis oluyorum.
Mesela bizim evdeki kitapligin tüm kitaplarini adim gibi bilirim. Kitabin ismini, yazarini, nelerden bahsettigini sip diye söyleyebilirim. Çogunu okumadim ama hepsini tanirim. Zaten büyük çogunlugu babamin agir kitaplari. Yani bu yasimda okuyabilmem pek mümkün degil. Ama olsun, vakti gelince eger okumak istersem, tanidik bir kitabi okumak daha kolay olacaktir eminim ki…
FARE FASOL
MELIH TUGTAG
Içimde bir ses var, onu susturabiliyorum
Size daha önceki köse yazilarimda hiç dostlarimdan bahsettim mi? Bahsettiysem de tekrar olsun. Sorun olmaz bence.
Biz üç arkadasiz. Yan dairenin salonundaki delikte yasayan Kükrek, bakkal sakini Çökelek ve ben.
Kükrek’in babasi bu ismi ona aslan gibi kükresin diye vermis ama Kükrek, kükrek degil de ürkek olmus. Bir karinca 100 metre öteden çitirti çikarsa, Kükrek ürküp 100 metre öteye kaçar.
Çökelek’in ise isi gücü yatmak uyumak. Allah, Çökelek’in huyuna göre bir ev nasip etmis ona. Rizkina ulasmak için kilini bile kipirdatmaz. Bizim bakkal çok sakardir. Bir sey keserken muhakkak yere döker. Bu sayede çökelegin karni aciktiginda tezgahin altina gitmesi yeterli oluyor. Neredeyse yemek agzina düsecek. O derece yani.
Mahallede bize Bermuda Fare Üçgen’i derler. Birini ortamiza alip bir konusmaya baslarsak, vay ki o kisinin haline. O kadar konusuruz ki basi siser. Kocaman olur. Görenler köpek zanneder. Kafasi o kadar büyür.
Sohbete peynirin faydalarindan baslariz, Güney kutbunda yasayan bir kutup ayisinin kil yapisinda bitiririz. Simdi size anlatsam akliniz almaz. Devreleriniz yanar. Beyniniz durur. Beni de okuyucularin beynini yaktim diye gazeteden kovarlar. Valla hiç kusura bakmayin ben isimi seviyorum. Kovulmak istemem.
Mahalle hayati bizim buralarda çok mühimdir. Sloganimiz biraz klasik falan ama idare eder. Zaten çogu sey ya çok dogru oldugu için ya da çok güzel oldugu için klasik olur. Di mi? Aaaa sloganimizi söylemeyi unutmusum: Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
Hayatimda böyle bir koku görmedim efendim. Ne kokusu mu? Efendim, ot mu istersiniz saman mi, gübre mi? Bizim evin karsisinda inekler, keçiler, koyunlar neler neler. Arada tek tük gözüken insanlar çok komik oluyor. Sanki inekler memleketi basmis da krallik kurmus gibi bir sey.
Zaten okullarin açilacak olmasi yetmiyormus gibi. Ne mi alaka? Sinifta kosturan çocuklar yüzünden nefes filan alamiyoruz da ondan. Bahçe sere serpe orada dururken hem de. Geçen seneydi. Pencereleri açmak ancak benim aklima geliyordu. Bazi kizlar sürekli, dir dir dir. Sikayet etmek neyi çözer diyordum onlara, bir zahmet aklimizi kullanalim. Bön bön bakiyorlardi, çok hakliymisim. Ama her gün o camlari ben açiyordum. Galiba cam nöbetçisi olup çiktim. Bundan sonra açmayacagim ama. Havasizliktan bogulsunlar. Bana ne!
Oo, bu ne siddet Çitipit, pit pit, diyenlere ben de sunu söylemek isterim, havasiz bir ortamda kaldiniz mi hiç bakalim? Hem yaz tatili ne çabuk bitti öyle? Bunu hazmetmek zaman alabilir. Ayrica herkes bazen biraz celallenebilir. Ben de bu hakkimi kullaniyorum.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Ekim (2015) sayisi GÜLBAHÇE ekinde.)