| Temmuz | 2015 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1804
KARUN KISSASI: INSANA KALAN ALLAH RIZASI IÇIN HARCADIGIDIR
PROF. DR. ALI AKPINAR

Yüce Rabbimiz, mali imtihan için yaratmistir. “Mallarinizin ve çocuklarinizin aslinda bir sinama oldugunu ve büyük ecrin Allah katinda bulundugunu bilin.” (Enfal, 28) “Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlik ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele.” (Bakara, 155)

Insana mal sevgisi ve tutkusu vermistir. “Siz mali pek çok seviyorsunuz.” (Fecr, 20) “Gerçekten insan mala pek düskündür.” (Adiyat, 8)

“Insanoglu yigin yigin mal tüketmisimdir diyor.” (Beled, 6)

O’nun (cc) dini, insandaki mal sevgisini yönetir, onu nasil kazanacagini ve nerede nasil harcanacagini ögretir. Malin fani, sonlu oldugunu ögretir. “Dünya hayati sadece oyun ve oyalanmadir; ahiret yurdu, sakinanlar için daha iyidir. Düsünmüyor musunuz?” (Enam, 32) “Dogrusu dünya hayati oyun ve oyalanmadir. Eger inanir ve Allah'a karsi gelmekten sakinirsaniz, O, size ecirlerinizi verir; O, sizin mallarinizi tamamen sarf etmenizi istemez.” (Muhammed, 36) “Bilin ki, dünya hayati oyun, oyalanma, süslenme, aranizda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yagmurun bitirdigi, ekincilerin de hosuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsari oldugu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardir. Allah'in hosnutlugu ve bagislamasi da vardir; dünya hayati ise sadece aldatici bir geçinmedir.” (Hadid, 20)

Kur’an-i Kerim bu açiklamalariyla dünya ve dünyaliklarin oyun ve eglence aracina dönüstürülmemesini ister. Evet, dünya ve dünyaliklar, yüce Allah’in rizasini kazanma ve cenneti hak etme yolunda kullanilirsa oyun ve eglence olmaktan çikar. Nitekim peygamberler ve onlarin yolunu izleyen salihlerin dünya hayati oyun ve eglenceden ibaret degildir.

HAKK’A, TARIHE, INSANA VE MANAYA VEFA
SAID YAVUZ

Kelimeler hal ve davranislari tasiyan sandallara benzer. O sandallar olmazsa kelimeyi su üstünde tutmak mümkün olmaz. Niçin böyle bir benzetme ile basladim yazima. Kelimenin aslinda anlamin bedeni oldugunu ruhun tasiyicisi oldugunu anlatmak için. Ibn Arabi ne güzel söylemis Füsus’unda: Kelimelerin kalbine anlami indiren Allah’a hamd olsun.

Demek kelime çok önemli. Madem halleri ve davranis kaliplarini onunla tasiyoruz, belki de o haller kadar önemli kelimeler. Ciddi bir medeniyet kirilmasi yasayan bizler kelimelerimizi de kaybettik. Eski diye çikardik hayatimizdan onlari. Ortaögretim siralarindaki kaç kisi âlicenap kelimesine vakiftir. Vefaya, digergamliga… Kelimeyi kaldirdigimizda onun açtigi manayi da alip atiyoruz bir kenara.

Vefa üzerinde düsünürken yukaridaki satirlar hep yanibasimdaydi. Kelimenin önemine atif yapmadan vefaya geçemeyecegimi düsündüm. Vefayi anlatmak için önce kelimeye vefamizi konusmaliydik çünkü. Kelimeye vefamizi kaybettik. Çocuklarimiz ve gençlerimiz artik kus diliyle yetiniyor. Büyük bir medeniyet bakiyesi üstündeki bizlere birakilmis dil emanetine vefa gösteremedik ve onu sözcükle degistik. Bu nedenle önce kelimenin kendisine sadakatimizi ilan etmenin zamani gelmistir. Her birimiz, güzel hallere ait kelimeleri mümkün oldugu ölçüde hayatimiza yeniden davet etmeliyiz.

ÇINDEN ANADOLU’YA TASAVVUF NESESI: KÜBREVIYE
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Yeseviye ve Naksibendiye gibi Orta Asya kökenli bir diger tarikat Kübreviye’dir. Tarikat, Necmeddin Kübra Hazretlerine (v. 1221) nispet edilmektedir. On ikinci yüzyilin son çeyreginde tesekkül etmeye baslayan tarikat, Harizm merkezli olarak Orta Asya’dan Afganistan, Hindistan, Çin, Güneydogu Asya, Iran, Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar genis bir alanda yayginlik kazanmistir.

Necmeddin Kübra Hazretlerinin tarikat silsilesi, seyhi Ammar Yasir el-Bitlisi ve Ebü’n-Necib es-Sühreverdi vasitasiyla Hazret-i Ali’ye ulasmaktadir. Ammar Yasir Sühreverdiye’nin ilk kurucusu olarak kabul edilen Ebü’n-Necib es-Sühreverdi’nin halifesi olmasi hasebiyle, Kübreviye tarikati Sühreverdiye’nin bir kolu olarak degerlendirilebilirse de, Necmeddin Kübra Hazretlerinin tasavvufta kendine has birtakim tercihleri Kübreviye’nin müstakil bir tarikat olarak kabulünü gerekli kilmistir.

Tarikatta zikir cehri olarak ve bagdas kurularak yapilir. Lemezat yazari Hulvi, Kübreviye zikrinin kaynaginin Hazret-i Peygamberin Hazret-i Ömer’e yaptigi zikir telkini oldugunu bildirmekte ve su hadiseyi aktarmaktadir:
“Hazret-i Ömer Müslüman olmak isteyince, Hazret-i Resul kendilerine bizzat kelime-i tevhidi söylettiler. Gitme zamani geldiginde, risalet sultani, ‘Birlikte gitsek nasil olur!’ diye onun gönlünü almak istediginde, Hazret-i Ömer kilicina davranarak ‘Gidelim!’ demesi üzerine, ‘Olur fakat senin kilicinla gitmek gerekmez. Zira gayb askeri bizimledir. Kendini yalniz sanma, kuvveti Hak’tan iste, kilica dayanma!’ diye buyurdu. Hazret-i Ömer, ‘Ey Allah’in elçisi! Bize de gayb askerlerini görmek nasip olur mu?’ dediginde, Hazret-i Peygamber, ‘Allah’in zikrine devam etmekle olur!’ diye karsilik vererek, kelime-i tevhidi cehr ile Hazret-i Ömer’e ayaktayken telkin buyurdu. Hazret-i Ömer ayakta duramayip düserek oturdu. Kübreviye azizleri otururlarken tevhid ve zikrederler.”

Ancak Kübreviye kaynaklarinda böyle bir bilgi geçmemektedir. Zaten Necmeddin Kübra Hazretlerinin Hazret-i Ömer’e ulasan bir silsilesi de bulunmamaktadir.

HATIRLA EY INSAN!
MONA ISLAM

Hazret-i Adem’in temel hatasi yükümlülügünü unutmak olmustu. Insan var edildigi andan bu yana mükelleftir, mesuldür. Mesuliyet kendisine soru sorulacaginin bilincinde olmaktir. Insan ilk var edildiginde de kendisine soru soruldu, “Bunlarin isimlerini meleklere bildir.” insan esmayi tasima ve onu meleklere gösterme/ögretme mesuliyetini yüklendi. Sonra unuttu, vazifeli oldugunu, kendisine soru sorulacagini unuttu, haz pesine düstü, agaçlara ve meyvelere daldi hatta zevk-ü sefanin mesru sinirinda da duramadi ve yasak meyveye uzandi. Zaten hep böyle olur, zevke dalan sinirda duramaz. Çünkü tezevvük akli devre disi birakir, insan tatlara kapilir gider. Oysa sorumluluk akilla ilgilidir. Öyleyse sorumlulugu üstlenisimiz ile zevklere dalip yasamak istememiz birbiriyle çelisir. Insan ayni anda iki efendiye kulluk edemez, vücudunu ikiye bölüp bir kismi zevklere dalip bir kismi sorumlulugunu yerine getiremez. Insanin hatasi sorumlulugunu unutmak olmustur. Dersini çalismayan bir ögrenci gibi sinav günü gelip çattiginda ve kendisine beklenmedik yerden soru soruldugunda sasirip kalmistir.

Su halde Adem’in (as) durumu tüm insanlik durumuna emsal teskil eder. Insan yaratilistan iyidir, yeteneklerle donatilmistir. Mutluluk ülkesindedir. Ancak insan mesuldür. Kendisine her zaman soru sorulacak olan kimsedir ve soru sorulacagini unutup yasamaya basladiginda yanlis cevaplari biriktirmeye de baslar. Öyleyse iyi ve kötü insan için hatirlamak ve unutmakta gizlidir. Iyi mesuliyet evinde ikamet eder. Kötü ise tezevvük evinde. Insan bu ikisi arasinda mekik dokur. Ancak insanin mesru ve güvenli evi mesuliyet evidir. Insan orada ikamet ettigi sürece basina bir kötülük gelmeyecektir. Üstelik mesuliyet duygusu da büsbütün tatsiz degildir ancak onda lezzet uzun vadede ortaya çikar, o lezzet insani sarhos eden aklini basindan alan tarzda bir lezzet de degildir. Insana lezzet yasak degildir ancak insan nefsinin istekleri konusunda israf etmemekle de mesuldür.

IYI AHLAK VE GÜZELLIKTE ÇOCUKLARA ÖRNEK OLMALIYIZ
ISMAIL ACARKAN

Bir çocugun dünyaya gelip de gözünü açtigi ilk yer aile ortamidir. Bu yönüyle aile çocugun egitim aldigi ilkokuldur. Çocuk bu okulda kendini ifade etme, duygularini gösterme ve hayata bakis açisina dair birçok sey ögrenir. Sevme-sevilme, güven duyma, fark edilme, dikkate alinma, kabullenme gibi alanlarda iyi veya kötü tutumlara muhatap olur. Bu süreç çocugun psikolojik gelisiminde, kisiliginin sekillenmesinde ve kendini algilama konusunda güçlü izler birakir. Birçok seyin çekirdegi bu dönemde atilir. Bu nedenle ebeveynler çocuklarina nasil bir aile ortami sunduklarina çok dikkat etmeli ve bu ortami en saglikli hale getirmeye çalismalidirlar.

Çocugun gözünü açtigi bu aile okulunun hem üyeleri hem ögretmenleri anne ve babadir. Dolayisiyla her anne-baba hem örnektir hem de ögreticidir.

Çocugun örnek ve rol model olarak gördügü ilk kisiler annesi ve babasi oldugu için onlarin çocuk üzerinde etkisi çok yüksek olup bu durum büyük sorumluluk hissi gerektirmektedir. Bu yüzden diyebiliriz ki anne babalar öncelikle psikolojik ve ruhsal olarak kendilerini olgunlastirmalidirlar. Kisilik olarak olgun ebeveynler, çocuklarina güçlü ve saglam bir ortam olusturarak onlarin psikolojik gelisimlerini saglikli bir sekilde saglamaya çalismalidirlar. Ana rahmi biyolojik ve bedensel gelisim ortamiyken aile rahmi de psikolojik ve manevi gelisim ortamidir. Bu ortam ne derece saglikli olursa çocuk o ölçüde iyi bir gelisim imkani bulur.

Aile dini egitimin de ilk basamaginin verildigi yerdir. Aslinda dini egitim hakiki insan olma egitimidir. Çünkü din ve fitrat birdir. Islamiyet en mükemmel insaniyet demektir. Aile, çocugun fitratindaki insani degerleri ortaya çikarmakla, saglikli ve ölçülü sekilde gelistirmekle ve fitrata zararli unsurlardan onu korumakla sorumludur. Bu yönüyle çocuk, ailede beklentisiz sevgiyi, merhameti, önem ve deger görmeyi, dikkate alinmayi, hosgörüyü, affetmeyi, cömertligi, paylasmayi, güven duymayi tecrübe etmelidir.

KUL BULA SULTANINI BAYRAM O BAYRAM OLA!
YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA DEMIRCI

“Sizin oyunlarla kutladiginiz iki bayraminiz vardi. Allah sizin için, onlarin yerine, daha hayirli olanlarini getirdi. Bunlar Ramazan ve Kurban bayramlaridir.” (Nesei, Salatü’l- Iydeyn, 1)

Hadis-i serifte ifade edildigi üzere dini bayramlar, Resulullah’in (sas) Islam toplumunu Cahiliye izlerinden arindirma ve müstakil bir kimlige büründürme amacinin birer kutlu tezahürleridir. Hicretin ikinci yilindan itibaren kutlanmaya baslanmistir. Ramazan orucu da ilk kez bu yilda farz kilinmis ve Müslümanlar oruçlu geçirdikleri Ramazan ayi sonrasi Sevval’in ilk üç gününü bayram olarak kutlamislardir. Bayram öncesi verilen Fitir sadakasi sebebiyle Fitir bayrami olarak da isimlendirilmistir.

Kasgarli Mahmud, bayram kelimesinin ilk defa Farisilerde duydugu bezrem kelimesinden bozulmus olabilecegi görüsünü dile getirmistir. Nese ve eglence günü demek olan bu kelime Türklerin dilinde Arapça iyd kelimesinin yerine geçerek, bayram seklini almis ve bu sekilde kullanilagelmistir. Kelime olarak bayram, nese ve sevinç demektir. Bayram günleri ise, nese-sevinç ve eglence günü anlamlarina gelir.

Ramazan bayrami da manevi nesenin sevincin en üst düzeyde yasandigi kiymetli zaman dilimleridir. Bu bayramin gecesinde ve sabahinda Allah’in (cc) rahmeti her yani kusatir, mü’min gönülleri sarip sarmalayarak huzura ve sükuna gark eder. Dillerde tekbirler, tesbihler ve salavatlar, gönüllerde Allah için tutulan oruçlarin aydinlattigi ruh haliyle çoluk-çocuk, kadin erkek herkes camilere akin ederler. Bu engin ruh haliyle dünyayi bir cennet yurduna çevirirler. Inanan kalplerin sevgi ve kardeslik duygulari ile dolup tastigi, kinin, nefretin kirginliklarin rafa kaldirildigi bu kutlu atmosfer, yüzlere tebessüm, kalplere sekine birakir. Bu manzara, Allah’in yeryüzünde halifesi olma serefini bahsettigi kullarini meleklerine tasvir ettigi, nurani varliklari bile kendisine hayran birakan mükemmel bir manzaradir. Yahya Kemal’in, Süleymaniye’de Bayram Sabahi adli nefis siiri tam da bu tabloyu tasvir eder:

Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anliyorum
Ben de bir varisin olmakla bugün magrurum
Dili bir, gönlü bir, imani bir insan yigini
Görüyor varliginin bir yere toplandigini
Büyük Allah’i anarken bir agizdan herkes
Nice bin dalgali tekbir oluyor tek bir ses.
SUFI HIKMETLER HARIKASI: HIKEM-I ATAIYYE
ZAHIT YAKIN

Sazeliye seyhlerinden Ibn Ataullah el-Iskenderi’nin sözlerini ihtiva eden eseridir. Islam dünyasinda genel kabul gören kitaplarin ilk siralarinda bu eser gelmektedir.

Eser, tasavvufun degisik alanlarina isik tutan müellife ait 300 kadar hikmetli sözle onun dostlarina yazdigi mektuplardan bazi parçalar ve bir münacattan meydana gelmektedir. Ibn Ataullah’in, mürsidi Ebü’l-Abbas el-Mürsi’ye takdim ettigi eserde tasavvufi hayat ve düsüncenin en tartismali konulari çok dikkatli bir üslupla özlü bir sekilde anlatilmistir. “Nurlar kalplerin ve sirlarin binegidir.”; “Talep san degildir, asil san iyi edeple riziklanmandir.”; “Seni vehim kadar yöneten bir sey yoktur.”; “Baslangici parlak olanin sonu da parlaktir.” gibi bazi hikmetler birer cümleden ibaret oldugu halde birkaç cümle veya birkaç satirla anlatilan konular da vardir.

Havf-reca, kabz-bast, heybet-üns, cem-fark gibi tasavvufi hallerin tanitildigi eserde namazla melametin, zühdle marifetin, vahdet-i vücudla vahdet-i sühudun, kerametle istikametin, ubudiyetle rububiyetin, akilla gönlün, eserle müessirin, tevekkülle tesebbüsün, firkatle vuslatin anlamlari ve iliskileri üzerinde de durulmustur. Eserde kulluk ve dervislik psikolojisinin son derece güçlü bir üslupla özetlenmesi sebebiyle daha sonraki yüzyillarda sufiler arasinda, “Namazda Kur’an’dan baska bir kitap okumak caiz olsaydi Hikem okunurdu.” sözü yayginlik kazanmistir.

KIRAKMABAR
M. NEZIHI PESEN

ALLAH TEALA KADIR GECESINI NIÇIN GIZLEMISTIR?

Meshur olan görüse göre Kadir gecesi, Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesidir. Rivayet edildigine göre sahabeden Übey bin Ka’b (ra) Kadir gecesinin Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesi oldugunu yemin ederek söylerdi. Bu konuda baska görüsler de vardir. Kadir gecesinin aranmasi gereken zaman, Ramazan'in son on günündeki tek gecelerdir.

Bu gecenin gizli tutulmasinin sirri, bu geceyi arastiran kimsenin, bütün geceleri ihya ederek daha fazla sevaba ulasmasidir.

Bes vakit namaz içinde orta namazin gizlenmesi de böyledir.
Yüce Allah'in isimleri içinde ism-i azam gizlenmistir.
Cuma günü içinde dualarin kabul edildigi saat gizlenmistir.
Hangi taatin içinde yüce Allah'in kulundan razi olacagi gizlidir.
Hangi günahin içinde yüce Allah'in kuluna gazap edecegi de gizlidir.
Kullari içinde kimin Allah dostu oldugu da gizlenmistir.
Bunun sebebi, belki bu kimse Allah dostudur diyerek herkese karsi güzel zanla bakmak ve edeple davranmaktir.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2015) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI

IFTARI DA BAYRAMI DA BIRLIKTE YAPALIM
ARIF DEDE DIYOR KI

Mevsimlerin kaç tane oldugunu hepimiz biliyoruz ve bunlari rahatlikla ezbere sayiyoruz. Dört mevsimin disinda kiraz mevsimi, erik mevsimi, karpuz mevsimi, seftali mevsimi gibi nimetlerle adeta bayram ettigimiz zamanlar da var. Böylece mevsimlerin sayisi da birden çogaliyor. Temmuz ayinda ise çok güzel bir mevsimi yasiyoruz: Oruç mevsimi ve ardindan bizlere ödül olan bayrami.

Bayram günlerini hepimiz iple çekiyoruz. Evlerimiz, köylerimiz, sehirlerimiz, büyüklerimiz, küçüklerimiz hepimiz ve herkes bu mevsimde tarifsiz mutluluklar yasiyor.

Annelerimiz, babalarimiz bütün büyüklerimiz sanki baska biri oluyor oruç ve bayram günlerinde. Kosusturmaca, telas, heyecan, iftar, sahur, teravih, hatim, cami hepsi bu ayda iç içe geçiyor. Bütün bu güzelliklerin ortasinda da kendimizi görüyoruz.

Her mevsim gibi bugünlerin de bir basi bir sonu var. Basindaki heyecani sonda tam bir senlige dönüstürmüs oluyoruz. Bize bu kutlu oruç ve bayram mevsiminden kalbimize naksedilmis tatli hatiralar kaliyor. Orucun ve bayramin ardindan el sallarken gelecek sene yeniden bulusacak, kavusacak olmanin inancini da tasiyoruz. Zira o kutlu misafir her sene ülkemize, sehrimize, evlerimize gelmeye, bizleri kendine çekmeye devam ediyor.

RAMAZAN DA BAYRAM DA ÇOK GÜZEL
CESUR KÜÇÜK

Yaz Ramazanlari baskadir. Bunu üç bes senedir çok iyi idrak ediyoruz. Günler uzun oldugundan oldukça uzun süre oruçlu kaliyoruz. Açligin ve susuzlugun tadina variyoruz. Bu sene de Ramazan huzurla geldi ve hayirla gidiyor. Bizleri onardi ve kendi boyasina boyadi.

Ramazan’da ve bayramda yapilmasi gereken 6 seyi listeleyelim istedik:

Çocugunuzla teravihe gidin
Teravih namazi Ramazan’in süslerinden. Çocuklarimizin elinden tutup teravih namazina gidelim, bu Ramazan’da. Simdiye kadar yapmadiysak bundan sonraki sayili günleri kaçirmayalim. Teravihi de caminin avlusunda kilabiliriz serin serin. Ayrica çocuklarimiz birçok arkadas edinecektir camide.

Iftar davetlerini unutmayin
Birlikte kurulan sofralarda Ramazan’in tadi daha güzeldir. Bereket toplulukta ve kardesliktedir. Bu Ramazan ve her Ramazan sofralarimiza konuklar alalim. Apartman komsularimiz, akrabalarimiz, ev yemegine hasret üniversite ögrencileri. Biz de imkan buldukça davetlere icabet edelim.

BAYRAMI AGIZ TADIYLA YASAYALIM
ESRA KÜÇÜK

Bayramlarin bir tarafini ikramliklar, bayram tatlari, lezzetleri temsil eder. Böyle olmasinin da hiçbir sakincasi yoktur. Zira yedirme aliskanligi bize dinimiz tarafindan kazandirilmis en güzel hasletlerden birisidir. Bunu gerçeklestirmek isteyen insan, her türlü firsati degerlendirmelidir.

Bayramda evimize ziyarete gelenlere ya da gittigimiz yerlere götürerek ikram edebilecegimiz pek çok güzel alternatif vardir. Bunlardan kendimiz için uygun olan seçimlerle bayram menümüzü hazir edebiliriz:
Tatlilar: Ismi bile var: Bayram Tatlisi. Ister serbetli, ister sütlü bir tercihle hazirlayabileceginiz tatliniz bayramda misafirlerinizin yüzünü güldürecek ikramliklardan olacaktir. Bizim tavsiyemiz küçük porsiyonluklarda hazirlayabileceginiz sütlü tatlilardan biri. Çünkü serbetli tatli geleneksellesmis bir aliskanlik, bunun biraz disina çikmakta fayda olabilir.

Börek ve dolma: Hep tatli hep tatli gelince ikram olarak, açikçasi biraz bayiyor ve insan tuzlu hafif doyurucu bir seyler aranmaya basliyor hasretle. Tam da bu sirada sicacik bir börek, sarma ya da biber dolmasi misafirlerinize ilaç gibi gelebilir.

Içecekler: Bu güzel yiyecekler tek basina yenmez elbette ki. Yanina en güzelinden içecekler sart. Tatli servisinin yanina tercihe göre kahve ya da çay; tuzlu servislerin yanina yine çay ikram edilebilir. Veyahut da yaz günlerine gelen bayramda soguk içecekler güzel bir seçenek olabilir. Çesitli meyveler ya da gül, reyhan, nane gibi çiçek ve otlardan içeceginizi hazirlayabilirsiniz.

ÇOCUKLAR BILGISAYARIN BASINDAN KALKMIYOR MU?
GÖKHAN ERGÜR

Günümüzde sosyo-ekonomik yapi degisti, kentlesme artti, sokaklara olan güven azaldi çocuklar artik kapali alanlarda vakit geçiriyor. Ebeveynlerin is hayati yogun, çocuklarla ilgilenemiyorlar bu sebeple çocuklarda oyunun yerini sanal arkadasliklar ve bilgisayar oyunlari aldi. Disariya çikamayan çocuk vaktinin çogunu kolayca ulasabildigi teknolojik cihazlarin basinda geçirmek durumunda kaliyor. Bunun için yaz tatiliyle birlikte ebeveynler çocuklarini nasil yönlendirecekleri konusunda kafa karisikligi yasayabilirler. Zira anne ve babalarin en çok sordugu soru, “Basina oturdu mu kalkmiyor, ne yapmam gerekir?” oluyor.

Internet ve teknolojik aletler biz yetiskinlerin hayatinin vazgeçilmezi olurken çocuklarin da bu araçlara artik kolayca ulasabiliyor olmasi sebebiyle erken yaslarda teknolojiye bagimlilik kendini göstermeye basladi.

Internet bilgi erisiminde çagimizin vazgeçilmezi ve hayatimizi kolaylastiran kaynaktir fakat internetin bilgi erisimi yerine sadece oyun ve sosyallesmek amaciyla kullanilan bir unsur haline gelmesi bagimliligi tetikleyen önemli bir faktördür.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Bir çocuk aglamasiyla irkildik. Komsunun bebegi böyle aglamaz. Daha gür bir sesti duydugumuz. Cama kostuk hemen. N’oldu?

Bisikletim, dedi. Oturdu agladi çocuk. Bisikletini çalmislar. Aglayan çocugun annesine baktik,“Vah vah, tüh tüh!” dedi. “Ne yapacagiz simdi. Galiba eve hirsiz girdi!”

Babamla annem hemen asagi indi. Ben pencereden seyrettim olanlari. Korkmayin, durun bakalim, dedi babam. Benim babam tam bir kahraman. Hirsiz, diye tekrarladi kadin. Amaaan diye söylendi. Bisikleti çalinan çocugun babasi çok uzakta. Hep agliyor bu yüzden. Annesi de sürekli bagiriyor ona. Annelere bagirmak hiç yakismiyor. Benim annem bagirsa yüzüne bakmazdim mesela. Tamam sustum. Büyük konusmak yok.

Ne yapsin, diye kizdi annem bana, ikaz etti: “Halden anla!” Biraz merhametli olacakmisim. Hah, dedim simdi de suçlu ben mi oldum? Sisirdim suratimi. Annem bagirmaz evet ama kizmaz demedim. Merhametli ol, kolay mi, diye üsteledi. Ramazan geliyordu. Ama artik kendi kendine konusuyordu annem. O teyzenin isi zordu. Tek basina evi geçindir, çocuguna bak, hem analik hem babalik et. Annem dertlendi de dertlendi. Gören evine hirsiz girdi sanirdi. Yaslandi birden. Üzüldüm. Tamam, dedim gevezelik ettim. Çocugun yanina gidip teselli edecegim söz. Bisikleti nasilsa bulunurdu. Helaldir onunkisi, dedi annem, çikar mutlaka.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi (Temmuz, 2015) Ailemiz ekinde.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024