| Haziran | 2015 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1593
DÜNYA KENDISINE TAPANLARI ÖLDÜRÜR
DOÇ DR. SELAHATTIN YILDIRIM

Kab bin Iyad (ra) demistir ki, “Ben Resulullah’i söyle buyururken duydum: Süphesiz her ümmetin bir fitnesi, imtihan edildigi bir sey vardir. Benim ümmetimin fitnesi, imtihan vesilesi de maldir.”

Fitne kelimesi, imtihan ve deneme anlamina gelir. Bu imtihan ve deneme serde oldugu gibi hayirda da olur. “Bir deneme olarak sizi hayirda da serde de imtihan ederiz.” (Enbiya, 35) ayetiyle buna isaret edilmistir. Hadis-i seriften anlasilan sudur ki, ümmetin genel imtihan sebebi ekonomik degerlerdir. Yine hadisteki ifadeden anlasilmaktadir ki, malin varligi da yoklugu da imtihan vesilesidir. Ancak varligi daha büyük bir imtihandir.

Kab bin Malik’ten (ra) rivayet edilen hadislerinde Efendimizin kullanmis oldugu su can alici ifade de buna delil teskil etmektedir: “Koyun sürüsüne dalmis iki aç kurdun sürüye verecegi zarar, kisinin mal ve mevkiye olan hirsinin dinine verecegi zarardan daha fazla degildir.”

Iki aç kurdun bir koyun sürüsüne saldirmasi halinde o sürüden geriye ne kadar koyun kalirsa gözünü mal ve makam hirsi bürümüs bir mü’minin dininden geriye o kadar kalir. Makam hirsinin dine verecegi zararin daha büyük olacagi da bir hakikattir. Çünkü insanlar binbir türlü mesakkatle elde ettikleri canin yongasi olan mallarini gözlerini kirpmadan makam için harcamaktadirlar. Mal konusunda ümmetinin konumu ile ilgili olarak Efendimiz su ilginç benzetmeyi yapmistir, “Su mal, çekici ve tatlidir. Kim onu hak ederek elde eder ve hayir cihetine sarf ederse o ne güzel bir yardimcidir. Kim de hak etmedigi bir mala sahip olursa o yiyip yiyip doymayan obur gibidir.”

NAKSIBENDILIGIN BÜYÜK MÜRSIDI: ABDÜLHALIK GÜCDEVANI (KS)
SAMI BAYRAKÇI

Altin silsile olarak maruf Naksibendiye silsilesinin onuncu halkasinda bulunan Abdülhalik Gücdevani Hazretleri, Farsçada hoca anlamina gelen hace lakabiyla meshurdur. Babasi Imam Malik Hazretlerinin neslinden zahir ve batin ilimlerine vakif bir alim olan Abdülcemil Efendidir. Düsmanlari tarafindan tahttan indirilen Malatya sultaninin tahta dönmesini sagladigi için sultan tarafindan mükafat olarak sultanin kiziyla evlendirildi. Bu evlilikten Abdülhalik’in dogacagini Hizir’in (as) Abdülcemil Efendiye haber verdigi rivayet edilmektedir.

Abdülcemil Efendi ve ailesi, bir vesileyle Malatya’dan Gücdevan’a hicret etmek zorunda kalir. Abdülhalik, Buhara’ya 40 km. mesafede bulunan bu kasabada dünyaya gelir. Küçük yaslarda ilim tahsili için Buhara’ya giden Abdülhalik, sehrin büyük alimlerinden allame Sadreddin’den tefsir okur. “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilin ki O, haddi asanlari sevmez.” ayetine gelince hocasina buradaki gizliligin ne anlama geldigini sorar. Sesli olarak zikredince diger insanlar, kalpten zikredince de seytan duymaktadir, o zaman gizli zikir nasil mümkün olacaktir? Hocasi bu soruya söyle cevap verir, “Evladim, bu sordugun ledünni ilme ait bir meseledir. Cenab-i Hak lûtfederse ehlullahtan bir zat karsina çikarir ve sana bu hususu talim ettirir.”

Rivayetlere göre gençlik yillarinda Hizir (as) Abdülhalik Gücdevani’ye gelir ve hafi zikrin esaslarini ögretir. Resehat isimli eserinde söyle buyurmaktadir, “Yirmi iki yasimdaydim. Diri gönüllülerin hocasi Hizir (as) beni büyük seyh Hace Yusuf Hemedani’ye zimmetledi ve ona beni terbiye etmesini vasiyet etti. Hace Yusuf, Maveraünnehir’e her gelisinde onun hizmetine kosardim, kendisinden istifade ederdim, feyizleriyle ihya olurdum.”

ISLAM’IN EVRENSEL ÇAGRISINA GÖNÜLLERIMIZI AÇMALIYIZ
RABIA BRODBECK

Allah (cc) beni sevgi dinine davet etti. Bu davet çok farkli bir sey. Bu davet, samimiyet kapisina, kurbiyet kapisina, âsiklar kapisina, evliya kapisina, hiçlik kapisina, yokluk kapisina, sefkat kapisina davettir. Bu miraç için bir davettir. Bu tevhid için bir davet, tasavvuf için bir davet. Bu davet, cennete kurbiyet ve ünsiyet kazanmak için bir Ilahi davet. Bu kapidan girmek Allah'tan en büyük lütuf ve nimettir, çünkü orada sevmenin sanatini ögrenmekteyiz. Ben güzellik ve mükemmelligi, uçsuz bucaksiz sonsuzlugu, süregelen devamliligi, ebedi nur ve askin yolu üzerinde tefekkür etmek için davet edilmistim. Ben ebedi refah, cömertlik, lütuf, ikram ve fazilet yoluna davet edilmistim. Allah’in çagrisi, O’nun daveti, O’nun uyarisi gerçek ihtidayi temsil eder. Gafletten, Ilahi bilincin nuruna uyanmak. Bu, gerçek ihtidadir. Söyle bir dönüs yasadim: Ben ihtida etmedim, yalnizca saptirilmis, anlamsiz bir yasamdan ebedi zenginlige geldim. Bati’dan Dogu’ya seyahat etmedim; bilinçsizligimden çikip kendi varligimin hakikatiyle yüzlestim. Ben secdesizlikten, teslimiyetsizlikten en büyük iç hazinesi olan tevazuya geldim. Ben anlamsiz bir yasamdan miraca geldim. Sevgi yoklugundan askin kemaline geldim. Kisinin yolunun tozu oldugu, kul oldugu, kurban oldugu bir yola davet edildim. Bütün kainata rahmet olarak gönderilen peygamberin ayaginin tozu olup O’nu (sas) takip etmeye davet edildim. En yüksek seviyede dinamizm arz eden sünnet-i Resulullaha davet edildim. Varis olunan en büyük hazineye, ahlak-i Muhammedi’ye davet edildim. Düsünce ekollerinin en yücesi, tevhid ilmi olan tasavvufa davet edildim. Kullugun kemali olan ubudiyete ermeye davet edildim. Ümmet-i Muhammed’e dahil olma serefine davet edildim. Evrensel hakikati tecrübe etmek ve 21. yüzyilda bir hakikat uyanmasina sahit olmak için davet edildim. Islam dini, bütün insanliga evrensel birlik nurunu tasiyor. Islam tarihi, statüleri, kavimleri, irklari, kültürel, sosyal, cografi ve egitimsel farkliliklari asiyor. Dogu ve Bati ilminin birbirine karismasiyla bir dirilme tecrübe ediliyor. Insanlik modern bilimden gelen ilmin kemaliyle evrensel dinin ilminin kemalini yasiyor. Bütün dünya küresellesme ile birlikte evrensel Islam diniyle karsilasiyor. Küresellesme evrensellesmeyle bulusuyor, modernite ebediyetle bulusuyor ve Dogu ise Bati’yla birlesiyor.

RAMAZAN AYI VE SUFI
YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA DEMIRCI

Islam toplumunun manevi dinamikleri arasinda önemli bir yere sahip olan sufiler, Allah Resulü’nü (sas), kendileri için yegane örnek olarak kabul ederler. Zira O (sas), insanlik için en güzel örnek olma sifatiyla; gösteristen uzak bir sekilde yasamis, yeme-içmeye önem vermemis, ibadet ve tefekkür için tenha yerleri tercih etmis, Rabbine karsi tam bir teslimiyet ile tevekkül içinde zahidane bir hayat sürmüstür. Serefli ashabi da ayni sekilde O’nu (sas) takip etmis, Resulullah sohbet meclislerinde konusurken, baslarini önlerine egerek, derin bir husu ve sükut ile manevi derinliklere dalmislar, kendilerinden geçip, gözleri yasli, kalpleri titreyerek, sanki baslarina konan kusu uçurmama hassasiyetinin hareketsizligi içinde huzurunda bulunmuslardir. Hazret-i Peygamberin huzurundan ayrildiklari zaman, ayni ruh halini sürdüremedikleri için de üzülüp hayiflanmislardir. O kadar ki, bu durumlarina üzülüp kendilerinde münafiklik emaresi oldugunu zannedecek kadar ileri gidip iç muhasebe yapmaya yönelmislerdir. Bunlar mesrep ve mizaçlari itibari ile fakr, zühd ve takvayi siar edinen sahabelerdir ve sufilerin rol-model olarak benimsedikleri örnek sahsiyetlerdir. Zühd onlarin döneminde cemiyet halinde yasanan bir haldir. Ancak içlerinde bununla yetinmeyip dünya ve nimetlerinden tamamen yüz çevirmeye kalkisan kimseler de olmustur. Bu sahabeler bizzat Peygamber tarafindan uyarilmis ve asiriliga kaçmaktan men edilmislerdir. Allah Resulü, zühd ve ibadetler konusunda asiri gidenlere bedeninin, nefsinin, çocuklarinin, ailesinin kendisi üzerinde haklari oldugunu ve her birinin hakkinin yerine getirilmesi gerektigini hatirlatmistir. Allah’tan en çok kendisinin korktugunu söyledikten sonra, kendi hayatindan misaller vererek gece hem uyuyup hem de namaz kildigini, bazen iftar edip bazen de oruç tuttugunu, hayvan eti yedigini belirtmis, “Benim sünnetimden ayrilan benden degildir.” buyurmustur.

ORUÇ NEFSI ISLAH ETMENIN VE KEMALE ERMENIN ANAHTARIDIR
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ

Islam, bes temel esas üzerine insa olunmus bir ev gibidir. Evin tamami imani temsil eder. Insan dinin emrettigi namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadetlerle beden ülkesini manen güçlendirir ve kemale dogru yol alir. Ancak bunun gerçeklesebilmesi için ibadetlerin fikih kitaplarinda belirtilen zahiri hükümleri ve sartlari yaninda, tasavvuf kitaplarinda belirtilen manevi hükümlerine ve sartlarina da riayet etmek gerekir. Böyle yapildiginda ibadetler, insanin tasimis oldugu Ilahi nefhanin güçlenmesine, hakikate yaklasmasina, Hakk’a ulasmasina vesile olan birer mana penceresi haline gelir. Ibadetlerin her birinin insanin kemal yolculugunda ayri bir degeri vardir. Zekat ile insan nefsinin cimrilik ve biriktirme hirsi terbiye edilir. Namaz kilarken rüku ve secde ile kurbiyet ve vuslata nail olarak, böbürlenen ve kibirlenen yönü törpülenir. Oruçla yeme, içme ve sehevi arzularina muhalefet edilir. Hac ibadetiyle bencillikten kurtarilip ümmet olma bilinci ögretilir. Ancak bunlar içerisinde orucun önemi bir hadis-i kudside ayrica vurgulanmistir: “Ademoglunun her ibadeti kendine aittir. Oruç ise öyle degildir. Oruç bana aittir, onun mükafatini ben verecegim.” (Buhari, Savm, 2) Tasavvuf büyükleri bu hadisi yorumlarken iki hususa dikkat çekmislerdir. Bunlardan birincisi orucun diger ibadetler gibi disaridan bakilarak anlasilamayan gizli bir ibadet olmasidir. Iste bu yönüyle onun mükafati da Allah katinda gizlidir. Ikincisi ise, her ibadet esasinda Allah’a aittir ancak yememek ve içmemek Allah’in Samed sifatinin bir neticesidir. Oruç tutan kimsede bu sifat cüzi ve muvakkat sekilde tecelli eder.

RAMAZAN’DA MÜSLÜMANLARIN DERDINI ANLAMAYA DA NIYETLENELIM
KEMAL ÖZER

Allah Teala, Hazret-i Muhammed’i diger peygamberlerden üstün kildigi gibi, Kur’an-i Kerim’i diger kitaplardan, cumayi diger günlerden, Kadir gecesini diger gecelerden, Mekke’yi diger beldelerden, Kabe’yi diger mekanlardan, iftar anini diger anlardan, Ramazan’i da diger aylardan üstün kilmistir.

Ramazan, iftar ani ve Kadir gecesi hakkindaki ayet-i kerime ve hadis-i seriflerdeki müjdelerin çoklugu calib-i dikkattir. Ramazan orucu hakkiyla ifa edildiginde, beden ve akli maddi kirden, ruhu da manevi bunalmisliklardan arindirir. Öte yandan bu ay, dünya nimetlerinin paylasimindaki adaletsizlikler yüzünden kaybedilen sosyal barisin yeniden tesisine imkan tanir.

Yemek, içmek ve cinsi münasebet gibi kullara ait hasletlerin Allah (cc) tarafindan belirli bir süre uzak kilinmasi, bir yandan nefsin islahini diger yandan da bu nimetlerin kadr-ü kiymetinin bilinmesini sagliyor olmali. Allah istedigi için, O’nun (cc) istedigi sürede bu nimetlerden uzak kalmak hem nimetlerin sahibine yaklastirir hem de O’nun (cc) ile daha güçlü bir iliski ortaya çikarir.

ARAYIS VE ADANIS YOLCULUGU: GARIPLERIN KITABI
AHMET EDIP BASARAN

Bazi kitaplar vardir, adiyla da ruhuyla da sizi kendine çeker. Uzaklardan gönderilen bir selam gibi, bir merhaba gibi gelir ve üstünüze hayretten bir örtü örter. Uzak sözün gelisi aslinda. Hayretin deryasina dalan insan için uzak ya da yakin, anlamini ve hükmünü yitiren harf kalabaligidir sadece. Çünkü mesafeleri yakan ask, insani inancin buyrugunda dipdiri bir gönülle tanistirir. Öyledir, bazi kitaplar sizi kalbinizden taniyan dostlar gibidir, kalbinizde silinmez izler birakir. Yüreginiz bir yangin yeridir, siz hiçbir sey hissetmezsiniz. Ta ki o herhangi bir kitabi elinize aldiginiz ana dek. Bir sey hissetmek için hissetmeyi ögrenmek gerekir, demisti cins bir kafa. Hissetmeyi ögrenmek o kadar kolay mi? Bize hissetmeyi, bize karsilik beklemeksizin sevme iradesini ögretecek dostlara, kitaplara muhtaciz.

Siz bir kitabi okudugunuzu düsünürsünüz ama aslinda kitap sizi okumaktadir. Iplik iplik nakis gibi dokumaktadir sizi. Bir insanin hikayesi sizin adiniz, adanisiniz, arayisiniz olur. Dudaklarimizdaki alelade sözler, Ilahi ahengin sonsuz bereketiyle taçlanir. Harflerin bile agzinizda ism-i celil ile nura gark oldugunu hissedersiniz. Hissetmek mi dedim? Ne haddime ve ne mümkün! O hissedisin talibi olmaya bile raziyiz. En iyisi Hizirla Kirk Saat’in o enfes dizelerini yardima çagirmak: “Suyu arayan adam degil / Suyun aradigi adam ol sen de / Sen dogu olursan günes sana gelecektir / Sen kusluk olursan kus sende ötecektir.” Gariplerin Kitabi, tam da bu dizelerde isaret edilen hakikate çagiriyor bizi.

HILYETÜ’L-EVLIYA
ZAHIT YAKIN

Hilyetü’l-Evliya, Ebu Nuaym el-Isfahani’nin zahit ve sufilere dair eseridir. Eserin tam adi Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatü’l-Asfiya’dir. Müellif zahit, abid ve sufilerin hayat hikayelerini anlatan ve dini hayatla ilgili vecizelerini aktaran eserini, onlari savunmak ve haklarinda ileri sürülen suçlamalarla iliskileri bulunmadigini göstermek için kaleme aldigini belirtir. Ebu Nuaym eserine ashap, tabiin ve tebeu’t-tabiinin abid ve zahitleriyle baslamis, ardindan VIII ve X. yüzyillarda yasayan zahit ve sufileri tanitmis, böylece tasavvufi hayatin asere-i mübessere, ehl-i Suffe ve diger sahabelerle basladigini, daha sonraki dönemlerde geliserek devam ettigini göstermek istemistir. Kuseyri, Hucviri, Feridüddin Attar, Abdurrahman Molla Cami ve Sülemi bu eseri örnek alirken Imam Sarani de Ebu Nuaym’in usulünü benimseyerek eserlerine ashaptan baslamislardir.

Ebu Nuaym kronolojik bir sira takip etmis ancak bazen daha faziletli olduguna inandigi kisileri daha önce anlatmistir. Eserin basinda veliler ve tasavvuf hakkinda bilgi verilmis, hulefa-i rasidin, asere-i mübessere anlatildiktan sonra zühd ve ibadetleriyle taninan sahabelere geçilmistir. Ardindan Suffe ve ehl-i Suffe ile yirmi sekiz kadar kadin sahabe tanitilmistir. Tabiin devrinde yasayan zahitler bazen söhretlerine, bazen da bulunduklari bölgelere göre siralanmistir. Eserde zahit ve sufilerin dogum ve ölüm tarihleri belirtilmedigi gibi yasadiklari yerler üzerinde de durulmamistir. Bastan sona kadar nakil ve rivayetlerle dolu olan eserde müellife ait herhangi bir açiklama, degerlendirme ve yoruma rastlanmaz. Müellif zahit ve sufilerle ilgili menkibeleri, sözleri ve rivayetleri senetleriyle birlikte vermis, daha sonra onlarin rivayet ettikleri veya onlardan rivayet edilen hadisleri yine senetleriyle kaydetmistir. Özellikle zühd ve ahlaka dair rivayet edilen hadislerin bir kismina baska kaynaklarda rastlanmadigindan eser hadis ilmi açisindan da önemli kabul edilir.

Ebu Nuaym, bilgilerin çogunu hocalarindan ve çagdasi alimlerden derlemis, bir kismini da basta Buhari ve Müslim’in eserleri olmak üzere hadis mecmualarindan aktarmistir.

ORUÇ HILALLE BASLAR HILALLE BITER
M. NEZIHI PESEN

Abdullah bin Ömer (ra) naklediyor: “Resulullah Ramazan ayini zikrederek buyurdular ki: Hilali görünceye kadar oruç tutmayin; yine müteakip hilali, Sevval'in hilalini görünceye kadar da bayram yapmayin. Bulut araya girerse takdir edin yani hesaplayip otuza tamamlayin.”

Hazret-i Aise anlatiyor: “Resulullah Saban ayinin günlerini hesapladigi kadar baska bir ayin günlerini hesaplamazdi. Sonra Ramazan hilalini görünce oruca baslardi. Eger bulut araya girer hilali göremez ise, Saban'i otuz gün olarak hesaplar, sonra Ramazan orucuna baslardi.”

Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edilmistir, demistir ki: “Resulullah buyurdular ki: Sizden bir kimse Ramazan'i bir veya iki gün önceden oruç tutarak karsilamasin. Eger bir kimse önceden oruç tutmakta idiyse orucu tutsun.” Adiy bin Hatim (ra) söyle demistir: “Safagin beyaz ipligi siyah ipliginden ayirt edilinceye kadar yiyin, için, ayet-i kerimesi nazil olunca ashabtan bazilari eline bir beyaz bir de siyah iplik alir ve böylece ve her ikisinin rengini açikça fark edinceye kadar yerdi. Nihayet yüce Allah fecirde ibaresini indirerek konuya açiklik getirdi.”

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Haziran (2015) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI

CAMIYE, YAZA VE ORUCA MERHABA
ARIF DEDE DIYOR KI

Yaz günleri hayli sicak geçiyor. Kavurucu sicaklar diyorlar televizyonlarda. Günes adeta bizi kavuruyor. Kavruldukça terliyoruz, terledikçe soguk sularin altina kosuyoruz. Serinlemek ne güzel, bu siralar kimsenin agzindan baska bir kelime de çikmiyor; serinlemek, serinlemek…

Son birkaç yildir yaz aylarinda ayri bir heyecan ayri bir güzellik yasaniyor. Okullar kapaninca çocuklar camilere kosuyor, bu güzel ama daha da güzeli oluyor, bu sicak ve güzel günlerde oruç tutuyoruz. Iste yeni bir yaz ve Ramazan geldi. Babalar, anneler bir yandan tarlada, bagda, bahçede çalisiyor, diger yandan anneler sahur ve iftar için hazirlayacaklari yiyeceklerin malzemesini topluyor. Çilekler, visneler reçel ve serbet olmak için tencerelere giriyor. Dedeler torunlarina bundan otuz kirk yil önce yine yaz aylarinda oruç tuttuklarini, o zaman islerin daha zahmetli ve yorucu oldugunu anlatiyor ama ne kadar yorucu olsa da oruçlarini birakmadiklarini da söylüyor. Çocuklarin kulagina sürekli orucun birakilmamasi gerektigi, sabirli olunmasi gerektigi, cennette nice güzel nimetlerin bizleri bekledigi fisildaniyor.

Bu sene tatiller de buna göre ayarlanacak. Okullarin kapanmasiyla büyüksehirlerden köylerine, tarlalara, çiçeklere, sulara kosan çocuklarin yaninda, anne ve babalar da sila hasretini dindirecek çareler ariyor. Büyüksehirlerin bunaltici ortamindan köylerin, kasabalarin serin ortamina gitmek, orada esle, dostla, hisim akrabayla günleri geçirmek herkesin büyük hayali, özlemi.

ÇOCUKLAR YAKLASIN VE KULAK VERIN
CESUR KÜÇÜK

Kiraz mevsimi yaz geldi. Sicak günler basladi. Artik okulun da son demleri. Dersler bitti, sinavlar bitti. Yorucu ve uzun bir ders yilindan sonra çocuklar iyi bir tatili hak etti. 12 Haziran’da tatil basliyor. Gündemde ise çok konu var. Kalplerimizin gündemi ise bambaskadir. Mübarek üç aylarin içinden geçiyoruz. Temizlendik, arindik, bol bol ibadet ettik. Dualari artirdik. Nihayet Ramazan’a eristik. Ramazan yine yaz ayina denk geldi. Okulun olmamasi ise oruç tutan çocuklarimiz için bir güzellik. Günler belki uzun ama gündüzler tatil.

Biz de bu ay tatil günlerini nasil geçirmeliyiz konusunun üzerinde duralim istedik. Çocuklar yaklasin ve kulak verin. Ilk önceliklerimizden birisi kitap okumak olmali. Artik çocuklar için binlerce güzel kitap yayinlaniyor. Imkanlar genis. Bilgisayar ve internet imkanlari da genis. Biz çocuklar ve gençler olarak telefonun ve bilgisayarin esiri degil kitaplarin dostu olalim bu tatilde.

Yaz Kur’an kurslarini da ihmal etmeyelim. Anne babamizdan bizi en yakin caminin kursuna yazdirmasini isteyelim. Hatta etrafimizda varsa dini degerleri ögretmenin yaninda sportif ve ilmi faaliyetlerde bulunan bir yaz kampina devam edelim. Kur’an okumayi okulumuz açilinca da ihmal etmeyelim. Camimizin hocasi, apartmandaki teyze, komsumuz abla ve agabeyler… Muhakkak ders veren birileri vardir etrafimizda.

Ramazan’in güzelliklerinden birisi de iftarlar. Eger imkanimiz varsa bir parka veya bahçeye kuralim soframizi. Kuslarla, karincalarla ve dogayla iç içe bir yemek yiyelim. Yemekten sonra oyunlar oynayalim.

RAMAZAN GELMEDEN NEVALEMIZ HAZIR OLSUN
ESRA KÜÇÜK

Ramazan’a sayili günler kala evlerimizi tatli telaslar sarmaya basladi. Her Ramazan ruh için yenilenme zamani. Senede bir ay manevi iklim havasini evimizde estirmek için büyük firsat. Oruç ruhaniyeti ile geçirilen günler, iftar ve teravihin tatli telasesi ile senlenen aksamlar ve sahura hürmetle bereketlenen geceler… Ramazan ayi dünya mesgalesinden bir nebze de olsa siyrilip farkli atmosferlerde nefes almak için essiz bir zaman dilimi.

Bu güzel zaman diliminden tam manasiyla fayda görebilmek için bir ön hazirlik gerekebilir. Eski zamanlarda kadinlar Ramazan gelmeden Ramazanlik nevale hazirlamaya girisirlermis. Yufkalar açilir, tursular kurulur, kavurmalar hazirlanir; mutfak tam tesekkülle Ramazan’a hazirlanirmis. Ramazan’i yeme ayi degil elbette ki yememe ayi görerek, mütevazi hazirliklarla o essiz zaman diliminin yogunlugunu azaltma niyeti güdebiliriz. Manevi havayi sekteye ugratmamak adina, mümkün oldugu kadar alisverisi ve bazi mutfak hazirliklarini önceki ayda tamamlayabiliriz.

Bayram temizliklerini biz hanimlar çok severiz. Ne kadar yapilmis olsa da bayram öncesi ayri bir telasa gireriz. Bu aliskanligi belki de bir gözden geçirmek gerek. Ayrintili ev temizligini bir ay önce tamamlamis olmanin hiçbir sakincasi yoktur oysaki. Senede sadece bir ay olan nadide bir zaman dilimini kendimize saklamis olmak ise oldukça kiymetlidir.

ÇOCUKLARIMIZ RAMAZAN’A HAZIR MI?
GÖKHAN ERGÜR

Mübarek Ramazan günlerini çok kisa bir süre sonra karsilayacagiz. Bu kutlu ay, büyükleri heyecanlandirdigi kadar etraflarindaki tatli telasi gören çocuklari da heyecanlandirmakta. Sahur için çikilan alisverisler, iftarlik erzak hatta hurmanin türünü seçmek bile ayri bir güzelliktir tüm hane halki için. Senede sadece bir ay yasanan on iki ayin sultani yaklasirken, ailelerin çocuklara zihinsel bir ön hazirlik olarak Ramazan-i serifi anlatmalari gerekir. Çünkü her seyi bir oyun olarak gören çocuklarin, 7-8 yaslarina geldiklerinde soyut düsünme becerileri de gelisir. Böylece “Ramazan, teravih, sahur nedir?”, “ Neden aç kaliyoruz?” gibi sorular sormaya baslarlar. Bu sorular karsisinda aileler çocuklarina bu süreci nasil anlatacaklari konusunda kafa karisikligi yasayabilirler.

Çocuklara Ramazan-i serifin anlatilmasi için ailelere düsen baslica sorumluklar vardir. Bu görevi yerine getirirken çocuklarin bu ayin manasini kavrayip çocugun da içinde olacagi bir süreç haline getirmek gerekir.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Babaannem umreden geldi. Onunla beraber bir dolu insan. Kaç uçak dolusu insan. Onu beklerken neler gördüm neler: Kucaklasan dostlar, sevinçten aglayan büyükler. Yerlerde sürüklenen valizler sonra. Takir tukur, takir tukur. Bir magdur gördüm. Valizinin tekerlegi kirilinca, ah simdi ne yapacagim ben, diyen bir kadin. Ve imdada yetisen bir iyiliksever.

Insanlara bakinca garip bir sey dikkatimi çekti. Hemen hepsinin elindeki telefonlar kulaklarina yapisikti. Robotlasmaya baslayan insanin filmine benzettim bunu. Belki böyle bir film vardir.

Bunlardan birinin yanina sokuldum, heh, indiniz mi, diyordu. Bir tane amca, demek gecikecek ha, ne yapalim saglik olsun, dedi. Sonra üzgün üzgün basini egip telefonunu kurcalamaya basladi. Gözlerini ovusturdu. Esnedi. Babaannem geç gelecegi için öglen uykusunu saglam tuttum ve onu beklerken hiç uyuklamadim.

Geçen sefer benim basima gelen bir olayi hatirlayanlar olur belki. Uff, zaman ne çabuk geçiyor. Polis bir çocugun elinden tutmus götürüyor. Çocuklarin polisle ne isi olabilir? Tabii ki kaybolmus. Insan biraz dikkatli olur. Ben mi? Yok o kaybolma degildi, acayip kalabalikti. Insanlar çorba olmustu. Hac mevsimiydi o.

Bir tane oglan gördüm. Elinde çiçekler. Anneannesini bekleyen çocuktu onun adi. Nereden mi biliyorum? Güvenlikten izin istiyordu. Anneannesini hemen kapinin arkasinda karsilamak, sürpriz yapmak istiyordu. Bu benim aklima neden gelmedi diye hayiflanabilirim. Ama o zaman, yani sürpriz yapacagim diye olan biteni izleyemezdim.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi (Haziran, 2015) Ailemiz ekinde.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024