| Mayıs | 2015 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1483
ALLAH TEALA KIMLERLE BERABERDIR
RABIA BRODBECK

Içinde bulundugumuz zaman, Peygamber Efendimize (sas) Mekke’de ilk vahyin geldigi döneme benzemeye basliyor. Ilk Müslümanlar tam bir çaresizlik içerisinde, ekmeksiz, susuz birakilmis, evlerinden çikartilmis, iskence ve ölümle tehdit edilmislerdir. Hicret etmek zorunda birakilmislar, evsiz, yurtsuz bir sekilde baskilara maruz kalmislar, islerinden, memleketlerinden, ailelerinden koparilmislardir. Mekke, iktidar ve kibirden sarhos olmus reislerinin yüzünden zulüm, düsmanlik ve nefret yeri haline gelmistir. Suriye, Filistin, Arakan ve Afrika’daki durumda yeni bir sey var mi?

Peygamberimiz Hazret-i Muhammed bir hadisi-i serifinde söyle buyurmustur, “Islamiyet garip olarak baslamistir ve bir gün gelecek yine basladigi gibi garip hale dönecektir. Bu yüzden garipler mübarektir.” O’na gariplerin kim oldugu soruldugunda söyle cevap vermistir, “Garipler, benim Sünnet’imden halkin bozdugunu dogrultan, halkin yiktigini yeniden yasatandir.”

Bugün bu garipler evlerinden, yurtlarindan atilmis, ailelerinden tecrit edilmis bir halde sokaklarda da bulunuyorlar. Onlar mülteciler, yetimler, göçmenler, dullar, evsizler, fakirler, deprem, tayfun, tsunami magdurlari. Bunlar manevi yetimlerdir. Açliga, maddi iflasa, mahrumiyet, sefillik ve bulasici hastaliklara sahit olmaktayiz. Tabiatin kuvveti, terörizmin yikici potansiyeli, mezhep çatismalari, zulüm ve zalimlerin fakirler üstündeki siyasi zorbaligi sahip olduklari yegane seyleri silip süpürdü. Seyretttigimiz insan trajedileri dünya nüfusunun çok büyük bir çogunlugunun normal, medeni bir hayat sürdürmekten tamamen aciz düstüklerini göstermekte, çünkü her seyi kaybettiler. Bunlar modern dünyanin yetimleri ve magdurlaridir.

Güçsüz, zayif, kimsesiz insanlar bize her zaman en büyük örnektir çünkü onlar yalnizdir, muhtaçtir, acizdir. Onlar ümmilik, kulluk, kölelik, yetimligi yasiyorlar. Allah’a karsi mü’minleri tek kurtaran sey yetim olmaktir. En büyük özgürlük Allah’a köle olmaktir. Peygamber Efendimiz’in hayatini arastirdigimiz zaman suna sahit oluyoruz ki, O (sas) her zaman zayiflarin, fakirlerin, güçsüzlerin, çagrisizlarin, kimsesizlerin daima yaninda oldu. Cenab-i Hak, bir hadis-i kudsi’de, “Ben kirik kalplilerle beraberim.” buyurmakta. Rahman ve rahim olan Rabbimiz ezilenler, çaresizler, kaybolmuslar, muhtaçlar, mülteciler, fukaralik ve sefalet içindeki yetimler ve her seyini kaybetmisleri kendi sefkat ve merhameti içinde kayirir. Yani, Allah O’na (cc) ihtiyaci olanlarla beraberdir.

INSANOGLUNUN ILIMLE IMTIHANI
PROF. DR. ALI AKPINAR

Ilim, bir adi da alîm olan yüce Allah’in ahlakiyla ahlaklanmaktir. Ilmin gayesi, geregi ile amel etmek ve ilmi eylemle bütünlestirmektir. Ilim, sahibini Allah’a yaklastirdigi ölçüde ilimdir. Sahibini hakikate ulastirmayan bilgi, yüktür, vebaldir. Iste bu konuda kutsal kitabimizda iki çarpici örnek yer alir:
1. Bilge insanin köpeklesmesi: “Onlara, seytanin pesine taktigi ve kendisine verdigimiz ayetlerden siyrilarak azginlardan olan kisinin olayini anlat. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kilardik fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline biraksan da, dilini sarkitip soluyan köpegin durumu gibidir. Iste ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kissayi anlat, belki üzerinde düsünürler. Ayetlerimizi yalan sayan, kendine zulmeden millet ne kötü bir misaldir! Allah'in dogru yola sevk ettigi kimse dogru yolda olur. Saptirdigi kimseler ise, iste onlar mahvolanlardir.” (Araf, 175-178)

Ayetlerde söz konusu edilen kisi Bel’am bin Baura’dir. Bel’am, mübarek kildigi mübarek olan, lanetledigi lanetli olan agzi duali bir kisidir. Önceleri Hazret-i Musa’ya inanmis olan bu bilge kisi, daha sonra kavminin kendisini hediyelere bogmasi üzerine Hazret-i Musa’ya bas kaldirip ona beddua eder. Kavmine, kadinlarini süsleyip Hazret-i Musa’nin yaninda savasa giden askerlerin karsisina çikarmalarini tavsiye eder ve bu sekilde pek çok insanin zinaya düsmesine sebep olur. Bu örnekleme bir yana, aslinda Bel’am, kibir ve heva-heveslere uyarak dünyevilesmenin sembolüdür. Bel’am, ilminin hayrini görmemenin adidir. Kibir ve hevasinin kurbani olan herkes Bel’am’dir ve ayetlerde söz konusu edilen kisidir.

Böyle bir kimse, durmadan dinlenmeden kosmus yorulup bitkin düsmüs bir köpege benzer. Köpek, bitkin bir sekilde dilini çikarip soluyup durmaktadir. Hayvan, tüm kosturmalarina ragmen hedefine ulasamamis, üstelik ne susuzlugunu giderebilecegi bir suya ulasmis, ne de yiyecegi bir seye ulasmistir. Çogu zaman köpegin kosturmacalari gayesiz, anlamsiz ve sonuçsuzdur. Ilmiyle amel etmeyen kimsenin durumu da böyledir, onunki de yorgunluk ve bitkinlik, sonuçta bütün birikimlere ragmen gülünç durumlara düsmektir.

Allah’in ayetlerinden siyrilip seytanin pesine takilan kimse elbette bu durumlara müstahak olacaktir. Oysa Allah’in ayetleri insanin ruhuna, selim aklina, fitratina, dünya ve ahiret mutluluguna uygun olandir. Seytanin çagrilari ise tamamen bunlarin aleyhine ve zararinadir. Dünyevilesen kimselerin bunu fark etmesi oldukça zordur.

VESILE-I RAHMETIN YOLU: SAZILIYE TARIKATI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Basta Misir olmak üzere Kuzey Afrika'nin hakim tarikatlarindan olan Saziliye, Ebü'l-Hasan es-Sazili Hazretleri (ö. 1258) tarafindan kurulmus ve kendisinden birçok kol neset etmis bir tarikattir. Hazirlamis oldugu çalismada Nicole Grandin, A. Le Chatelier’den nakille Saziliye’nin tarih boyunca daha çok ilmiye zümresine hitap eden, kültür düzeyi yüksek toplumlarin beklentisine cevap veren, müntesiplerinin tasavvufi tecrübeyi genis boyutta yasamasini öngören, vird ve zikre özel önem veren, ser’i esaslara siki sikiya bagli kalan, Ehl-i Sünnet yolunu tutan, tehzib-i ahlak ve tasfiye-yi kalbi önemseyen bir tarikat oldugundan bahsetmektedir. (Nicole Grandin, “Sudan, Afrika’nin Boynuzu ve Dogu Afrika’da Tarikatlar”, Islam Dünyasinda Tarikatlar (Gelismeleri ve Aktüel Durumlari), Haz. Alexandre Popovic – Gilles Veinstein, trc. Osman Türer, Sûf Yayinlari, Ankara 2004, s. 328)

Tarikatin piri müritlerine ihsan, murakabe, zühd ve takva dolu bir hayati benimsemelerini öngörmüstür. Tarikatin kurucusunun ögretileri dogrultusunda Saziliye’de, masivadan geçip kisinin sadece Allah'ta fani olmasi esastir. Saziliye dervisi her zaman ve mekanda, her yer ve her sartta dolu dolu bir ibadet hayati yasamak, ibadet dirisi olmak durumundadir. Ebü’l-Hasan es-Sazili Hazretleri ne tekkeye, ne halvete, ne de gürültülü adaba fazla ragbet göstermistir. O, hafi zikir usulüne hassasiyetle bagli kalmis, hizb ve virdleri ile meshur olmustur. Saziliye’nin en önemli hususiyeti, müntesiplerinin dini amellerle günlük mesgalelerini meczettirmeleridir. Saziliye’ye göre kisi dünyevi mesgaleleri içinde de tevhide erisilebilecektir. Tarikatin usulünce hareket edenlerin tarikat pirinin himmetine, sefkat ve ülfetine nail olacagina inanilmaktadir. (Irfan Gündüz, Gümüshanevi Ahmed Ziyaüddin (ks), Hayati, Eserleri, Tarikat Anlayisi ve Halidiyye Tarikati, Seha Nesriyat, Istanbul 1984, s. 49)

Bu yüzden Ebü’l-Hasan Sazili Hazretleri, “Bir kimse bizim hizbimizi tarif ettigimiz sekilde okursa, bize olan seyler ona da olur. Bizim üzerimize gelenler, onun üzerine de gelir. Yani, o bizim dedigimizi yapar, bir hürmet ederse, biz de ona sefkat gösteririz. Ve vesile-i merhamet oluruz.” demistir.

YÜZÜNÜ HIÇ PUTLARA DÖNMEYEN SAHABE: HAZRET-I ALI
SAADETTIN ACAR

Rasid halifelerin dördüncüsü. Hazret-i Hatice validemizden sonraki ilk Müslüman. Efendimizin amcasi ve künyesi Ebu Talib olan Abdi Menaf’in en küçük oglu. Annesi Fatma bint Esed’tir.

Ali bin Ebi Talip hicretten yirmi iki yil önce Mekke’de dogmustur. Kitlik döneminde Peygamber Efendimiz amcasi Ebu Talip’in yükünü hafifletmek için onu yanina almis ve bes yasindan itibaren Efendimizin himayelerinde büyümüstür. Resulullah Efendimizle Hazret-i Hatice annemizi namaz kilarken görmüs, bunun üzerine Hazret-i Peygamber, ona, Islam’dan ve Allah’tan kendisine gelen vahiyden söz etmis ve onu da kendisine inanmaya davet etmistir. O da önce babama bir sorayim demis, sonra da, “Allah beni yaratirken babama mi sordu?” diyerek kelime-i sehadet getirmistir. Hazret-i Hatice’den sonra Hazret-i Peygamberle ilk namaz kilan kimse olmustur. Bu siralarda on yaslarinda oldugu rivayet edilmektedir.

Ortaya yakin kisa boylu, iri ve siyah gözlü ve koyu esmer tenli olan Hazret-i Ali’nin birçok lakap ve künyesi vardir. Ebü’l-Hasan, Ebü’l-Hüseyn, bizzat Efendimiz tarafindan kendisine verilen ve ‘topragin babasi’ anlamina gelen Ebu Turab, Esedullah el-Galib, Haydar ve Murteza bunlarin en bilinenleridir. Yüzünü hiç puta dönmedigi için kerremellahu vecheh unvanini almistir.

Hicret emri gelinceye kadar Peygamber Efendimizin yanindan hiç ayrilmayan Hazret-i Ali, hicret döneminde kisa bir süre de olsa O’ndan ayrilmistir. Çünkü Efendimiz onu, kendisini öldürmeye gelecek gözü dönmüs müsrikleri oyalamak, yaniltmak için evinde, kendi yataginda birakmistir. Bu geride birakmamanin bir diger sebebi de Peygamber Efendimizin yaninda bulunan emanetleri sahiplerine ulastirmasi görevidir. O da kendisine verilen emirleri yerine getirdikten sonra, Hazret-i Fatima, annesi ve birkaç kisiyle birlikte yola çikmis, rivayete göre Kuba’da Efendimize ulasmistir.

MODERN BIR KISAS-I ENBIYA: YITIK CENNET
AHMET EDIP BASARAN

Ruh, hakikate aç bedenler ister. Doymak yoktur bu âlemde ki bu yüzden insanin arayislari bitmez. Bedeni doyurmak imtihan çilesinin en yorucu merhalesidir. Sürekli bir seyler ister beden, sikistirir, bunaltir, dünyayi dar eder. Dünya yeteri kadar dardir zaten ama biz o darligin içinde bir genislik, bir ferahlik, bir cennet hayali kurariz kendimize. Ruhla beden arasina gerilmis o metafizik sarkaçta melekle seytan arasinda gezinir dururuz.

Bir yerde yitik varsa orada istirap da olmali. Yitik yitirildiginde, anlamindan, degerinden hiçbir sey kaybetmez. Asil insan, onu yitirdigi için kendi anlamini ve varolus sebebini de kaybetmis olur. Yitik Cennet, iste bu istiraplarin izini süren bir saheser. Modern bir kisas-i enbiya. Bir dünya tarihi. Imtihani, çileyi, hakikati asil anlamlariyla idrak edebilmek için peygamberler tarihine bakmak elzemdir, bilirsiniz. Kur’an-i Kerim’de geçmis ümmetlerin yasadiklari, bir ibret ve ögüt vesikasi olarak siklikla hatirlatilir. Insan olmak, insan kalmak, öyle zannedildigi kadar kolay degil elbet. Insan dünyada bu imtihanla güzel. “Imtihan ve çile hepimizi saran gökkusagidir.” diyor Sezai Karakoç. Biz o gökkusaginin farkinda miyiz? Hakikat bize ne kadar uzak, ya da asil sorulmasi gereken soru su belki de: Biz hakikate ne kadar uzagiz?

Topragin ve suyun imtihani Sezai Karakoç, insanin serüvenine ilk insanla yani Adem peygamberle baslar. Seytan ilk konu basligidir çünkü kul olma, ümmet olma suurunun karsisinda kiyamete dek dikilecek olan seytandan baskasi degildir. Adem yaratildiginda ona secde etmeyi reddeden seytandi. Ben, demisti atesten yaratildim… Ben… Evrenin en tehlikeli zamirlerinden birisi. Seytani isyana ve nankörlüge sürükleyen cümle ben’le baslar. Tam da bu yüzden insan benle baslayan bir cümle kurarken saç diplerine dek titremeli degil midir? Titremelidir çünkü titremek insani diri kilar.

KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN

IMTIHAN CAIZ DEGILDIR
Bir gün iki büyük imam, Ahmed bin Hanbel ve Imam Safii (ks), sohbet ederken Habib-i Acemi'nin (ks) bir köseden çiktigini gördüler.

Ahmed bin Hanbel Hazretleri arkadasina,
- Habib'e bir sey sormak isterdim, dedi.
- Hayir, sorma diye karsilik verdi, bunlar acayip bir taifedir, topluluktur; hakikatlerine akil ermez.
Buna ragmen söyle bir soru sordular,
- Bir kimse, bes vaktin namazlarindan birini kaçirsa ve hangisi oldugunu bilmese, ne yapmasi gerekir?
Habib tereddütsüz cevap verdi,
- Gerçekten gaflette olan böyle bir ruhun sahibi, kendi kendini cezalandirmak için bes vaktinin hepsini kaza etmelidir.
Mezhep sahibi büyük imamlar hayrette kaldilar. Imam Safii Hazretleri söyle buyurdular,
- Ben size bunlari imtihan caiz degildir, dememis miydim?

RUHI BUNALIMLARIN ÇARESI VAR MIDIR?
KEMAL ÖZER

Insani sadece maddeden yani fiziki bir bedenden ibaret gören seküler tip, o bedendeki hayatiyeti saglayan ruhu yok saymakta. Her ne kadar yüksek sesle, ruh yoktur demese de, ruhun varligi konusunda en basit anlamda süphecidir. Aslinda modern bilim inkara, din ise imana dayanir. Manevi bir deger ölçüsüne sahip olmayan modern bilim, fizik ötesini izah edebilecek bir birikime de zaten sahip degil.

Malum, geçmiste ruh bilimi denilen dal, artik psikiyatri olarak adlandiriliyor. Kavrayamadigi meselelerde acziyetini itiraf etmek söyle dursun, kendisi gibi düsünmeyen herkesi de hurafeci olarak nitelendiriyor.

Ruhu reddeden bilimin, melekleri, cinleri ve daha da önemlisi Allah’i da reddetmesi kaçinilmaz hale gelir. Dolayisiyla ne kadar çabalarsa çabalasin, hakikate erismesi mümkün olamaz. Tipki dinler gibi, eski filozoflar da ölümü, ruhun bedeni terki olarak tarif ederler. Yani ruh bedendeki can, vücut ise ruhun maddeye bürünmüs hali. Insan denilen varlik, ruh ile bedenin mündemiç hali. Ruh bedeni terk edince, tabii olarak ölüm de kaçinilmaz olur.

Ruhun varligi üzerinde düsünmek yerine, onun yoklugunda israrci olan materyalist bilim, ölümü, kalbin durmasi ve beynin görevlerini geçici veya kalici olarak yapamaz hale gelmesi seklinde izah ederek güya sorunu çözmeye kalkisir.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Mayis (2015) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI

DEDEDEN KALAN MIRAS
ARIF DEDE DIYOR KI

Ömer, daha küçüklügünde, akranlarinin arasinda piril piril yüzüyle dikkat çekiyordu. Yüzü gibi kalbinin de piril piril oldugunu söylerdi, tanidiklari.

Onu farkli kilan arkadaslari arasinda, okulda, ailesinin yaninda hatta mahallede büyüklerin yaninda kurdugu cümlelerdi. Sadece güzel sözlerle kalplere hitap etmez, yardima hazir tavirlariyla da ilgi çekerdi.

Dedesi öldügünde, o henüz 8 yasindaydi, babasinin ve annesinin hüznünü anlayabiliyordu. O günler, onda belki de hiç çikmayacak izler birakmisti.

Oruçlar, dualar, iftarlar, sahurlar… O günlerde bir yandan hüzünler yasaniyor diger yandan da dualar, Kur’an’lar, merasimlerle adeta ev manevi senlige vesile oluyordu.

Dedesi gitmisti, babasi, annesi ve diger akrabalari onun arkasindan sürekli hediyeler gönderiyordu. Kendisi de hediye göndermek istediginde, dedesinin ona ögrettigi dualar gelirdi aklina. Bunlari içinden sirayla okur, sonra da dedemin ruhuna deyip üflerdi.

INTERNETIN TUZAKLARINA KARSI ÇOCUKLARIMIZI KORUYALIM
CESUR KÜÇÜK

“Kimligi belirsiz kisi ya da kisiler ilkokul ögrencilerini tuzagina düsürmek için sosyal medya platformu Facebook’ta ‘Özge Güral’ isminde bir sahte hesap açti. Kendisini ‘Kiraz Mevsimi’ dizisinde oyuncu olarak tanitan Güral, Çukurova ilçesine bagli 100. Yil Mahallesi’ndeki Ertugrul Gazi Ilkögretim Okulu’nda egitim gören 4. sinif ögrencisi iki ögrenciye mesaj atarak tanismak istedi. Kullandigi sahte hesapla ögrencilere hediyeler aldigini yazarak hediyeleri vermek için okul çikisinda görüsmek isteyen kisi ya da kisilerin, “Bu hediyeleri sana verecegim ve kesinlikle ögretmenlerine, arkadaslarina, ailene söyleme” diyerek küçük yasta çocuklari tembihledigi ve aksamüstü saatlerinde ise, “Ben okula geldim. Hediyeleri vermek için seni bekledim fakat yaninda baban vardi ve ben dönmek zorunda kaldim. Kimseye söylemezsen tekrar gelerek bu hediyeleri sana vermek istiyorum” ifadeleriyle ögrencileri kandirmaya çalistigi ögrenildi.”

Yukaridaki haber yakin zamanda gazetelerde yer aldi. Yani taptaze bir haber.
Son on yilda, internete ulasmamizi saglayan cihazlar artarak evimize yerlesti. Artik çocuklar yedi yasinda bazen daha erken yaslarda internet ile çalisiyor, tanisiyor. Peki çocuklarimizi ne kadar koruyabiliyoruz? Internet paketlerini güvenli yapmak tek basina yetiyor mu? Internette çocuklarimizi bekleyen tehlikeler var mi? Isterseniz bunlardan bazilarina göz atalim.

DUVARLARIMIZA HILYELER ASALIM
ESRA KÜÇÜK

Islam geleneginde çok güzel adetler vardir. Güzellige, estetige, sanata ve ruha hitap etmeye büyük önem veren Islam kültürü bunu gündelik hayatin her alaninda hissettirmistir.

Hat, ebru, tezhip gibi sanatlarin dogusu ve gelisimini bu sebeplere baglayabiliriz. Camileri, saraylari, çesmeleri hemen her kamu binasini ve evleri süsler bu sanat eserleri. Göze güzel görünür, ruha dokunurken, görüp okuyanlara birer nasihat ve ibret olurlar diger yandan.

Büyüklerimiz bu sebeptendir ki, evlerinin duvarlarini çesitli ayet, hadis ve dualarla süslemeyi severlerdi. Basuçlarinda asili duran bu nasihat ve uyarilari siar edinip, her gün hatirlamak isterlerdi. Evin çocuklari ve gençleri de bu büyük sözleri her daim görüp okuyarak büyürlerdi.

Ayrica Peygamber Efendimizin (sas) özelliklerinin anlatimini içeren ve Hilye-i Serif denilen levhalarin yapilip duvarlara asilmasi da eskimez geleneklerimizdendir. Peygamberimizin suretinin ve birçok özelliginin ayrintilari bu levhalarda süslenerek ve özenle anlatilirdi.

ÇOCUKLARIN PROBLEMLERI NASIL ÇÖZÜLMEZ?
ZEYNEP TEMIZER ATALAR

Bütün anne ve babalar, çocuklarinin kendi istek ve beklentilerine uygun bir sekilde yetismesini ister. Kafalarinda bir sekilde olusmus olan ideal evlat formu her ne ise, ona uygun bir yolda ilerlemelerini beklerler. Eger dindar iseler, çocuklarinin da dindar, sanata merakli iseler çocuklarinin da sanatçi olmasini isterler. Veya kendilerini ifade etme noktasinda zorlaniyorlarsa, çocuklarinin özgüvenlerinin çok yüksek olmasi konusunda gayret sarf ederler. Fakat bunun için öncelikle çocuklariyla iyi bir diyalog içinde olmalari gerekir. Onlardan ne isteyebileceklerini öngörmeli, beklentilerini buna göre olusturmalari veya onlara nasil olmalari gerektigini uygun yollarla anlatabilmelidirler. Bu konuda yasanabilecek kopukluk, çocuk egitiminde en ciddi sorundur ve anne ve babalarin her seyden önce bu sorunu çözme konusunda bilgi sahibi olmalari gerekmektedir.

Egitimciler, çocuk egitiminin bu en önemli problemini çözme konusunda dört temel noktaya dikkat çekmektedirler: 1. Anne-baba-çocuk iletisiminin dayanmasi gereken temel nokta sevgi olmalidir. Anne ve baba, çocuklarina her kosulda onlari sevdikleri, önemsedikleri ve deger verdikleri mesajini vermelidir. Her anne ve baba çocuguna kizar. Her çocuk da zaman zaman anne ve babasina kizar. Fakat çocuklarin bilmesi gereken sey, anne ve babalarinin onlara kizsa dahi, onlari hep sevecegi olmalidir. “Evet, sana kizdim çünkü bunu yapmandan hoslanmadim. Ama seni hep çok seviyorum.” seklindeki bir açiklama, bu düsüncenin olusmasinda kolaylastirici bir etki olusturabilir. Anne ve babalarin, çocuklarina yeterli zaman ayirmasi; onlarin düsünce ve fikirlerine saygi göstermeleri de bu anlamda önemlidir.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Ablam telefonda arkadasiyla konusuyordu fisir fisir. Annem bulasiklari makineye diziyordu takir tukur. Babam kumandayi eline almis, yorgunluk atayim diyordu. Siyasetle yorgunluk nasil atilir anlamiyorum. Ben mi? Pencere kenarina basimi dayamis, uzak ülkelere selam çakiyordum.

Gökyüzündeki yildizlar çiglik çigliga haydi gel, diyordu. Küçük Prens’in etkileriydi bunlar. Bir gülüm olmasini isterdim. Onun ne güzel gülü vardi. Su verip kolluyor, incinmemesi için elinden geleni yapiyordu. Benim hiç gülüm olmadi. Küçük Prens’in gidisine çok üzüldüm.
Yildizlardan biri, en güzeli, bir olta sallasa da ona tutunsam diye düsünüyordum. Karanlikti. Sokak lambalari yildizlara arkadaslik ediyordu.
Evlerin pencerelerinde isikli hareketler oluyordu. Televizyon izleyenler, perdeleri çekmeyi unutmus yasli teyzeler, ilaç kutusuna uzanan dedeler, bahçede keyfeden kediler. Mir mir mir. Miyav miyav miyav.
Gözlerimi yumunca çok kalabaliktim ve acayip zengin. Bir at arabasinin arka koltugunda oturmus seyahat ediyordum. Yesil kirlar, pembe çiçekler. Hava tertemizdi ve ben içime çekiyordum.
Aaa, diye bir ses böldü bu zenginligi. Sonra tüh eklendi buna: Aaa, tüh!
Atlar,aaa, tüh, demezdi.
Arabaci?
“El feneri nerede?” diye seslenen arabaci olmaliydi. Gündüz vakti el fenerini ne yapacaksin arabaci diye karsilik verdim.
Hayirhanimefendi, karanlik oldu görmüyor musunuz?

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi (Mayis, 2015) Ailemiz ekinde.)

Yüce Allah buyuruyor ki: “Insanlarin hangisinin daha güzel amel isledigini deneyelim diye süphesiz biz yeryüzündeki seyleri ona bir zinet yaptik.” (Kehf, 7...

Imkan, insanoglunun en büyük imtihan sahasidir....

Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Ocak sayisi Üç Aylar dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024