ILIM VE IRFAN | Aralık | 2014 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1778
MUHADDIS BIR SUFI: SÜFYAN SEVRI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Süfyan Sevri Hazretleri 715 yilinda Kazvin’de dünyaya geldi. Temim kabilesinin Sevr koluna mensup oldugu için Sevri nisbesiyle anilan Süfyan’in soyu on altinci dedesi Ilyas bin Mudar’da Hazret-i Peygamberin soyuyla birlesmektedir. Dedesi Mesruk, Cemel vakasinda Hazret-i Ali’nin saflarinda savasmis ve sehit olmustur. Genç tabiin kusagindan olan babasi Said, Kütüb-i Sitte’de rivayetleri bulunan güvenilir bir muhaddistir. Annesi de hadis rivayet eden, ilim ve takva sahibi bir hanimdir.

Küçük yasta ailesiyle birlikte Kûfe’ye yerlesen Süfyan Sevri’nin yetistigi dönemde memleketi Kûfe, Islami ilimlerin önemli merkezlerinden biriydi. Babasinin ilim ehlinden olmasi, Süfyan’in ilim yoluna girmesini kolaylastirdi. Kendisi bu durumu söyle anlatiyor: “Kalbimde herhangi bir niyet tasimadigim halde âdet kabilinden ilme basladim. Fakat sonra Cenab-i Hak bana ilimle riza-yi Bari’yi kazanma azim ve niyeti lutfetti.” (Hasan Kamil Yilmaz, Gönül Erleri, 50-51) Hadis ilminde “Emirü’l-mü’minin” sifatina hak kazanacak bir seviyeye ulasti. Kuvvetli hafizasi sayesinde hadisleri yazarak degil, ezberden naklederdi. Asrindaki müfessirlerin büyüklerindendi. Kur’an ilimlerine dair genis bilgi sahibiydi. Günümüze kadar ulasabilmis bir tefsiri vardir.

Fikih ilminde de içtihat ve rey sahibiydi. Hicri besinci asra kadar fikhi görüsü ve fetvalariyla amel edilmis, fikhina tâbi olanlara Sevri denilmisti. Nitekim Cüneyd Bagdadi (ks) ve Hamdun Kassar (ks) onun fikhiyla amel eden ünlü sufilerdir.

AKLEDEN BIR KALBE SAHIP OLMAK
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG

Akil ve âkil adam meselesi genel olarak Islam literatüründe özel olarak tasavvuf sahasinda üzerinde çok fazla durulan bir mesele olmustur. Sufiler, akla büyük önem vermis, akli nasil anladiklarini sözleriyle beyan etmislerdir. Haris Muhasibi, (Öl. 857) ilk defa Kur’ani anlamda aklin serefinden ve ehemmiyetinden bahseden sufilerden biridir. Söyle diyor, “Dostlarim, insanlar iyi isler yapmaya koyulduklari ve iyiliklerin çesitli dallarinda yaristiklari zaman, siz daha fazla akli (düsünceyi) gelistirmeye ve artirmaya ragbet edin. Zira Allah’in evliyasi tedebbür eder, tefekkür eder, nazar eder ve ibret alir. Akil Allah’a itaatle kazanilir ve gelistirilir. Allah Resulü, “Ya Ali, Allah’in yakinligini kazanmak için insanlar iyilik yapmaya koyulduklarinda sen akli gelistirmeye koyul ki, dünya ve ahirette onlardan daha ileride olasin.” buyurmustur.

Allah Resulü buyurmustur ki, “Akil (ve suur) ile olmadikça Allah, kulunun ne namaz, ne oruç, ne hac, ne umre, ne sadaka/zekat, ne cihat, ne de diger iyi amellerini kabul eder.”

Allah Teala akli yaratinca ona, otur, dedi, o da oturdu; kalk, dedi, o da kalkti; dön, dedi, döndü; gel dedi, geldi. Sonra buyurdu, nazar et (düsün), o da nazar etti. Sonra konus, dedi, konustu, sus, dedi, sustu. Sonra dinle, dedi, dinledi. Sonra anla/kavra, dedi, anladi. Sonra Hak Teala (böyle itaatkar olan akla) hitap etti: Izzetime, celalime, azametime, gücüme ve halk üzerindeki kudretime and olsun ki, katimda senden daha degerli, daha sevimli, daha üstün bir sey yaratmadim. Çünkü ben seninle maruf, mabud ve mahmud olacagim. (Insanlar beni seninle taniyacak, seninle bana ibadet ve hamd edecek.) (Verdigim her seyi) seninle verecegim, seninle alacagim, seninle ceza ya da sevap verecegim. (Vesaya, 130; Acluni, cilt 2, sayfa 148) Iste Islami akil Hak Tealaya bu kadar itaat eden ve huzurunda boyun egip el pençe duran akildir.

BIR ILIM VE IRFAN ÖNCÜSÜ: SEYH ABDURRAHMAN TAHI
YRD. DOÇ. DR. FERZENDE IDIZ

Seyh Bahaeddin Naksibend tarafindan kurulan Naksibendiye tarikati tarih içerisinde farkli bazi isimlerle de anilmistir. Mesala, Hazret-i Ebubekir’den Bayezid Bistami’ye kadar olan dönem Siddikiye; Bistami’den Abdülhalik Gücdevani’ye kadar olan dönem Tayfuriye; Gücdevani’den Bahaeddin Naksibend’e kadar olan dönem Haceganiye; Naksibend’den Ubeydullah Ahrar’a kadar olan dönem Naksibendiye; Ahrar’dan Imam-i Rabbani’ye kadar olan dönem Ahrariye; Imam-i Rabbani’den Semseddin Mazhar’a kadar olan dönem Müceddidiye; Mazhar’dan Mevlana Halid Bagdadi’ye kadar olan dönem Mazhariye; Mevlana Halid’ten sonraki döneme de Halidiye denmistir. Böylece tarih içerisinde yetistirdigi önemli zatlarin isimleriyle de isimlenmis olan Naksibendiye, en son olarak Halidiye diye isimlendirilmistir. Su an Anadolu’da Naksibendiye diye bilinen tarikatlarin hemen hemen tamami Naksibendiye- Halidiye koluna mensuptur.

Halidiligin, Van-Bitlis-Hakkari basta olmak üzere Anadolu’ya açilan kapilarindan birisi de Hakkari olmustur. Bu da Halid Bagdadi’den hilafet aldiktan sonra Hakkari’nin Semdinli ilçesine bagli bir bucak olan Nehri’ye yerlesip burada irsad görevini yürüten Taha Hakkari (ks) vasitasiyla olmustur. Taha Hakkari’nin halifesi Fehim Arvasi ile Van ve çevresinde yayilan Halidilik ayni dönemde Taha Hakkari’nin bir diger halifesi olan Sibgatullah Arvasi vasitasiyla Bitlis ve çevresinde yayilmistir. Yörede çok önemli hizmetlerde bulunmus ve degerli talebeler yetistirmis olan Seyh Sibgatullah Arvasi’nin yolu kendisinden sonra halifesi Abdurrahman Tahi (ks) tarafindan sürdürülmüstür. Abdurrahman Tahi’nin yetistirdigi halifeleri vasitasiyla da bu silsile günümüze kadar ulasmis ve halen devam etmektedir.

ENDÜLÜS’E GIRIS: FEZ
AHMET MURAT

Bir sehir düsünün. Etrafi surlarla çevrili. Ama Istanbul’un surlari gibi delik-desik, içinden yollarin, tramvaylarin geçtigi, kendisine küsülmüs, terk edilmis, bosanmis surlarla degil. Muhkem surlarla, içine sizdirmayan, kapilari çalisan surlarla çevrili bir sehir.

Bu sehrin içine otomobiller, otobüsler giremesin. Kapiya kadar kurumla gelen afili arabalar sehrin surlarinca durdurulsun, motorlari bir tatminsizlikle homurdanarak dursun, yolcular surlarin kapilarindan ancak yürüyerek girebilsin.

Sehrin sokaklari, arabalara uygunsuz, canlilara -canlilar derken insan ve bilumum yük tasiyan sadik hayvanlari kastediyorum- uygun olsun. Siz gamsiz, kaygisiz yürürken, bir ses, “Bâlek, bâlek! (Dikkat!)”, sizi uyandirsin, gelenin bir hamal, bir katir ya da bir el arabasi oldugunu hatirlatsin. Korna yok, duman yok, yayalari yadirgatan insanlik disi bir tasarim yok.

Bu sehrin sokaklarinda, bin yil önce nasil giyiniyorlarsa öyle giyinen kadinlar, erkekler, günü bir zarif kiliç gibi dilimleyen ezanlarin akintilari arasinda ilerlesin.

SÜKUT ORUCU
SAID YAVUZ

Ya hayir söyle ya sus, seklindeki Peygamber Efendimizin, bir hayat düsturu olan bu sözüne telmih yaparak Fuzuli de söyle demistir: “Ya Leyli söyle yoksa hamus.” Ya sevgiliden bahset, ya da sus. Yani sarf ettigin sözler ondan degilse, onun güzelliginden dem vurmuyor, ona dogru akmiyorsa konusmalarin israftan baska bir sey degildir.

Susmak, ariflerin makamidir. Tasavvuftaki susus, diger susmalardan çok daha derin ve zengindir. O bir teslimiyet ifadesidir. Hal ilmi ancak hal ile aktarilir. Kâl ile degil. Bu nedenle her tasavvufi metin eksiktir. Onu tamamlayacak olan sözün aradan çekilmesi ve meydana ciddi bir sessizligin, sükûtun çikmasidir. Hal, sessizlik ister. Onun dili sükûttur. Allah dostlarinin killet-i kelam dedikleri az konusmak tasavvufun ana ilkelerinden biridir. Her merak ettigini sormak kisiye ayip olarak yeter. Bazi cevaplarin zamana, hale, demlenmeye, muhatabin kalbi olgunluga erismesine ihtiyaci vardir. Acelecilik günümüzün en büyük hastaliklarindan biri. Hemen erismek, hemen olmak istiyoruz. Her seyi sormak, her seyi sorgulamak istiyoruz. Ezberci sistemi reddediyoruz. Yorumlamadan sorgulamadan asla hiçbir seyi kabul etmemek ögretiliyor bize. Yani ömrümüzün bir diliminde faydasini idrak edemedigimiz bir meseleyi daha basta o anki kit aklimizla reddediyor, atideki faydasini kendi ellerimizle bosa çikariyoruz. Halbuki mürsid-i kâmilin, rehberin, muallimin bizim için önerdigi seyi sorgulamadan kabul etmis olsak yüzyillardir bir tecrübeyle bugüne ulasmis güzellikleri sabirla ruhumuza katabilecegiz. Ama daha basta konusmaya, irdelemeye basliyoruz. Sormak istiyoruz.

NAKSI SEYHLERININ HAL TERCÜMELERI: HADAIKU’L-VERDIYYE
ZAHIT YAKIN

Abdülmecid Hani, eserinin önsözünde, dedesinden Naksibendiye seyhlerinin adlarini sik sik duydugunu ancak çogu Iran, Hindistan ve Türkistanli olan bu seyhler hakkinda yeterli Arapça kaynak bulamadigini, bunun üzerine Naksibendiye mesayihinin hal tercümelerini yazmaya karar verdigini, Farsça ve Türkçe kaynaklari kullanirken bu dilleri bilenlerden yardim gördügünü söyler. Hadaiku’l-Verdiyye, Naksibendiye silsilesine dahil seyhler hakkinda bilgiler veren Resehat’tan sonra bu konuda yazilmis en kapsamli eserdir.

Eserin mühim bir özelligi de Mevlana Halid Bagdadi’nin halifeleri hakkinda önemli bilgiler ihtiva etmesidir. Mevlana Halid hakkinda en güvenilir ve ayrintili bilgiler yine bu eserde yer almaktadir. Abdülmecid Hani, yer yer Naksibendiye’nin adab ve erkanindan, bu tarikatla ilgili özel terimlerden de bahsetmis, bu arada tenkit ve itirazlara cevap vererek tarikati savunmustur.

BIR SUFININ SATIRLARINDAKI BÜYÜK IMAM
M. NEZIHI PESEN

Tezkiretü'l-Evliya sahibi Feridüddin Attar büyük imam Ebu Hanife'yi bu eserinde söyle anlatmaya baslar:
Seriat ve milletin kandili, din ve devletin mesalesi, hakikatlerin gelincik çiçegi, mana ve hikmet cevherlerinin ummani, alim, arif, sufi, âlem imami Ebu Hanife Kufi (ra). Her dilde övülen ve her millette makbul sayilan bir kisiyi kim tasvir edebilir? Nihayetsiz bir riyazete, mücahedeye, halvete ve müsahedeye sahipti. Tarikatin usulü, seriatin füruu sahasinda yüce bir mertebeye ve derin bir görüse sahipti. Firasette, siyasette ve kiyasette tek; mürüvvet ve fütüvette harikaydi. Hem âlemin kerem sahibi hem de asrin cömerdiydi. Hem çagin en erdemlisi hem devrin en alimiydi. En yüksek derecede, en yüce mertebede bulunuyordu.

GIDALARIN FITRATI VE HASTALIKLAR
KEMAL ÖZER

Ünlü bir markanin margarinle, baska ünlü bir markanin da kâgit mendille aynilesmesi gibi, modern dönemde kavramlar arasinda bir kargasa yasaniyor. Artik piyasada gerçek süt, gerçek yumurta, gerçek bugday, gerçek un, gerçek ekmek, gerçek tavuk, gerçek et bulmak hayli güçlesti. Gidalarin gerçekleriyle endüstriyel olanlarinin ayni adla anilmasi, algi dünyamizi bozuyor.

Bir insanin 46 kromozomu olmasi gerekir. Bu sayida artma veya düsme meydana geldigi zamanlarda hastaliklar ortaya çikar. 19. yüzyilda bugdaylar 14 veya 24 kromozomken, genetik müdahaleye ugramis günümüz bugdaylari 49 kromozom. Tabii, fitri yapisi ifsat edilmis bir bitki insana gida, sifa olabilir mi?

Sadece bugday degil, pek çok gida ugradigi müdahale yüzünden zararli hale gelmis durumda. Aslinda sekilleri ve adlari ayni, ancak özleri farkli. Gidalarimiz, 19. asirda neredeyse hepsi sahih, tayyip, leziz, temizken, yirminci asrin ilk yarisinda ugradigi müdahaleyle ne yazik ki bu asli vasiflarini kaybettiler.

Iste bu nedenledir ki insanlar sismanladi, hastaliklar artti, sihhat ve huzur kayboldu. Zenginde hasta fakir de, köylüde hasta sehirli de, isçi de hasta memur da, çocuk da hasta eriskin de, annede hasta bebek de, ögretmende hasta talebe de, Afrikali da hasta Amerikali da, Asyali da hasta Avrupali da, siyah derili de hasta beyaz derili de…

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralik (2014) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI

MODASI HIÇ GEÇMEYEN ISIMLER
ARIF DEDE

Bizim için Mekke’nin veya Medine’nin kutlu sehirler olmasi oranin tasi, topragi veya maddi zenginligi için degildir. Orada bulunan manevi kiymetler sebebiyledir. Tasa topraga ya da esyaya kiymet veren maneviyatla yogrulmus hatiralardir.

Ayni sekilde, ülkemizdeki sehirlere de anlam veren sadece orada yasiyor olmamiz degildir. Içinde Sultanahmet, Süleymaniye olmayan bir Istanbul veya Aziz Mahmut Hüdayisi, Besiktasli Yahya Efendisi anilmayan bir Istanbul bize biraz yabanci gelmez mi?

Yeryüzünde herhangi bir sehri, bölgeyi anlamli kilan veya oraya karsi bizde bir sogukluk hissi veren sey, süphesiz oranin maneviyatla irtibatidir. Bizler sadece dirileriyle degil vefat etmis kiymetli sahsiyetleriyle, velileriyle de yasayan bir milletiz. Bu sebeple büyük veliler, hangi sehirde, hangi asirda yasamis olurlarsa olsunlar bizim için kiymetlidirler. Onlarin derin ve mübarek hayat çizgileri her zaman saygiya layiktir.

UZUN KIS GECELERINI KISALTMAYIN
CESUR KÜÇÜK

Hepimizin çocuklugundan kalan benzer sahneler vardir. Kis aksamlarini ayri bir güzellikle hatirlariz. Ailecek bir araya gelinir. Çaylar, taze kek ve kurabiyeler, patlamis misir, közlenmis kestane ya da meyveler esliginde koyu sohbetlere, sicak yuvaya, geceye ve aileye siginir insan. Sonra hayati boyunca her yalniz kaldiginda, burnunun diregi sizlayarak en çok o aksamlari özler.

Teknolojik aletler hayatimiza girdikçe, zaman ayni hizla kayip gitti ellerimizden. Artik kis aksamlari uzun degil. Bir dizi/film, birkaç bilgisayar oyunu ya da sosyal hesaplarda yapilan birkaç anlik sohbete bakar. Hiç anlamadan geçip gider saatler. Çocuklarimiz için siginma, ait olma ve bunlardan gelen gücü hissetme duygularini belki de hiç hissedemeyecekleri günler olarak devam edip biter geceler ve günler.

KURU BAKLAGILLER TÜKETIN
ESRA KÜÇÜK

Kuru baklagil, bitkilerin olgunlasmis tohumlari için kullanilan genel bir isimdir. Fasulye, nohut, börülce, soya, bezelye ve mercimek baslicalaridir. Kullanimlari çok eski yillarda ve çesitli yörelerde görülmektedir. Mutfagimizin da vazgeçilmezleri arasindadir. Kuru baklagillerin kullanildigi yüzlerce tarife rastlamaniz mümkündür, geleneksel mutfagimizda.

Kis yiyeceklerinden olan kuru baklagillerin en büyük özelligi, bedeni sicak tutarak soguktan korumasi ve vücut enerjisini yükseltmesidir. Neredeyse et kadar protein içerirler. Kalp hastaliklarina karsi koruyucudurlar ve kan sekerinin daha yavas artisa geçmesini saglayarak diyabeti kontrol altinda tutarlar. Mide, ince ve kalin bagirsagi tedavi ederler. Bagirsakta uzun süre kalarak tok tutar ve kötü kolesterolü düsürürler.

Fasulye, hayvansal olmayan protein yönünden oldukça zengin oldugundan vejetaryen beslenmesinde önemli yer tutar. Ayrica kemik yapisini ve sinirleri güçlendirir. Nohut, bol miktarda B vitamini, demir, kalsiyum, protein içermesinin yaninda vücudu kuvvetlendirir, bedensel ve zihinsel yorgunlugu giderir. Mercimek ise bol protein ve lif içerir. B vitamini ve demir ile manganez, sodyum, kalsiyum, bakir, çinko ve fosfor gibi minareler açisindan da zengindir. Vücuda ve zihne güç ve enerji vererek yorgunlugu giderir, bagisiklik sistemini güçlendirir.

ÇOCUKLAR IÇIN OYUN VE OYUNCAK CIDDI BIR ISTIR
ZEYNEP TEMIZER ATALAR

Bir çocugun oyuncakla iliskisi, dikkatini çeken nesneye ulasip eliyle kavrayabilmesiyle birlikte baslar. Eliyle tutar, bakar, daha iyi tanimak için agzina götürür, sallar... Baslangiçta bu, herhangi bir sey olabilir. Pet sise, poset, çay kasigi, tahta kasik ya da plastik bardak gibi elinin kavradigi her sey onun için bir oyuncak halini alabilir. Fakat yas ilerledikçe devreye seçimler girer. Yani çocuk artik arabalar içinde kirmizi bir araba istiyordur mavi degil. Ya da gözleri açilip kapanabilen bir bebek istiyordur herhangi bir bebek degil.

Bu seçimler baslangiçta her anne baba için az çok katlanilabilir bir haldedir. Zaten oyuncak almaya, aslinda kendi çocuklugunu yeniden yasayip bosluklari telafi etmeye, merakli olan ebeveynler için kirmizi araba bulup almak çok da zor gelmez. Hatta keyiflidir bile… Fakat çocuklarin farkindaliklari artip çevreyle iliskileri de gelistikçe, bu seçimler daha da karmasiklasir. Devreye ekonomik gücün her zaman yetemeyecegi markalar, kültürel yapiya pek de uymayan Barbie bebekler, birbirlerine zarar verme ihtimali olan silahlar ya da uzun süre basindan kalkamadiklari bilgisayar oyunlari gibi, anne babanin onaylayamayacagi oyuncaklar girebilir. Baslangiçta keyifli olan bu süreç, giderek endiselendirici bir hal almaya baslar.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Çitipit üzerine bir sey giy, dedi annem.
- Tamam anneee!
Bir cumartesi günü, hava serinceyken. Kizlar asagida bekliyordu. Hemen topumu alip kostum.
Alti kisiydik yani voleybol oynamak için harika bir ekip. Sokaga adimimi attim. Tam, haydi ne duruyoruz kizlar, dedim, annem pencereden basini çikarip, hatirlatti:
- Hani üzerine bir sey alacaktin?
- Unutmusum anneee, alirim bir ara, simdi top oynicaz.
Annem hâlâ pencerede olduguna göre, bir sey yapmam gerekiyordu.
Çaresiz, topu arkadaslarima firlattim. Tekrar yukari çikip kapsonlumu aldim. Aslinda geri dönmezdim ama annem acayip inatçidir.
Sonra galiba bir saat filan voleybol oynadik ya da daha az. Iyi gelmisti. Ama bir ara çok terledim, pistim. Halbuki hava serinceydi söylemistim.

DAIMI OLAN IBADET INSANI YÜCELTIR
AHMET ALTAY

Canim yavrularim, Yüce Allah'a, bizleri insan olarak yarattigi için ne kadar sükretsek azdiir. Bu çok büyük bir lütuf bizler için. Bu lütufa karsilik vermek gerekmez mi? Elbette gerekiiir. Pekiii bu nasil mi oluur? Tabii ki Allah'in emirlerine uyup, O'na ibadet etmekle olur canim kuzucuklariiim. Düsünsenizee, lütufa tesekkür için ibadet ediyoruuuz veee Allah Teala bunun için de üstüne üstlüük bizlere cenneti mükafaat olarak vaadediyoor. Ne kadar büyük bir rahmet degil mii? Ayni zamanda ibadetler bizler için bir koruma kalkanidir; iyi insan olmanin anahtaridir.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralik (2014) sayisi AILEMIZ ekinde.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024