INSAN NEDEN BAYRAM EDER?
MONA ISLAM
Hayat geçip giderken, insana hüzünler ve mutluluklar tasiyor. Bazilari parlayip sönen isiklar gibi tükeniyor, bazilari ahirete intikal edip baki kandiller olarak bizi bekliyor. Mutluluklarin da hüzünlerin de akibeti, O’nun hosnutlugunu kazanip kazanmayisimiza göre belirleniyor. O raziysa, dünya ne kadar bulutlu olsa da gözyasimiz siliniyor, hüzünlerimiz çiçek açiyor, O memnunsa sevinçlerimiz her mevsim sükürden meyveler veren agaçlara dönüsüyor.
Insanlarin neseli zamanlarinin kutlamalarinin çesit çesit oldugu malum. Bireysel hayatlarimizda varlik sahnesine çiktigimiz dogum günlerimiz, bir külli nimet olan evliliklerimiz, bize çoluk çocugumuzun lütfedildigi zamanlar onlarin dogum günleri, basarilari, diplomalari, annelerimizin hakkini, babalarimizin himayesini andigimiz günler, daha niceleri. Bir de toplum olarak, hatta ümmetçe bize verilmis nimetleri andigimiz zamanlar var. Nimetleri ve sahibini, sahibimizi, bize tenezzül buyurmasini zikrettigimiz zamanlar. Dünya hayatinda sevinçlerin zirvelerde yasandigi zamanlarin bir kismi bayramlara denk geliyor.
INANILMAZ KAMPANYA!
YRD. DOÇ. DR. CÜNEYT GÖKÇE
Çogumuz, yeni açilan herhangi bir marketin açilis günündeki izdihama tanik olmusuzdur. Bu izdihamin temel sebebi genellikle, acaba, ucuz ve hesapli herhangi bir ürün ve mal kapabilir miyim, seklindeki düsüncelerdir. Kuskusuz merak faktörünün de bir payi vardir.
Herkes o saatte, merakini gidermek ve -varsa-kendisine uygun hesapli bir seyler kapmak için çesitli sikintilara katlanir. Hatta bazen ezilme, bogulma tehlikesine ragmen bu faaliyetinden vazgeçmez. Erken saatlerde kuyruga girip ön siralarda bir yer elde etmek için bütün gayretini sarf eder. Çogumuzun yaptigi bu hareket, üç-bes günlük dünya hayatimizi rahatlatmaya yönelik bir eylemdir.
Dünya hayatimizin rahatligi için çaba göstermemiz elbette bizim hakkimiz. Çoluk çocugumuzun iase ve gelecegi için gayret göstermemiz elbette asli görevimiz. Hatta insanligin huzur ve saadeti ugruna yapacagimiz her çalisma kendi çapinda bir ibadet degerindedir. Bütün bunlar apayri konular.
Kampanyamiza dönecek olursak. Marketlerin açilisindaki izdihamin temel sebebi olarak vurguladigimiz hesapli alis-veris, indirim oranina göre ragbet görür: “Yüzde elli indirim…” “Bir alana bir bedava…” “Dört al, üç öde…” “Pesin pesin al, taksit taksit öde…” “Su ürünü alana, sunlar bedava…” vs.
Bütün bu ifadeler halkin ilgisini çekmek ve satislari arttirmak için kullanilir. Hatta farkli ve cazip ifadeler bulmak amaciyla reklâm ajanslari kurulur ve ilgi çekme ugruna her türlü tedbir alinir.
TALUT KISSASI: DUA, SABIR VE ZAFER
PROF. DR. ALI AKPINAR
Talut kissasi, Hazret-i Musa’dan sonra yasandi. Israilogullari, o dönemin peygamberinden bir hükümdar istediler. Bize bir hükümdar ata da onun önderliginde düsmanlarimizla savasalim, dediler. Peygamberleri, ya savas size farz kilindiginda gitmeyecek olursaniz, diye onlari uyardi. Onlar, memleketimizden ve çocuklarimizdan uzaklastirildigimiza göre niye Allah yolunda savasmayalim, dediler. Peygamberleri onlarin basina Talut’u atadi, onlar önce Talut’un fakir oldugunu gerekçe göstererek onun atanmasina karsi çiktilar. Oysa Talut, ilim ve cisim bakimindan yetkin bir kimse idi ve yöneticilige layikti. Onun hükümdarliginin alameti olarak ona, içerisinde Musa ailesinin ve Harun ailesinin hatiralari olan sandik verildi. Bunun üzerine Talut’un önderliginde yola çiktilar. Onlar için zorlu sinav yolculugu basladi.
Talut, dogrusu Allah sizi bir irmakla deneyecektir, ondan içen benden degildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna süphesiz bendendir, dedi. Onlardan pek azi hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar irmagi geçince, bugün Calut ve ordusuna karsi koyacak gücümüz yok, dediler. Kendilerinin Allah'a kavusacagini bilenler ise, nice az topluluk çok topluluga Allah'in izniyle üstün gelmistir, Allah sabredenlerle beraberdir, diyerek sebat ettiler. Calut ve ordusuna karsi çiktiklarinda, Rabbimiz, bize sabir ver, sebatimizi artir, inkar eden kavme karsi bize yardim et, dediler. Sonuçta savas basladi ve düsman bozguna ugradi. Kendisine hükümdarlik ve hikmet verilen Davud, düsman komutani Calut’u öldürdü.
Yüce Rabbimiz, kissayi su cümlelerle sonlandirir: “Allah'in insanlari birbiriyle savmasi olmasaydi yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah âlemlere lütufkardir. Iste bunlar Allah'in ayetleridir. Biz onlari sana dogru olarak okuyoruz. Süphesiz sen peygamberlerden birisin.” (Bkz. Bakara, 246-252)
VELILER ANSIKLOPEDISI: ET-TABAKATÜ’L-KÜBRA
ZAHIT YAKIN
Evliya halini sezemeyen nasipsizler bu zümreye çesitli yönlerden satasmak ister. Kimi kerametlerini inkar eder kimi makamlarina noksan isnad eder. Kimi de itirazcidir, veli kullarin halini begenmez.
Evliyayi bilmenin, sevmenin bir yolu da bu zümre hakkinda, velilerin yazdigi eserleri okumaktir. Bunlardan biri de kendisi de bir mürsid olan Imam Sarani’nin eseridir.
Imam Sarani'nin 'Veliler Ansiklopedisi' diye nesredilen, 'Et-Tabakatü'l-Kübra' adli kiymetli eseri, sahabe devrinden baslayip, Hicri 9. yüzyil sonuna kadar yasamis bulunan büyük sufilerin yasayislarini, hallerini, sözlerini nakleden bir eserdir. Müellifinin ifadesiyle bu eseri, can kulagiyla dinleyen -veya dikkatlice okuyan- ve inkar yoluna sapmayan kimse, eserde anlatilan evliya zümresiyle ayni asirda yasamis ve söylenenleri bizzat kendilerinden dinlemis olur. Nihayet bu bir sevgi isidir.
“Bu eseri yazmaktaki gayem, tasavvufa dalan bu toplulugun yolunu tanitmaktir. Bir de, hal ve makamlarindaki edeplerini, onlari izleyeceklere bütün inceligiyle anlatabilmektir.” diyor, Imam Sarani. Dört ciltlik bu tasavvuf külliyatinda Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali basta olmak üzere sahabeden seçilmis insanlarin yaninda yüzlerce velinin biyografisi, söylemis olduklari mübarek sözlerinden seçmeler, hal, makam ve menkibeleri derlenmis.
Eserde, Imam Sarani bir incelige özellikle dikkat ediyor. Hak yolcusunun manevi gelismesini saglayan hususlar hariç, hiçbir velinin ilk anlarda geçirdigi açlik, uykusuzluk, susuzluk, aska dalis, söhretten kaçma gibi hallerini anlatmiyor. Ancak bu yola ilk girecek kimsenin içine ferahlik verecek ve yolunu aydinlatacak kisimlari hariç tutuyor.
Bu eseri okuduktan sonra bir kimsenin içinde, Allah yoluna kosmak arzusu dogmuyorsa ve içinde ask atesi parlamiyorsa ölülerle o ayni seviyededir, diye eserin kiymetini bir kez daha belirtiyor, müellifi.
Eserde yer alan, Sazeli tarikatinin kurucusu Ebü’l-Hasan Sazeli Hazretlerine ait su mübarek sözle bitirelim yazimizi: Önce Allah’a iman, haliyle geregi gibi; sonra da Resulü’ne tâbi olmak, iste bunlardan daha üstün bir keramet olamaz.
BIR ALIM VE ARIF-I BILLAH: SEYYID TAHA-I HAKKARI
KUTBEDDIN AKYÜZ
Seyyid Taha-i Hakkari Hazretleri Naksibendi tarikatinin Halidiye kolunun Anadolu’da yayilmasinda etkili oldugu için Naksi-Halidi silsilesinde çok önemli bir yere sahiptir. Semdinli’nin Meleyan köyünde dünyaya gelen Seyyid Taha’nin dogum tarihi bilinmemektedir. Babasinin adi Molla Ahmed bin Salih olan Seyyid Taha Hazretlerinin soyu Seyh Abdülkadir Geylani’ye ulasmaktadir. Efendimizin soyundan oldugu için kendisine Seyyid denilmistir.
Seyyid Taha çocuklugunu ilim ehlinin içinde geçirmistir. Babasinin medresesinde çocukluk yillarindan itibaren ilimle istigal edip Kur’an-i Kerim’i hifz etmis; basta Süleymaniye, Kerkük, Bagdat olmak üzere bölgedeki birçok ilim merkezinin medreselerinde büyük alimlerden ders alarak oralardan istifade etmistir. Babasi onun egitimi üzerinde çok durmus daha çok küçük yaslardan itibaren ona hem ilmi ve hem de ameli ögretmistir. Ona kendisiyle amel edilmeyen ilmin Allah katinda hiçbir degerinin olmayacagi bilgisini asilamistir. Seyyid Taha’nin (ks) asirlari asan egitim ve irsad faaliyetinin temelinde muhterem babalarinin hizmeti ve himmeti de mevcuttur.
Seyyid Taha ilmini tamamlayip icazetini aldiktan sonra bugün Irak’in kuzeyinde bulunan Berdesur kasabasina gelerek burada bir medrese kurmus ve talebe okutmaya baslamistir. O, genç yasina ragmen Islami ilimlerdeki maharetinden dolayi bölgede bulunan diger ilim ehlinden ayrilmaktaydi. Bundan dolayi kisa zaman içerisinde çevrede nami yayilmis ve birçok uzak diyardan ilim talebeleri onun medresesinin kapisini çalmisti.
HIKMETE AYNA TUTMAK
SAID YAVUZ
Siirin bazisinda hikmet vardir, buyurur Peygamber Efendimiz. Bu söz ilk olarak sahabe-i kiramda yanki bulmus, siire istidadi olan o güzide insanlar Allah’in razi oldugu siirler yazmislardir. Peygamberimiz onlarin yazdigi siirleri büyük bir istiyakla dinlemis, onlari basköseye oturtmus, onlara ve yazdiklarina büyük bir hürmet göstermistir. Çünkü Efendimiz sözün hikmetli olaninin insani dogru yola sevk etmede güzel bir araç oldugunu en iyi bilendir. Efendimizin saire gösterdigi ihtirama dair iki rivayet nakledelim:
Hazret-i Peygamber, Abdullah bin Revaha’ya: “Bir siir söyle ve ben onu simdi duymak istiyorum.” demis, o da hemen yerinden firlayarak aninda su siiri söylemistir:
Sende hayir oldugunu anladim, bilirim onu ben
Allah bilir ki, yaniltmadi beni gözler
Peygambersin sen ve kim mahrum kalirsa sefaatinden
Hesap günü, küçük düsürmüs olur onu kader
Sabit kilsin Allah, sana verdigi güzelligi
Musa’ya verdigi sebat gibi ve onlara verdigi zafer gibi bir zafer
Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: “Allah sana da sebat versin, ey Revaha’nin oglu!” diyerek kendisine dua etmistir.
Yine Nabiga isimli sair huzurda asagidaki iki beyitle biten bir siir okur:
Göge ulastik onur, cömertlik ve itibarca
Kaldi ki biz bunun üstüne çikmayi da umariz
Rivayete göre Hazret-i Peygamber, bu kasideyi dinledikten sonra latife sadedinde Nabiga’ya, “Gögün ötesinde nereyi istiyorsun? diye sorunca O da, “Cennettir ey Allah’in Resulü.” demistir. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber,“ Insallah insallah!” diyerek bundan duydugu memnuniyeti ifade etmis, kendisine, “Güzel söyledin, Allah agzini bozmasin!” seklinde dua etmistir.
Rivayet edilir ki bu sahabe yüz yirmi yasina kadar yasamis güzel siirler yazmis ve agzindaki dislerin hiçbiri dökülmemistir.
KIRKAMBAR
MUSTAFA NEZIHI PESEN
Iste bakin Yitik Cennet müellifinin heyecandan yerinde duramayan diline. Nasil da parildiyor sevecen zeka bu söyleyiste. Nasil da özetleyiveriyor insanligin üç evresini. ‘Ha hay! Biz insanligiz. Toprak duragindan geçtik, su duragindan geçtik, simdi de ates duragindan geçiyoruz.’ Kesinlikle tekdüze ve yavan olmuyor. Toprak gibi, su gibi, ates gibi kelimeleri, cümleleri. Metafizikten ruha, ruhtan tarihe, tarihten topluma, toplumdan hakikat semenderine; Ibrahim’e geçiyor. Ruhumuzun durmadan okumasi gereken bir kitap, bir bahis var: Ibrahim kitabi. Çünkü bu ulu peygamberden; ateste yanacak ve yanmayacak nesnelerin ilmini ders almaliyiz. O ates ki perdeleri yakacak. Böylece kurtulacagiz pesin hüküm perdelerinden. Batil inanç telkinlerinin ördügü agi da bu ates yakacak.
O’nu samimiyeti ve ihlasi öyle safti ki ates O’nda yakacak bir sey bulamadi. Iste Ibrahim olmak buydu. Okudugumuz bir tasfiyenin serüvenidir, arinmanin destanidir. Nemrut nefsin atesinde, atesten arzularinda yanmayan ruhtur Ibrahim. Adalettir, adaletin simgesidir Ibrahim ki zulüm olan, zulmün simgesi olan Nemrud’un atesinde ancak tozu topragi yanar.
Her ne kadar mancinikla atese atilmis gibi görünse de Ibrahim aslinda Tanri pervanesidir. Fenafillahi, sevgili’de yok olmayi, mahvolmayi arzulayandir. Araya Cebrail bile giremeyecek denli ‘haram’ oldu is. Atesle kiliç kalkan oyununa, naz ve niyaz diyaloguna girdi. Ve tam o zaman her seyi bilen sevgili nida etti: ‘Ey ates, Ibrahim’e serin bir bad-i saba ol!’
Böylece bekabillah’a ulasti Ibrahim. Diger bir deyisle; askla kosarak O’na, yanacak her seyi atese atarak, kalbiyle kahramanlik yaparak, samimiligiyle Tanri dostu (Halilüllah ), hakikat dostu oldu O. ‘Çünkü hakikat bir fecir gibi ancak samimilige akar.’ Hâlâ ve daima O’nun ates perdesine vuran silüeti bize hal diliyle söyle buyurmakta: ‘Gelin gelin! Siz de bu akil almaz çiçeklerden devsirin. Insani dirilten kokuyu içinize çekin. Ebediligi soluyun!’
'Öbür âlem haccinin yolcusuna eslik etmek; bize düsen vazife. Bizi yerin kabusunda kavrulmaktan azat etsin diye ilahi görevlinin mesaji. Magaralardan, ateslerden ruhumuza biraktigi yeni dille hakikat hiyeroglafini çözmeye ugrasmak.
ORUCUN ANLAMI: SADE IFTAR SADE SAHUR
KEMAL ÖZER
Oruç, baharda agaçlarin filizlenmesi gibi iyilik filizlerini artirir fakat yazik ki günümüz insani, duygu filizlerini degil, gösteris ve tüketim aliskanliklarini yesertebiliyor Ramazan’da.
Oysa Ramazan’in amaci; satafatli sofralar, gösteris, riya, israf, kilolarimiza kilo katmak, ürünleri fahis fiyata satarak firsatçilik yapmak, mutfaklara daha fazla gida sokmak degil aksine tefekkür, arinma, daha az yiyerek beden temizligi, daha fazla yardimlasma, daha yogun ibadet, zekat, sadaka, iyilik, yetimleri daha fazla hatirlama, yoksulu daha fazla gözetme, teravih, sahur, iftar, sohbet, muhabbettir. Bu sayede de ruhu ve bedeni dinlendirme.
Nasil ki namaz için alinan abdest gün boyu bedeni temiz tutuyorsa, oruç da hem arinma saglar hem de bedenin fiziksel aktivitesini güçlendirir. 11 ay, gün boyu tüketilenleri sindirmekle mükellef olan agiz, mide, karaciger, böbrek, bagirsak, pankreas gibi sindirim organlari Ramazan ayi boyunca çok daha düsük bir tempoda çalisarak adeta istirahat ettirilir. Bu sayede varsa sorunlarini gidererek zindelesirler. Oruç sayesinde beden yil boyu biriktirdigi kirlerden ve yaglardan arinir. Oruç ibadeti de diger ibadetlerde oldugu gibi kulun sagligi için istenen bir ibadet.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2014) sayisinda.)
ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI
ÇOCUKLUK RAMAZANLARI
CESUR KÜÇÜK
Çocuklugumuzda oruç demek oyun demekti. Oruçlu çocuklarin ögle arasinda okulda kalip futbol oynamaya “hakki” vardi. Okul olduguna göre yaz mevsimine denk gelmemisti Ramazan ayi. Imsak ile iftar arasinda çok uzun bir vakit olmadigi için çok küçük çocuklar bile oruç tutuyordu.
Simdi 15 çocugun okudugu birlestirilmis sinifli köy okulunda o zaman 87 çocuk okuyorduk. Okulun bitmesini hem istiyorduk hem istemiyorduk. Okul bitince her birimizin bir isi çikardi çünkü. Kimimiz kuzu otlatmaya giderdik, kimimiz inek otlatmaya… Köy yeri olunca herkes bir sekilde isin ucundan tutmak zorundaydi.
Sonra herkes büyüdü yavas yavas. Ilkokulu bitirip yatili okullara gittik. Yatili okul bir çocuk için hasret ve özlem demekti. Köyde okul yok, ilçede akraba yok. Olsa da herkesin kendine göre kurulu bir düzeni var. Mecbur baska bir ilçeye okumaya gidiyorsun.
Yaz tatillerini o zaman hasretle beklerdik iste. Annemizin yemeklerini, sahurlarda yedigimiz bulgur pilavlarini. Tok tutsun diye sahurlarda hep bulgur pilavi yenirdi. Yatili okulda sahurlarda pek doymazdik. Çarsi iznine çiktigimiz zaman margarin alirdik. Dolaplarimizda sakladigimiz bu margarini ekmege sürer yerdik. Tok tutardi.
ORUÇ EN GÜZEL DIYETTIR
ESRA KÜÇÜK
Ramazan ruha oldugu kadar bedene de hitap eden manevi yönüyle ruhaniyetimizi zenginlestirmek istedigi kadar, maddi kurallariyla da bedenimizi arindirmak için çaba sarf eden özel bir sistemdir. Tüm bir seneden sadece bir ayi oruç tutarak geçirmemiz emredilmistir. Bu bir aylik süre bedenimizde birçok seyi yoluna koyabilir.
Iki ögün yedigimiz zaman vücudumuzun sistemini engellememis, bilakis desteklemis oluruz. Bilindigi üzere Peygamberimiz de iki ögün yemeyi tavsiye etmistir. Ögünler arasini uzun tuttugumuzda yediklerimizin tamami rahatlikla hazim olur. Vücut hazim islemini tamamladiginda ise, birikmis yaglardan ve hastalikli hücrelerden baslayarak ihtiyaci olan enerjiyi temin arayisina girer. Böylelikle vücudumuzda hiçbir zaman fazla yag ve hasta hücre barindirmamis oluruz.
Vücudun bu mucizevi sisteminden fayda saglayabilmek için, ögünler arasi en az 6 saat olmalidir. Dolayisiyla oruç iste tam da bu sisteme hizmet eder. Ayrica sahur ve iftarlarinizda haddinden fazla yememek, karbonhidrat ve seker içeren gidalarin tüketimini mümkün oldugunca sinirlandirmak da uyulmasi gereken diger kurallardir.
ÇOCUKLARIMIZI NASIL KORUYALIM?
ZEYNEP TEMIZER ATALAR
Son zamanlarin en çaresiz birakan haberlerinin basinda, çocuk kayiplari geliyor maalesef. Ölüm Allah’in emri ve er ya da geç ulasacagimiz son. Ama ne olursa olsun henüz çok daha küçük yaslarda bir evladi kaybetmek, üstelik de, süphesiz herkesin hazmetmekte zorlanacagi bir sekilde kaybetmek, çok daha zor.
Medyadan bu tür haberler geldikçe bir yandan o çocugun annesi, babasiymis gibi üzülürken bir yandan da sahip oldugumuz çocuklarimiz için sükredip onlari korumanin yollarini ariyoruz.
Peki, bunun için ne yapmak gerekir?
-Öncelikle sakin olmali ve her durumu, her insani bir tehdit unsuru olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Çünkü bu durum, çocugun daha çok kaygilanmasina ve kendini tehlikede hissetmesine neden olacaktir.
-Çocuklarin sinirlarini ögrenmeleri, karsilarinda yetiskin ya da arkadaslari dahi olsa, ihtiyaç duyduklarinda kendilerini koruyabilmeleri için sarttir ve bu da ancak aile içinde ögrenilir. Yani önce bizler çocuklarimizin haklarini görüp kabul edip saygi duymaliyiz ki, çocuklarimiz da hem kendilerinin hem de baskalarinin haklarini koruyabilsinler. Bunun için, izin almadan çocuklarimizin odasina girmemeli ya da ona ait özel esyalari karistirmamaliyiz.
ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA
Okullarin kapanmasina çok sevindim. Kim sevinmez ki? Bütün sene iyi çalistim, hak ettim ben tatili. Ama konu bu degil. Bundan bahsetmis olmaliyim. Belki de bahsetmedim. Mübarek günlerdeyiz dedi annem. Basimi karnemden kaldirip sordum.
Ne günler?
Güzel günler, hayirli günler, bereketli günler.
Annem Ramazan ayina çok az kaldigini söyledi sonra. Bunu duyunca suratim utançtan pembe bir çilege dönüstü. Aslinda biliyordum ama yilsonu piyesi, karne sevinci, tatildi derken tamamen unutmusum. Hiç yakismadi bu bana.
Karnemi kitapliga kaldirip, sirtimi yere verdim. Ellerim basimin altinda düsünmeye basladim. Ramazan geliyorsa, yakinda hazirliklar var demekti. Oruçlar, iftarlar, misafirler, teravihler, bayram sabahi… Hepsi sira sira geçti gözümün önünden. Heyecanlanmamak elde degil. Çilekten, pir pir uçan bir kelebege dönüstüm.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Temmuz (2014) sayisi AILEMIZ ekinde.)