“RIYA KÜÇÜK SIRKTIR”
ISMAIL ACARKAN
Riya, insanlar tarafindan bilinmek, övülmek, begenilmek ve onlarin katinda itibar ve kiymet kazanmak için is, ibadet ve hayir yapmaktir.
Peygamberimiz (sas) bu konuda ümmetini israrla uyarmistir: “Sizin hakkinizda en çok korktugum husus küçük sirke bulasmanizdir.” Sahabeler, “Ey Allah’in Resl’ü küçük sirk nedir?” diye sorunca Nebi (sas), “Riya” dedi ve söyle devam etti, “Bütün kullarin amellerinin karsiliklarini görecegi o gün Allah riyakarlara seslenerek: “Gidin! Dünyada kendilerine göstermek için amel islediklerinizin yanlarina gidin. Bakin bakalim, onlarin yaninda hiçbir hayir ve hasenat bulabilecek misiniz?” diyecek. (Müsned 5; 428 Beyhaki nr. 4831)
Yine Peygamberimiz (sas) ibadetlerin bir ruh ile ve Allah’a vuslat gayesiyle yapilmamasi durumunda ne olacagini su sekilde ifade etmektedir: “Nice oruç tutan vardir ki, bu oruçtan eline geçecek olan sadece aç ve susuz kalmaktir. Nice gece kalkip ibadet eden vardir ki, onun ibadetten payina düsecek olan sadece uykusuzluk ve zahmettir.” (Ibn Mace nr. 1690)
Adamin biri Resullullah’in yanina geldi ve söyle dedi: “Ey Allah’in Resulü! Ben sadaka veriyorum. Bununla Allah’in rizasina kavusmayi ümit ediyorum. Ayrica da insanlarin hakkimda, “Bu hayir sahibi, hayir yapan biridir.” demelerini istiyorum. Buna ne dersiniz?” Bunun üzerine Resulullah (sas) su ayeti okudu: “Kim Rabbine kavusmayi umuyorsa salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kehf 110), (Hakim Müstedrek 2/111)
ÇÖZÜM BASKA YERDE DEGIL: SABAH NAMAZINI KILDIN MI?
SAADETTIN ACAR
Yeni bir seyler söylemek zihnen bir sarahate varmayi, entelektüel anlamda bir derinlik sahibi olmayi, kafa konforunu bozacak sorular sorabilme becerisini göstermeyi gerekli kilar.
Yeni bir seyler söyleyebilmek aslinda yine bir seyler söyleyebilmek anlamina da gelir. Uzun bir sükut döneminden sonra (iki, belki de üç asir sonra, belki de daha fazla bir aranin ardindan) yeniden ve yine bir seyler söylemek yani. Herkesin (buna bizden birileri de dahil olmak üzere) “Bu is bitti.” dedikleri bir anda ortaya çikip “Hayir, bu is bitmedi.” diyebilme cesaretini göstermek, bu sözleri söyleyebilecek birikimi ortaya koymaktir.
“Islam tek ve mutlak çözüm yoludur” demek gerekir. Islam’in tek çözüm yolu oldugu iddiasindan vazgeçmek, sadece, onu bir çikis yolu olarak gören büyük kitlelerin umudunu bitirmek degildir; bununla birlikte bütün kredisini tüketen simarik modern dünyaya da hem daha fazla yasama imkani saglamak olur, hem de insanligi yeni alternatifler arama macerasina sokmak anlamina gelir. Beyhude arayislara sürüklemek yani insanoglunu: çünkü bugünkü durum hiçbir sekilde kabullenilemez, devam edemez ve yeni arayislar kaçinilmazdir.
Evet, Müslümanlar bugün yerkürede özgün söz söyleyebilecek tek topluluktur. Dolayisiyla Islam ve Müslümanlar adina konusanlar üzerlerine aldiklari sorumluluklarin icabini yerine getirmelidirler. Bizim adimiza öne atilanlar, bize bakmali, güçlerini bizden almali, sirtlarini bize dayamalidirlar. Bize yani kavramlarimiza, kültür ve medeniyetimize, tarihimize…
KALBINIZLE ARANIZ NASIL?
KÂMIL YESIL
Kalp, insan duyarliliginin merkezidir. Kalp, Kur'an'da, insanin yüksek degerlere yönelen tarafi olarak tanimlanir. Insanin fizyolojik ve günlük ihtiyaçlarini asan yüksek degerlerle iliskiyi kalbimiz kurar. Allah’in insanda, kendisine muhatap aldigi yön kalptir. Kalbe koydugu ve önceden hesabi yapilamayan etkisi ile Allah, insani kontrol eder. Insanin düsünen, kavrayan, anlayan, inanan, süphe eden yönü de kalptir. Fizyolojiyi asan, yani bedeni hazzi amaçlamayan bütün davranislar, kaynagini kalpte bulur. Kin ve öfke de yine kalpte saklanir. Kalp ayni zamanda Kur'an'da akil anlaminda da kullanilir. Ve akil, Kur'an'da isim olarak degil fiil olarak geçer. Çünkü Allah, insani kendi örnegine göre yaratmis ve onu yeryüzüne kendisine “halife” olarak göndermistir.
Tek basina akil yetmez
Allah’in sifatlari arasinda “akilli” ya da “akil sahibi” diye bir sifat yoktur. Bu tespitten su sonucu çikariyoruz: Akil insanin bir kabiliyetidir hem de en önemli bir kabiliyetidir. Akil, yalniz kendi basina çalistigi zaman yetersiz kalir. Akil diger kabiliyetlerimiz ile birlikte çalisirsa sihhatli neticeler ortaya koyar. Çünkü insan bir davranisinin gerçeklesmesinde bütünü ile vardir. Insanin tek tek kabiliyetlerinin yalniz baslarina bir basariya ulasamayacagini bilen Rabbimiz, insanin ayri ayri kabiliyetlerine degil; kabiliyetlerinin toplamina ya da kabiliyetlerin bütününe hitap etmistir. Kur’an’da bu kabiliyetlerin bütününe verilen ad, kalptir.
Kalp, alti tane kapisi olan bir evdir. Bu kapilarin birisinden zararina olacak bir seyin girmesinden kaçinilmali ki ev, insanin aleyhine olarak bozmasin. Bu ev kalptir. Kapilar da; gözler, dil, kulak, görme (basar), eller ve ayaklardir. Ne zaman bu kapilardan birisi ilimsiz olarak açilirsa, ev zarara ugrar.
BIR ESIGE BAS KOYMAK
SAID YAVUZ
Malum bir hikayedir. Yunus Emre, Tapduk Emre dergahinda kirk yil kadar hizmet eder. Buraya egri odun bile girmemeli diyerek, dagdan getirdigi odunlarin dümdüz olmasina dikkat edecek kadar rakik bir kalbe sahiptir. Uzun yillardan sonra Yunus kendisinde bir gelisme bir manevi ilerleme olmadigina hükmederek kirgin ayrilir tekkeden. Daglara vurur kendini. Dagda rastlastigi dervislerle yolculuk eder. Onlarla bulundugu süre içinde kendi mertebesini, yüceligini birtakim hallerle anlar ve büyük bir pismanlikla geri döner. Ilk yaptigi is seyhinin kapisinin esigine basini koymak olur. Tapduk Emre disari çikip onu fark ettiginde, “Kim bu?” diye sorar. Etrafindakiler de, “Yunus!” derler. “Bizim Yunus mu?” diye cevap verir seyhi. Iste o zaman esige bas koymanin kendisi için tasidigi degeri çok iyi anlayacaktir.
Burada anlatilan menkibenin bizim için en büyük degeri esikte durmanin, oraya sadakat göstermenin yüceligi olsa gerek. Baglarin, iletisim aglarinin gelismesi oraninda zayifladigi çagimizda bir yere sebat içre rabtolmak zorlarin zoru. Sabirla, kendi iç âleminin genisledigini izlemek. Belki bir cahillik edip ayrilmis olsak da, yolumuzu baska kervanlara ugratmis da olsak yine ayni yere, ayni ocaga dönmek. Ne güzel bir dönüstür bu.
Esik dergahtir, mürsittir
Ne demektir esik? Her geçen gün elimizden yitip giden kelimelerden biri… Giderken ayni zamanda ihtiva ettigi o kocaman anlam dünyasini da pesinden götüren kelimelerden. O halde geri çagirmali yine evimize o kelimeyi. Çünkü evimizden çikip gitti.
Eskiler, bir dergaha ya da bir mürside bagliligin yaninda bir kisinin bir dava ugruna feda-yi can edecek kadar gösterdigi rabitayi anlatmak için esigine bas koymus deyimini kullanirlardi. Dogumdan ölüme kadarki macerayi anlatmak içinse besikten esige kadar denirdi. Esik, ilkinde bir kapiyi, gönlün baglandigi yeri isaret ederken ikincisinde baska bir kapinin yani ölümün yerini almistir.
Esik kelimesinin tasavvufi bir remiz olmasi sonradan kazandigi bir hususiyet degildir.
ISTANBUL SAHABELERI: HAZRET-I KA’B
ADEM DÖNMEZ
Her mevsimin kendine has bir güzelligi var. Kis mevsimi ve lapa lapa yagan kar gönül dünyamizda bembeyaz bir sayfa açtirir. Herhalde kar yagarken çocuklugunu düsünmeyen ve gülümsemeyen kimse yoktur. Ilkbahar bizler için önemli bir uyaricidir. Rabbimizin izniyle agaçlar çiçeklenir, yeryüzü yesillenir. Yaz mevsimi günestir, aydinliktir. Sonbahar, saridir, hazirliktir, yagmurdur.
Kulaklarimda o davudi ses var ve “En Sevgiliye” naatlar okuyor:
“Ve yürüdüm, islandim, yürüdüm ve islandim/ Yol boyunca Andelibi Zisan Efendimizi andim…”
Ayvansaray’da köprünün hemen sag tarafinda kalan bir türbe var. Oradan geçerken belki gözünüze çarpmistir. Belki merak edip gitmissinizdir. Belki bu yaziyi okuduktan sonra gidersiniz. Çevre yolu ile surlar arasinda kalan bu türbe yemyesil çimenlerle kapli bir alanda yer aliyor. Türbenin yani basinda küçük bir cami var. Iste o türbenin ismi Hazret-i Ka’b türbesidir. Hazret-i Ka’b ismini duyunca heyecanlandim, meraklandim. Türbeye ait kayitlarda, kitabelerde sadece Ka’b ismi kullaniliyor. Baska bir bilgi yok. Ka’b ismini kullanan dört sahabeden bahsediliyor ve bu dört sahabenin hayatlari incelenirken Istanbul ile alakali detayli bilgilere rastlanmiyor.
ÇAGLARA ISIK TUTAN BIR KAYNAK: MESNEVI
ZAHIT YAKIN
Mevlana Celaleddin Hazretlerinin alti cilt (defter) ve yaklasik 25 bin beyitten meydana gelen Farsça eserine Mesnevi adini vermesi, onun öncelikle nazim sekline dayanarak bu isimlendirmede bulundugunu gösteriyor. Mesnevi sarihleri, eserin, “bir seyi ikiye katlamak, çift yapmak” anlamlarina gelen adinin, seklinin yanisira mana ve muhtevasina da isaret ettigini söylerler. Mevlana, her cildin basina yazdirdigi dibacelerde eserin konu ve muhtevasini genel anlamda ortaya koymustur. Birinci cildin dibacesinin ilk cümlesi olan, “Mesnevi dinin usulünün usulünün usulüdür.” ifadesinde üç defa geçen “usül” kelimesini Mesnevi sarihlerinin çogu, seriat, tarikat ve hakikat olarak yorumlamistir. Bu açidan Mesnevi’nin asil konusu, din ve dinin üç temel dayanagi olan amel (seriat), hal (tarikat) ve hakikattir.
Mevlana, Mesnevi’nin “bisnev” “dinle” hitabiyla baslayan ilk on sekiz beytinde varligin zuhuru konusunu isleyerek klasik tasavvufi mesnevi gelenegini takip eder. Sarihler, “bisnev” kelimesindeki “be” harfinin öncelikle besmeleye ve varligin zuhurunun basladigi, hakikat-i Muhammediye mertebesine isaret ettigini, zuhur eden Ilahi hakikatlerin daha çok isitmekle elde edilecegini, Mesnevi’de ayrintili biçimde anlatilan tasavvufi düsüncenin ilk on sekiz beyitte özet olarak ifade edildigini belirtirler. Bu beyitlerde hakikat-i Muhammediye mertebesinden baslayip bütün vücut mertebelerinden geçerek insan-i kâmilde son bulan vücudun zuhuru keyfiyeti mecazi bir dille anlatilmistir. Mesnevi’deki tasavvufi düsüncenin temelini suret ve mana ilkesi olusturur. Dis görünüsler âlemini meydana getiren bu dünyadaki seyler Ilahi isimlerden ibaret olan hakikatlerin tecelligahidir.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Aralik sayisinda.)
ILIM VE IRFAN AILEMIZ EKI
ÇOCUKLARIN EV ÖDEVLERINI KIM YAPIYOR?
CESUR KÜÇÜK
Bir çocuk gün içindeki zamaninin önemli bir kismini okulda geçirmektedir. Bu yüzden okullarin çocuklarin dünyasinda önemli bir karsiligi vardir. Apartmanlarda büyüyen çocuklarin en önemli sosyallesme araçlarindan biri de okuldur.
Okullardan bahsettim, konuyu günlük ev ödevlerine getirmek istiyorum.
Ödev üç ayagi olan bir konudur. Ögretmen ayagi için sunlari söyleyebiliriz. Ögretmenler çocuklari asiri derecede zorlayacak ödevler vermekten kaçinmalidir. Bu çocuklarin özgüvenini ve basarma duygusunu köreltir. Derslerde islemedigi, güzelce anlatmadigi konulari ödev olarak verdigi zaman çocuklarin büyük çogunlugu bu ödevi “baskasina” yaptirmayi tercih edecektir.
Ödevin ögrenci ayaginda ise ögrencilerin görev ve sorumluluklari vardir. Bir ögrenci ilk olarak ödevleri not alabilecegi küçük ve sirin bir defter edinmelidir. Bu deftere günlük olarak verilen ödevleri kayit edebilecektir. Zira söz uçar yazi kalir. Diger bir konu da, ödevlerin geç saatlere birakilmadan ve uyku bastirmadan planli bir sekilde yapilmasidir.
HAVAMIZI TEMIZLEYEN ÇIÇEKLER
ESRA KÜÇÜK
Eskiden beri dilden dile dolasan bir bilgi vardir; evde çiçek/bitki yetistirmek dogru degildir, evin havasini kirletirler diye. Ancak artik birçok uzman sunu açiklikla dile getiriyor, bu son derece yanlis bir bilgidir. Tam tersine evlerimiz ve hatta sehirde yasayan bizler için, açik havamiz bile pek çok etkenden dolayi sürekli kirlenir. Havada görünmeyen, çogu zaman hissedilmeyen bu kiri temizleyecek en etkili yol ise etrafinizda bolca çiçek ve bitki bulundurmanizdir. Zira bitkiler, Yaradan tarafindan görevlendirilmis tam bir hava temizleyicilerdir.
Soluk alip verdigimiz hava sürekli kirlenir dedik. Öncelikle biraz bunun sebepleri üzerinde duralim. Genellikle sigara içilmesi, yemek yapilmis olmasi, yogun kimyasallarla ugrasmak (boya, cila gibi) ya da en fazla deterjan kokularinin yayilmis olmasi durumunda havanin kirlenmis oldugunu düsünürüz. Ancak durum sandigimizdan biraz daha farklidir.
TEMBEL ARININ UÇMA GÜNLÜGÜ
HALIM SELIM
Yol kursunda o sabah büyük bir telas vardi. Kursa gelen arilar egitim için yollara düsecekti. Yol kursunda, genç arilara rehberlik için usta ari Müserref görevlendirilmisti. Onun görevi genç arilara uzak yolculuklarinda izleyecekleri yolu göstermek, hangi çiçege konacaklarini, daglari, tepeleri nasil asacaklarini ögretmekti. Kursa gelen bütün arilar sevinç içindeydi. Ilk defa birlikte uzun yola çikacaklar, rüzgârlarla birlikte ormanlarin ugultusunu duya duya, nehirlerden geçe geçe en tepelerdeki çiçeklere konacaklardi. Ancak içlerinden biri tembellik ediyor, rehber Müserref’e pek kulak vermiyordu. Bu ari tembel Temel’di. Annesi babasi ne yaptiysa onun tembelligine bir çare bulamamisti. Adeta kanat çirpmaya üseniyor, hiçbir çiçege konmayi aklindan bile geçirmiyordu. Tembel Temel, istemeyerek de olsa, bu yola çikmaya karar vermis, diger arilarla birlikte ekipteki yerini almisti.
DÜNYANIN EN GÜZEL ESIRI
DERVIS FATIH
Bahçedeki hurma agacindan kuruyan dallari kesiyor, kiliç yapmak için ugrasiyorlardi. Kiliçlarina son seklini verirken planlarini da konusmayi ihmal etmediler. Plan çok gizli olmaliydi, fisildasiyorlardi ancak kikirdamalari bütün sessizligi kaçiriyordu ta uzaklara. Plan hazirdi; camiden çikar çikmaz ikisi önünü kesecek diger ikisi de arkadan çembere alacaklardi. Caminin tam önünde pusuya yattilar. Etrafta kimsecikler yoktu, az geçti çok geçti derken öglen sicagina dayanamayip uyuyakaldilar orada. Içlerinden biri hafif uyanir gibi oldu tek gözünü açabildi yavas yavas. Bir de ne görsün tam karsisinda O vardi, bembeyaz dislerini hafif göstererek gülümsüyordu onlara…
ASLA YALAN SÖYLEME
ZEYNEP REYYAN
“Öncelikle hikayeye inanmalisiniz.” derdi dedem, bizi dizleri etrafina toplayip anlatmaya basladiginda. Kardesim Ahmet, amcamin oglu Efe ve ablam Elif pür dikkat onu dinlerdik. Dedem, “Anlattiklarima bir masal gözüyle bakiyorsaniz olmaz, onlara haksizlik etmis olursunuz.” dediginde ellerini iki yana açar ve bizlere masumca bakardi; ‘Bu anlattiklarim imkansiz hayaller degil, bunlar geçmiste insanlarin basindan geçmis olaylar, dilden dile dolasarak bizlere kadar ulasmis, ders çikaralim, hayatimiza yön verelim.’ demek isterdi bizlere.
Onun anlattiklarini dinlemek çok güzeldi. Zaman hiç ilerlemesin isterdik. Hiç birimiz konusmazdik. Dakikalarin önemi kalmazdi. Farkli âlemlerde degisik hayallere dalardik. Her defasinda sonunun gelecegini unutup, kendimizi hikayenin içine yerlestirip dedemin anlattiklarini adeta yasardik. Hepimize uygun karakter çikardi anlattiklarinda, birbirimize bakmadan dedemin kimi kastettigini kestirebilirdik.
(Yazilarin devami Ilim ve Irfan Ailemiz eki, Aralik sayisinda.)