Sözün bu kadar kiymete bindirilmis ve hâlin bu denli degersizlestirilmis olmasi insanoglunun hiç de hayrina olmayan bir durumun habercisidir. Bu söz egemenliginde süslü dil ve söz adeta kötü hâlimizin/ tavrimizin perdesine dönüsmüs durumda. Halbuki kerim kitabimiz Kur’an bize, kiyamet günü dillerimizin mühürlenecegini, ellerimizin ve ayaklarimizin yapip ettiklerimize dair lehimize ya da aleyhimizde sahitlikte bulunacagini haber verir. Yani sözlerimiz degil hâlimiz bize sahitlik edecek o gün. Aslinda bu durum dünya hayatimiz için de bir ölçü veriyor bize. Dilin igvaya ve aldatmaya meyilli olmasi sebebiyle insan hakkinda en dogru fikri tavir ve hareketleri verecektir. Hem orada, Allah’in huzurunda bile yalana tevessül edecek bir dil burada neler yapmaz ki…
Insanin en büyük sahidi hâl ve tavirlaridir. Nice insan vardir ki tek kelime bile etmeden etraflarina derin bir etki uyandirirlar. Sahici bir bakis, sicak bir dokunus, samimi bir yönelis nice gönülleri fethetmeye yetiyor. Bazen sessiz bir eda binlerce cilt kitaptan ve milyonlarca ses ve sözcükten daha güçlü bir yankiya sebep olabilir. Söz bir tahakküm ve isgal araci olarak baski kurmaya yarasa da uzun vadeli ve kalici bir etki birakmak için yeterli olamamistir hiçbir zaman. Fetheden, iz birakan hâl ve tavir olmustur daima.
Modern zamanlar bize süslü konusarak, daha güçlü argümanlar üreterek üste çikmanin yollarini ögretiyor. Dis görünüsün revaçta oldugu bu makyajli ve cilali dönemde hâlin bir degeri ve anlami yoktur. Tutarlilik, samimiyet, hakkaniyet degil daha parlak laflar eden, daha süslü görünen, her ne sekilde olursa olsun üste çikmayi basaran insanlarin el üstünde tutuldugu, basarili ve güç sahibi oldugu bu sahte dünya, kisisel gelisim teknikleriyle sahici olmayan bir hâl dilini bize dayatmaya çalisti. Bu yapay ve sahte dille gerçeklik kisvesine nasil bürünebilecegimizi bize ögretip durdu. Hissetmedigimiz duygulari tavirlarimizda nasil gösterebilecegimizin yollarini telkin etti. Yalan söylerken, aldatirken yüzümüzün kizarmamasi nasil mümkün olur? Mutsuzken mutlu görünmek ya da? Iste bunun gibi baska hayatlarin ve duygularin rollerini yapmanin bizi ikiyüzlü, sahtekâr, hastalikli insanlara dönüstürecegini hiç umursamadan içi-disi kavgali huzursuz kalabaliklar üretti. Bu, kabul edelim ki bir yere kadar etkili de oldu. Etrafimizda sahicilikten uzak, duygusuz, robotik bir sürü insan türedi.
Sözün muhatabi öncelikle akildir. Akil süzgeci ise yönlendirilmeye ve manipüle edilmeye açiktir. Çünkü o çogu zaman duydugu sözü hazmetmeden kendi cevabini, karsi sözünü üretmekle mesgul olmaya baslar. Ki zaten verdigi karsilik da ayni muameleye maruz kalir. Bugün insanoglunun anlasamamasinin belki de en büyük nedenlerinin basinda bu yüzeysel iletisim gelir. Akillarin çarpismasi ve savasi insanoglunu felakete sürüklüyor. Bu kakofoni hali gittikçe sözü anlamsizlastiriyor ve kuru bir gürültüye dönüstürüyor. Bunca söze maruz kalmamiza ragmen kalbimizin titrememesini baska nasil açiklayabiliriz ki? Tabi bu kuru gürültünün içinde hikmetli olanlar da yok degil ama onlar da arada kaybolup gidiyor.
Kalpten tasan sözler vardir bir de. Onlar aklin dar süzgecine takilmadan diger kalplere geçerler. Insani insana ve varliga rapteden asil bag da kalpler arasindaki bu alisveristir. Çünkü sahici etkiye açik olan kalptir. Kalp sahtelige ve yapayliga iltifat etmez. Hassas ve seçicidir. Milyonlarca söze muhatap olur da bunlardan ona nüfuz edebilen ancak birkaç kelime olur. Onu kandirmak çok zor hatta imkansizdir. Kalbin kulagi yalana, gözü sahte ve yapay olana karsi duyarlidir. Adeta bir dedektör gibi sathî, sunî olanlari ayiklar, içeri girmelerine izin vermez.
Sözün özü: Söz kalpten tasarsa karsi kalpte yer bulur. Kalbin habersiz oldugu dilden dökülen sözler ise uçup gider.