SAADETTIN ACAR | Haziran | 2024 | BASLARKEN
Biliyoruz ki Islam’da esas olan helallerdir. Haramlar ve yasaklar sayili ve sinirlidir. Dolayisiyla mükellefiyetler; emirler ve yasaklar hayata nazaran miktar ve sayi olarak çok azdirlar. Hayat içerisinde bagimsiz ve heterojen kalmadiginda, sayica az olmalarina ragmen bereketlenerek çogalir ve hayatin tümüne sirayet ederler.
Hayat tabiati geregi bir bütündür, bagimsiz ve birbirinden yalitilmis bölümlerden olusmuyor. Bu bütünün her ani da digerleri ile kesintisiz bir irtibat halindedir. Bu yüzden hayat bölünmeyi, parçalanmayi kabul etmez. Çünkü hayatin halleri saridir; akiskan ve geçisgendir, birbirlerini etkiler.
Hal saridir, evet, sirayet eder. Bunun, sadece bir insanin halinin baska bir insana sirayet etmesi olarak anlasilmamasi gerektigini düsünüyorum. Insanin içinde bulundugu haller de baska hallerine sirayet eder. Dolayisiyla münker ve kötü olan haller de ayni insanin diger iyi hallerini kendisine benzetebilir. Bundan dolayi insanin hayatinin içerisine din eliyle ve marifetiyle maruf olan haller yerlestirilir. Bu maruf hallerin, az ve sayili da olsalar insanin diger hallerine sirayet etmesi, onlari dönüstürüp degistirmesi istenir.
Hakki verilen ibadetler yalnizca icra edildikleri anlari ihya etmezler, bereketlenip çogalirlar ve bütün hayata güzellik, iyilik ve dogruluk yayarlar. Burada asil belirleyici olan nicelik ve çokluk degildir. Yapilan isin niteligi büyük bir bereket potansiyeline sahiptir.
Ibadetlerin içerisinde mündemiç olan adeta sikistirilan hasletler hayatin içerisine katildigi anda çözülür ve dagilirlar. Surada ahlak olur, burada merhamete dönüsür, baska yerde adalet ve hakkaniyet olarak tezahür eder. Bir baska yerde emanet ve sadakat olarak hayat bulur. Takva, ihsan, ihlas gibi yansimalarla gün yüzüne çikar. Bu anlamiyla ibadetlere, bütün iyiliklerin, güzelliklerin yogunlastirildigi, siktirildigi ve hayat içerisine atildigi anda eriyip yayildigi mükellefiyetler olarak bakmak mümkündür.
Ibadet mayasi olmadan yüksek hasletlerin hayat içerisinde tezahür etmesi mümkün degildir. Zira bunlar kendi basina var olabilen ya da baska bir kaynaktan neset edebilen, olusabilen meziyetler degildir. Ancak ibadetlerle hayata katilabilen, onlarla varlik sahasina çikabilen, onlara dercedilmis, gizlenmis, sikistirilmis ve onunla hayata tasinmasi mümkün olan hasletlerdir. Dolayisiyla görünürde bazi hareketlerden, egzersizlerden, ritüel ve sekillerden ibaret olan ibadetler hayatin içerisine katilinca, bünyelerinde mahfuz ve mündemiç olan meziyetleri adeta suyun içerisine atilmis bir karisim gibi ortaya çikarirlar.
Hayatin fitrati ile dinin fitrati birbirine benzer. Ikisinin de yaraticisi ve belirleyicisi olan yüce Mevla’nin, birbiriyle uyum sorunu yasayan bu iki olguyu birbiriyle telif ve terkip etmemizi istemesi düsünülemez elbette. Bu yerine getirilmesi mümkün olmayan bir teklif olurdu. Tipki dinde asil olanin helal ve mubah olmasi gibi hayat da, bagislanmis olan özü itibariyle temizdir ve güzeldir. Hayatin içerisindeki kötülükler ise bir istisnadir.
Dinin insana kazandirmak istedigi hasletler fitratta var olan, onun içerisinde bulunan özelliklerdir. Dolayisiyla din aslinda bir fitrata çagridir ve bu anlamiyla dine dönüs fitrata dönüs demektir. Fitratin baslangicindaki özellikler eger korunabilseydi zaten insan hayatinda kötülük, çirkinlik, haksizlik olmazdi. Ne ki fitrat disaridan temasa ve saldiriya müsait oldugu için zaman içerisinde dis unsurlardan etkilenir ve o özünden uzaklasir. Bu yüzden din, öncelikli olarak fitratta var olanlari geri getirmek / çagirmak, sonrasinda da onlari korumak ve insanda bir melekeye dönüstürüp kalici kilmak ister. Ibadetlerdeki devamlilik ve istikrar, o meziyetlerin önce kazanilmasini sonra da korunmasini ve sürekli hale getirilmesini hedeflemektedir.
Dinin getirdiklerini insanin kolayca benimseyip kabullenmesinin en önemli sebebi fitri olarak onlara asina olmasindan kaynaklanir. Çünkü bunlar baslangiçta onun hafizasinda ve hikayesinde bulunan, sonra da bir sekilde unutup uzaklastigi güzellikler ve özelliklerdir. Dolayisiyla onunla çok hizlica ülfet eder, ünsiyet kurar. Ona asinalik kesbetmekte hiçbir sikinti yasamaz.
Sözün özü: Yedigimiz bir lokma yemegin vücudumuzda temas ettigi alan belirli ve sinirlidir. Takip ettigi güzergâh da vücudun içerisinde çok küçücük bir alani kaplar. Buna ragmen onun sonucunu vücudumuzun her tarafinda görür ve hissederiz. Vücudumuza enerji olur, canlilik verir, kan olur, dirilik olur. Hatta nese olur, ruhumuzu, kalbimizi ve duygularimizi besler. Halbuki o gidanin canlilik verdigi organlarin hiçbirisi ile direkt bir temasi olmamistir. Iste tam olarak bunun gibi ibadetler de belirli anlarda ve zamanlarda icra edilir, hayatin içinde kapladiklari zamanlar sinirlidir ama sonuçlari hayatin tümünde merhamet, adalet, emanet, güzel ahlak olarak yansimasini bulur.

Yüce Allah buyuruyor ki: “Insanlarin hangisinin daha güzel amel isledigini deneyelim diye süphesiz biz yeryüzündeki seyleri ona bir zinet yaptik.” (Kehf, 7...

Imkan, insanoglunun en büyük imtihan sahasidir....

Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Ocak sayisi Üç Aylar dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024