Allah Teala, insani tertemiz bir fitrat üzere yaratmistir. Belli bir yere kadar insan bu fitrat üzere yol alir, ilerler. Asli ve fitri olan da budur. Insanin dünyayla kurdugu temas ise onu fitratindan uzaklastirir. Bu tercih edilmis iradi hal ise arizi bir durumdur ve düsüstür. Din nimeti ile Allah, insana tekrar fitratina, üzerine yaratildigi o temiz öze dönme firsatini verir. Yani sonra nükseden arizi durumdan kurtulma ve asli haline dönme firsati. Bundan dolayi ibadetler bir yük degil, insana, hakiki insan olma yolunda sunulan büyük bir imkandir. Buna beseriyetten insaniyete yükselmek de diyebiliriz. Burasi irademiz ve tercihlerimizle ulastigimiz bir yer oldugu için makamlarin en degerlisidir. Bedeli ödenmis ve çilesi çekilmistir çünkü. Bazi tercihlerde bulunulmus ve bazi seyler terkedilmistir. Bu birinci nokta.
Ikincisi de sudur: Allah’in kullugumuza ihtiyaci yoktur. Çünkü O celle celalüh bütün ihtiyaçlardan münezehhtir. “Sübhanallah” dedigimizde bunu söylüyoruz aslinda; bütün eksikliklerden, ihtiyaç ve zorunluluklardan Allah’i tenzih ettigimizi dile getirmis oluyoruz. Yani Allah Teala bize kullugu emretmekle, hasa bir eksigini tamamliyor, bir ihtiyacini gideriyor degildir. Mutlak büyüklügün, sonsuz güzelligin, ebedi kudretin, gücün ve azametin bizzat kendisi olanin, hasa bir eksikliginden veya baskasina herhangi bir ihtiyacindan nasil söz edilebilir?
Müslümanlar olarak bizler için mesele, Efendimiz aleyhisselamin aktardigi bir hadis-i kudside isaret edildigi gibi seksiz ve süphesizdir: Geçmis ve gelecek bütün varliklar durmaksizin O’na ibadet etseler, O’nu tesbih ve tenzih ile ansalar, O’nun yüceligine bir ignenin bir denize batirilip çikarildiktan sonra denizden aldigi su kadar bile bir katkida bulunamazlar. Yine geçmis ve gelecek bütün varliklar O’na düsmanlik edip asi olsalar, O’nun yüceliginden bir ignenin bir denize batirilip çikarildiktan sonra denizden eksilttigi su kadar bile bir miktari eksiltemezler. Çünkü O büyüklügün zirvesindedir. Azamet, kibriya O’nun sanidir. Bundan dolayi mahlukat ne ibadetiyle O’nu yüceltebilir ne de isyaniyla O’na zarar verebilir. Buna iman ediyoruz, hamdolsun.
Bu iki hakikatin bizi vardirdigi yer ise bir müjde ve teselli kapisidir, büyük bir onurdur bizler için. O da sudur: Ubudiyet yani kulluk insanin, fitratina, özüne, hakikatine dönebilmesi için Allah’in insana sundugu bir lütuf ve ikramdir. Ilahi bir armagan, bir vergidir. Ibadet ve taat insanin sirtina yüklenmis bir yük ve agirlik degil yükselis için ona verilmis bir firsattir. Ubudiyet kapisinin açilmasi, yükselmek ve dahi derinlesmek için insana bahsedilmis esi benzeri olmayan bir rahmettir. Çünkü baska bir yolla çikilmasi ve ulasilmasi mümkün olmayan yüce makamlara ve mertebelere ulasma firsatini ancak ubudiyet ile yakalayabilir insan. Sonsuza çikaracak bir merdiven. Maveradan sarkitilmis bir ip. Hablullah. Can simidi.
Ibn Ataullah Iskenderi Hazretleri bir hikmetinde söyle der: “Allah’in seni kendisine ibadet etmeye layik görmesi, armagan olarak, lütüf ve ihsan olarak sana yeter.” Muazzam bir ifade, ince, dakik bir isaret. Çünkü ibadete layik görülmek hakikatte muhatap alinmaktir. Kulluk yoluyla Yaratici ile temas kurma kapilarinin açilmasidir. Fizik varligin sinirlarini asma imkanidir. Fizigin ötesine ve onun da ötesine uzanabilme kaabiliyetidir.
Bundan dolayi biz ibadetlerimizle O’na minnet edemeyiz. Ibadet ettik diye O’ndan bir sey isteyemeyiz. O’ndan isteriz evet, ama yaptiklarimizin karsiligi olarak degil, cömertligine ve keremine siginarak dileniriz. Hakikatte ise bize ibadet imkanini verdigi ve bizi kendisine ibadet etmeye layik gördügü için, evet, her sey için oldugu gibi ayrica bunun için de O’na minnet ve sükür borçluyuz. Namazla, oruçla, sadakayla, kurbanla, zekatla, zikirle, tevbeyle, duayla aslinda biz, bir taraftan O’na yakinlasmak ve yaklasmak imkanini elde ederken diger taraftan bu imkani sundugu için de O’na yeniden borçlaniriz. Borcumuzu öderken bile borçlanmaktir bu. Bu sonsuza kadar böyle sürer gider. Burada alacakli duruma geçmemize imkan ve ihtimal yok. Verdiklerine sükretmek, sükredebildigimize sükretmek, sükredebildigimize sükrettigimiz için sükretmek... Sonu olmayan bir yoldur bu.