Allah Teala’nin insana gönderdigi
son mesaj olan yüce
kitabimiz Kur’an-i Kerim,
zamanin ve mekânin kayitlarindan
bagimsiz olarak insanliga
bir yol haritasi sunuyor, sahil-i selamete
ulasmasi için kilavuzluk ediyor.
Zaman ve mekândan azade oldugu
için de onlarin degisimiyle asla rehberligini
yitirmiyor. Bilakis her an
yenilenip güçleniyor. Bu nedenle o,
beserî olanla kiyas kabul etmiyor.
Çünkü insanoglunun tüm söylemleri
zaman ve mekânla mukayyet ve daima
içinde yanilma payi barindirir. Bundan
dolayi kaynagi ilahi olmayan tüm sistemler
zaman karsisinda eriyip gidiyor.
Tarih, bunun örnekleriyle dolu. Insanin
öngörüleri ne kadar keskin, tahlilleri
ne kadar derin olursa olsun, kaynagi
ilahi olmadikça degisimin karsisinda
bir müddet sonra anlamsiz hale gelebiliyor.
Sadece son yüzyilin siyasi,
ilmî ve fikrî tarihine bakmak bile bu
konuda yeteri kadar veri sunacaktir
bize. Buna karsilik aziz Kur’an, asirlardir
tazeligini ve nefasetini koruyor.
Söyledigi hiçbir seyin aksi ispatlanamadi
bugüne kadar ve bu ilelebet böyle
sürüp gidecektir.
“Dünyanin son elli yilinda yasanan
degisim ve dönüsüm, insanlik tarihinin
neredeyse tümünde yasanandan
daha büyük, daha kapsamli ve daha
sarsici.” diyor bir yazar. Teknolojinin
belirledigi ve yönettigi bir uygarlik
hâkim yeryüzünde. Özellikle internetin
yayginlasmasiyla bilgiler artik
neredeyse saniyeler içinde degisebiliyor.
Ama Kur’an’la kavgali ve açiktan
bir savas halinde olmasina ragmen
materyalist çag, ona en ufak bir leke
bulastiramiyor. O, hâlâ dipdiri ve yepyeni.
Hem fiziki anlamda en küçük
bir degisime ugramiyor hem de vazettikleri
ile her çaga meydan okuyor.
Insanin bu hizli degisim karsisinda
neredeyse saat saat kendisini güncellemesi
gerekirken, on dört asir önce
insanliga gönderilen bu yüce kitap
sürekli dogrulaniyor ve her yenilik
O’nu tasdik ediyor sadece.
Hakikat bu ama sekülerizmin pençesinde
serseme dönüsen insanoglu bu
büyük imkânin kiymetini anlamiyor.
Böylelikle hem kendine ve yasadigi
çaga zulmediyor hem de gelecek nesillerin
hakkini gasp ediyor. O rahmet
mesajina kulaklarini tikamak insan
için hüsran olarak yeter de artar bile.
Kur’an’a inanmis olan insanlarin yani
biz Müslümanlarin çagi Kur’an’la
tanistirmak ve bulusturmak gibi bir
mesuliyeti var. Bunun için de önce
onlar Kur’an’la iliskilerini sahih bir
düzleme tasimali, onun ölümsüz ögretilerine
teslim olmalidir. Sonra da anlik
degisimlerin elinde oyuncaga dönüsen
insanligi, Kur’an rehberliginde
serefli makamina çikarmalidir. Çünkü
Kur’an’dan habersiz olmak, insan ve
insanlik için bahtsizlik olarak yeter
de artar.
Hatirlamaliyiz ki, Resul-i Kibriya
Allah’tan (cc) aldigi bu mesajla dünyanin
gidisatini tersine çevirdi. Onun
kutlu rehberligiyle tarihin akisini
degistirip can çekisen insanliga yeniden
soluk aldirdi. Onunla, kisa sürede
tarihin görüp görebilecegi en iyi toplumu
insa etti, insanlari batakligin
dibinden alip hak ettikleri konuma
yükseltti. Zalimleri, hainleri, kati kalpli
canileri, nefsine düskün günahkârlari
aldi; dürüst, sözüne güvenilir, cömert,
digerkâm, edepli, vefali, sadik insanlara
dönüstürdü. Katil ve haydutlari
onunla yeryüzünün en onurlu insanlari
haline getirdi.
Bugün de Cahiliye Dönemi’ne benzer,
yer yer ondan da beter bir dönemi
yasiyoruz. Bu batakliktan çikmanin,
bilmeliyiz ki Kur’an-i Kerim’e kulak
vermekten baska bir çikis yolu yok.
Zalimin de mazlumun da, sömürgecinin
de sömürülenin de tek çaresi odur.
Çünkü Kur’an, yalnizca bu dünya saadeti
vadetmez. Ve çünkü Resulullah’tan
ögrendik, o güzeller güzelinden, sadece
mazluma degil zalime de merhamet
etmenin gerektigini.