Vahiy Müslümanlar için bir
bilgi kaynagidir. Bunun
yaninda her seferinde tabiilerinden,
bilgi ile yetinmemelerini
emreder ve uygulama yani amel talep
eder. Dolayisiyla vahiy bilgi kaynagi
olmasinin yaninda ayni zamanda
amel ve uygulama kaynagidir. Yani
bilgi ve iman kaynagidir ama ayni
zamanda uygulamayi takip eden,
denetleyen, gerekli gördügü yerlerde
ona müdahale eden bir yapidadir. Bu
da onu salt bir bilgi olmaktan çikariyor
ve ona, uygulamayi denetleme
gibi çok hayati bir fonksiyon da yüklüyor.
Sadece sözünü söyleyip kenara
çekilmiyor, bunun nasil uygulandigini
kontrol ediyor, vahyin Resul-i
Ekrem’in sahsinda nasil hayat buldugunu
gözetliyor, gerekli gördügü
yerde müdahalede bulunuyor. Çünkü
vahiy inmeye devam ederken uygulama
da devam ediyordu. Dolayisiyla
bilgi akisi ve uygulama paralel ilerliyordu.
Kur’an-i Kerim’de uygulamaya
ve fiiliyata yönelik çok sayida uyarinin
yapilmis olmasi bunu teyid eden
önemli delillerin basinda gelir.
Kaldi ki bu uyarilar sadece Peygamber
Efendimizin fiiliyatina yönelik
olarak gelmemis, sahabenin tavirlarina,
birbirleriyle ve Peygamberle olan
iliskilerine dair de çok sayida uyari
niteliginde ayet nazil olmustur. Bu da
aziz Allah’in, vahyettiklerinin nasil
uygulandigi noktasinda Peygamberi
ve sahabeyi peyderpey terbiye
ettigini, onlarin fiillerinin de vahyin
ruhuna uygun olup olmadigini sürekli
gözettigini bize bildirir.
Buradaki temel mesele sudur: Her
uygulama bir örneklik ister. Çünkü
teorik ve kitabi bir konunun hayata
tasinmasi sirasinda yöntem farkliliklarinin
olusmasi tabiidir. Dolayiyla
uygulamaya davet eden her ayet
karsisinda Müslümanlar, “tamam
ama nasil” diye bir soruyla/ sorunla
karsi karsiya kalirlar. Bundan dolayi
o emrin uygulanmasi için mutlak
anlamda bir örnege ihtiyaç duyarlar.
Aksi halde Müslüman sayisi kadar
uygulama ve yorum ortaya çikar ki bu
kaosun içinden çikabilmeye imkan
yoktur.
Ilahi irade vahyinin uygulamasini
bir beser üzerinden göstermek istemistir.
Elbette O baska türlüsüne de
kadirdi. Dileseydi bir insana ihtiyaç
duymadan da emirlerinin ve yasaklarinin
nasil uygulanacagini her bir
Müslümana ögretebilirdi. Ama böyle
yapmadi, insanlarin arasindan bir
insana bu örneklik vazifesini yükledi.
Hasa O buna mecbur ve mahkum
degildi elbette ama böyle murad etti.
Dolayisiyla vahyin uygulanmasinin
bir beser üzerinden gösterilmis
olmasi bir acziyet ve zorunluluk degil
bir irade meselesidir.
Evet, Allah Teala’nin vahy inin
uygulamasini, pratik örnekligini bir
Resul üzerinden göstermeyi dilemesi
onun buna muhtaç ve mecbur oldugu
anlamina gelmez. Zira O bizim ibadetlerimize
de muhtaç degil ama bizden
istiyor bunu. Yani ibadet ederek onu
tamamlamadigimiz ya da bir ihtiyacini
gidermedigimiz gibi, emrettigi ve
yasakladigi seylerin uygulamasini
ve insanlara gönderdigi dinin nasil
pratik bir örneklige dönüstürülmesi
gerektigini bir insan üzerinden göstermek
istemesi de hasa bir acziyet
degildir. Ama onun vahyinden, iradesinin
bu yönde oldugunu ayetlere
bakan herkesin kolaylikla görebilecegi
temel bir hakikattir. Hiçbir
meselede onun iradesini sorgulayamadigimiz
gibi burada da hikmetini
düsünüp iman etmek disinda bir
Müslümanin yapacagi bir sey yoktur.
Öyleyse cümleyi söyle kurabiliriz:
Vahyin bir beserin örnekligi üzerinden
insanlara gösterilmesi de vahye
dahildir.
Vahyin inis süresi olan yirmi üç yillik
zaman diliminde, amele dönüstürülmesi
istenen hiçbir sey uygulama
disi kalmamistir. Baska bir ifade
ile vahiy nihayete erdiginde teoride
hiçbir mesele kalmamis, tamami
için uygulamali, pratik örnekler de
ortaya konulmustur. Dolayisiyla
dinin tamamlanmasi sadece bilgi
kaynagi olarak vahyin durmasi/
bitmesi anlamina gelmez, vahyin
uygulama seklinin de nihai olarak
ortaya konuldugu ve Allah tarafindan
bunun onaylandigi anlamina da gelir.
Hülasa: Kur’an-i Kerim’de Resullullah’in
bazi uygulamalarindan dolayi
uyarilmis olmasi, uyarilmadigi yerlerde
onaylandigi anlamina gelir.
Uyarildigi konularin dinin temel ve
sistemin büyük konularindan olmamasi
ise en basit bir zelleye bile izin
verilmedigi anlamina gelir.