Ademoglu günahkâr dogmaz,
bilakis fitrat üzere günahsiz
dünyaya gelir. Insanin
suçlu dogdugunu ve ancak
vaftizle günahlarindan arinacagini
söyleyen Hristiyanlik inanci büyük
yanilgi içindedir. Tüm insanligi atalarinin
isledigi bir ‘günah’ yüzünden
suçlu ilan etmek Ilahî adalete sigmaz.
(Kaldi ki biz Müslümanlar, Hazret-i
Âdem’in cennetteki o fiiline günah
degil, ‘zelle’ deriz. Bununla birlikte
Hazret-i Âdem’in yaptigindan pismanlik
duyup af diledigini ve tövbe
ettigini de biliyoruz. Bu konuda
Kur’an’in açik beyani vardir.) Küllî
kural nettir: “Hiçbir kimse bir baskasinin
yükünü yüklenmez; hiçbir
kimse bir baskasinin isledigi suçtan
dolayi yargilanamaz.” Yani suç ve
günah sahsidir; tevarüs etmez, bir
baskasina devredilemez.
Islam her çocugun Müslüman dogdugunu
söyler. Öyle dogar ama sonra
sapitabilir, günaha bulasabilir, yoldan
çikabilir. Fitratindan uzaklasip
harama ve isyana dalabilir; bu ihtimal
mevcut. Çünkü insan yasak
olana karsi meyilli yaratilmistir. Ve
Peygamberler disinda da hiç kimse
masum degildir. Kaldi ki Kur’an-i
Kerim, korunmusluklarina ragmen
onlarin bile ‘zelle’lerinden, ayak
sürçmelerinden söz eder. Korunmus
peygamberler için durum bu iken,
herhangi bir korunma garantisi
almayan insanlarin günaha bulasmamalari
ise -Allah’in ikramina mazhar
olanlar hariç- neredeyse imkânsiz.
Peki, günah islemekle her sey bitiyor
mu? Dönüsü yok mu bu yolun? Olmaz
mi! Bir hadis-i serif çarpici bir benzetmeyle
buna çok güzel cevap veriyor.
Sahih hadis kaynaklarinda geçen
bir rivayete göre Efendimiz aleyhisselam
buyurdular ki: “Herhangi
birinizin (isledigi günahlardan pisman
olup) tövbe etmesinden dolayi
Allah Teâlâ’nin duydugu memnuniyet
ve sevinç; issiz bir çölde giderken /
seyahat ederken üzerinde yiyecegi ve
içecegi ile beraber binegini kaybeden,
aramasi sonuç vermeyince de büsbütün
ümidini kaybederek bir agacin
gölgesine uzanip yatan, derken devesinin
yanina dikiliverdigini gören ve
yularina yapisarak asiri sevinçten ne
dedigini bilmez halde- ‘Allah’im sen
benim kulumsun, ben de senin rabbinim.’
diyen kimsenin sevincinden
daha fazladir.”
Hadis -müjde mi desek- çok açik:
Günah isleyeceksiniz, bundan kaçamazsiniz.
Ama “Bütün Âdemogullari
günahkârdir ve günahkârlarin en
hayirlisi da en çok tövbe edenlerdir.”
Yani günahtan sonra tövbe kapisi da
açiktir daima. Siz bu kapiya müracaat
ederseniz, kabul edilmeme, kovulma
ihtimali söyle dursun, büyük bir
sevinçle karsilanacaksiniz. Hatta
pismanliginizda samimi iseniz, “o
günahi hiç islememis” kabul edileceksiniz.
Mahcup edilmeyecek,
geçmisteki hatalariniz asla yüzünüze
vurulmayacaktir. O andan itibaren de
degil neslinizin yaptigindan sorumlu
tutulmak, kendi sicilinizde bile böyle
bir kayda rastlanmayacaktir. Yeter
ki tövbenizde samimi olun. Yeter ki
yaptiginizdan pisman olup af dileyin.
Bu böyledir: Inandigimiz yaratici,
cezalandirmak için can atan, cehennemde
yakmak için firsat kollayip
pusuya yatan, yarattiklarina iskence
etmekten haz alan bir ilah degil, kulunun
hatadan dönmesi için yolunu
gözleyen, samimi oldugunu görünce
de hemencecik affeden sonsuz merhamet
sahibi Rahman ve Rahim olan
bir Allah’tir. Kendisini “çokça affeden
ve çokça bagislayan” olarak bize tanitan
bir Allah.
Bu ay dosya olarak isledigimiz tevbe
meselesi bu açidan hepimiz bir imkan
ve firsat. Bu firsati dogru degerlendirenlerden
olmak umuduyla….