Insanlik tarihi boyunca hakkinda
bu kadar çok yazilan, hayati ve
sözleri bu kadar çok arastirmaya,
konusmaya, analize konu olan
baska bir isim var mi dünyada? Etkisi
bu kadar uzun süre ve bu kadar genis
bir alana yayilan baska bir yaratilmis
geçmis mi yeryüzünden? Ismi
bu kadar çok zikredilen, bu kadar
çok sitayisle kendisinden söz edilen
baska bir insanoglu gelmis-geçmis
midir su fani dünyadan? Kaba bir
hesapla, ismi her gün neredeyse on
milyarlarca kez muhabbetle anilan,
on milyarlarca kez kendisine salat,
selam, saygi ve baglilik ifadeleri
gönderilen baska bir benî adem var
midir? Insanlarin nefes alip verdigi
bütün toprak parçalarinda ve göklerde
meleklerce ve kâinatin sahibi
Allah tarafindan bunca övgüye kesintisiz
bir sekilde mazhar olan baska bir
yaratilmistan söz edebilir miyiz? Ve
bunun 14 asirdir (hatta yaratilisin ilk
anindan bugüne) kesintisiz bir sekilde
ve artarak böyle devam ettigini, O’nun
sürekli hayirla, duayla, selamla anilan
bir sahsiyet oldugunu düsünmek…
Ne muazzam, ne muhtesem, ne büyük
lütuftur bu! Ve nihayet bütün bunlarin
yaninda ve üstünde Allah’in habibi,
sevgilisi olmak, O’nun sevdigi (hatta
asik oldugu) bir kul olmak… Ne büyük
devlet, ne essiz ikramdir bu!
Insanlik tarihinde yaratilmislar arasinda
esi benzeri olmayan mükemmel
bir ilahi tablodur O.
Nuranî bir tablo.
Noksansiz, pürüzsüz, muazzez,
münezzeh ve mübarek bir tablo.
O’nun sairi ve asigi mübarek sahabi
Hassan bin Sabit’in o coskulu dizelerini
-Mahmut Kaya Hocamizin o çok
simsicak tercümesiyle- hatirlayalim:
“Akla sen gelirsin güzel denince
Senden daha sirin dogmadi bence
Bütün kusurlardan aritilmissin-
Sanki yaratildin kendi gönlünce.”
Evet, hakikatte O’ndan söz açmak, göz
kamastiran, nurdan ve isiktan bir tablodan
söz etmekle es-deger.
Bunun hemen ardindan sunu da ifade
etmeli ki: Biz Müslümanlar bilir ve
inaniriz ki sözlerimizle O’na bir seref
ve büyüklük katamayiz. O, Allah’in
övgüsüne, sevgisine, iltifatina mazhar
olmusken, biz O’nun büyüklügüne
ne ekleyebiliriz ki. Ancak sairin dedigini
deriz biz de:
“Ve mâ medahtü Muhammeden bi
makâlâtî
ve lâkin medahtü makâlâtî bi
Muhammedin”
“Ben yazdiklarimla, söylediklerimle
O’nu övmedim
Bilakis O’nunla kelamimi, sözlerimi
yücelttim.”
Burada yazdiklarimiz da bu babtandir.
O’ndan söz ederek O’nun feyiz ve
bereketinden bir hisse almayi, O’nun
sefaatine ermeyi umut ve niyaz ediyoruz.
Hepsi bu. Sadece bu. Zira biz O’na
ümmet olmayi sereflerin en büyügü,
O’na mensup olmayi ikramlarin en
yücesi olarak görür; Süleyman Çelebi
Hazretlerinin ifadeleriyle,
“Ümmetin oldugumuz devlet yeter
Hizmetin kildigimiz izzet yeter.”
deriz.
Bizler O’nu sevmeyi imanimizin
olmazsa olmaz bir parçasi olarak
kabul ederiz. O’nu övmeyi, O’ndan
söz etmeyi kulluk vecibelerimizin
bir geregi olarak görürüz. Kendisi
kendisine salat u selam getirmisken
(burayi bir kez daha okuyalim lütfen:
Kendisi kendisine salat u selam
getirmisken) bizler de O’nun mübarek
izinden gider, O’na salat u selam
getiririz:
“Allahumme salli ala seyyidina
Muhammed!”
*
Bu ayki dergimizde Peygamber
Efendimizi, dünyayi tesriflerinin ve
kutlu hicretlerinin yildönümünde bir
dosya olarak isledik. Hatirlayalim ve
hiç unutmayalim diye. O’nu daha iyi
anlamamiza vesile olmasini dileyerek
bu iki önemli ve tarihi olayi ele
aldik. Hayirlar getirmesini ve sefaatine
layik kilmasini Rabbimizden
diliyoruz.