Her yil Rebiülevvel ayi geldiginde;
içinde barindirdigi
sanli, kutlu ve özgün bir yildönümü
dolayisiyla bütün
kainati muhtesem bir esinti kaplar. Bu
esinti sayesinde gönüller inançlarini
tazeler, ruhlar durulanir. Müslümanlar
yaraticilarina olan iman ve ibadet askini
ve heyecanini hatirlar; peygamberleriyle
olan sözlesmelerini, vefalarini ve sevgilerini
pekistirirler. Dogudan batiya
kuzeyden güneye bütün Islam dünyasi,
insanligin serefi ve medar-i iftihari; kainatin
tanidigi en büyük peygamberin
dogumu münasebetiyle çesitli etkinlikler
düzenler. Kuskusuz bütün kalemler
bir araya gelip Hazret-i Peygamberle
ilgili özellikleri yazmaya çalissa; cümle
kitap ve kütüphaneler O’nun (sas) güzel
sifatlarini derlemeye tesebbüs etse; en
meshur hatipler gecelerini gündüzlerine
katarak hep O’nunla (sas) ilgili konussa
yine de o deryanin bir damlasini bile dile
getiremezler. O’nun (sas) gerçek mahiyet
ve ihtisamini ortaya koyamazlar. O’nun
(sas) yüce mevki ve makaminin küçük
bir parçasini dahi ifade edemezler. Evet;
hiç kuskusuz O’nu (sas) layik-i veçhiyle
en güzel bir sekilde ancak yüce Allah
takdir ve tavsif eder. Ali makamini ve
yüce sanini gerçek ve hakiki mahiyetiyle
ancak Allah ortaya koyar. Çesitli
millet ve topluluklar deger verdikleri
kendi büyüklerinin dogumlari münasebetiyle
farkli etkinlikler düzenliyorsa
Hazret-i Muhammed’in ümmeti bu
sevinç ve heyecani kendi peygamberlerinin
dogumu münasebetiyle yapmaya
daha layiktir ve en büyük hakkidir.
Neden olmasin ki! O’nun (sas) sani,
Allah’in kelami olan Kur’an-i Kerim’de
dile getirilmekte ve kiyamete kadar bu
devam edecektir. “Süphesiz ki sen pek
büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 4) ve,
“O kendi heva ve hevesiyle konusmuyor,
O ancak kendisine vahyolunani söyler.”
(Necm, 3) gibi ayetler buna örnek olarak
verilebilir.