Insanin bu dünyadaki yolculugu
hem uzun hem de engebeli,
inisli-çikisli yani mesekkatlidir.
Bunun yaninda yolculugun
her ani ve adimi kendisi için türlü
yeniliklere, sürprizlere de gebedir.
Varacagi menzili bilmeden, kendisini
neyin beklediginden habersiz yoluna
devam eder. Yolculugun bu dünyaya
bakan boyutunun son bulacagini bilir
yalnizca, o kadar. Ötesi ates çukuru
mu gül bahçesi mi, gitmeden asla
ögrenemeyecek. Yürüdügü bu yolun
nereye çikacagi konusunda hiçbir
fikri yok. Gelecek ile arasinda bir
perde vardir çünkü.
Gayb yani bilinmezlik hali insan için
söz konusudur tabi. Allah için ise
bilinmeyen, sürpriz hiçbir sey yoktur.
En küçügünden en büyügüne, olmus
ve olacak her sey Allah’in ilmi dahilindedir
ve kayit altindadir. Allah’in
bu bilme ve kayit altinda tutma haline
‘kader’ deriz ve ona iman ederiz. O
ilahi bilgiyle karsilastigimiz vakit
ondan haberdar oluruz ki buna da
kaza deriz. Dolayisiyla Allah’in bilmesi
ve Levh-i Mahfuz’da o bilginin
yazili olmasi insana, yanlis yollara
sapmada bir mazeret sunmaz. Nasilsa
benim hakkimdaki hüküm bellidir,
deyip o kaderin kazaya dönüsmesini
elleri kollari bagli bekleyemez. Çünkü
orada yazilanin ne oldugunu bilemez
asla. Bilmedigi için de iki ihtimal her
zaman mümkündür. Eger orada yazili
olana müttali olsaydik elimizde bir
tutamak olabilirdi. Ama bilmedigimiz
için, nefes alip verdigimiz sürece iyi
ya da kötü olma seçenegi önümüzde
durur. “Kalem kalkti, mürekkep
kurudu ve defter kapandi” sözünü
ancak kalemin ve defterin sahibi olan
Allah söyleyebilir.
Allah Teala ezelden hakkimizdaki
hükmünü vermis, kalem kurumus
ve defter kapanmistir. Bizim imtihanimiz
ise bu hükmün ne oldugunu
bilmeyisimizde saklidir biraz da.
Orada yazili olani bilmedigimiz için,
ne yapsam bos, hakkimda hüküm
verilmis, mesele bitmistir, diyemeyiz.
Çünkü buradaki tüm davranislarimiz
hakkimizda verilen o hükmü hakli
çikarir sadece. Kaderi bilmedigimiz
için olacaklardan dolayi onu suçlayamayiz.
Yani Allah’in bilmesi ve
bunlari kayit altina almasi demek
olan kaderimiz, bizi o davranisi
yapmaya zorlamiyor. Bilakis, biz
öyle davranacagimiz için orada öyle
yazilmistir.
Iste Allah Teala o sonsuz bilgisiyle
insanlara, yollarinin gelecegi hakkinda
ikazlarda bulunur. Neyin iyi
neyin kötü oldugunu, neyin mükafat
neyin ceza getirecegini onlara birer
birer izah eder. Iyiligin onlari nereye
götürecegini, kötülügün sonunun
nereye varacagini apaçik bir biçimde
onlara ögretir. Daima kötülükten uzak
durup iyilige yönelmelerini emreder.
Insan yolun ilerisi hakkinda bilgi
sahibi degildir, dedik, öyledir. Gelecek
bir muammadir bizim için. Umut
ederiz yalnizca, tedbir aliriz, plan
yapariz. Ama bu kadar. Ötesi gaybdir,
bilinmezdir. Allah, rahmetinin bir
tecellisi olarak bizim için muamma
olan yolun gelecegi hakkinda uyarilarda
bulunur. Denilebilir ki dinin en
dikkat çeken özelliklerinden birisi,
insani yolun muhtemel tehlikelerine
karsi mütemadiyen uyarmasidir.
Bu açidan rahmettir din. Zira Allah
insanlara tuzak kurmaz, kulunun
önüne pusuya yatmaz. Tam aksine
yolun bütün tehlikelerine karsi onu
dikkatli olmaya çagirir, çikabilecek
muhtemel sorunlara karsi teyakküz
halinde tutar.
Insanin bu dünyadaki yegane savunucusu,
yolun zorluklarina karsi
biricik destekçisi din yani Islam’dir.
Islam da selim fitrata bir çagridir son
tahlilde. Insanin hayrini ve iyiligini
ister daima ve onu ilk safiyetine döndürmek
için ilkeler vazeder. Kendisini
bulabilmesi için yol ve yordam ögretir.
Yolun tehlikelerine karsi kendisini
uyarir, mesakkatlerine katlanmak
ve selametle yolun sonuna varmak
hususunda tavsiyelerde bulunur.
Din insandan yanadir, onu savunur.
Müddei ya da müsteki degildir, müdafaa
eder onu. Daima tedbirli ve ayik
olmasini tembihler ona. Elindeki
imkanlarin her an elinden çikabilecegini,
onlara güvenip yolculugunu
tehlikeye atmamasini hatirlatir.
Temkinli olmasini ama asla ümitsiz
olmamasini ögütler. Allah’in, kendisi
için ne sürprizler, ne güzellikler
hazirladigini hatirlatir durur.
Din bir rahmettir insana. Din insani
savunur her zaman. Insani savunur,
insana ragmen.