Bize her firsatta ölümü ve
ölümden sonrasini hatirlatacak
dostlar lazim.
Dünyanin geçiciligini bize
fisildayacak hakiki arkadaslar.
Varsin agzimizin tadi bozulsun,
varsin keyfimiz kaçsin. Çünkü
insanin en büyük aptalligi, ölüm
pusu kurmus bekliyorken; onu hiç
hesaba katmamasidir. O pusuya
düsecegiz halbuki: Kaçis ve kurtulus
yok. Ama unutkanlikla malul
oldugumuz için bu apaçik hakikati
unutuyoruz siklikla.
Halbuki din, öleceksin, diyor. Akil,
tarih, tecrübe de bunu teyit ediyor.
Ama insan ebedi yasayacakmis
gibi, ölüm ona hiç gelmeyecekmis
hayatina devam ediyor. Bu
cehaletin ötesi yok. Ahmakliktir
bu. Mutlak gerçek olan ölümü ve
ebedi ahireti yok sayip muhtemel
-ve nihayetinde geçici- olan dünya
hayatina ve zevklerine dört elle
sarilmanin, budalaliktan baska bir
açiklamasi olamaz zira.
Mülk suresinin baslarinda, içinde
“ölümü ve hayati yaratan” ifadeleri
geçen ayet ne kadar düsündürücü.
Ölümün hayattan önce zikredilmesi
ne kadar ince. Yani bu dünyada
hayat yok, asil hayat ölümden sonra
basliyor. Burasi yurdumuz degil.
Oysa biliyoruz ki ölümün en büyük
habercisi hayattir ve olmazsa olmaz
sarti da dogmaktir. Dogduysak ve
yasiyorsak, kaçis yok, ölecegiz!
Aslinda ölecegimizi, ondan kaçamayacagimizi
biliyoruz ama bana
öyle geliyor ki buna inanmiyoruz.
Aklimizin kabul ettigine kalbimiz
inanmak istemiyor. Bilmek ve
inanmak baska sey çünkü...
Sunu aklimizda tutalim: Ölüm ceza
degil, hayat da mükafat degildir.
Hatta bazen insan, hayatla cezalandirilip
ölümle ödüllendirilebilir.
Ikisi de bir yüce takdir meselesidir.
Hayri ve serri biz bilemeyiz, ancak
Allah bilir.
Unutmayalim ki; hesap g ünü
yaklasiyor, ölüm bir nefes uzaklikta.
Hatta o kadar bile degil...
Uzun planlar yapmaya vakit yok,
kirli hesaplar yapmaya gerek yok.
Dünya iste, hepi-topu bir kaç gün.
Hiç kimseye isini bitirme firsati
vermedi bugüne kadar, bundan
sonra da vermeyecek. Zaten burada
isler de bitmez hiçbir zaman. Bin yil
ömrümüz olsa yine eksik bir seyler
kalacaktir.
Yeryüzünü bütün genisligine ragmen
baskasina dar kilan, dünyayi
cehenneme çeviren insana bir ölüm
ve ahiret suuru lazim. Kadinlari,
çocuklari, hayvanlari katleden,
çevreyi mahveden zalim insana
ölümden sonrasini hatirlatmak
lazim. Çünkü insanin vahsiligini
ancak ahiret suuru ve hesap inanci
durdurabilir.
Su da var: Ahiret inanci bir müminin
en güçlü motivasyonudur.
Fanilik duygusu, büyük bildigimiz
sikintilari küçültür, basit
hale getirir. Ölüm suuru, her
zaman önümüzde daha önemli bir
meselenin varligini haber verir,
rahatlatir. Karamsarliga lüzum yok
yani, büyük bir gün var önümüzde
nihayet.
Vefat eden dostlarimizin ardindan
keske deriz, üzmeseydim, arada bir
selam verseydim, hatirini sorsaydim.
Oysa hayatta olan dostlarimiz
var ve onlar da ölecek elbette. Belki
de biz ölürüz önce, kim bilir. Öyleyse
selamlasalim, helalleselim, hesaplari
ahirete birakmayalim.
Söyledigimiz her söz son sözümüz,
yaptigimiz her is son isimiz;
bugün son günümüz, su namaz
son namazimiz olabilir. Belki bu
son bakisimiz, su son lokmamizdir.
Yani her karsilasma bir vedadir
aslinda. Emanetçiyiz. Hiçbir seyin
sahibi ve hakimi degiliz.
Ölecegiz ya Hu, ölecegiz iste.
Çok sükür, bin sükür!