Allah’in dinini yeniden ve
yeniden tanimlamaktan bir
vazgeçebilsek keske, teslim
olsak, sussak uzun uzun ve
Müslüman olsak... Dünyada su kadar
milyar gayri-müslim karanliga bogulmus
davet beklerken, birbirimize
‘gerçek’ Islam’i anlatmaktan, dahasi
birbirimizi tekfir etmekten yorulmadik
mi! Birbirimizi kirmak, alt etmek
için sarf ettigimiz enerjiyi disimizdakilere
yöneltebilsek ne çok sey
degisecek. Ama sanirim buna cesaretimiz
yok, çünkü hakkiyla temsil
ettigimizi düsünmüyoruz aslinda.
Korkumuzun temelinde bu var zannimca.
Evet, cesaretimiz yok bunu
yapmaya çünkü yüzümüz yok.
Oysa Müslüman olmak, dogru bir
Islami örnekligi ortaya koymak
yani temsiliyet de degil midir ayni
zamanda! Ruz-i mahserde kafirler,
Allah’im sana inandiklarini iddia
edenler, senin dinini bana sevdirmediler,
deyip bizleri sikayet etse,
verecek cevabimiz var mi? Bu bahane
onlari kurtarmaya yetmeyecek, evet
tamam da, hiç düsündük mü, bu serzenisin
bize bakan tarafinda haklilik
payi var mi acaba diye?
Sinirlarimizi dogru belirleyelim:
Vazifemiz Islam’i tanimlamak degil,
bizden istenen bihakkin Müslüman
olmaktir. Müslüman olabilirsek dilimizin
bir sey söylemesine lüzum
kalmayacak, halimizin tebligi yetecek.
Bilmeliyiz ki Islam, sadece
baskalarina anlatacagimiz bir fikir,
bir ideoloji degildir. Müslümanin en
baslica görevi dini yasamaktir. Her
Müslüman onun birinci dereceden
muhatabidir. O da bir hayat olarak
görünmek ister. Hem yasamak tebligin
de en etkili yolu degil mi zaten?
Onu ideolojilerden ve muharref dinlerden
ayiran da burasidir.
Yazdiklari/ söyledikleri ile tutarli
bir hayat yasamayi emreden ve
“Neden yapmadiklarinizi söylüyorsunuz”
diye soran Islam’dir. Seküler
hayatta bu birlikteligi/ tutarliligi
dayatan bir ahlak yok. Fikir-amel
birlikteligi Islam’in vazettigi en temel
yasalarindan bir tanesi oldugu için
Müslümanlarin ilkeleriyle tutarsizligi
bizi sasirtir ama sekülerlerden öyle
bir beklentimiz olamaz.
Sunu görelim artik: Süslü sözlerle
insanlari etkileyemeyiz. Bizden çok
daha iyi konusanlar, yazanlar var zira.
Müslüman, farkini ve etkisini Müslümanca
yasayarak gösterir ancak.
Geçmis büyüklerimiz sözlerinden
çok hayatlariyla insanlari etkilediler.
Nihayetinde bu din bir fikirden çok
bir hayat olarak yeryüzüne yayildi.
Müslümanlarin hayatlarina tasidiklari
güzel örneklikler genis halk
kitlelerini Islam’a yönlendirdi.
Öyleyse kulagimiza küpe olsun: Dini,
bir retorige, bir edebiyat ve hitabet
malzemesine indirgemekle dine
hizmet etmis olmuyoruz, bilakis onu
daraltmis oluyoruz. Din bir tavirdir,
hâldir, durustur. Din insanda bir hâle
ve hayata dönüsmek; ibadet suuruyla
ahlak, adalet ve merhamet olarak
tecelli etmek ister. Bunun ötesi söylemdir,
iddiadir, lafazanliktir. Ötesi
‘kil u kal’dir.
Acizane benim, dinin tamamindan
anladigim imandan sonraki su birkaç
kelimedir: Merhamet, emanet, adalet,
güzel ahlak... Ki bunlar da tamamiyla
hayatla ilgilidir. Bunlardan yoksun
bir dindarlik anlayisi sakattir, noksandir,
arizalidir.
Tabi Müslümanlarin temsil sorunlarindan
ve ehliyetsizliklerinden
cesaretle din hakkinda haddini
asanlar da var. Olan bitenin Allah’in
takdiri disinda gelistigini zanneden
bu birileri, özellikle Müslümanlarin
dirayetsizligine ve yetersizligine
bakarak “dinler dönemi kapaniyor”
diye ahkam kesiyor. Oysa Allah var ve
son sözü daima O söyler. Beseri iddialar
yine eskiyecek ama Islam daima
taze ve yeni kalacaktir. Yasayanlar
bunun böyle oldugunu göreceklerdir.
Mensuplarinin liyakat sorunu ayri,
Islam’in Allah’in son ve tamamlanmis
dini olmasi apayri bir bahistir.
Iman ediyoruz ki her an ve her yerde
Allah’in hükmü caridir, yürürlüktedir.
O’nun iradesi disinda bir yaprak
bile kimildamaz, bir yagmur tanesi
bile yere inemez. Olan biten ve olacak
bitecek ne varsa O’nun gözetimi,
denetimi ve her seyi kusatan engin
bilgisi dahilindedir. Mutlak hüküm ve
hükümranlik O’nundur. Celle celalüh.
Biz de O’na teslim olmusuz, velhamdulillah.