(Bu makale, Seyh Muhammed Muta’ Haznevi Hazretlerinin sohbetlerinden derlenmistir.)
Her yil 12 Rebiü’l-Evvel’de (Miladi 20 Nisan’da) varliga mübarek bir münasebet, degerli bir hatira zuhur ediyor ve bu kalplerdeki inancimizi yeniliyor, ruhlarimiza safasini yeniden döndürüyor. Dogudan batiya, kuzeyden güneye tüm Islam âlemi en faziletli yaratilmis, en degerli insan ve bütün insanligin bildigi en büyük resulün dünyaya gelisini kutluyor.
Kalemler ne yazarsa yazsin O’nun (sas) gerçek vasfini anlatamaz. Efendimiz Hazret-i Muhammed’in (sas) saninin ve degerinin yüceligini, makamini ve kadrinin hakikatini sadece yüce Yaradan bilir. O’nun (sas) vasfi Allah’in kelaminda zikredilmis ve kiyamete kadar okunacak olan Kur’an’da belirtilmistir. Allah Teala söyle buyurur: “Hiç süphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem, 4) Baska bir ayette de söyle buyuruyor: "O, nefsinin arzusundan konusmuyor! O’nun söyledikleri, bildirilen vahiyden baska bir sey degildir.” (Necm, 3-4) Bundan daha büyük vasif var midir ey insanlar?
Hatta Allah (cc), habibinin ismini sözde ve inançta Islam’a giris anahtari olan kelime-i sehadette kendi adiyla birlikte zikretmistir. “Sehadet ederim ki Allah’tan baska Ilah yoktur ve yine sehadet ederim ki Muhammed Allah’in resulüdür” diyoruz.
Sehadet kelimesinde Allah’in ismiyle birlikte Efendimiz Muhammed’in (sas) ismini zikretmeyen Islam’a girmis olmaz. Ayni sekilde namazda da Efendimizin ismi Allah Tealanin ismiyle birlikte zikredilir. Tesehhüdde, tahiyatta Allah’in ismiyle birlikte Efendimizin ismini zikretmeyenin namazi kabul edilmez. Bundan daha büyük yüceltme ve daha büyük bir makam var midir?
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan Dergisi Nisan 2013 sayisinda.)