Dergimizin bu sayisinda çok önemli bir meseleyi dosya konusu olarak belirledik. Basligimiz “Emir bi’l-maruf nehiy ani’l-münker”. Müslümanin nefes alip verdigi sürece bu noktadaki mesuliyeti devam edecektir kuskusuz. Biz de dergimizin bu sayisinda bu hayati vazifeleri kendi açimizdan gündeme getirmeye ve kardeslerimize de hatirlatmaya niyet ettik. Bu ayki yazimizda, yayinlanan eski bir yazimizdan da istifade ederek, özellikle “maruf” kavrami üzerinde durmak ve bu derin ve güçlü kavramin kökenine dair bazi tespitlerde bulunmak istiyoruz.
***
Kur’an-i Kerim meallerinde genellikle iyilik diye çevriliyor ‘maruf’. Eksik, dahasi yanlis bir çeviri. ‘Emir bi’l-maruf’u ‘iyiligi emretme’ diye çevirmek de, bana kalirsa kolayciliktir. Ya da ezberciliktir en hafif tabiriyle. Veya bir klisedir, gidiyor. Öyle ya bu yaklasimin bizi götürecegi nokta su olacak: Maruf iyilik, ihsan iyilik, birr iyilik, ikram iyilik, lütuf iyilik… (Gerçiashabu’l-yemin’deki yemini söz, vaat diye çevirenleri gördükten sonra bu hafif kaliyor ya, neyse, konumuz tercüme cinayetlerini konu etmiyoruz.)
Surasi da önemli: Maruf, kavram olarak ne kadar bize aitse bunu iyilik diye yuvarladigimizda o kadar orta mali ve sahipsiz bir seye dönüsüyor.
Bir de ‘nehiy ani’l-münker’ var tabi, onu da ‘kötülügü yasaklama’ diye çeviriyoruz çogunlukla. Hâlbuki ‘maruf’un karsiti olarak kullanilan ‘münker’ de kötülükle sinirlandirilamayacak kadar genis bir kavramdir.
Peki nedir ‘maruf’ öyleyse?
Maruf, içinde iyiligi de barindiran ama çok daha genis ve zengin bir anlam dünyasina sahip olan bir kelime. Kavramimizin bilme, tanima ile ciddi bir yakinligi ve akrabaligi var.
Bir yönüyle toplumun ortak aklidir maruf, üzerinde ittifak edilen davranis ve düsüncelerdir. Temel referanslarla ve külli ilkelerle çelismedigi sürece bu anlamiyla da maruf, hukukun ana ilkelerinden birisidir. Zaten bu çerçevede kaldigi sürece ‘örfe uygunluk’ da emredilmistir.
Dolayisiyla marufun, bilinen, genis halk topluluklarinca -onaylanan anlaminda- taninan bir yönü var. Ve de yasayan. Maruf toplumun, tarihinden alip bugüne tasidigi mesru bir damardir. Bu yönüyle kavramimiz, kökdasi olan ‘örf’e çikar.
Bu durumda münkerin de bilinmeyen -toplumca onaylanmayan anlamindaki- taninmayanla açiklanmasi gerekir. En azindan bu yol takip edilerek kavrama yaklasmak lazim.
Bana kalirsa, maruf kavram olarak bizi gelenege davet eder (burada, hangi gelenek, sorusu önemlidir tabii) ve yeni diye takdim edilen her seye karsi dikkatli, en azindan ihtiyatli olmaya çagirir. Direnme degil, tümden reddetme asla degil, süphe payini birakma sadece. Zaten marufun sinirlarinin belli ve kesinlestirilmemis / keskinlestirilmemis olmasi da farkli zaman ve mekânlarda farkli degerlerin olabilecegine isarettir ki bu da her halükârda bizi yenilenmeye götürür. Süpheyle karsilanmasi gereken ‘yeni’nin de bu olmadigi açiktir.
***
Bir kökten türeyen tüm kavramlar arasinda, derinlerde, akrabaliktan dogan bir bag vardir. Bu kavramlar özgünlesip kendi özel anlamlarina kavustuklarinda da kökleriyle iliskilerini söyle ya da böyle devam ettirirler. Bu anlamda a-r-f kökünün tüm türevleri de birbiriyle çelismeyen ve birbirini güçlendiren yapidadirlar. Marifet, irfan, maarif, arif ve digerlerinin, özel kavramsal (istilahi) karsiliklari olmasina ragmen, kök anlamlari olan ‘bilme, tanima’ ile iliskileri kesilmemistir.
Marufun marifet ile akrabaligi, onun askinliga kapi aralamasini saglarken, asla kültür diye çevrilemeyecek olan irfanla iliskisi ise bizi bir medeniyet meselesiyle yüzlestirir. Egitim diyerek kusa çevirdigimiz maarifle akrabaligi ise bize bambaska bir dünyanin kapisini aralar.
Eger kökleri bir anne kabul edersek, a-r-f kökü için “analar ne kavramlar dogurmus” demek gerekebilir. Çünkü bu batindan irfan, marifet, maruf, maarif, örf, tarif, arif, arefe (arife), araf gibi her biri baska bir dünyaya açilan kavramlar çikmis ki bu da her köke nasip olacak bir zenginlik degildir.
(Buraya merakli kardeslerimiz için küçük bir not düselim:
Bu gibi konularda çok önemli çalismalar yapan merhum Sakir Kocabas Hoca’nin eserleri, özellikle Islam’da Gerçeklik Kavrami kitabi, muhakkak basvurulmasi gereken temel bir eserdir.)