BÜYÜK ALIM VE SUFI: CAFER-I SADIK (ra)
SAADETTIN ACAR
Büyük müçtehid. Ehl-i Beyt’in büyük alimlerinden.
Hazret-i Hüseyin’in oglunun torunu.
Tam adi Ebu Abdillah Cafer bin Muhammed
el-Bakir bin Ali Zeyne’l-Abidin bin Hüseyin bin Ali
bin Ebu Talip’tir.
Büyük imam ve alim Cafer-i Sadik Hicret’in 80 ya da
83. yilinda Medine’de dogmustur. Annesi Hazret-i
Ebubekir’in oglunun torunu Ümmü Ferve’dir.
Hazret-i Cafer’in, Ebu Ismail ve Ebu Abdillah gibi künyeleri,
en meshuru Sadik olmakla birlikte Sabir, Tahir,
Fazil gibi de lakaplari vardir.
Soy itibariyle Hazret-i Cafer, anne tarafindan Hazret-i
Ebubekir es-Siddik’a, baba tarafindan da Hazret-i Ali’ye
ulasmaktadir. Birkaç evlilik yapan Hazret-i Cafer’in bu
evliliklerden on çocugu olmustur.
Ehl-i sünnet alimleri kendisini her zaman büyük ve
fazil bir alim olarak kabul etmis ve saygiyla anmislardir.
KERIM OGLU KERIM: HAZRET-I YAKUP VE OGLU HAZRET-I YUSUF
DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Peygamber Efendimizin, “Kerim oglu kerim
oglu kerim oglu kerim; Ibrahim’in oglu
Ishak’in oglu Yakup’un oglu Yusuf ’tur.”
(Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 19) buyurarak yücelttigi
iki peygamber, Yakup (as) ve oglu Yusuf’un (as) hayat
hikayesi Kur’an-i Kerim’de kissalarin en güzeli olarak
ifade edilir. Kerim; cömert, serefli, ahlakli ve asaletli
kimselere verilen bir sifattir. Kerim olan iki zatin
anlatildigi bu kissa da elbetteki en güzel kissa olarak
isimlendirilecektir.
Yakup (as), Hazret-i Ibrahim’in torunu ve Hazret-i
Ishak’in ogludur. Yakup (as), Kur’an-i Kerim’de Israil
olarak da isimlendirilir. Onun soyundan gelenler Beni
Israil -Israilogullari- olarak anilir. Yusuf da (as) onun
on iki oglundan biridir.
TASAVVUF SÖZLÜGÜ
ÖMER ASLAN
RAGBET:
Sözlükte ragbet; ümit ve arzu
etmek, istek duymak, meyletmek,
ihlasla yalvarip yakarmak
anlamina gelmektedir. Istilahta
ragbet, Kuseyri’nin (v. 1072)
ifadesiyle; nefsin sevaba, kalbin
hakikate ve sirrin Hakk’a meyletmesidir.
Kur’an-i Kerim’de
Zekeriyya ve Yahya peygamberlerden
bahsedilirken onlar
için, ümit ederek -regaben- ve
kaygi duyarak -reheben- bize
yakarirlar.” (Enbiya, 90)
denilmektedir. Ragbet ile dua
etmek hadis-i seriflerde de
(Bkz. Buhari, Daavat, 5) tavsiye
edilmektedir.
Tasavvuf kaynaklarinda ragbet
genellikle rehbetle -rehbet:
kaygi duyma, korkma- birlikte
düsünülür. Ragbet bir mertebe
olarak düsünüldügünde recadan,
rehbet ise havftan üstün
olarak görülür. Gazzali (v. 1111)
nefs, kalp ve sirla ilgili olarak
ragbetin üç seklinden bahseder.
Ona göre nefsin sevaba,
kalbin hakikate, sirrin Hakk’a
ragbetinden söz edilebilir. Ibn
Arabi de (v. 1240) ragbetin üç
türlü oldugunu söyler. Buna
göre birincisi sevap ummaktir;
bunun mahalli nefs olup
siradan halk içindir. Ikincisi
kalbin hakikate, üçüncüsü ise
sirrin Hakk’a ragbetidir. Bu
ikisi ise veliler ve arifler için
söz konusudur.
DERVISLIK NE GÜZEL SULTANLIK IMIS
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Dervis, Farsça bir kelime olup; dilenci, fakir
manasina gelmektedir. Bir tasavvuf terimi olarak;
tasavvufi hayat tarzini benimsemis olan
kimse anlaminda kullanilmaktadir. Ilk dönemlerde
dervis kelimesi, Arapçadaki fakir kelimesinin karsiligi
olarak zahit ve sufileri ifade etmekteydi. Burada fakirlik,
hem gerçekten dünya malina sahip olmamak hem de
dünya malina sahip olsa da Allah’a olan muhtaçliginin
farkinda olmak ve dünya sevgisini gönle koymamaktir.
“Ey insanlar, hepiniz gerçekten Allah’a muhtaçsiniz.
Hiçbir seye ihtiyaci olmayan ve her türlü övgüye layik
olan birisi varsa, o da Allah’tir.” (Fatir, 15) ayeti, insanin
her daim fakir ve Allah’a muhtaç oldugunu dile
getirmektedir. Dervis kelimesi zamanla daha genis bir
anlam kazanarak tasavvufi hayat tarzini benimseyen
kimselerin genel adi olmustur. Bu minvalde, herhangi
bir tarikata bagli olan kimseler için de mürit kelimesiyle
es anlamli olarak kullanilmaktadir. Naksi dervisi,
Mevlevi dervisi, Kübrevi dervisi gibi.
IRADE SAHIBI OLMAK VE HAKTA ISRAR ETMEK
SAID YAVUZ
Bismillah’tan sonra sunu bilir sunu derim,
bir insan her gün bir deniz kiyisina inse ve
denize senden geçecegim, bir gün gelecek senin
üzerinde yürüyecegim dese ve bunu büyük bir israr ve
inatla sürdürse, o denizden geçmese bile, bir gün gerçekten
onun üzerinden yürümek ona nasip olmasa bile
onun üzerinden yürümekten daha büyük bir is ortaya
koymus olur. Irade, sabir, israr. Bir insani güzel kilan
bu degil mi?
Kendisini cehenneme atacak olana da irade gösterir
insan. Israr eder, bir kötülügü sürdürmekte. Insana
cehennemi verenle cenneti bahseden ayni sey, israr. Bir
sey üzerinde inatla daim olmak. Ne olursa olsun geri
adim atmadan devam etmek. Her türlü gevseklikten
kaçip ona yogunlasmak.
YENIDEN DÜSÜNMEK IÇIN
MONA ISLAM
Türkiye’de, genisletirsek
Islam cografyasinda
bugün otantik, özgün bir
düsüncenin varligindan söz edebilir
miyiz? Bizim dünyaca ünlü birkaç
mütefekkirimiz, filozofumuz, dünyaya
yeni bir teori, yeni bir bakis
açisi sunmus bir ilim adamimiz var
midir? Elbette say ve gayret gösteren
insanlar bulunmaktadir. Son
dönemde sayisi gittikçe artan ilim
meclisleri, paneller, gençlerin yüksek
lisans düzeyinde çesitli alanlarda
egitim almasina imkan taniyan enstitüler,
hamiyetperver hocalar var,
Allah’a sükür. Ancak halen otantik
bir düsünce, bir üslup gelistirebilmis
degiliz. Bati’ya baktigimizda
bir yanda Kita Avrupasi düsüncesi,
diger yanda Anglosakson düsünce
denebilecek, içinde çok sayida ekoller
barindiran, kendine has, dünyaya
söyleyecek sözü olan, çesitli renkler
barindiran bir düsünüs faaliyeti
halen canli olarak devam etmekteyken
bizim Türk düsüncesi
yahut Orta Dogu düsüncesi, Kuzey
Afrika düsünce ekolü, Hint kitasi
veya Malay takim adalari üslubu
denecek düsünce ekollerimiz var
mi? Bizim çabalarimiz ferdi hamiyetlerden
olusuyor ve bir kolektif
düsünce gelenegi olusturmak için
yeterli degil. Adeta küçük küçük
havuzlarimiz var ama bir nehir olusturmuyorlar.
Nedeni bulmak sorunu
çözmede ilk adim olacagindan bu
yazida bunun nedenleri üzerine
düsünmek istiyorum.
BIR KUTUP YILDIZI: IHYA-U ULUMI'D-DIN
AHMET EDIP BASARAN
Imam Gazzali Hazretlerinin dilimize
Dalaletten Hidayete olarak da çevrilen
El-Münkizu Mine’d-Dalal isimli eserini bu
kösede daha önce yazmistik. Mezkur yazida, akla,
bilgiye perestis eden, imani kupkuru bir rasyonalizme
kurban eden algiya karsi vahyi ve nübüvveti öne çikaran
dipdiri soluguyla Gazzali Hazretlerinin bir yeniden
insa sürecine girdigini belirtmistik özellikle. Insadan
sonraki süreç elbette ihya olacakti. Nitekim Gazzali
Hazretleri çaglari asan o büyük, mufassal kitabiyla
Islam ilim geleneginin en temel metinlerinden birini
bir ufuk olarak önümüze koydu: Ihya-u Ulumi’d-Din.
TIBB-I NEBEVI ILE SIFA BULALIM
KEMAL ÖZER
Hadis-i seriflerde ilmin, din ve beden olmak
üzere iki subeden mütesekkil oldugu belirtilir.
Hazret-i Peygamber (sas) insanliga hem din
hem de beden ilimlerini ögretmistir. Bedenle ilgili nasihatlerine
Tibb-i Nebevi/Tibbü’n-Nebevi denilir.
Tibb-i Nebevi hem Kur’an-i Kerim’deki hem de Hadis-i
seriflerdeki bedenle yani tipla ilgili emir ve nehiyler
bütününe verilen isimdir. Bu hem beslenmeyi hem
koruyucu hekimligi hem de kismen tedavi usullerini
ve ahlaki umdeleri ihtiva eder.
Asil hedefi, insanin dünya hayatini sihhatli bir sekilde
sürdürmesini saglamaktir. Çünkü ruhun dünyevi görünümü
olan beden de insana emanettir ve insan, onu
muhafaza ile memurdur. Bir beden ilmi olan tibbin bir
diger adi da ilmü’l-ebdandir. Yani beden ilmi!
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan'in 76. sayisinda.)