Mübarek Ramazan ayini geride biraktik, çok sükür.
Bu ay, hepimizin hayatinda söyle ya da bir iz, bir
tat birakti. Herkesi az ya da çok iyiye ve güzele
biraz daha yaklastirdi. Iyi huylar edindik, ibadetlerimizi
yogunlastirdik, merhameti, digergamligi yeniden hatirladik.
Simdi Ramazan sonrasini yasiyoruz. Bu dönemde
dikkat etmemiz gereken bazi hususlar var, onlari iskalamamak
lazim. Çünkü çogumuz Ramazandan sonra
-maalesef- yine eski hayatlarimiza dönüyor, bu ayi vesile
kilarak basladigimiz güzel huylari terk ediyoruz. Bir nevi
Ramazan Müslümanligidir bu. Ramazanda dine siki siki
sarilan, Allah’i hatirlayan, kisacasi ibadetle yogunlastirilmis
bir ay geçiren fakat bu ay bittikten sonra sanki
sorumluluklari bitmis gibi yanlislarina yeniden baslayan
bir anlayistan beslenen bir Müslümanligimiz var.
Sunu tesbit edelim: Tabii ki Ramazan-i serif, arindiran,
temizleyen, günahlari affettiren bir ay; insani anasindan
yeni dogmus gibi paklayan. Ve yine tabii ki teravih gibi,
oruç gibi, mukabele gibi bu aya mahsus ibadetler de var.
Bu dogru. Yanlis olan su: Bu ay mübarektir diye bu aya
mahsus ibadet etmek, ibadetleri kullugu bu aya hasretmek/
hapsetmek. Onun mübarek olmasi, diger aylarin
mübarek olmadigi anlamina gelmez ve bu yanlis varsayimdan
yola çikarak bu ayda ibadete yogunlasmamiz diger
aylarda günaha girmemize cevaz vermemeli, vermez.
Dolayisiyla Ramazan sonrasi da ayni dikkat ve heyecanla,
ayni korku ve ürpertiyle Allah’a ve dine sarilmali ve bir
dönemlik Müslüman olmaktan kaçinmaliyiz.
Unutmayalim ki her geçen gün ömrümüzden bir seyleri de
beraberinde götürür: Gençligimizi, sagligimizi, azmimizi…
Zamanin geçtigini söylerken, beraberinde birçok firsatin,
imkanin da geçtigini söylüyoruz aslinda. En azindan bunu
hesap etmemiz gerekiyor herhalde. Biten, tükenen sadece
zaman degildir, ömrümüzdür, bir daha geri gelmesi mümkün
olmayan hayatimizdir, sagligimizdir, gençligimizdir.
Verdigimiz her nefes, bu dünyayla iliskimizi biraz daha
kopariyor, onunla baglantimizi biraz daha gevsetiyor,
ayni zamanda öte tarafa, ahirete de bizi bir adim daha
yaklastiriyor. Tabi ki Ramazandaki zamanlarin geçmesi
ise daha büyük esefle anilmasi gerekir. Çünkü Ramazanda
zaman daha degerli ve normalinden çok daha pahalidir.
Ramazanin bosa geçirilmis her ani, bir ömre bedeldir
çünkü. Ama Ramazan ayinda idrakine vardigimiz bu
mühim noktayi ondan sonra da devam ettirmenin bir
mümin sorumlulugu oldugunu unutmamak gerekir.
Vaktin degerini bilmek
Dünyaya ait ugraslarin ya da insani dünyaya baglayan
çabalarin en önemli özelligi, zamanin nasil geçtigini insana
hissettirmemesidir. Bir film seyrederken, bir maç izlerken,
ya da keyif veren herhangi bir ugrasin pesinden kosarken
zamanin nasil geçtigini bilemez insan. Çünkü dünya,
zamani anlamsiz ve degersiz hale getiriyor. Bunun yaninda
ibadetlerin özünde ise zamani kavramak, tabir yerindeyse
onu gidim gidim yasamak/yasatmak vardir. Zamani en
küçük yapitaslarina ayirmak, en ince detayina kadar hissetmek,
tadina vara vara koklamak yani…
Surasi kesin: Zamanin degeri Ramazanla daha iyi anlasilir.
Tipki sikintida olan birisi için nasil ki zamanlar uzuyor,
saatler yila, aya dönüsüyorsa, insanin oruçlu oldugu anlar
da insanin gözünde uzar. Genellikle küçük zaman birimlerinin,
mesela saniyenin degeri yokken böyle durumlarda
onlar bile çok büyük bir ayricaliga sahip olur. Ramazan
da insanlarin dikkatinde adeta zamani donduruyor, ani
ölümsüzlestiriyor.
Iste bu suuru Ramazan sonrasinda da devam ettirmeli,
vaktin bize emanet oldugunu ve kazasinin mümkün olmadigini
aklimizdan çikarmamaliyiz.
Ve namaz...
Ezani, bir de iftari bekleyenlerin heyecanlarinda görmek
ve bu bekleyisin ve fiziki sikintinin ezanla nasil giderildigini
düsünmek gerekir. Hakikatte ezan, her zaman bizi ayni
seye davet eder, bize ayni seyi haber verir: Kurtulus, bolluk,
genislik… Hiç olmazsa Ramazanda bunu fark etmeli,
anlamali degil miydik? Ve nasil ki Ramazanda müezzinin
sesi bize, o ana kadar –dört gözle yolunu gözledigimiz,-
bekledigimiz bir haberin müjdesini veriyorsa, her gün ve
her vakit okunan ezan da aslinda bizi ayni genislige, ayni
bolluga çagiriyor aslinda: Dünya sikintilarindan bizleri
çekip çikaracak ve bizleri kanatlandirip uçuracak bir yolculuga
çagridir her ezan gören gözler, düsünen beyinler
için…
Aslinda daima, iftar ezanini bekler gibi ezani beklemeli
degil miydik? Namazin vaktinin girdiginin ilani olan ezani,
her vakit, iftar vakti ezanini arzuladigimiz gibi arzulamamiz
gerekmez miydi?
Evet, Ramazan-i serif bitti ama kulluk ve mükellefiyet
nefes aldigimiz sürece devam edecek.