SAADETTIN ACAR | Mart | 2018 | BASLARKEN
Insani, diger tüm tanimlarinin yaninda etkilenen, etkilenmeye müsait olan bir varlik olarak da tarif edebiliriz. Çünkü o sadece diger insan¬lardan degil, gördügü, duydugu, hissettigi her seyden, canli ve cansiz bütün varliklardan bir sekilde etkilenir. Bu etkilenme bazen içe dogru ve enine, bazen disa dogru ve boyuna olabiliyor. Yaradilisi itibariyle insan, merak eder, düsünür, sorar ve sorgular çünkü. Bu da onu kainattaki diger yaratiklarla mütemadiyen etkilesim halinde kilar. Insan kelimesinin türedigi köklerden biri olan “üns”te de, aslinda onun sosyalligine, disariyla temas kurmaya müsait hatta mecbur olusuna ince bir isaret vardir. Neticede her kavram ve kelime, ne kadar yeni ve farkli anlamlar kaza¬nirsa kazansin, bir sekilde türedigi kökün izini ve kokusunu üzerinde tasimaya devam eder. Iste insanin “öteki”yle bir sekilde bu temas kurma zorunlulugu, onu etkilesime müsait hale getirir. Burada bir kavram olarak kullandigimiz “öteki” ile, her insan ferdinin disindaki bütün varliklari; diger insanlari, hayvanlari, dogayi, kisacasi yaratilmis her seyi, hatta Yaratici’yi da kastettigimizi belirtmeden geçmeyelim. Ayni sekilde kendi içinde ve kendinden ayri olan seytani ve nefsi de bu “öteki” kavraminin içinde gördügümüzü ifade edelim.
Etkilenmek kötü bir sey mi peki? Kestirmeden, degil tabi, cevabini verebiliriz. Çünkü insan, maddi ve manevi anlamdaki tekamülünü, ötekiyle bir sekilde iliski kurma¬dan tamamlayamaz. Yükselme veya derinlesme, ötekiyle sahici ve sahih bir iliski kurulmadan gerçeklesemez. (Bu arada yükselmek ve derinlesmek birbirinden bagim¬siz veya birbirine zit olan kavramlar degildir hakikatte. Derinlesme olmadan yükselme olmaz çünkü. Ya da söyle söyleyelim: Yükseldikçe derinlesir, derinlestikçe yükse-lir insan. Tabi bizler fizikle kusatildigimiz için, ayni anda gerçeklesen bu olayi sadece bir açidan görebiliyor, ona sadece bir boyuttan bakabiliyoruz. Sasilik biz de yani.) Bu anlamda öteki, insan için olgunlasma ve hakikate ulasma yolunda bir imkan, ayni zamanda taninmasi, anlasilmasi ve hesaplasilmasi gereken bir imtihan olur. Bunun için insanin, askin ya da içkin yolculugunu temassiz, bir basina ve mahlukattan soyutlanarak tamamlayabilmesine imkan yoktur.
Bu anlamda bir insan geleneginden ve kültüründen söz etmek mümkün olabilir belki. Temaslarin, etkilesimlerin büyütüp gelistirdigi ve adeta tarihin, rahminde saklayip korumaya aldigi bir gelenek. Derin bir bahis burasi, boyumuzu asar.
Insan için tüm bu söylediklerimizi medeniyetler, ideo¬lojiler, kültür ve gelenekler için de söylemek mümkün. Onlar da kendi “öteki”leriyle temas kurarak, karsilasarak, etkilesime geçerek gelecege dogru yol alirlar. Bu karsilas¬malar, bazen hesaplasma, kimi zaman da meydan okuma seklinde olabilir. Kendisine alternatif, zit ya da düsman olanlariyla kurulan temaslar çok siddetli de seyredebilir. Iddasinin büyüklügü ölçüsünde de bu karsilasma ve hesap¬lasmalari artar. Yerel veya bölgesel olan iddialar daha az etkilesim ve hesaplasma yasarken, evrensel ölçekte bir tezle ortaya çikanlar ise daha çok ve uzun boylu temaslarla, hatta savaslarla yüzyüze kalirlar. Her karsilasma onlarin dayanikliliklarinin test edildigi bir firsat olur hatta. Çünkü her yeni etkilesimle kendilerini yenileme, yaralarini sarma ve hatalarini tamir etme firsati bulurlar. Bu durum kendilerinden daha güçlü bir tezle karsilasana kadar sürüp gider böyle. Öyle bir durumda da ömürlerini tamamlayip tarihin sahnesinden çekilirler zaten.
Peki, ayni seyi din için söylemek mümkün mü? O da etkilenir, tekamül eder ve gelisir mi? Pek tabi ki hayir. Evet, o da ideolojiler, gelenekler gibi ötekiyle karsilasir, hesapla¬sir ama onun için bir etkilenmeden veya tekamülden söz etmeye imkan yok. Çünkü her etkilesim, haddi zatinda bir taviz ve bir vazgeçisi de beraberinde getirir. Çünkü tekamül, baslangiçtaki bir noksanliga isaret eder. Etkilesim ve tekamül, ayni zamanda, öncesinde hesap edilmeyen, bilinmeyen bir durumun, bir sürprizin varligini da haber verir. Halbuki zaman ve mekan kaydindan münezzeh olan Allah için sürprizlerden, bilmemekten, noksanliktan söz edilemez. Dolayisiyla dinin meydan okumasi ve hesaplasmasi asla bir etkilesimle sonuçlanamaz.
Tabi burada söz uzayip gidebilir. Aslinda bu satirlari kaleme almaktaki asil amacim, bu ay dosya konusu olarak belirledigimiz Imam Gazzali hakkinda birkaç söz söylemekti. Imam’in ihya ve insa çabasini bir de buralarda aramak gerekir, diye düsünüyorum. Islam’in son ve tek din olarak öteki ile kurdugu ilmi ve entelektüel iliskilerin bazi Müslüman alim ve filozoflari etkiledigini, bunun, gittikçe dinin bir felsefi ekol ya da ideoloji çerçevesine indirgenme riskini tasidigini erken fark eden büyük Imam, bundan dolayi sok etkisi yapan ve yansimalari yaklasik on asirdir devam eden o klas çikisini yapmistir. Imam’in meydan okumasini bir de buradan ele almanin gerekli oldugunu belirtip yaziya nokta koyalim.
Bu vesileyle, Islam ilim ve düsünce tarihinin bu müstesna sahsiyetine Allah Teala’dan rahmet ve magfiret diliyor, büyük mesaisini saygiyla, hürmetle selamliyorum.

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016