Sözün çok büyük bir gücü var ve ayni oranda hatta daha da fazla bir sorumluluga sahiptir her kelime. Dolayisiyla söz söyleyenler sadece sözün gücünün cazibesine kapilip onun sorumlulugunu göz ardi etmemelidir. Çünkü güç, sorumlulukla kontrol edilmedikçe zalim olur. Zalimler sözün büyüsüne kapilip sorumlulugunu hesap etmeyenlerdir belki de.
Sözün sorumlulugunu ihmal etmek, anlasma ve konusma zeminini ortadan kaldirir.
Sözün gücüne yaslanip sorumlulugunu hesap disi birakmak, zalim olmaya dogru kapi açar.
Eger sözümüze kulak kesilenlerin varligina inaniyorsak: sözümüzü daha dikkatli kullanmak, karsi tarafin kavrayis seviyesini hesaba katmak durumundayiz. Neticede biz ne söylersek söyleyelim “söylediklerimiz karsimizdakinin anlayabildigi kadar olacaktir.”
Söz agizdan çiktiktan sonra “özel”ligini kaybeder, kamusal bir hüviyet kazanir. Dolayisiyla istedigimizi istedigimiz üslupla seslendirme hakkina sahip degiliz. Bu sözü duyabileceklerin hissiyatini hesap etmeden sarf edilen her söz, karsi tarafin hukukuna tecavüzdür. Söz tek kisilik bir is degildir dolayisiyla. Her konusma en az iki kisiliktir. Ve sözü sarf eden kadar, duyan da o sözün üzerinde “söz hakki”na sahiptir.
Söz yazinin can almis hali; yazi, sözün kayit altina alinmis seklidir. Insanlar konusarak yaziya can verirler, yazarak söze sekil verirler.
Konusmak, çogu zaman bir bosluga seslenmek gibi gelse de bize, aslinda öyle degildir. Söz bir an için tereddüt etse de, neticede muhatabini arar ve bulur. Muhatabini bulana kadar da boslukta gezinir durur. Onun için kimi sözler sarf edildikten uzun zamanlar sonra anlasilabiliyor, ne anlama geldigi ancak uzun zaman sonra fark ediliyor.
Söz uçar, yazi kalir mi? Bizim dünyamizdan bakinca bu böyledir de, acaba gerçekten söz uçar mi? Hakikatte, sarf edilen her söz bir yerlerde kayit altina alinmiyor mu? Dogrusu, sözün uçtugu ama kaybolmadigidir. Söz uçar ama kayit edilir yani. Söz kaydedilir ve sahibini de kayit altina alir. Dolayisiyla her söz, sahibinin, ya lehinde ya da aleyhinde kullanilmak üzere bir yerlerde bekletilir.
Söz gibi güçlü bir silahi var insanoglunun ama herhalde onun farkinda degildir ki sözü hoyratça, patavatsizca ve özensizce kullaniyor: kisacasi heba ediyor, israf ediyor onu.
Söz israfi, çok fazla konusmaktir, yerli yersiz konusmaktir, ama bundan da öte belki sorumlulugunu hesap etmeden konusmaktir. Sorumluluk bilinciyle kusanmamis / kusatilmamis her söz israf edilmistir.
Insanoglu hayata sözle dayanir, hayata karsi söze dayanir. Hayatin acimasizligina karsi sözün sefkatli kollarina siginir: Söz alir, söz verir, söz kullanir.
Yeryüzündeki en kutsal sözler, Allah’in sözleridir. Onlar insanî kavrayisin çok üstünde bir yerde dururlar. Insanî kavrayisin üstünde olmak onun kavramayacagi anlaminda degil onun tasarlayamayacagi bir yerde olmak anlamindadir. Allah kelamini hiçbir beseri zeka tasarlayamaz, olusturamaz, tümüyle olmasa da anlar ama. Çünkü bu söz, kavranilsin diye kolaylastirilmistir. Zaten bu sözün büyüklügünün bir yönü de: Malzemesinin, insanlarin kullandigi malzemeyle ayni olmasina ragmen, tüm insanlar bir araya gelse bile bir benzerini ortaya koymaktan aciz olmasindan kaynaklanir.