Hayat, çepeçevre kusatmis dört tarafimizi. Bizi bizle basbasa birakmamak için elinden geleni ardina koymuyor dünya. Tüm zamanimizi çok basit kazançlar, çok küçük ugraslar pesinde heba ediyoruz. Basit kazançlar: Geçim, ev, araba, is... Bizi bu kadar mesgul etmesine ragmen çogumuz bunlari dahi elde edemiyor. Bunlari elde edenler ise toplum tarafindan zeki addediliyor, basarili ve üstün sayiliyor. Oysa insan öylesine muazzam bir yapiya, öylesine olaganüstü bir organizmaya, öylesine müthis bir derinlige sahip ki, bu küçücük seylerin, bir- iki ufak çabayla kazanilmasi gerekirdi. Ama olmuyor iste...
Düsünebiliyor musunuz, bir insan koca bir ömrünü, tüm zamanini; geçinmek, iyi bir hayat elde etmek için harciyor. Ve buna ragmen insanlarin büyük bir çogunlugu bunlara ulasamiyor. Bu ne büyük aldanma!
Acaba kaynaklar mi kit? Degil. Acaba insan, yaratilis geregi, zihinsel ve fiziksel olarak bu ‘nimet’lere ulasabilmeye elverisli mi degil? Hayir. Ve asil yakici ve yürek burkucu soru: Acaba tüm mesele bunlara ulasmak mi? Kesinlikle hayir. Insan ki büyük bir görevle dünyadadir: Allah’in halifeligi görevi. Ve maalesef böylesi büyük bir sorumluluk, bu kadar anlamsiz ve degersiz ugraslara kurban ediliyor.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Ekim sayisinda, sayi: 62)