ILIM VE IRFAN | Kasım | 2016 | DIGER YAZILAR
KIRKAMBAR
M. NEZIHI PESEN

Yusuf Sidki el-Mardini’nin Ihyau Ulumiddin’i tercüme ederek bu esere yaptigi serh, Türkiye Yazma Eserler Kurumu tarafindan yayimlanmaya baslandi. Biz de bu eserden, Imam Gazzali Hazretlerinin hayatinin özetlendigi bölümden kisa bir alinti yaptik. Önce çocuklugu, babasinin vefatiyla baslayan zorlu yillari, sonra vakif medrese¬lerinde basladigi ilim yolculugu ve bunun için çesitli sehirlere yaptigi yolculuklar ele alinir:
Imam Gazzali Hazretleri Imamü’l-Haremeyn’e müla¬zemet eylemek üzere Nisabur’a gidip onda dahi bir müddet ikamet etti. Ve tekmil-i enva-i ulum ve itmam-i asnaf-i fünuna mezid-i ihtimam ve say u gusis ve cidd ü ictihad-i tamm edip ta ki ilm-i mezheb ü hilafta ve fenn-i asleyn ve cedel ve mantikta faik-i akran ve müsarün bi’l-benan oldu. Ve ilm ve hikmet ve felsefeyi dahi geregi gibi kiraat ve taallüm etti ve kaffelerini tahkim ve takrir eyledi ta ki bu ulum sahiblerinin kelamlarini tamamen fehm edip anladi ve üzerlerine kelamlarini red ve ibtal, davalarina kiyam ve tasaddi etti ki bu ulumun her bir fenninde bir kitab telif etti ve acib ve garib ve be-gayet hasin ve rezin bir tarz üzere onlari tehzib ve tasnif eyledi, hatta dürer-i edille vü berahin ile safayih-i suhufu tarsi ve sahayif-i kütübü tarsif etmis, artik dad-i Hak ve feyz-i fazl-i Vehhab-i mutlaktan zat-i keramet-ayati acib ve garib bir fitratla meftur olup sedidü’z-zeka, müfritü’l-idrak, baidü’l-gavr bir merd-i fatin idi ki gavvas-i umman-i maani-i dakika ve nükte-sinas-i mebani-i ibarat-i rakika idügü müsellem-i hass u amm idi.
Vefat tarihiyle ilgili cümle ise söyledir: Ve bes yüz bes senesinin cemazi’l-ahirinin on dördüncü günü yevm-i isneynde mürtehil-i dar-i hulud olup kezalik Tus karyesinde defin-i hak-i itr-nak olmustur.

NIMETE SÜKÜR, BELAYA SABIR
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN
Allah Teala yüce kitabinda ölüm ve hayati bizi imtihan etmek için yarattigini bildirmistir. (Teberake, 2) Hepimiz her an imtihan için¬deyiz, en güzel ameli kim islerse imtihani kazanan da o olacaktir. Maneviyat yoluna giren bir kisi¬nin en güzel ameli islemesi ve bunu devam ettirebilmesi için sabir elzemdir. Bunun için sufiler sabri seyr-ü sülûk makamlari içinde en temel yere koymuslar, tevbeden sonra sabri ikinci menzil olarak kabul etmislerdir. Ayrica sülûk esnasinda basa gelen bela ve sikintilar ancak sabirla asilabilir.
Modern insanin hayal ettigi gibi bu dünya güllük gülis¬tanlik hos vakit geçirme yeri degildir. Bu dünya ahiretin tarlasi, imtihan meydanidir. Dünyanin ontolojik olarak bu yönünü bilen bir mü’min imtihanlara hazirdir hatta onlarin gelmesini firsat olarak görür. Evet, Allah Tealadan bela ve musibet istenmez ama basa gelen bela ve musibetler de Rabbe vasil olma yolunda bir firsat olarak görülür.

ASIRLARDIR SÖNMEYEN KANDIL: MEVLANA CELALEDDIN RUMI (ks)
SAADETTIN ACAR

Mevleviye tarikatinin piri, büyük gönül adami. Mutasavvif ve bilge-sair.
Asil adi Muhammed olup lakabi Celaleddin’dir. Hicri 605’te (Miladi 1207) bugün Afganistan sinirlari içeri¬sinde olan Horasan ülkesinin Belh sehrinde dogmustur. Babasi Belh sehrinin ileri gelenlerinden ve devrinin alimleri tarafindan kendisine alimlerin sultani anla¬mina gelen Sultanü’l-ulema lakabi verilen Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kizi Mümine Hatun’dur. Kaynaklar Bahaeddin Veled’in soyunun, anne yoluyla ondördüncü göbekte Hazret-i Peygamberin torunu Hazret-i Hüseyin’e, baba yoluyla da onuncu göbekte Hazret-i Ebubekir’e ulastigini kaydetmislerdir.
Daha çok, efendimiz anlamina gelen Mevlana laka¬biyla taninan Muhammed Celaleddin, ayrica dogdugu yere nispetle Belhi ve hayatini sürdürüp vefat ettigi Anadolu’ya nispetle Rumi diye de bilinmektedir. Ailesinin Belh’ten ayrilmasiyla ilgili söyle bir hadise nakledilmektedir: Bir gün dersinde, felsefeye ve felsefecilere sert elestiriler yönelten ve onlari yoldan çikmakla suçlayan baba Bahaeddin Veled’e felsefeciler çok kizmis ve onu hükümdara sikayet etmisler. Hükümdar, bu sikayeti dikkate alinca Bahaeddin Veled de, Belh’ten ayrilmaya karar vermistir.

ZAMANIN RUHUNU IDRAK ETMEK
DOÇ. DR. AHMET ALBAYRAK

Insan demek, zuhur mekani demektir. Insan, zaman ve mekanin kesistigi ve bütünlestigi bir varliktir ki bu özelliginden dolayi nice tevhid ve vahdet tecrübeleri yasama potansiyeline sahiptir.
Necip Fazil’in Gençlige Hitabesi’nde geçtigi üzere, zaman ve mekan bana emanettir diyen bir insan, zaman ve tarihin bizzat kendisi oldugunun farkina varma asa¬masindadir. Zaman da yaratilmistir, insan gibi ve insan için. Insan önce zamanin kesreti olan vakitlerle oyalanarak yasamakta, sonra eger yükselebilecekse zamanin ruhunu kesfedebilmektedir.
Zaman tüm vakitlerin sultanidir. Vakit zamandan bir müddeti ifade eder. Vakit, tasavvufi perspektifle, kulun üzerine varid olan Ilahi varidat ve Rabbani tecelliyatin zaman dilimidir.
Çocuklarin ne geçmisi ne de gelecegi vardir, simdiki zamanda yasar onlar. Dolayisiyla çocuk safiyeti, aslinda kemale ermis insanin bir siluetidir. “Geri sarmak mümkün olsa hayati / Nerde durdurmali / Keske, / Çocuk kalmak mümkün olsaydi.” (Oya Karaege) siirinde ifade¬sini buldugu gibi, ya çocuksuluga geri dönüp zamanin tek bir an içinde birligini yeniden yasayabilsek veya olgunlasma süreciyle vakitleri tek bir zaman içerisinde dürebilsek. William Blake’in siirinde geçtigi gibi: “Kum tanesinde dünyayi görmek / Ve vahsi bir çiçekte cenneti / Sigdiriniz sinirsizligi avucunuza / Ve bir saate koca bir sonsuzlugu.”
Bahsettigimiz bu tecrübe, hakikat yolcusu olan sufinin vakte hakim olmasini ifade eden ibnü’l-vakt kavramiyla açiklanabilir. Vaktin anlam ve degerini ruhunda ve kalbinde hissederek her seyi vaktinde yapan salik, vaktin dogurdugu bir sahsiyet mekanidir artik.

ALI ULVI KURUCUNUN ILIM VE IRFAN HATIRALARI
AHMET EDIP BASARAN

Dünya bir sinav kagidina benzer. Eger dogru kaynaklardan çalismamissak bu sinavda basarisiz olmak mukadderdir. Basari nedir? Bütün insani iliskilerin, basariya, güce, çikara göre belirlendigi bir çagda bu soruyu sormak asli önceligimiz olmali degil mi? Basari, ahirete müteallik umutlarimizi yesertecek salih ve sahih amellerin neresindeyiz, sorusuna verdigimiz cevapta sakli aslinda. Eger dogru kaynaklardan çalismamissak basariya, gayrete, çalismaya dair tanimlarimizi olusturan temel kaygilar hiç de Müslümanca bir hassasiyet tasimayacaktir. Nasil tanimlarsak öyle yasariz, nasil yasarsak öyle inaniriz. Dogru, dünya bir sinav kagidina benzer, dogum bir sorudur, ölüm cevap. Bu sinavin sorularini mutlak hakikat belirliyor. Insan bu sorulari cevaplamakla mükellef olandir, insan yaratilmis olmakla yaraticisinin selamina muhatap olandir. Sinavin hakkini vermek, biraz da bu inceligin farkinda olmak demektir aslinda.

ILIM, IRFAN VE HIKMET ONUN IÇINDE: FIHI MA FIHI
ZAHIT YAKIN

Fihi Ma Fih, büyük mütefekkir, muhakkik, mürsid, tarikat piri Hazret-i Mevlana’nin sohbetinde bulunanlardan bazilari tarafindan tutulan notlarin birlestirilip tasnif edilmesinden meydana gelmistir.
Tasavvuf büyüklerinin, bilhassa tarikat piraninin bu kabil sohbetlerinin kaydedilip zaptedilmesi, yakin zamana kadar devam etmis eski bir gelenektir.
Haberlesme vasitalarinin yok denecek durumda oldugu devirlerde, seyh-mürit münasebetlerinin devami mektuplar ve kabil sohbetlerin tespit edilip ihvana gönderilmesiyle gerçeklestirilmistir.
Bu esere Fihi Ma Fih isminin hangi maksatla verildigini kesin bir tarzda söylemek dogru olmaz. Fakat, “içinde olmasi gereken seyler buradadir” manasinin kastedilmis olabilecegi ihtimali düsünülmektedir.

TASAVVUF SÖZLÜGÜ
ISLIM GÜMÜSTEKIN

Istikamet

Arapçada bir seyi düzeltmek, dogrultmak anlamlarina istikamet kavrami lügatte egriligin zitti olarak kullanil¬maktadir. Tasavvuf terminolojisinde istikamet, bütün ahidleri yerine getirmek, her hususta itidal yolunda kalmak yani sirat-i müstakime yapismaktir. Sufilere göre istikamet, kelime-i sehadet ile olan dil ile istika¬met, irade dogrulugu üzerine olan canlilarin istikameti ve ibadette cehd üzere olan erkan istikameti olmak üzere üç çesittir.
Sufilerin büyüklerine göre istikamet kendisiyle her seyin kemal bulup tamamlandigi bir derecedir. Tüm hayirlarin elde edilmesi ve nizami onunla mümkün olur. Zira sufilere göre halinde istikamet olmayan salikin çabasi bosa gider; o yoldaki harcadigi himmet de fayda vermez. Bu sebeple tasavvufta istikamet en büyük keramet olarak görülmüstür.
Sufilere göre istikametin üç derecesi vardir: Birincisi takvim, ikincisi ikamet ve üçüncüsü de istikamettir. Takvim nefslerin terbiyesi, ikamet kalplerin temizlenmesi, istikamette de sirlarin -kalplerin Allah’a- yaklastirilmasidir. Imam Kuseyri’ye göre bidayet ehline, yolun baslangicinda olanlara ait istikametin alameti amellerinde bir bezginlik olmamasidir. Mutavassit ehline ait istikametin alametleri makamlarinda duraklama bulunmamasidir. Nihayet ehlinin alametleri ise vuslat ile aralarina hiçbir perdenin girmemesidir.
“Korkma düsmandan ki ates olsa yandirmaz seni¬Müstakim ol ki Hazret-i Allah utandirmaz seni.” (Said Pasa)

KADIM TIBBIN, SIHHATLI HAYATIN BASI: BAHARATLAR VE ÇÖREK OTLARI
KEMAL ÖZER

Ibn Mace’de Ibn Ömer’in (ra) rivayetinde Resulullah (sas) söyle buyurur: “Size su çörek otunu tavsiye ederim. Zira onda ölümden baska her derde sifa vardir.” Hazret-i Peygamberin övgüsüne de mazhar olan çörekotu, baharatlarin en seçkinlerinden biri. Bu nedenle önce biraz baharat mevzuuna girip sonra bu hususu detaylandiralim.
Günümüz insani için pek bir sey ifade etmese de tarihte ugruna savaslar verilmis olan baharatlar sifa kaynaklarinin en basinda yer alir. Hastalanmak istemeyen için de, derde deva arayanin da kapisini çalacagi baharatlar dün de bugün de petrolden daha mühim. Bir ülkenin mutfaginda baharat ölçülü kullanildigi takdirde o ülkenin saglik harcamalari en az yariya iner. Batililasma ugruna düne dair nesi varsa çöpe attikça aslinda vazgeçtigimiz, sadece dünümüz degil bugünler ve yarinlarimizdi. Dün denilen sey, binlerce yillik tecrübenin toplamina verilen addi. Bu yüzden bizim tarihten koparilmamiz sadece dinden uzaklastirilma degil, ayni zamanda sihhatimizin ve gelecegimizin de çalinma projesiydi. Batililasma çabalarina Prof. Dr. Saib Ragib Atademir söyle isyan ediyor:
“Eskiden insanlar yasadiklari devir ve cografyalarda yetistirdikleri nebati ve hayvani yiyecekleri, çesitli tecrübelerle test ettikten sonra yiyip yememeyi, hangi zamanda hangi miktarda yemeleri gerektigini belirlemislerdir. Halk tarafindan düzenlenen bu beslenme tarzlarina, esasli arastirmalar yapmadan karisma, çok zararli neticeler dogurmaktadir.”
Dün bati ile dogu arasindaki en önemli yollardan biri¬nin adi baharat yoluydu ve baharat ticareti dev bir sektördü. Baharat, Uzak Dogu toplumlari için hala vazgeçilmez. Bu nedenledir Hintliler, Pakistanlilar, Çinliler bizden ve Batililardan daha sihhatli. 350 milyonluk ABD’nin ilaç harcamasi 500 milyari, saglik harcamasi ise 800 milyari bulurken 1,3 milyar nüfusa sahip Hindistan’in ilaç harcamasi 16 milyar dolar.

(Yazilarin tamami derginin Aralik sayisinda.) (Sayi: 52)

GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI

Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016