Dünyanin ve içindeki her seyin mutlak sahibi olan yüce Allah, ezelden su kurali koymus: Neyi, ne kadar seversen sev, muhakkak ondan ayrilacaksin! Yine ezeli kanunun bir hükmü de sudur: Kâinat ve içindeki her sey fanidir, yok olacaktir. Baki olan yalnizca O’dur. Celal ve ikram sahibi olan Allah’in zatindan baska hiçbir varlik ebediyen varligini sürdüremez.
Bu ilahi yasa her firsatta kendisini hatirlatip dururken, insanoglu maalesef buna pek aldiris etmez. Dünyaya fazla baglanir, onu gerektiginden fazla önemser. Maddeye hak ettiginden çok ilgi gösterir. Mala-mülke, güce; ondan hiç ayrilmayacakmis gibi baglanir. Dünya zevkleri onu çokça mesgul eder. Netice olarak insan aldanir, dalar, unutur.
Insanin yaratilmis olanla iliskisi geçici, maksuda ve mahbuba erismek için araç olarak kalmasi gerekirken, maalesef insanoglu bu alakayi çok ilerilere tasir ve durumu, mahlukati amaç gibi görüp onunla duygusal ve kalbi bir bag kurmaya kadar ilerletir. Dehseti artiransa insanin bu arizali durumun çogu zaman farkina varmamasidir.
Yaratilanla haddinden fazla mesguliyet, insani hakla ve hakikatle sahici ve derin bir ünsiyet kurmaktan alikoyar. Kalbi maddi olanin boyunduruguna girer, dünyalik onu esir eder.
Iste sufiler, bu hastalikli hâle gaflet adini verir. Genel anlamiyla gaflet, kulun masiva ile mesgul olup O’nu (cc) büsbütün unutmasi ya da ikinci, üçüncü plana itmesidir. Ve denilebilir ki tasavvufun en büyük mücadelesi de, iste bu gaflet hâlini yok edip kalbi, hakiki sahibine teslim etmeye yöneliktir. Dergimizin bu sayisinda dosya olarak belirledigimiz bu hayati meseleyi, degerli yazarlarimizin katkilariyla anlamaya çalisiyoruz.
Ramazan-i Serif bir firsat mevsimidir ama…
Ramazan ayi, içinde barindirdigi türlü güzelliklerle ve kendine has bereketiyle geldi, gidiyor. Mü’minler bu ayi ganimet bilir, yüce Allah’in kereminin yeryüzüne saganak saganak yagdigi bu dönemleri en iyi sekilde degerlendirir. Bundan dolayi da Allah Teala’nin feyiz ve bereketinden mümkün oldugunca çokça istifade etmeye çalisirlar. Bu ayda tüm Islam dünyasinda dini yasanti anlaminda gözle görülür bir artis olur. Namazlar eda ve kaza edilir, çokça Kur’an-i Kerim okunur, sadaka ve infak konusunda her zamankinden daha cömert davranilir.
Tüm bunlarin önemli oldugunu, küçümsenemeyecegini, insanlara, dinin ruhuyla iliski kurmada ciddi anlamda katkida bulundugunu kabul etmeliyiz. Insanlarin bu ayda diger aylara nazaran daha çok kulluk vazifelerine yogunlasmalarinda garipsenecek bir durum olmadigini düsünüyorum.
Ayrica bu ayda yogunlastirilmis ibadetlerin tüm bir yil boyunca sürdürülemez oldugunu da görmemiz gerekir. Buradaki arizali anlayis sudur sanirim: Bu mübarek zamanlari, yilin diger aylarinda islenen günahlar için bir sigorta gibi görmek, nasilsa bu mübarek gün ve gecelerde, bir yil boyunca yaptigim hatalari telafi ederim, düsüncesiyle rehavete kapilip zamani isyan ve nisyanla geçirmek. Evet, kanaatimce Ramazan telakkimizin en sorunlu tarafi budur.
Bu yaklasim sorunludur çünkü bu anlayisi bir an için dogru kabul etsek dahi- bir dahaki senenin Ramazan ayina ulasmamizin garantisi yoktur her seyden önce. Ya ona ulasmadan huzura çagrilsak? Ya Rab, Ramazan ayinda temizlenip arinacaktim, o ayda malimi sadaka ve infakla temizleyecek, kulluk vazifelerimi hakkiyla ifa edecektim mi diyecegiz? Desek bile bunun kabul görür bir mazeret olacagini mi saniyoruz?
Bu anlayistaki bir diger ariza da; her zamanin kendine ait bir ibadetinin oldugunu, her insanin o anda o ibadeti yapmakla mükellef oldugunu hesaba katmamis olmasidir. Ramazan ayi, kendisinden önceki ve sonraki aylarin sigortasi ve temizleyicisi olmaktan önce, içinde bulunulan o bir ayin hakkini vermek durumunda kaldigimiz bir aydir. Yani tüm yilini taat ve ibadetle geçirse bile bir insan, yine de bu ayda ibadetlerini yogunlastirmakla mükelleftir. Her anin vazifeleri oldugu gibi Ramazan ayinin da kendine has vazifeleri vardir ve bu vazife öncelikle Ramazan ayinin hakkini vermekle ilgilidir. Burada, kendisinden öncesini ve sonrasini etkileyip etkilemeyecegi sonraki bir bahistir.
Bundan dolayi, Ramazan ayini dolu dolu geçirmenin takdire sayan bir davranis olarak görmenin yaninda, Ramazan ayi sonrasinda da Müslümanca bir hayat sürmekle sorumlu oldugumuzu bilmek zorundayiz.
Bu duygularla Ramazan-i Serif’inizi, Kadir Gecenizi ve Fitir Bayraminizi en kalbi duygularla tebrik ediyoruz.