Ilim ve Irfan dergisi Haziran sayisinda önemli bir tarihi hakikati yeniden dikkatlere sunuyor. Dergi, “Tasavvuf, tebligin gönül dili” spotuyla Haziran sayisinda, Islam’in yayilmasinda tasavvufun rolünü, etkisini dosya konusu olarak isliyor.
Balkanlar’da yedi-sekiz ayri yerde Sari Saltik’in kabri vardir. Bunlardan hangisi gerçekten onun kabridir, hangileri makamidir tam olarak bilmek mümkün degil. Ama surasi kesin ki, Balkan Müslümanlari, yirmi küsur yillik bir emekle kendilerini Islam’la ve tasavvufun egitim yöntemiyle tanistiran bu gizemli sufiye borçlarini ödemenin bir yolu olarak, ona birden fazla kabir isnat etmeyi seçmisler; her yerde hatirlansin, cografyanin bütün yörelerinin onunla bir bagi olsun diye ugrasmislar.
Sari Saltik, Balkanlar’in Islamlasmasinda ve bunun da tasavvufi bir yolla gerçeklesmesinde emegi geçen efsanevi isimlerden sadece biri. Aslinda dünyanin bütün bölgelerinde, o bölgeleri ihya eden, oradaki insanlara Islam mesajini gönül diliyle ileten sufi sahsiyetler görmek mümkün. Daha Islam ordulari ve fatihleri gelmeden önce, oralardaki halkin gönüllerini fetheden sufiler, dervisler, seyhler, Islam’in o bölgelerde yerlesmesinin en önemli müsebbipleridir.
Ilim ve Irfan adeta bir hakki teslim etme suuruyla bu sahanin iki önemli hocasinin kaleminden meseleyi aydinlatiyor.
Prof. Dr. Kadir Özköse, “Islam’in Yayilmasinda Tasavvufun Rolü” baslikli yazisiyla bilhassa dervislerin Anadolu sahasinda ve bu sahanin çevresinde kalplere Islam mührünü nasil tasidigini, vurdugunu örnekleriyle ortaya koyuyor. Horasan erenleri kavrami yazida somutlasiyor, teker teker o mübarek erenlerin bu cografyayi nakis nakis Islam’la dokumasi anlatiliyor: “Horasan erenleri, Islam’i gönüllerle bulus¬turan irfan ehli olarak kabul edilmistir. Anadolu, Kafkasya ve Balkanlarin Islam yurdu haline gelmesini saglamislardir. Osmanli’nin misyonu onlar sayesinde hala Balkanlar’da ve Orta Avrupa’da yasamaktadir.”
Prof. Dr. Süleyman Uludag imzali yazi ise, bu tebligin gönül dilinin boyutlarini, arka planinin desifre ediyor. Tasavvufun dilinin gönül dili oldugunun ana eksende beyan edildigi yazi, bu dilin etkisini, inceliklerini gözler önüne seriyor. Prof. Uludag’in bir baska temel vurgusu da çok dikkat çekiyor: Tasavvuf sadece insanlari Islam’la tanistirmiyor, Müslüman oldugu halde birtakim kalp ve amel hastaliklari bulunanlari da tedavi ediyor. Sufi hayatlarinin önemine söyle isaret ediyor, Prof. Uludag, “Sufi menkibeleri peygamber kissalarina benzer, mucizeleri hatirlatir, pek çok hikmet ve marifet ihtiva eder. Menkibeler, velileri ve sufileri örnek alinan ve rol modeli olarak kabul edilen insanlar haline getirir. Insanlarin önemli bir bölümü böyle kâmil ve faziletli dindarlarin hayat tarzina bakarak kendine çeki-düzen verir, istikametini tayin eder.”
Kutlu manalar ayi: Ramazan
Haziran, Ramazan’in basladigi ay. Dergi, büyük bir sorumlulukla bu mübarek ayin mana cephesine dair pencereler açiyor. Her sayi orta sayfada sohbeti yayinlanan Seyh Muhammed Muta’ Haznevi, bu sayida orucun kul ile Allah arasinda bir sir olduguna isaret ediyor. Seyh Muhammed Muta’ Haznevi’nin sohbetinde su vurgu dikkat çekiyor: Oruçlu mü’min gündüz vaktinde nefsani arzularini terk ederek Allah’a yakinlasir ve itaat etmis olur. Iftarla birlikte yine O’nu (cc) hosnut etmek için yemesine, içmesine ve diger ihtiyaçlarina yönelir. Nefsani arzu ve ihtiyaçlarini Allah’in emriyle terk ettigi gibi yine O’nun (cc) emriyle onlara geri döner. Kisacasi bu kimse orucuyla da Allah’a itaat ediyor, iftariyla da. Yiyip içtikten sonra Allah’a hamd ve sükrederek O’nun (cc) magfiret ve rizasini elde eder, iftar saatinde yaptigi dualarina Allah cevap verir. Hazret-i Peygamber buyuruyor ki, “Oruçlunun Allah katinda geri çevrilmeyen duasi vardir.”
Orucun manevi derinligine ve bilhassa sufiler tarafindan nasil yasandigina dair kiymetli bir yazi ise Yrd. Doç. Dr. Mustafa Demirci imzasini tasiyor. Oruç ruhu doyurur diyen Yrd. Doç. Demirci, sufilere ve oruca dair su vurguyu yapiyor: Sufiler, az yemeyi, az uyumayi, az konusmayi, halveti, uzleti, elindekini vermeyi, cömertligi, infakta bulunmayi, baskalarindakileri istememeyi, onlara heves etmemeyi, söhret ve itibar sevgisini terk etmeyi, zühdün unsurlari olarak degerlendirmislerdir.
Yrd. Doç. Dr. Ibrahim Baz imzali yazi ise, orucun nefsi islah etmesi ve kemale erdirmesi yönüne isik tutuyor.
Ilim ve irfan bölünmez bir bütündür
Derginin bu sayisi yazin sicak günlerinde adeta bir manevi serinlik iklimi yasatiyor. Doç. Dr. Mahmut Çinar, ilim ve irfan kavramlarinin birlikteligine Mevlana Halid Bagdadi Hazretlerinden örnek vererek açiklik getirirken bugün bu birliktelige ne kadar da muhtaç oldugumuzu vurguluyor.
Prof. Dr. Ali Akpinar, Hazret-i Süleyman örnegiyle mal sevgisinin ölçüsünü belirliyor; malin ve varligin bir imtihan oldugu gerçegini hatirlatiyor. “Dünya Kendisine Tapanlari Öldürür” baslikli yazisiyla Doç. Dr. Selahattin Yildirim, malin ve sevgisinin nasil öldürücü bir zehire dönüstügünü Hazret-i Isa’nin bir kissasiyla anlatiyor.
Bu sayida Sami Bayrakçi Naksibendi tarikatinin büyük bir mürsidinin portresini dikkatlere sunuyor: Abdülhalik Gücdevani Hazretleri.
Rabia Brodbeck kalbe dokunan yazilarina devam ediyor; Islam’in evrensel çagrisina gönüllerimizi açmaliyiz diyor.
Kemal Özer, Ramazan’da Müslümanlarin derdini anlamaya da niyetlenelim, düsüncesini isliyor.
Ahmet Edip Basaran kiymetli yazilara imza atiyor; son dönemin klasiklerinden Gariplerin Kitabi’nin kalbinde açtigi yaralari okurla paylasiyor. M. Nezihi Pesen ise bir Ramazan ziyafeti sunarken okura; Zahit Yakin da Hilyetü’l-Evliya adli eseri tanitiyor.
Ilim ve Irfan dergisi, Ailemiz ekiyle birlikte tam bir manevi serinlik ve Ramazan bereketi tasiyor Haziran sayisinda.