Modern çaglarda yasanan en önemli degisimlerden biri Müslüman aile yapisinda oldu. Bireyci, hazci, kutsalla irtibati koparilmis modern insan, yoluna devam edebilmek ve basladigi dünyevilesme sürecini tamamlayabilmek için ailede bir ameliyat yapma ihtiyaci duydu. Aile ona kurtulmak istedigi ne varsa onlari hatirlatiyordu. Bunlardan kurtulabilirse tamamen özgürlesecekti.
Nelerdi Müslüman ailenin ana unsurlari? Müslüman aile niçin dünyevilesmenin önündeki ana engel olsundu ki? Müslüman ailenin ne gibi özellikleri vardir ki modernizm onu tahrip etmek istemis olsun?
Adem babamiz ve Havva annemiz ilk aileyi kurduktan sonra insanlik aile kavramiyla hayat buldu, hayatini devam ettirebildi. Yeryüzündeki ilk Müslüman aile, bir peygamber ve hanimi ile sekillenmis oldu, insanlik hem Adem babamizda hem Nuh peygamberde bir peygamber soyu, ailesi olarak ortaya çikti, hepimiz peygamberlerin çocuklariyiz.
Ne yazik ki, kutsalla bu kadar irtibatli olan insanlik ailesi, günümüz sartlarinda bu irtibatini tamamen yitirme noktasina geldigi gibi, degerlerini de bir bir asindirdi.
Iste bu düsüncelerden yola çikarak Ilim ve Irfan dergisi Agustos sayisinda hayatimizin, neslimizin, gelecegimizin esasini teskil eden Müslümanca bir aile hayatini dosya konusu olarak isliyor.
Dosya kapsaminda Ahmet Birler, Muhammed Emin Yildirim ve Doç. Dr. Ahmet Albayrak’in yazilari yer aliyor. Ahmet Birler, modernizm tahrip etmeden önce geleneksel Müslüman ailenin hangi özelliklere sahip oldugunu ve bu özelliklerin hayata nasil bir anlam kattigini dile getirmis. Bu özellikler mahremiyete saygi, tutumluluk ve tevazu, büyük aile yapisi, ilkeli olmak ve serefi muhafaza dikkati ve dayanisma olarak öne çikiyor. Birler, ciddi bir tehlikeyi isaret ediyor: “Günümüzde yasanan birçok toplumsal ve psikolojik krizin ardinda yatan güvensizlik, yalnizlik, sahipsizlik ve belki de hepsinin temelini olusturan sevgisizlik gibi sorunlarin temelinde Müslüman aileyi kaybetmemiz yatiyor. Bugün, bugünün sartlarina uygun düzenlemelerle bu aileyi yeniden kurmak gerekiyor. Hem de acilen. Çünkü çok degil bir nesil sonra, bu ailenin andigimiz özelliklerinin neredeyse tamamini kaybetmis olabiliriz.”
Muhammed Emin Yildirim ise, Hazret-i Ali Efendimizin ve Hazret-i Fatima annemizin evliliklerinden hareketle aile hayatinin bütün hassasiyetlerini Asr-i Saadet’ten bugüne tasiyarak dikkatlere sunuyor. Evlerimizi cennet subeleri kilmak için Asr-i Saadet dedigimiz o güzel dünyada kurulan haneleri ve o evlerin sakinleri olan sahabe efendilerimizi çok iyi tanimamiz gerekiyor, diyen M. Emin Yildirim, Hazret-i Ali Efendimizin Fatima annemize söyledigi su sözüyle, mesaji günümüze tasiyor: “Yogun kosusturma ve mesguliyetlerin ardindan eve gelip Fatima'nin yüzüne baktigimda bütün gam, üzüntü ve yorgunluklarim yok olup giderdi."
Doç. Dr. Ahmet Albayrak ise, akrabalik kavrami etrafinda aileyi degerlendiriyor ve ailenin irfan boyutuna su ifadelerle dikkatleri çekiyor: “Aile, bir irfan meclisi olmalidir. Ailenin her bir ferdi bu meclisin arifi gibidir. Bir baska ifadeyle arifler meclisleri aslinda gerçek ailelerdir; ailemiz için modeldir onlar.”
Disin gibi içini de güzellestir
Her ay orta sayfalarda sohbetleri yer alan Seyh Muhammed Muta’ Haznevi Hazretleri, bu sayida disimizi süslemek güzeldir fakat asil güzellik içimizi kirlerden arindirip manevi lezzetlerle süsleyebilmektir, vurgusunu yapiyor. Bir mürsidi-i kâmilin himayesinde, onun manevi babaligi altinda tasavvuf hayatinin yasanabildigine isaret eden Seyh Muhammed Muta’ Haznevi, “Manevi babanin nezdinde ruhun gidasi, ilaci ve tezkiyesi vardir. Ruh tezkiye edilip hayir ve güzellikle bezendigi zaman, Allah’in sevgisi ve taatine yönlendirildigi zaman bu ruh fazilet ve kemalat merdivenlerinde yükselme ve mertebe kat etme özelligine kavusur.” diyor.
Irfan, tasavvuf ve medeniyet
Ilim ve Irfan dergisinin Agustos sayisi birbirinden önemli, etkili yazilarla okuruna hitap etmeye devam ediyor. Bu kapsamda Prof. Dr. Süleyman Uludag, Prof. Dr. Süleyman Uludag, Prof. Dr. Ali Akpinar, Doç. Dr. Selahattin Yildirim, Saadettin Acar, Abdullah Taha-Kübra Orhan, Salih Kadri Ogul, Mustafa Nezihi Pesen, Ömer Aslan ve Kemal Özer gibi yazarlar hayatin farkli cephelerinden yazilariyla dergiye katki sunuyorlar.
Prof. Dr. Süleyman Uludag, irfan nedir, sorusu etrafinda irfan kavramini son derece genis ve güçlü bir yaziyla açikliyor. Irfan kavramini tasavvufla irtibatlandiran Prof. Dr. Uludag, “Tasavvufta irfana ve marifete bastan beri büyük önem verildiginden tasavvufa, irfan yolu, ariflerin tuttuklari yol, sufilere de arfiler/urefa, ehl-i rifan, ehl-i marifet denilmisir.” diyor. Prof. Dr. Süleyman Derin ise seriat ve tasavvuf iliskisini ele aldigi yazisinda tasavvuf büyüklerinden hareketle tasavvufun seriattan asla ayri bir kavram ve alan olmadigina vurgu yapiyor. Prof. Dr. Derin, “Âlemlerin Rabbinin sevgilisine tâbi olmadan kurtulusa ermek mümkün degildir. Sufiler en küçük meselelerde dahi Hazret-i Peygambere uyulmasini önemli bulmuslardir.” diyor.
Prof. Dr. Ali Akpinar, Hazret-i Ibrahim’in insanlari Hakk’a davetini ele aldigi yazisinda, davetin temel noktalarina isaret ediyor ve, “Kur’an bize, Hazret-i Lokman’in ogluna yaptigi tek kisilik vaazini da anlatir; Ibrahim’in babasina nasihatini de anlatir. Demek ki bilenler, hakikatleri kendilerinden büyüklere de anlatmali, küçüklere de. Onlari ikna edici bir üslupla, sabir ve azimle davetlerini sürdürmelidir.” diyor.
Dergide her ay yer alan portre yazisini bu ay, Saadettin Acar kaleme aldi. Adaletin keskin kilici Hazret-i Ömer’i anlatan Acar, Hazret-i Ömer’in hayatindan bir kesiti söyle sunuyor: “Devleti saglam temeller üzerine insa etmeye çalisan Hazret-i Ömer, öte yandan kendisine maas olarak çok düsük bir meblag tayin etmis, herhangi bir vatandastan da daha fakir ve yoksul bir hayat sürmüstür. O kadar ki, elbiselerinde yamalarla dolastigi rivayet edilmektedir.”
Ailemiz ekiyle birlikte her ay okuruna taze selam veren Ilim ve Irfan dergisi gönül dünyamiza zenginlik katmaya devam ediyor.