SADE YASAMAK IMANDANDIR
Sade kelimesi “süsü, gösterisi olmadan, yalin biçimde, gösterissiz olarak” manalarina gelmektedir. Sadelik edebiyatta, anlatimda, üslupta vardir. Bir eser ne kadar sade olursa anlasilmasi, sevilmesi, benimsemesi, tekrar tekrar okunmasi o kadar çabuk ve muhabbetli olur. Insan hayati da böyledir. Dünyaya ragbet etmeyen, az ile yetinen, sadeligin ihtisamiyla yol alan bir hayat ne güzeldir. Süphesiz bu hayatin öncüsü, önderi, rehberi, kilavuzu, mürsidi, örnegi Resulullah Efendimizdir. O’nun hayati dünya ile iliskisi bakimdan bütünüyle sadededir ancak ahiret bakimindan bütünüyle mana ile donanmis bir hayattir.
Bize düsen de budur. Dünyaya dalmamak, dünyada kaybolmamak, süse, lükse, gösterise bogulmamak daima ahiret hayatini ve saadetini talep etmek bizim de ufkumuz, gayemiz, ilkemiz, idealimizdir. Bütünüyle dünya nimetleri içinde olabiliriz ancak kalbimizi hiçbir sekilde bu nimetlere baglamamak, bu nimetlerin asil sahibinin rizasini talep etmek gayemizdir. Baskaca da gayemiz yoktur.
Zühd ve rekaik bu hususta iki temel kavramdir. Zühd; Hazret-i Peygamberin ve ashabinin hayat tarzini örnek alarak onlar gibi yasamaya çalismak, dünyaya gereginden fazla deger vermemek, bu konuda basarili olmak için de insani dünyevi arzularin baskisindan kurtarip iç huzuruna götürecek, dünya ve ahiret dengesini saglayacak ayet ve hadisleri kendine rehber edinmektir.
Rekaik ise “ince ve yumusak” anlamindaki rakikin çogulu olup hadis kitaplarinda zühd hayatini öngören hadislerin bir araya getirildigi bölümlere “kitabü’r-rikak” ve “kitabü’z-zühd ve’r-rekaik” adi verilmistir. Rikak da “yumusak kalplilik” anlamindaki rikkat kelimesinin çoguludur.
Sufiler zühdü çesitli sekillerde tarif etmislerdir: Kalbi esyadan, esyanin Rabbi olan Allah’a çevirmektir; helali talep etmektir; kanaatkar olmaktir; dünya mal ve metaindan eli, dünyaligin pesinden gitmekten de kalbi çekip korumaktir vb.
Dünyaya düskün olan dünyadan düskün çikar, buyurmus arifler. Zahitlikler ve incelikler pesinde yol alan bir kalp ve onunla ete kemige bürünen bir ömür, dünyaya düsmez, dünya ile düsmez, dünyayi dost bilmez; ahiret saadetini, cenneti ve elbette Allah’in rizasini arar.
Sade hayat, sade yasamak Resulullah’in ömrünü rehber edinmek ve öylece yasamaktir. Hele hele bu devirde sosyal medyanin tamamen bir teshir, gösteris, lüks, tüketim, israf saldirisi altinda kalbini, bedenini, ömrünü ve ailesini bu yalan âlemden koruyanlara ne mutlu!
SADE HAYAT DÜNYADA
SONSUZ HAYAT AHIRETTE
PROF. DR. ALI AKPINAR
Hucurat, hücreler/odalar demektir.
Bununla, Peygamber Efendimizin
ailesiyle yasadigi odalar kastedilir.
Kaynaklarimizdaki bilgilere
göre bu odalar, Medine’de mescidin
hemen bitisigine yapilan 42 metre
karelik bir mütevazi evcik seklindeydi.
Zaten mescidin yapiminda
O (sas), “Musa’nin gölgeligi gibi
bir sey yapin yeter.” buyurmustu.
Odanin içerisinde de içi ot dolu bir
silte, bir yastik, birkaç kap kacak
bulunmakta idi. Bu dönemde Iran
Kisralari, Bizans Kayserleri saraylarda
yasiyordu. Medine’de de bazi
Yahudi zenginleri saray evlerde
yasiyordu. Nitekim bunlardan bir
kisminin kalintilari günümüze
kadar gelmistir. Yahudi reislerinden
Ka’b bin Esref’inin köskünün
günümüze ulasan kalintilari bunlardan
biridir.
Mescidin genisletilmesi esnasinda
sahabiler: “Peygamberin
odalarindan birini yikmasaydiniz
da bu ümmetin sonraki gelenleri,
peygamberlerinin nasil bir evde
yasadiklarini görseydiler.” diye
aglasmislardi. Tabiinden Said bin
Müseyyeb de “Vallahi, onlarin
olduklari hal üzere birakilmalarini
ne kadar arzu ederdim. Medinelilerden
yeni yetisenler ve Medine’ye
disaridan gelenler Resulullah
Aleyhisselamin hayatinda neyle
yetindigini görürler de insanlar
mal çogalisina ve bununla ögünüse
ragbet etmezlerdi.” demistir.
HAYATIMIZ, RESULULLAH’IN SADE HAYATI OLSUN
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Sade hayat, insanin mutlu olabilecegi
kendine özgü yasama
biçimidir. Her türlü mesakkat,
gösteris ve satafattan uzaktir.
Hayat sekli bir mü’min
için inanciyla alakali deger
kazanirken iman degerleri
olmayan kimse için elbette
çok daha farkli ölçüler ortaya
koyar. Sevgili Peygamberimizin hayat
tarzi temelde iki esasa dayanir. Bunlardan
ilki dünyevi digeri ise uhrevi
denge unsurlaridir. Resul-i Ekrem’in
gerek dünyevi ve beseri yönü olsun
gerekse ahirete yönelik rehberligi
olsun bütünüyle O’nun örnek hayati,
sünnetidir. Efendimizin dünyevi
hayati yasama biçimi son derece yalin
ve anlasilabilir niteliktedir.
Kutlu Nebi’nin (sas) yasadigi sade
hayati anlayabilmek için en yakin
ashabindan Abdullah bin Mes’ud’un
(ra) asagida anlatacaklari gerçekten
çok mühimdir. Nitekim onun anlattigi
devirde de Medine’de her zamanki gibi
siradan bir gün yasanmaktadir. Yahudiler
para hirsi ve ticaret hayatiyla her
seyi dünyevilestirmekte diger taraftan
Hristiyanlar sinsi emelleriyle dünyevi
yönetim planlari kurmaktadirlar. Mekke-
Medine, Kudüs, Iskenderiye, Sam
ve Bizans güzergahinda satafatli bir
hayatin en girift ve sosyoekonomik
yaklasimlarini sergilemektedirler.
Bunun sonucu dini, hayatin içine asla
katmak istemeyen bir hayat tarziyla
devrin insanini hayatin çekiciligi
çepeçevre kusatmaktadir. Mekke
ve Medine’den ticaret kervanlari
güneyden kuzeye büyük bir istiha ile
yürütülmekte, eglence ve edebiyatin
hakim oldugu kadim Fars kültürü nice
zenginlikleriyle görkemli bir hayat
tarzi sunmaktadir o günün insanina.
TASAVVUF EHLI RESULULLAH’I ÖRNEK ALIR
PROF. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Dünyaligi umursamamak,
dünyaya deger
vermemek, mali mülkü,
ihtisam ve rahatligi
gaye edinmemek. Buna
mukabil ebedi olan ahireti arzulamak,
Allah’in rizasini her seye
tercih etmek, onun için gayret sarf
etmek. Geceleri namazlarla, göz
yaslariyla, hasretle yalvarip yakarmak.
Gündüzleri halkin içerisinde
olunsa da Hak ile birlikte olmak.
Salih amellerin ve hayirli islerin
pesinden kosarak Allah’in rizasini
kazanmaya çalismak.
Dini literatürde zühd kavrami ile
ifade edilen bu tutum ve davranislar
insanin nefsini dizginleyip
dünyanin aldatici cazibesine aldanmamakla
mümkün olmaktadir.
Nitekim dünya hayati insanin
nefsinin arzu ve isteklerine karsi
koy up onu terbiye etmesiyle
anlam kazanir. “Nefsini kötülüklerden
arindiran kurtulusa ermis,
onu kötülüklere gömen de ziyan
etmistir.” (Sems, 9-10) Her türlü
kötü düsünce, duygu ve davranistan
arindirarak nefsi terbiye etmek
insanin dünyaya kapilip gitmesinin
önündeki en büyük engeldir.
Fakat bunun gerçeklesmesi kolay
olmayacaktir. Zira insani bu yoldan
alikoyacak pek çok engel bulunmaktadir.
Hiç süphesiz insanin
nefsini egitme sürecinde karsisina
çikacak en büyük engel, dünyevi
sehvetler ve dünyevilesmedir.
Bundan dolayi Peygamber Efendimiz,
dünyaya ve dünyaliga karsi her
zaman mesafeli durmustur.
Dosya yazilarinin tamami derginin 2025 Nisan sayisinda.