SAADETTIN ACAR | Nisan | 2025 | BASLARKEN
Hakikat nedir? Insanoglunun bu sorunun nihai bir cevabina ulasabilmesi mümkün müdür? Insanlik tarihi kadar eski olan bu sorulara aklimizla tatmin edici cevaplar bulabilir miyiz? Bu çerçeve içinde daha baska sorular da sormak mümkün. Sorular çogaltilabilir ama tüm cevaplarin hep bir kisir döngünün, insan olma sinirliliginin ve imkaninin içinde kalacagi da muhakkaktir. Mutlak ve askin olana, sinirli ve noksanliklarla malul olan aklimizla erisebilmenin imkansizligini en basta aklimiz itiraf edecektir. Çünkü insanin akli en fazla gördügüne, duyduguna, dokunduguna, yani deneyimleyebildigi alanlara erebilir. Bunun ötesini ise ancak hayal edebilir, ona dair bazi tezler, iddialar ve tahminler öne sürebilir. Duyu organlariyla temas ettiklerinden yola çikarak temas edemediklerine dair bazi çikarimlarda bulunabilir. Bunun da ne kadar sihhatli bir yol oldugu tartismaya açiktir. Görmedigi, ihata edemedigi bir varligi tüm boyutlariyla kusatabilmesi, hakkiyla kavrayip tanimlayabilmesi ise hiç süphe yoktur ki muhaldir. Bu sonuca da yine kit aklimizla ulasabilmek mümkündür.
Hiç kuskusuz insanoglu dünya yolculugunda hakikatin bazi veçheleriyle yüz yüze gelebilir. Zaman zaman fizik dünyanin dar sinirlarinin ötesinden kokular alabilir. Kesif, ilham ya da benzer yollarla kendisine açilan bu kapilar, sonsuz büyük bütünden bir parça, bir iz, bir boyuttur ancak. Ama o kadari bile onu sarhos etmeye yetecektir. Çünkü ona önüne açilan daracik pencere, sonsuzluk hakkinda bazi ipuçlari vermektedir. Kendisine hayret ve hayranlik veren küçücük parça, sinirsiz bütüne dair bir seyler ihsas etmektedir. Denizden bir damladir elindeki, evet, ama denizin azameti ve ihtisami hakkinda bir fikir sunmaktadir. Bundan dolayi teslimiyeti artar, acziyetini itiraf edip sinirini görür ve orada durur. Haddini bilir ve onu asmamaya özen gösterir. Evet, bir lütuf ve ikrama nail olmustur, sonsuzluk denizinden bir katre de olsa payini almistir ama bütünün karsisinda erisebildiginin, ulasabildiginin ne kadar az ve sinirli oldugunun da bilincine ermistir. Belki de söyle söylemek mümkün: Hakikatten -çok cüzi bir miktar da olsa- nasiplenenler ondan hiçbir pay almayanlara göre daha geride dururlar. Bu nasipliler temkin halindedirler daima. Bir nevi boylarinin ölçüsünü almis, hiçliklerinin farkina varmislardir. Tattiklari, zevk ettikleri daha fazlasina ve ötesine ulasmaya onlari tesvik etmis, kamçilamistir ama bu ayni zamanda tahayyül ve tasavvur edemeyecekleri büyüklükte bir kudretle karsi karsiya olduklarini da onlara göstermistir. Bundan dolayi bir taraftan mutlak olanla kismi temaslarinin bastan çikarici güzelligi ile mesgul olur, öte yandan kusatabilmelerine imkan olmayan bütün hakkinda konusmaktan da özenle kaçinirlar. Varlik karsisindaki iddiasizliklari bundandir belki de. Ama o sonsuz ummanla az ve sinirli da olsa bir temas kuramayanlarin ise daha cesur ve pervasiz olduklari müsahede edilir çogunlukla. Aslinda bu durumun bütüne dair hiçbir fikirlerinin olmamasindan kaynaklandigini söylemek mümkündür. Neyle karsi karsiya olduklarini bilmeyenlerin rehavetidir bu, hakikatte.
Hakikati bir nebze de olsa zevk edenlerin önündeki en büyük tehlike ise kendilerine sunulan küçük parçayi eksiksiz bir bütün ve tam olarak görme yanilgisidir. Hakikatin bir parçasini, bir cüzünü hakikatin tamami olarak görmek yani. Acizane kanaatim, insanoglunun dünya yolculugundaki en zor dönemeçlerden birinin bu oldugu yönündedir. Insanin sapmasinin, sasirmasinin en büyük sebeplerinin baslarinda da bu gelmektedir. Agzina çalinan bir parmak balla sarhos olup kendinden geçmektir bu. Bir tarafiyla sarhosluktur ama bir tarafiyla da tekebbür halidir bu. Oysa günesin milyarlarca milyarlarca isinindan bir isinla muhatap olmuslardir yalnizca. Hepi topu devasa büyüklükteki günesi bir açidan görmüslerdir sadece. Yanilgi, bulunduklari yerde kendilerine görünen isindan yola çikarak -buna kanarak da diyebiliriz- günesi sadece kendi açilarindaki isindan, kendilerince görünen kisimdan ibaret sanmaktir. Oysa her isin, parilti günestendir evet ama hiçbirisi günesin kendisi ve tamami degildir. Ya da söyle diyelim: Günes insanin sayamayacagi, matematik bilgimizin altindan kalkamayacagi kadar farkli açilardan isinlar saçar ama günes bunlarin toplamindan da çok daha fazlasidir. Elbette insanin günes karsisindaki konumu özeldir. Her insan tekinin günesle muhatabiyeti biriciktir. Bu açidan her bir açinin ve isinin kendine göre özel bir degeri vardir. Bu dogrudur ve degerlidir kuskusuz. Sorun, insanin bir açidan aldigi bir isigi günesin tamami sanma gafletinde ve hadsizliginde bulunmasidir. Bunlarin kendileri, nefisleri hakikat ile aralarinda perde olmustur artik. Kendilerini aradan çikarmadan hakikate dogru yolculuklarini sürdürebilmelerine imkan bulunmamaktadir.
Hakikate dair bize eksiksiz bilgi veren mutlak hakikatin menbaindan beslenen peygamberlerdir. Onlar mutlak olanla daimi bir temas halinde olduklarindan akli ve kesbi bir yolla degil mutlak hakikatin kendisinden yani dogrudan bize haber vermektedirler. Onlarin bilgisi tecrübi olmadigi için baska insanlarin akillariyla ulastiklarinin çok ötesinde ve üstündedir. Onlarin hayretinin büyüklügü de bundan. Onlarin hayranliginin sürekli artmasi bu sebeptendir. Peygamberler tam da bu yüzden insanlik için bir rahmet vesilesidirler. Onlar müsahede ettikleri kudretten, mezun olduklari kadarini bizimle paylasarak, aklin durdugu, muhayyilenin yetersiz kaldigi yerin ötesine dair bize kapilar açmislardir. O kapilar ayni zamanda insanligin nefes aldigi, fizigin dar hapsinden çikabildikleri kurtulus yollari olmuslardir. Onlara minnet borçluyuz. Varliklari nimet ve rahmettir bizler için.

Günümüz Müslüman çocuklarinin içinde bulundugu; dinden uzaklik, inançta zayiflik,...

Hakikat nedir? Insanoglunun bu sorunun nihai bir cevabina ulasabilmesi mümkün müdür?...

Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Nisan sayisi "sade yasamak imamdandir" dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024