ILIM VE IRFAN | Haziran |
2013 |
AYIN KONUSU
| Okunma: 2487
Zaman bize bahsedilmis en büyük nimetlerden biridir. Elimizin altindaki en büyük imkanlardan biri. Buna ragmen ancak geçtiginde degerini anlayabiliyoruz. Çünkü zaman, tabiati geregi akiskandir, akar gider. Ve çogunlukla nasil geçtiginin farkina bile varmayiz.
Budan dolayi maalesef en kolay harcadigimiz kiymetlerin basinda hep o gelir.
Ki Allah Teala tüm imkanlarin yerinde kullanilmasini emretmis, aksini ise yasaklamistir. Dolayisiyla zaman israfini da haram kilmistir. Malayani ve gereksiz bir sekilde harcanan zaman insanoglunun yakasina yapisacaktir.
Yillik izinler ve tatil dönemleri, en rahat israf ettigimiz zaman dilimlerinin basinda gelir. Bu vakitler maalesef tamamen bir tembellik ve atalet içinde geçirilmektedir. Halbuki, hayatin gürültüsünden vakit bulamadigimiz, iskaladigimiz çok önemli bazi temaslar için bu dönemler bir firsata dönüstürülebilir. Ihmal ettigimiz, erteledigimiz bazi faaliyetler için bu vakitler bir imkan olarak görülebilir.
Unutmamali ki; hiçbir zamanin tekrari yoktur ve hiçbir anin kazasi mümkün degildir. Hiçbir vakit bir öncekinin yerini tutamaz. Bosa geçirilen her an kaybedilmistir. Bunun bir daha telafisi de mümkün degildir.
Büyükler, Allah ile, O’nun zikriyle geçirilmemis her ani “kayip zaman” olarak kabul etmislerdir. Zamanin, ancak O’nunla geçirmekle anlamli ve degerli olacagini söylemislerdir. O’na (cc) götürmeyen tüm mesgaleleri, O'ndan alikoyacak tüm ugraslari elestirmis ve kötülemislerdir.
Zaman bizim için yaratilmis ve bize sunulmustur. Ya onu Allah’in zikriyle mamur ederiz ve tabii biz de onunla mamur oluruz. Ya da anlik zevklerimize ve tembelligimize kurban ederiz ve hüsrana ugrariz. Seçim bizim.
VAKIT HESABI SORULACAK BÜYÜK BIR NIMETTIR
ISMAIL ACARKAN
Zamansizlik ve mekansizlik âleminden su zaman ve mekan âlemine gelen insanoglu bu iki sermayeyi en verimli sekilde kullanabilecek imkanlarla donatilmistir. Mekanin aslinda bir bosluk ile mümkün oldugunu düsünecek olursak zamani ve mekani bos bir bardaga benzetebiliriz. Bize verilen bu bos bardagi iyi, güzel, hayirli ve faydali seylerle doldurabilecegimiz gibi gaflete düsüp bu bardagi kötü, çirkin, zararli ve hayirsiz seylerle de doldurabiliriz. Bu açidan bakildiginda halk arasindaki “bos zaman” kavrami anlamsiz ve yersiz bir tanimlama degildir. Evet, bize verilen zaman aslinda “bir bosluk”tur. Onu doldurma sorumlulugu ve tercihi ise biz insanlara verilmistir..
Zamanin “bosluk” ile tanimlanmasi “hiçbir sey” oldugu anlamina gelmemelidir. Bu bosluk “hiçbir sey” degil “her sey” olabilecek bir imkandir. O, sekilsizdir; ama her sekli alabilir. O, renksizdir; ama her renge boyanabilir..
Iste bu noktada insanin bilinci-tercihi-sorumlulugu ve farkindaligi devreye girmektedir. Bilincimiz, anlayisimiz ve imanimiz ne kadar aydinlik ve güçlü olursa o nispette vaktimizi degerlendirir ve gelisiriz. Gafletimiz ve suursuzlugumuz nispetinde ise vaktimizi ya bosa geçirir ya da zararli faaliyetlerle bosa harcariz. Gecemiz bir “Isra gecesi” de olabilir bir gaflet gecesi de. Bin aydan daha hayirli bir Kadir gecesi de olabilir, yillarca pismanligini yasayacagimiz bir günah gecesi de. Vaktimizi dua ve tefekkür ile de geçirebiliriz, sikayet ve beddua ile de..
TATILDE ÇOCUGU HAYATA VE IBADETE HAZIRLAMAK
KÂMIL YESIL
Cami hocalarimiz, imamlarimiz, müezzinlerimiz de Yaz Kurslarini, çocuklarin zihnine yerlestirilmek istenen, hâlâ bazi kitaplarda, filmlerde kasten çizilen; eli sopali, sert bakisli, cahil, temizligine dikkat etmeyen hoca tipini ortadan kaldirmanin bir imkani ve firsati olarak görmelidirler. Birakin çocuklar, talebe olmaktan çikip biraz insan olsunlar camide. Onlarin da sahsiyetinin oldugu fark edilsin. Çocuklar camiye, Kur’an Kursuna alissin diye ödüllendirmede asiri gitmek de sakincalidir.
Bir güleryüz, samimi bir bakis, içten bir söz onlari camiye, cemaate baglamaya yeter, yetecektir. Bizim zamanimizda hocamiz sadaka, zekat kelimelerini bir kere telaffuz etmekle yetinirdi. Ama bize verdigi hediyelerle, mahalledeki muhtaçlarin cami cemaati tarafindan sadaka ile, zekat ile ihtiyaçlarinin giderildigini göstermekle birçok seyi ögretmisti. Mahallemizde kim fakir, kim hasta, kim engelli, kim yetim ve biz onlara nasil ulasabiliriz; bütün bunlari biz camiden ögrendik. Ögrendik ki biz bilmesek de, toplumun bazi kesimlerinin haberi olmasa da camimiz, mahallenin nabzinin attigi yerdir. Imamlarimiz ve müezzinlerimiz de bizim giyabimizda bizi düsünen kisilerdir.
Ilk zekatimizi, ilk sadakamizi çocukken, yine böyle yaz tatilinde, mahalle camiine okumaya gittigimizde verdik. Ilk oruç denememizi ilk iftarimizi camide yaptik. Hem de yarim günlügüne. Bu oruca “Tekne Orucu” dendigini o gün ögrendik. Tekne Orucu, ikindiye kadar tutulan oruç idi. Cami imami, hocamiz, Ramazan ayinin girmesine bir hafta kala, günümüzü ikiye böldü. Yarin, dedi ögleye kadar oruç tutacagiz. O gün ögleye kadar oruç tuttuk. Hocamiz da bizimle, bizim gibi tuttu orucunu. Ögleyin dondurma ile açtik orucumuzu. Ertesi gün, ögleden ikindiye kadar. Ertesi gün ikindiden aksam ezanina kadar. Ertesi gün, ögleden aksama kadar. Ertesi gün, sabahtan aksama kadar. Haftanin altinci günü bazilarimiz tam oruçtuk.
“Din kolayliktir.” hadis-i serifini yasayarak ögrendik. Ilk kametimizi getirdik. Cemaate karisip namaz kildik.
KUZU GÜDEN ÇOCUKLARIN TATILI!
ZEKI BULDUK
Bir zamanlar Almancilar memlekete geldiklerinde bir ay kalirlardi. O bir ay içinde gitmedikleri dügün ve cenaze evlerine ziyaret yaparlardi. Zaten iki üç yilda bir geldikleri için bir ay boyunca ev ziyaretleriyle geçerdi günleri. Biz çocuklar onlarin pesine düser, Alaman çikolatalari almak için melül melül bakardik. Sag olsunlar, elimiz bos döndügümüzü hatirlamiyorum. O kadinlarin ve erkeklerin çocuklari, benim yasima erenler, yillik izinlerine yine memleketlerine geliyorlar. Lakin deniz kenarinda bir otelde yer ayirttiklari için, anne ve babalarinin köylerinin yolunu çoktan unuttular.
Aslinda sözü uzatmak mümkün. Mesela yillik kazanci on bes bin lira olan bir memurun yilda iki bin-üç bin lira biriktirerek umreye, memleketine, yetimhanelere, çok eski bir dostlarina, geçmiste üzerinde emegi olan insanlara ziyarete gidebileceklerini, onlara ne güzel hediyeler alip bir sene boyunca tekrar o tatilin gelmesi için daha fazla para biriktireceklerini, hatta bunu seve seve yapacaklarini anlatabilirim.
Ama bunu siz de biliyorsunuz. Yaz oruçlarinin basladigi zamanlara erdik, sükür! Çocuklugumuzun köyünde iftar yapmanin yerini Istanbul vb. sehirlerde toplu oruç tutma eyleminin alamayacagini, folklorik görüntülerdense, kuyudan su çekip yaslanmis ana ve babamizin yaninda iftar yapmanin, pencereden de köy mezarligina bakmanin müthis bir duygu oldugunu elbet anlayabilirsiniz…
Sahi, yetimler tatil vakitlerinde nereye giderler?
HADI KÖYÜMÜZE GIDELIM!
CESUR KÜÇÜK
Birçogumuzun çocuklugundan kalan köy anilari zihninde taptaze durur. Hemen hepimizin en az bir kere esege binmisligi, agaca tirmanmisligi, irmaga girmisligi, tavuk kovalamisligi ya da gece bahçeye, dama uzanip yildizlarla bezeli gökyüzünü seyretmisligi vardir. Bazilarimiz için tüm bunlar ve çok daha fazlasi çocuklugun siradan günlük olaylari sayilsa da bu gurubu oldukça sansli bir gurup olarak görmemiz mümkündür. Zira, birçogumuz için tüm bu anilar aralarda sikisip kalmis küçük ve tatli ayrintilardir. Hatta günümüz çocuklarinin yasam sartlarina bakacak olursak; tadilmasi çok zor ve uzak, neredeyse özlemle hayali kurulabilecek zevkler arasinda yer aldiklarini görebiliriz.
Zorunlu veya degil; artik çogumuz birer sehir insaniyiz ve hiç istemesek de, dogal yasamin bilgisinden dahi uzak yasayan sehir çocuklari büyütüyoruz. Oysa Yaratici, kullarina sefkatle ögretmek istedigi birçok bilgiyi gündelik hayatin, tabiatin ve beseriyetin en basit gibi görünen aliskanliklarina, düzenlerine yerlestirmistir. Iste bu yüzden bir çocuk büyürken, günesin dogusunu seyredisiyle yepyeni anlamlara kavusabilir. Baharda çiçek açan agaçlari gördügünde duydugu heyecan ile hayal dünyasindaki yansimalari seyre dalabilir. Ya da folluktan elleriyle topladigi sicak yumurtayi pisirip yerken, belki hiç olmadigi kadar ufkunu genisletebilir.
Tüm bu “sir”lara vakif olmak, sadece çocuklarimiz için degil, bizler için de elzem bir ihtiyaçtir. Uzak kaldigimizda unuturuz, dünyada hiç böyle seyler yokmus gibi bambaska bir hayatin içinde yasayip gideriz ancak; tabiatin ufacik bir dokunusunda, en basiti trafikteyken karsilastigimiz batan günesin harikulade kizilligi karsisinda bile bu ihtiyaci adeta tüm zerrelerimizde hissederiz. Çocuklarimiza yasatmaya borçlu oldugumuz bu zevklerin kendimiz için de vazgeçilmez bir nimet oldugunu kabul edelim. Gelin bu yaz hep birlikte köyümüze dönelim.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Haziran, 2013 sayisinda…)