MÜSLÜMANIN TEBLIG DILI NASIL OLMALIDRI?
Ince, nazik, zarif, latif, yumusak ve
güzel söz gitti yerine kaba, çirkin,
argo, galiz söz geldi. Birisi karsiniza
geçse ve su ikinci gruptaki gibi agzina
geleni saysa ömrünüz boyunca ona, o
kisinin insanligina zerre kadar güvenir,
itimat eder misiniz? Asla etmezsiniz.
Sokakta, çarsida, alisveriste, tanismada,
görüsmede, misafirlikte, okulda hatta
evlilikte size sert ve kaba davranan birisi
olursa onunla bir daha bu hukuku, alakayi
devam ettirebilir misiniz? Kesinlikle bir
daha yüzünü görmek istemezsiniz. Peki,
insanlari basta kendi nefsimiz olmak
üzere Allah’a, Resulullaha, Islam’a, hayir
ve iyilige davet ederken bu kelimelere, bu
sözlere basvurmak, böyle bir dil kullanmak
akla ve kalbe sigar mi?
Toplumsal bir kanser haline gelen bu
kabalasma, büyük bir yara açmaktadir.
Böyle bir tavra muhatap olup da, gönlünü,
kalbini Islam’a, Resulullaha açan bir
insanoglu var midir acaba yeryüzünde?
Bütün bu sorularin gölgesinde ve dahi
isiginda ciddiyeti, saygiyi, sevgiyi, edebi
elden birakmadan hem kendimizi hem
diger insanlari Hak yoluna davet etmenin
usulünü, üslubunu Kur’an-i Kerim’den,
Resulullah Efendimizden ve mürsid-i
kâmillerden ögrenmeliyiz.
Uyarmak, ikaz etmez, korkutmak, sakindirmak
muhataba en galiz en kaba sözleri
sarf etmek demek degildir.
Hangi ayet-i kerime, hangi hadis-i serif
biz insanogluna böyle hitap etmis, böyle
davranmistir? Sözün en güzeli, davetin
en güzelidir bize yakisan.
Her hususta örnegimiz, önderimiz, rehberimiz,
ölçümüz, mürsidlerin mürsidi
Hazret-i Peygamberdir. O (sas) sadece
Kur’an-i Kerim’i insanlara tasiyan birisi
degildir. Hasa. Hazret-i Aise annemiz
söyle buyurmustur: “Muhammed Aleyhisselam
canli bir Kur’an’dir.” Canli Kur’an
olmak bizatihi Kur’an kesilmek demektir.
Kur’an’in ruhu olarak onu teblig etmektir.
Yoksa teblig sadece bilgilendirmek
ve nasihat degildir. Hayatiyla, hissiyle,
latifeleriyle, her haliyle Kur’an ayetlerinin
ifadesi olmaktir. Tasavvufta bunun
karsiligi lisan-i hal ile tebligdir.
Kalbimizi, dilimizi, halimizi, tavrimizi
bütün kötü, kaba, çirkin söz ve davranislardan
arindirip hem dilimizle hem
tavrimizla hem de hayatimizla tertemiz
bir tebligde bulunmayi Allah bize nasip
etsin. Bu, Resulullahin ve O’nun (sas) yolunun
takipçisi mürsid-i kâmillerin usulü
ve üslubudur.
ALLAH'IN YOLUNA ÇAGIRMAK
PROF. DR. ALI AKPINAR
Hayat rehberimiz Kur’an-i
Kerim, biz insanlarin iyiler
hem de en iyiler olmamizi
ister. Bunun yaninda o, iyilerin
iyiliklerini baskalarina tasimasini
emreder. Kur’an, iyilikleri kendinde
kalan pasif iyileri istemez. O, muhataplarindan
iyiliklerini baskalarina
tasiyan aktif iyiler olmasini ister.
Onun için pek çok ayette Kur’an; iyilikleri
emretme, kötülükleri engelleme
görevini mü’minlere hatirlatir: “Sen af
yolunu tut, bagisla, uygun olani emret,
bilgisizlere aldiris etme.” (Araf, 199)
“Mü’min erkekler ve mü’min kadinlar
birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder,
kötülükten alikoyarlar.” (Tevbe, 71)
“Sizden iyiye çagiran, dogrulugu
emreden ve fenaliktan men eden bir
cemaat olsun. Iste basariya erisenler
yalniz onlardir.” (Al-i Imran, 104)
“Siz, insanlar için ortaya çikarilan,
iyiligi emreden, fenaliktan alikoyan,
Allah’a inanan hayirli bir ümmetsiniz.”
(Al-i Imran, 110)
Bu görevi layikiyla yerine getirebilmek
için neyin iyi neyin kötü oldugunu
bilmek, iyilikleri yapip kötülüklerden
sakinmak, sonra da baskalarina iyilikleri
emredip onlari kötülüklerden
sakindirmak gerekir.
Iman adami, yasadigi çevrede gidisata
seyirci kalamaz, yanibasinda
islenen kötülüklere duyarsiz olamaz.
O, iyiliklerin adami olarak kendisi
cennet yolunda ilerlerken, yanindakilerin
kötülükleriyle cehenneme
yuvarlanmasini görmezden gelemez.
Bir kötülük gördügü zaman onu eliyle
iyilige dönüstürmeye, buna gücü yetmezse
diliyle onu engellemeye çalisir.
Bu onun insani ve imani görevidir. Zira
o, insanligi bir aile alarak görür, her
insani da o ailenin bireyi olarak cennet
yoluna koymak ister. Ben kendimi
kurtarayim da baskalari ne yaparlarsa
yapsinlar, nereye giderlerse gitsinler
anlayisi Müslümana yakismaz.
RESULULLAHIN TEBLIG DILI
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Bütün peygamberlerin ortak özelligi yüce
Allah’tan aldiklari emir
ve yasaklari karsilik
beklemeksizin kullara ulastirmaktir.
Buna teblig adi verilir.
Her peygamber, vahiyle aldigi
hükmü gizlemeden, eksiltmeden
ve herhangi katkida bulunmadan
insanlara bildirmekle yükümlüdür.
Teblig emrinin yerine
ulastirilmasi, tebligin dili ise bu
isin üslubudur. Sevgili Peygamberimiz
gerek son Ilahi kitap
Kur’an-i Kerim’in emirlerini teblig
etmekle gerekse bizzat kendi
hayat tarziyla -sünnet- Islam’i
en güzel üslupla insanlara takdim
etmistir. Efendimizin hayati
(siyer-i nebi) analiz edildiginde
her aninin bir teblig oldugu ve
bunun da ne kadar mükemmel
bir üslupla yapildigi daha iyi
anlasilir.
Allah Resulü dini teblig
ederken bir takim metodlar
uygulamis hatta bunlari sözleriyle
de -hadis- teyit etmistir.
Sünnet ise Resulullahin yaptiklari
ve uygulamalaridir. O’nun
her uygulamasinda içerik özellikleri,
muhataplarinin ahvali,
söylenilen veya yapilanlarin
yeri ve zamani en kayda deger
nebevi tecrübelerdir. Örnegin
Kur’an; Efendimize ,“Sen insanlar
için af yolunu seç, dine uygun
olani (örfü) emret ve cahillere
aldirma!” (Araf, 199) diye emir
verirken muazzam bir metodun
ortaya çikarilmasini istemistir.
Buna göre Resulullah; hosgörü
ve bagislamakla, dine uygun olan
iyiligi (örf) seçmekle ve cahillere
aldirmamakla yükümlüdür. Ayni
zamanda ayette “sen” diye hitap
edilmesi Islam’i teblig edecek
her iman ehlini de muhatap alir.
SUFILERIN TATLI DILI
DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Islam, insana ait bütün zamani ve
mekani kusatan Ilahi ilkeler ortaya
koymaktadir. Bu ilkelerin gayesi,
insanin hem dünya hem de ahiret
hayatinda mutlu ve huzurlu olmasini
saglamaktir. Ancak Allah, insanin
bu emir ve ilkelere uyarak bir basina
dogru yolu bulup mutlu olmasini yeterli
görmez, insanin bu emir ve ilkeleri baskalarina
anlatmasini ve ögretmesini
de imtihanin bir geregi olarak görür.
Kisaca teblig ve irsad kavramlariyla
ifade edilen bu görev, bir seyi yahut
bir haberi insanlara ulastirmak anlamina
gelmektedir. Inanan her insan
için teblig görevi, dini bir zorunluluk
ve sorumluluktur.
Elbette Allah isterse kimsenin
gayretine ihtiyaç duymadan dinini yeryüzüne
hakim kilabilir. Ancak, insan
imtihan için yaratilmistir ve insandan
hakikati yasamasi ve yaymasi
istenmistir. Peygamberlerin gönderilmesinin
gerekçesi ve hikmeti de bu
yasama ve yayma gayesidir. Tecrübeyle
de bilinmektedir ki bütün dinler, inançlar,
ideolojiler ve görüsler hiçbir gayret
ve özveri olmadan insanlar tarafindan
kolayca kabul edilmemis ve yaygin
hale gelmemistir. Teblig konusunda
Müslümanlar için iki sonsuz ufuk çizilmistir.
Birincisi Islam’i en güzel sekilde
temsil eden hayirli bir birey ve bu bireylerden
olusan hayirli bir ümmet olmak,
ikincisi ise Islam’i teblig ederek hayri
hakim kilmak ve serre engel olmaktir.
(Al-i Imran, 110) Bir baska ayette teblig
görevini sürekli olarak yapan bir toplulugun
bulunmasi istenmistir. “Sizden
hayra davet eden maruf ile emreden,
münkerden sakindiran bir topluluk
bulunsun.” (Al-i Imran, 104) Kur’an-i
Kerim’de bu tebligcilerin tebliglerini
nasil yapacaklarinin ana ilkeleri de
ortaya konulmustur.
Dosya yazilarinin tamami derginin Ekim, 2022 sayisinda.