El Kârda Gönül Yarda
Kapaliçarsi’nin Fesçiler kapisi
üzerinde nefis bir talik hatla
“El-kasibu habibullah.” hadis-i
serifi yazar. Bu hadisin anlami;
baskasina yük olmamak için çalisip çabalayan,
kendi eliyle kazandigini yiyen kisi
Allah’in muhabbetine mazhardir, demektir.
Bu söz; atölyeden dükkana, sanayi
sitesinden is merkezine, is hanindan
plazaya üretimin, ticaretin, sanatin, el
emeginin, alin terinin ve helal kazancin
oldugu her yere asilmalidir.
Dergimizin bu sayisinda is hayati, ticaret,
alisveris, çalismak, kazanmak ve üretmek
merkezli mühim konuyu ele aldik.
Helalinden kazanmak herkese farzdir.
Çalismayani ne Allah sever ne Resulü ne
de kullar. Çalisanlari herkes sevdigi gibi
onlara maddi ve manevi yardimlar da
olunur. Çalismak, gayret bizden tevfik ise
Allah’tandir.
Rizik, insanin bogazindan geçen nesnedir.
Toplanip biriktirilen mallar, paralar, evler,
arabalar rizka dahil degildir. Bunlar dünya
hayatinin süsüdür, yerine ve ihtiyaca göre
yarar saglar, kullanilir ancak gaye haline
asla gelemez.
Para kazanacagim diye haram seyleri
satmak, yalan söylemek, yemin etmek,
fahis fiyatla satmak, çürük ve bozuk mal
satmak, adam kandirmak, kumardan
kazanmak, aldigini vermemek, vakti
gelmeden meyveleri, mahsulleri tarladan
götürü almak ve bunu satmak ve benzeri
mesru olmayan seyleri alip satmak da
caiz degildir. Bir de namazlari ve camileri
ihmal etmemek lazimdir.
El karda, gönül yarda olmalidir. El islemeli,
üretmeli, kisb ü karini aramalidir. Ancak
bütün bunlar gönle degil cebe girmelidir.
Gönülde daima Allah sevgisi olmali, bu
sevgi ugruna kazanç da zekatla, sadakayla,
infakla sarf edilmeli ve böylece
bereketlenmelidir.
Bizim eskimez hayat ölçümüzü ve kazanç
ilkemizi ne güzel belirlemis atalarimiz:
Her sabah Besmeleyle açilir dükkanimiz/
Hakk’a iman ederiz, Müslümandir sanimiz./
Egrisi varsa bizden, dogrusu elbet
sizin/ Hilesi hudasi yok, helalinden malimiz./
Müsterilerimiz velinimet, yaranimiz
yarimiz/ Ziyadesi zarar verir, kanaattir
karimiz.
Bereketli kazançlar ve okumalar dileriz.
SUFI VE IS HAYATI
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG
Hakiki ve samimi sufilerde; insanlarin
gidasi, giyim ve kusami, barinma
(ev ve mesken) ile ilgili temel ihtiyaç
mal ve hizmetleri üretip toplumun
hizmetine arz etmek, ayrica bu yolla
kendi geçimlerini saglamak ibadetle
ilgili fiiller kadar lüzumlu ve sevaptir.
Bahsedilen temel ihtiyaç maddeleri
insan için hayat memat, bir ölüm ve
kalim meselesidir. Onun için varligi
da temini de zorunludur. Kur’an bastan
sona kadar mü’minleri ibadet ve
ahlak kurallarina uymaya davet ettigi
gibi mesruiyet dairesinde bahsedilen
temel ihtiyaç maddelerini üretmek
için de mü’minleri çalismaya, is
görmeye ve kazanmaya tesvik eder.
Insanlarin; lüzumlu ve faydali olan
her seyi Allah’in nimetleri olarak
görmelerini ve ayrica buna sükretmelerini
israrla mü’minlerden ister.
Mü’min faaldir, cevvaldir, çaliskandir,
girisimci ve hamlecidir. Dini
hükümleri yerine getirecek kadar
hatta daha fazla Allah Teala ona güç
kuvvet, akil fikir ve irade vermis, bunlari
kullanmaktan da onlari sorumlu
tutmustur. Mü’min; tembel, avare,
aylak, âtil (atalet), üsengen, uyusuk
ve pisirik degildir. Baskasina yük
olan, baskalarinin sirtindan geçinen
bir parazit, bir asalak ve haylaz hiç
degildir. Allah Resulü söyle dua ederdi:
“Allah’im; tembellikten ve acizlikten
sana siginirim.” (Buhari, Deavat, 36;
Müslim, Deavat, 48; Tirmizi, Deavat,
71, 74; Ebu Davud, Edep, 101) Tembel
olmak ve is güç sahibi olmamak birçok
serrin, günahin ve kötülügün
kaynagidir. Mü’min, Allah Tealanin
kendisine ihsan ettigi imkan ve yeteneklerini,
bunlarin verilis ve yaratilis
istikametinde kullanir ve son noktasina
kadar gelistirir. Sufiler günlük
mesailerini artirmak için uyumayi,
yemeyi, içmeyi, konusmayi ihtiyaçlariyla
sinirlarlar; ibadete, taata,
çalismaya ve is görmeye daha fazla
vakit ayirirlar; harekette bereket
vardir, derler. Beden ve organlarin
hareket halinde olmasi gönüldeki
feyzi ve bereketi artirir. (Acluni, cilt
2, s. 89) Hak Teala, “Hayirda yarisiniz.”
buyuruyor. (Bakara, 148; Maide,
48; Fatir, 32)
MÜSLÜMANIN IS AHLAKI
PROF. DR. ALI AKPINAR
Müslüman nerede ve hangi konumda
olursa olsun yüce Allah’in gözetim ve
denetimi altinda alinda oldugunun bilincindedir.
Bu bilinçle o, çalismalarinda
öncelikle ahiret hayatini kazanmayi
gözetir. Dünyaya dünya kadar, ahirete
ise ahiret kadar deger verir. Mademki
dünya sonlu ve yok olucu, ahiret ise
kalici ve sonsuzdur; ahireti hedefleyen
kimse dünyayi da elde eder ama gayesi
yalnizca dünya olan kimsenin ahirette
alacagi hiçbir sey yoktur. Onun için pek
çok ayetinde Kur’an bizi dünyevilesme
tehlikesine karsi uyarir. Bu konuda hayat
düsturumuzun yönlendirmesi söyledir:
“Böbürlenme, Allah süphesiz ki böbürlenenleri
sevmez. Allah’in sana verdigi
seylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki
payini da unutma; Allah’in sana
yaptigi iyilik gibi sen de iyilik yap; yeryüzünde
bozgunculuk isteme; dogrusu
Allah bozgunculari sevmez.” (Kasas,
76-77) “Iste büyük kurtulus süphesiz
budur. Çalisanlar bunun için çalissin.”
(Saffat, 60-61)
MÜSLÜMANIN TICARET HAYATI
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Toplum içerisinde bir arada yasama, yardimlasma ve is bölümü
insanin tabiati geregi zorunlu durumlar oldugundan tarih
boyunca ticaret ve alisverisin pek çok sekli kesfedilip ortaya
konmustur. Ilk devirlerde insanlar ihtiyaç duyduklari esyalari/
maddeleri takas ve mübadele yoluyla temin ederken zaman içerisinde
bu is için altin ve gümüs gibi degerli madenler ve çesitli para birimleri
kullanilmaya baslanmistir. Kripto paralarin tartisildigi günümüzde ise
hayatin tüm kulvarlarinda oldugu gibi ticaretin de tedrici biçimde dijitallestigi
görülmektedir. Öte yandan biçimsel sartlari ne olursa olsun
tüm toplum ve kültürlerde görülen ticaret ve alisverisin evrensel bir
olgu oldugu söylenebilir. Nitekim Islamiyet’ten önce Mekke, Arap Yarimadasinin
ticari faaliyetler açisindan merkezi konumunda idi. Burada
degisik zamanlarda alisveris ve kültür festivali hüviyetinde panayirlar
kurulurdu. Bölgede yasayan pek çok insanin en önemli geçim kaynagi
da ticaretti. Nitekim Peygamber Efendimiz de kendisine risalet görevi
verilmeden önce faal olarak basarili bir ticaret hayati yasamis, Hazret-i
Hatice’nin mallarini Sam’da, oradan getirdigi mallari da Mekke’de satmis,
risalet görevinden sonra da sahsi ihtiyaçlari için bizzat alisveris
yapmaya devam etmistir. (Hadislerle Islam, V, 25-26) Iste söz konusu
evrensel dogasi nedeniyle ticaretin degismeyen bir ruhu, ahlaki ve temel
kurallari olmalidir.
(Dosya yazilarinin tamami derginin Temmuz, 2022 sayisinda.)