Mehmet, Ebubekir, Ömer, Osman,
Ali, Ali Osman, Hasan, Hüsey
i n; Fat ima , Ay se, Hat ic e,
Ümmügülsüm çocuklara en çok verilen
isimlerdendir. Resulullah Efendimiz basta
olmak üzere, O’nun (sas) ailesi, ashabi
bizler için candan üstündür. Onlara karsi
siyasi ve baska bir ihtilaf sebebi bulup
sevgimizde, hürmetimizde, sadakatimizde
eksiltmeye gidemeyiz. Bu sevgi ve muhabbet
hayatlarimiza bütünüyle aksetmis,
isimde ve cisimde onlarin yolu, izi takip
edilmistir.
Camilere girdigimizde en dikkat çeken
sey, levhalarda dört halifeden sonra Hasan
ve Hüseyin Hazretlerinin adlarinin yazilmasidir.
Ehl- beyt sevgisi, Ehl-i sünnet
arasinda kalpten, gönülden ve hayata
yansiyan özlü bir sevgi olarak yasamaya
devam etmektedir. Çünkü o mübarek zatlar,
Resulullah Efendimizin hane halki, en
yakinindakiler ve O’nun (sas) sevgisiyle,
terbisiyle yogrulmus kimselerdir.
Tarih boyunca yanlis yorumlarla mesele
siyasi boyutlarda gündemde tutulmaya
çalisilmissa da, Ehl-i sünnet, bu konuda
da istikrarli, güvenli ve samimi tutumuyla
Resulullaha, ailesine ve ashabina tazim ve
hürmeti en üst seviyede korumustur.
Ehl-i beyt meselesinde ve diger bütün
meselelerde nesepten ziyade Resulullaha
salih amel olarak yakinlik ve ahlak olarak
O’nunla (sas) bütünlük temel esas olmustur.
Seyyidlik ve seriflik ayni zamanda bir
devlet politikasi olarak yüzyillar boyunca
saygi ve itibar görmüs, bu mübarek nesil
hakkinda kayitlar tutulmus, onlara devletçe
gerekli kolayliklar gösterilmistir.
Bugün böyle bir husus maalesef devletlerin
isleyisinde yer almamakla birlikte
Müslümanlarca seyyidlere ve seriflere
gerekli itibar ve ihtimam gösterilmeye
devam etmektedir.
Hayatin her alaninda oldugu gibi dini
alanlarla da asiri ve zorlama yorumlar birtakim
istismar kapilarini da açmaktadir.
Ehl-i sünnet alimlerinin ortaya koydugu
görüsler, iste bu istismarlarin kapisini da
kapatmaktadir. Sevgimizde ve anlayisimizda
bir ölçü, bir denge olmali, ahlak ve
maneviyat olarak Resullullaha, Kur’an-i
Kerim’e bagli bulunmaliyiz.
Bizler, ümmeti olarak salavat getirirken
Peygamber Efendimizin hemen akabinde
Resulullahin ailesini de zikrederiz. Salavat
ve bereket O’nun (sas) ve ailesinin, Ehl-i
beytinin üzerine olsun, deriz.
Böyle hassas ve nazik bir konuda mühim
bir dosya hazirladik. Buyurun birlikte o
mübarek aileyi tanimaya.
EHL-I BEYTE HÜRMET ESASTIR
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Ayet ve hadislerde olumlu
veya olumsuz özellikleriyle
bir araya gelen gruplardan
bahsedilirken ehl kelimesi
zikredilir. Örnegin Ehl-i sünnet, Ehl-i
kible, Ehl-i salat gibi ve bunlarla özellikleri
olan kisiler tanitilir. Beyt, ev
demektir. Her iki kelime Ehl-i beyt
seklinde kullanildiginda Hazret-i Peygamberin
ev halki ve O’nun soyundan
gelen akrabasi kastedilir. Bu kelimenin
es anlamlisi, al, daha genel bir
kullanimdir. Bir soya, kabileye, aileye
veya fikre mensup olanlari içine alir.
Kur’an’da Al-i Firavn, Al-i Imran, Al-i
Yakup yani Firavun, Imran ve Yakup
ailesi seklinde tanimlamalar bulunmaktadir.
Her iki kelimenin özü;
toplanmak, bir araya gelmek, birbirine
yönelmek ve mensubiyet ifade eder.
Al-i Muhammed denilince Peygamberimizin
yaninda bir araya gelmis
en yakin ailesi, iman etmis mü’minler
söz konusu olur.
EHL-I BEYT: RESULULLAHIN HANE HALKI
DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Hazret-i Peygamberin devri
genel olarak Asr-i saadet
olarak tanimlanirken, Sii
yor umunda sahabeden
bazilarina karsi takinilan olumsuz
tavirdan dolayi saadet yalniz Ehl-i
bey t çerçevesinde görülmüstür.
Çünkü Siilere göre Hazret-i Peygamber,
kendisinden sonraki halife
konusunda bazi ikazlarda bulunmasina
ragmen, bu ikaz ve ögütlere kulak
asilmadan Hazret-i Ebubekir aceleyle
halife seçilmis ve böylece bir yandan
Hazret-i Ali’nin ve Ehl-i beytin hakki
gasp edilmis, diger yandan Hazret-i
Peygamberin yolundan köklü bir
sapma yasanmistir. Onlara göre bu
gasp olayinin yasandigi tarihten
günümüze kadar Ehl-i beyt magdur ve
mazlum konumundadir. Siilerin kendi
içerisinde farkli yorumlar olsa da
onlari birlestiren temel kavram magduriyetle
birlikte anilan bu Ehl-i beyt
kavrami ve Ehl-i beyte duyulan sevgi
olmustur. Bu konuda Imam Es’ari,
Makalatü’l-Islamiyyin isimli eserinde,
Islam tarihindeki ilk ihtilafin Hazret-i
Peygamberden sonra iktidara kimin
geçecegine dair yasanan bu krizin
temelde siyasi oldugunu söylemistir.
Ancak bu kriz Sünniler açisindan devletin
basina liyakat sahibi bir yönetici
seçmek seklinde çözülürken, Siiler
bu meseleyi nübüvvet meselesiyle
irtibatlandirarak devlet baskani seçmeyi
yani vesayeti nübüvvetin batini
seklinde yorumlayarak, konuyu bütünüyle
bir din yorumu çerçevesinde ele
almislardir. Bu anlayisin bir sonucu
olarak da en azindan bazi Siiler, sahabeden
bazilarini elestirmeyi ve hatta
onlara hakarete varan sözler söylemeyi
Ehl-i beyti sevmenin bir geregi
görmek yanilgisina düsmüstür.