Manevi Hasat Mevsimi: Üç Aylar
Rabbimiz kainati belirli bir zamanda ve belirli bir zaman
için yaratti. Bu dünya hayatinda
ve bizler için ezel ve ebed yok.
Baslangiç var, son var. Önce var, sonra var.
Dün, bugün ve yarin var. Hep bir zaman,
vakit sarmalindayiz. Baslangiçsizlik ve
sonsuzluk bize ait degil. Zamanin bir
sahibi var. Zamanda bize düsen, ömür
olarak verileni ölümsüzlüge hazirlamak.
Bize düsen, ebedi kalacagimiz zamana ve
yurda hazirlik.
Recep, Saban ve Ramazan Islam âleminde
müstesna zaman dilimidir. Gündüzleri
oruçla, namazla, zekatla, sadakayla,
hatimle, mukabeleyle, itikafla ihya edilir;
ayni sekilde geceler de tevbeyle, niyazla,
huzurla, Kur’an’la, duayla, seherle, sahurla
eda edilir. Dünya hayati zahmetin, sikintinin,
ölümün, acinin, kederin, hastaligin,
borcun, derdin hayatidir. Bunlar bizim
yakamizi ömür boyu birakmaz. Bize düsen
her daim Rabbimize karsi niyaz içinde
olmak, O’nun kapisindan bir an bile ayrilmamaktir.
Üç aylar tam da bunun için bize
sunulan müstesna bir zaman dilimidir.
Affedilmenin, kabul edilmenin vaktidir.
Gönlümüzü ahirete baglamanin vaktidir.
Düsüncemizi Rabbimize ve emirlerine
ayirmanin vaktidir. Elimizdekini, Allah
için gönülden kopararak verebilmenin
vaktidir. Mazlumlarin, yetimlerin, kimsesizlerin
gönüllerine dokunabilmenin
vaktidir. Kötü huylarimizdan, kibrimizden,
huysuzlugumuzdan, asik suratimizdan,
makamimizdan, paramizdan, dünya zevklerimizden,
malimizdan mülkümüzden,
servetimizden hiç ayri kalmaya yüregimiz
dayanir mi? Ya bunlarin elimizden çikmasi
bizi ne hale koyar, degil mi? Perisan
olur, kahrimizdan ölürüz. Tevbe estegfirullah.
Biz, bunlar için mi yaratildik; bunlarin
sahibi biz miyiz; bunlar bizi ahirette hangi
dertten kurtaracak; biz, bunlara mi bagliyiz;
biz bunlarin mi kuluyuz, kölesiyiz?
Üç mübarek ay; üç altin firsat, üç kiymetli
vakit. Gecesi ayri müjde, gündüzü ayri.
Iste imkan, iste firsat. Rabbimizin rizasina,
Resullahin sünnetine ve sefaatine
kosalim. Imtihanlardan, imkanlardan
cennetlere kosalim. Verelim, verelim,
verelim; bize kim veriyor bilelim. Nasil
mahsülü topraga ekiyor, bakimini yapiyor
veya agaçlarimizi meyve zamanina
hazirliyorsak iste bizim de ibadetlerde,
kullukta mahsül vaktimiz üç aylardir.
Bu aylari ziyan edersek, firsati elimizden
kaçirirsak kalbimizde kitlik ve kuraklik
meydana gelir. Seytan ve nefs bizi çöllere
sürükler. Tam zamani, tam mevsimi;
ibadetlerin, kalbin, zikrin, infakin, kardesligin,
kullugun vakti. Buyurun dergimizle
böyle baslangica.
Arinma Mevsimi:Üç Aylar
Doç. Dr. Ibrahim Baz
Hayat, bir çizgi gibi tekdüze devam etmiyor. Dairesel bir döngü
halinde her sey aslina yani geldigi yere dogru bir yolculuk
halinde. Insan açisindan bakildiginda bunun nedeni, kuskusuz
ki imtihan ve ibrettir. Düsünen her insan için bu iki kavram yani
imtihan ve ibret, olaylari ve varligi anlayabilmek açisindan iki mihenk
tasidir. Zira ibret nazariyla bakildiginda ancak hikmet anlasilabilir. Örnegin
mevsimleri düsünelim; bir yil, her biri üç ay süren dört mevsimden
olusur. Her bir mevsimin bir lisani, bir manasi ve mesaji vardir. Bir de
üzerinde kafa yoranlar için sayisiz hikmetleri bulunmaktadir. Büyük sufi
Ibn Arabi mevsimleri söyle okumustur: Ilkbahar, sicak ve rutubetlidir. Bu
da hayatin tabiatidir. Bu mevsimde bedende sehvet-i hayvaniye ziyadelesir.
Nefsin hosuna giden bu durum, ruha illet olur. Hak yolcusu bu mevsimde
agah olmalidir. Ilkbahar, insan ömrünün gençlik dönemini sembolize
ederken, açan çiçekleriyle cenneti ve yeniden dirilisi anlatir ve ögretir.
Bu mevsimde tefekkürü ziyadelestirmek gerekir. Yaz mevsimi, sicak ve
kurudur. Bu durum, narin yani atesin tabiatidir. Insan ömrünün yaslilik
dönemini sembolize eder. Bu münasebetle ihtiyarlikta basa gelecek durumlari,
nar-i cehennemi ve mahserin ahvalini tefekkür etmek bu mevsimde
mü’minin gidasi olmalidir. Sonbahar, soguk ve kurudur. Bu da ölümün
tabiatidir. Çünkü ölüm esnasinda vücuttaki sicaklik tükenir, damarlardaki
kanlar donar ve bedene bir sogukluk hakim olur. Iste bu mevsimde ruhun
gidasi, tefekkür-i mevt olmalidir. Kis mevsimi ise soguk ve yastir.
Üç Aylar Manevi Hasadin Zirvesidir
Prof. Dr. Selahattin Yildirim
Cenab-i Hak insani; vahye
muhatap kilmak suretiyle
diger varliklardan üstün
tutmus, onu yeryüzündeki
halifesi olarak nitelendirmis ve kendisini
tanima ve ibadet etme vazifesiyle
mükellef kilmistir. Diger bir deyisle
insanin yeryüzündeki varligi tek
kelimeyle kulluk amacina matuftur.
Bu amaca uygun biçimde insan hem
diger varliklarda bulunmayan akil
gibi bir imkan ve kuvvetle donatilmis
hem de önüne nefs gibi asilmasi
güç bir engel konmustur. Nitekim tam
da bu nedenle varliklar içerisinde en
çok yükselen ve alçalan, kazanan
ve kaybeden, yaraticisina hem en
yakin olabilen hem de O’ndan (cc) en
çok uzaklasabilen varlik insandir.
Çünkü insan yükselmede bir kisim
meleklerden daha üstün hale gelebilirken,
alçalmada hayvanlari dahi
geride birakabilmektedir. Yani terakki
ve tedenni mükerrem bir varlik olan
insanin kaderidir. Insani Rabbine
yaklastiran, manen yükselip kazanmasini
saglayan yegane yol iman ve
salih ameldir. Öte yandan kisinin
Rabbi ile irtibatini koparan veya bu
yoldaki yürüyüsünü yavaslatan sey
ise hata ve günahlaridir. Insanin bu
çetin yolda en büyük dayanagi kuskusuz
yine Cenab-i Hakk’in engin lütfu
ve merhameti olacaktir. Nitekim O
(cc), Kur’an’in girisi mahiyetindeki
Fatiha suresinde ve biri hariç her
surenin basinda yer alan besmele-i
serifte kendisini bizlere rahman ve
rahim olarak tanitir. Bu sonsuz merhametin
geregi olarak Allah Teala
kulunun, yüce zatina ermesine mani
olan, küçük görülerek önemsenmeyen
günahlari ve diger engelleri temizleyecek
birçok sebep yaratmistir. Resul-i
Ekrem Efendimizin anlatimiyla
bunlardan bazilari sunlardir:
(Dosya yazilarini tamami derginin 102. sayisinda.)