Bir Gelenegin Içinden Geliyoruz
Atalarimiz, eskisi olmayanin yenisi olmaz, der. Eski, hiç eskimeyendir; yeni, eskimezin yeniden düzenlenmesi, yansimasidir.
Bu sayida gelenek dosyasi hazirladik. Bu meselede sarahet olmayinca veya yanlis yollara sapmak isteyince akillar ve gönüller karisabiliyor. Büsbütün sahiplenmek veya büsbütün inkar, körlükten ve asiriliktan baska bir sey degildir.
Tipki insan gibi vahiy de bir gelenekle, peygamberlik de bir gelenekle inmis, var olmustur. Üstelik, bir musibette; Allah’tan geldik, yine O’na dönecegiz, diyen kullariz. Insan, elest bezminden itibaren dönüs yurduna kadar bir gelenege aittir. Mesele, bu gelenegi ilk andaki sahih biçimiyle devam ettirebilmek, bozmamak, bozulmamaktir. Peygamberler, bozulan insani ve insanligi tashih etmek, manen, ruhen, aklen ve bedenen sihhatine kavusturmak için gelmislerdir. Biz de, Hazret-i Muhammed’in ömrü üzere yasadigimiz müddetçe sihhatli kalabiliriz.
Sosyal bilimlerde, günlük hayatta, teknik ve teknoloji dünyasinda gelenegin yeri yok mudur? Kadim bilgi ve kültürü yok sayan, insanligin hayir yolundaki çabalarini idrak edemeyen birisi, hayata, hayatina ve gelecege ne katabilir? Bugün, hangi mimar, Sinan’i idrak etmeden; hangi sair Yunus Emre’den ilham almadan saglam ve saglikli bir anlayis, bakis ortaya koyabilir ki?
Elbette bütünüyle geçmise saplanip kalinmaz, sadece onlarin çalisma ve çabalari yüceltilmez. Kritik esik buradadir, geçmisi bugüne getirebilmek, yarina tasiyabilmek. Sayet, biz kendi gücümüzle bunu basaramaz isek her sahada baskalarinin hayatlarina, tekniklerine ve imkanlarina özenerek ömrümüzü heba edecegiz demektir.
Arapçada dede-malum-, cedd demektir. Cedd sözcügü yeni anlamina gelen cedid ile ayni kökten gelir. Niçin, çünkü dede\torun ile kendini yenilemistir; bu nedenle cedd adini alir.
Iste cedid olmanin yeni olmanin kurali burada. Dedelerimizin kadim birikimini sahiplenmek, günün sartlarina uygun, insana hayir ve hizmet yolunda yarinlara tasimak. Sayet biz yenilenmezsek, bizden sonrakiler de bu yenilikten mahrum kalir.
Gelenegi Olmayanin Gelecegi Olamaz
Prof. Dr. Selahattin Yildirim
Milletlerin kimliklerini ortaya koyma ve
korumada dinden sonra en büyük etken
geleneklerdir. Bir millet kimligini ve kültürel
bilincini gelenekleriyle sergiler, vitrine gelenekleriyle
çikar. Sosyologlarin taksimine göre gelenekler çok
canli, yari canli ve ölü gelenekler olmak üzere üç kisimdan
ibarettir. Bunlardan aklin ve örfün dogru, iyi ve
güzel buldugu, genel ahlak kurallarina uygun olanlari
-maruf- canli tutmak ve yasatmak, böyle olmayanlari ise
terk etmek gerekir. Maruf gelenekler bir yandan vahye
dayanmakta olup diger yandan ortak aklin ve evrensel
hükümlerin kabul ettigi prensiplerden ibarettir.
Gelenek-görenek, örf-adet ve töre kavramlarindan her
birinin içerikleri ve etkileri farkli oldugu için hepsini
kapsayacak sekilde genel bir tanimlama yapmak hiç de
kolay degildir. Bunlardan gelenegi söyle tarif edebiliriz:
Gelenek, uzun zaman toplumda yerlesmis, halk tarafindan
benimsenmis, insanlarin yasantilarini ve davranis
biçimlerini etkilemis, yaptirim gücü olan degerler bütünüdür.
(Kemal Sandikçi, Din ve Gelenek, s. 29)
Gelenekler toplumsal hayatin ayrilmaz bir parçasidir.
Hem fert hem de toplum hayatini düzene sokma
açisindan büyük önem arz etmektedir. Çünkü fertler
ve toplumlar gelenekler dogrultusunda hayatlarina
çekidüzen verirler. Nitekim akla ya da dini hükümlere
uygun olsun ya da olmasin adetlerin tümü bir gelenegin
tezahürüdür.
Gelenek Bize Ne Söyler?
Doç. Dr. Ibrahim Baz
Belli yasin üzerindeki insanlarin, toplumun
örfünden, adetinden ve geleneginden koptugunu
dile getirdigine siklikla sahit olmaktayiz.
Esasinda bu sikayet, herkesin yasina ve görgüsüne göre
sahit oldugu örfi uygulamalarin ortadan kalkmasini
anlatmak ve kötüye dogru bir gidisatin var oldugunu
ifade etmek içindir. Peki, nedir bu gelenek ve ondan
uzaklasmaya neden olan unsurlar? Ya da gelenek bizim
neyimiz olur ve bize ne söyler?
Gelenek, kelime manasi itibariyla geçmisten gelen
demektir. Evlenen kadina, yeni bir yere geldigi için gelen
kelimesinden türeyen gelin, kendisine güvenerek geldigi
erkege de güvenmek kelimesinden türeyen güvey
denildigi gibi, gelenek kelimesi de geçmisten gelenlerin
toplamini ifade etmektedir. Içerik itibariyla gelenek, bir
toplumun deger verdigi ve kusaktan kusaga aktardigi
geçmisten gelen birikimdir. Bu nedenle, gelenek kavraminin
içerisine giren unsurlarda, her kusakta ortak
bir anlam derinligi ve duygu birligi vardir. Gelenek,
her devirde belli ölçüde farkli anlasilarak ve yorumlanarak
bazi degisikliklere ugrasa bile, büyük oranda
özünü muhafaza eder. Bu durum dini gelenek için de
geçerlidir. Peygamberlere göre dinin seklinde bazi degisiklikler
olsa bile, hakikati asla degismemistir. Kur’an
tabiriyle Islam, bu degismeyen öz ve hakikatin adidir.
Bu da tevhiddir.
Gelenek bir bilgi meselesi degil anlama, gerekirse yeni
yorumlar yapabilme ve yasatabilmek için özümseme
meselesidir. Bir söz ve davranis yigini degil, ruh katan ve
bir arada tutan canli bir nefes gibidir. Gelenegi belli bir
zaman diliminde ve belli bir formda dondurmak, tarihi
tecrübe ile görüldügü üzere imkan dahilinde degildir.
Islam Gelenegini Yasayanlar ve Yasatanlar: Sufiler
Prof. Dr. Süleyman Derin
Gelenek, toplumda genel kabul gören, yapila yapila toplum için yasam biçimi haline gelen toplumsal adetlere denir. Tarikatlarda gelenek ise büyük seyhlerin içtihatlari ile zenginlesen manevi hayatin tüm alanlarini kapsayan yazili/yazilmamis kurallar bütünüdür. Her din aslini korumak ama zamanin getirdigi yeni isteklere de cevap vermek durumundadir. Islam dini tüm zamanlarin meselelerine çözüm getirecek prensipleri yüce kitabimizin içinde ve Peygamber Efendimizin sünnetinde gizlemistir. Ne var ki Kur’an ve sünnet zamanin ruhuna alimlerimiz ve ariflerimizle aktarilir. Bu sebeple kitap ve sünnet kadar onu bize aktaran basta sahabeler sonra da alim ve arifler önemlidir. Zaten gelenek bu iki kesimin katkisiyla ortaya çikar.
(Dosya yazilarinin tamami derginin Subat, 2020 sayisinda)