AYIN KONUSU | Mart | 2013 | AYIN KONUSU | Okunma: 2141
Yagmur gökten gelir, tamamen ikramdir, hâzâ rahmettir. Yerin gögermesi, gönenmesi, bayindir hale gelmesi bu göge ait bagisla mümkündür.

Aynen böyle, zihinlerimiz bize ait ve bu dünyali olsa da, onlarin Rahmani meyveler vermesi, göklerin kanunlariyla uyumlu islemesi için göge ait, vahiy kaynakli ölçülerle asilanmasi gerekir. Iman ve hasyet varsa bu asi tutar ve akil da Müslüman olur.

Bizim gelenegimizde alimler, peygamberlerin postuna oturan mirasçilardir. Elbette Rabbani âlimlerden, ilmiyle amil alimlerden bahsediyoruz. Onlar, Peygamber Efendimizin (sas) sadece sözlerini degil, ayni zamanda amellerinin ve hallerinin de varisleridir. Ilmiyle amil olmayan bir âlim sadece O’nun (sas) sözlerine varis olmusken, abid bir âlim onun amellerine de varis olmus ama sufi bir âlim ayrica O’nun (sas) hallerine de varis olmustur. Gerçek veraset ise budur.

Sufiler, hasyet uyandirmayan ilmin yararsiz ilim sayildigini söylerler. Hasyet… yani Allah karsisinda küçüklügümüzü, cilizligimizi, dayaniksizligimizi sergileyen; O’nun yüceligine dair bizde derin bir suur uyandiran hal. Korku mu? Hasyetin içinde korku ve ürperme de var elbette ama bu korkunç bir varliktan korkmak gibi degil, daha ziyade bir sevgiliyi kaybetmekten, onu incitmekten korkmaya benzeyen bir korku.
Iste hakiki varis olan Rabbani âlimlerin ilimleri arttikça husulari artar, tevazulari artar, zikirleri artar. Bu âlimlerle karsilastigimiz zaman, kimlerle karsi karsiya oldugumuzu unutmayalim. ---

ILIM KENDINI BILMEKTIR
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN


Sufiler arasinda meshur olan “Nefsini bilen Rabbini bilir.” (Aclunî, 2/262) kelâm-i kibari bu konuya daha da açiklik getirir. Imam Gazzali Hazretlerinin de ifade ettigi gibi insana en yakin olan kendi nefsidir. Kendini tanimayan, Allah’in vücudunda, ruhunda yarattigi harikalari görmeyen bir insanin baskasini tanimasi hiç mümkün degildir. Insanin bu gafletini anlatan yüce Rabbimiz söyle buyurur: “Kahrolasi insan, ne kadar da nankördür! Allah onu hangi seyden yaratti? Az bir sudan (meniden). Onu yaratti ve ona ölçülü bir sekil verdi.” (Abese, 17-19)

Allah Teala bu ayetlerde öncelikle insanin kendi yaratilisini tefekkür ederek Rabbini bulmasini emretmektedir. Insan Rabbinin kendindeki nimetlerini bilmedigi sürece O’nun (cc) azametinden habersiz nankör bir hayat yasayacaktir. Allah Teala sûrenin devaminda insandaki cehaleti daha da açiga çikarmak için “Her seyden önce insan, yedigi yemegine bir baksin! Biz yagmuru gökten siril siril döktük. Sonra nebat bitsin diye, topragi iyice sürdük; orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, agaçlari gür ve sik bahçeler, meyveler ve çayirlar bitirdik.” (Abese, 24-31) ayetleri ile insani yakindan uzaga dogru bir tefekküre davet etmektedir. Iste kendini ve tabiati okuyan insan sonunda bütün bu nimetlerin sahibi olan Rabbini bilecektir.

Bu durumu Yunus söyle açiklar: Okumaktan murat ne / Kisi Hakk’i bilmektir Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru emektir ---

TEKKE ILIMSIZ, MEDRESE TAKVASIZ OLMAZ
MAZHAR SALIH


Tekkeyi ve medreseyi birbirinden ayirmamak lazimdir. Tekkede medrese, medresede de tekke olmalidir. Yani tekke ilimsiz, medrese takvasiz olmaz, olmamali.

Osmanli tarihinin ilk devirlerinde hükümdarlarin umumiyetle tasavvufa karsi bir meyil duyduklari görülür. Dönemin ilmî yapisini incelerken gördügümüz gibi, 15. yüzyil baslarindan itibaren ilmiye sinifindaki tasavvuf cereyanlari kuvvetli bir biçimde yayilmaya baslamis ve Osmanli’nin muhtelif bölgelerinde Kadirî, Halvetî, Bayramî ve diger tarikatlar memlekette mevcut fikrî müsamaha sonucu, yayilmak firsatini bulmuslardir. Buna benzer sekilde Naksibendiyye de insanimizin dinî ve manevi hayatinda önemli bir rol oynamistir. Fakat bir dönem ilmiye sinifi ile mutasavviflar arasinda mücadele baslamis ve bu mücadele, Niyaz-i Misrî (ra) gibi büyük zatlar da dahil bir çok mesayihin sürgününe sebep olmustur.

Iste tekke ve medresenin barismasina, hatta iç içe ve tek amaç için beraber çalismalarina Nursin ekolü büyük bir katki sunmustur. Ilmi ve tasavvufi tekamülünü Nursin’de tamamlayan Sah-i Hazne adiyla maruf Seyh Ahmed el-Haznevi, 1900’lerin baslarinda Hazne’de kurdugu tekkeyi medrese ile iç içe yürütmüs, irsat faaliyetinin ilimsiz yürütülemeyecegini uygulamali olarak anlatmistir. Söz konusu medrese daha sonra Telmaruf’a, oradan da Telirfan’a tasinmis ve bir asra yaklasan ilmî faaliyetlerine kesintisiz devam etmistir. Haznevi tekkesi hiçbir dönem medresesiz kalmamis ve mürsidlerin tamami da (Sah-i Hazne, Seyh Masum, Seyh Alaeddin, Seyh Izzeddin, Seyh Muhammed ve Seyh Muhammed Muta’), tasavvufÎ icazetten önce ilmî icazetlere sahip kisiler olmustur.
---

IRFANA ILIMLE YOL ALANLAR
HAMZA S. TOPRAK


Ilim ve irfan gelenegimizde sufi hayatin ilimle, ilmin tasavvufla taçlandirildigini görüyoruz. Kemale ermek kavrami bireysel bir iç yolculugu tamamlamak olarak düsünülebilecegi gibi bir ilim dalinda varilabilecek en tepe noktayi da isaret eder. Tasavvuf her ne kadar bir ilim olsa da sahsî bir tecrübe olarak köydeki çobandan medresedeki âlime kadar nicelerini irfan deryasinda sonsuz bir ummana tasimistir. Tasavvuf hiçbir müntesibine ilimden elini etegini çekmeyi isaret dahi etmedigi gibi, yolun inceliklerinin kavranabilmesi için büyük Islam dairesi içinde ilmi daima ön plana almis, hayatin bir nizama girmesinde ilmin isigi altinda nurunu yaymistir. Ilmin ortaya koydugu prensipler tasavvufun hayat akademisinde yasanilarak saglamlastirilmis ve ispatlanmistir.

Büyük irfan ve ilim gelenegimiz bir kez daha göstermektedir ki, medrese ile tekke birbirini ayakta tutan iki Islam merkezi olarak, vücudumuzdaki beyin ile kalp gibi, bizleri saglikli, dinç ve zinde tutmustur. Her ikisi de bizim için hayati fonksiyonlardandir ve ikisinden de vazgeçmemiz mümkün degildir.

Ulema ile mesayih iki zit kutup degil, hayata bakan ve Allah’a giden yolun iki motor gücü, iki kanadidir. Bu sebeple tarihte nice büyük ulema tekkenin, nice tekke büyük ulemanin güç ve hareket sahasi buldugu zenginligin merkezi olmustur.

Islam cografyasinin farkli noktalarinda ve zamanlarinda ilimleriyle hayata yön verenler ayni zamanda tasavvuf hayatinin da en güzel temsilcisi, önderi olmuslardir. Kahire’den Semerkand’a engin Islam cografyasinda ilim, edebiyat, tip, tefsir, hadis, matematik, siir gibi çok genis bir yelpazede ilmin zirvesine ulasmis sahsiyetlerin zihinlerini ve zekâlarini tasavvufun kalbî hayatinda bir kivama eristirdikleri, Allah’a giden yolda çift kanatla yol aldiklari tarihî birer gerçektir.

(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan Dergisi Mart 2013 sayisinda)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024