Yetimin Üzerimizdeki Hakki
Müslümanin hayati çesitli hassasiyetler ve güzelliklerle donatilmistir. Kendi menfaati ve dünya zevklerinden yararlanmak için yasayanlar; mal, mülk ve makam sevdasiyla ömür tüketenler; kibirden gururdan kendini göklerin üzerinde görenler bu hassasiyetlerden ve güzelliklerden nasipsizdir.
Bir imtihan dünyasindayiz. Imtihanin bazi zamanlarini güzellestirmek, dünya ve ahiret için yararli ameller islemek bizim elimizde.
Bu amellerin en faydalisi süphesiz Allah’in rizasini gözeterek insanlara yararli olmaktir. Ayet-i kerimeler, hadis-i serifler yoksullar, yetimler, dullar, yardima muhtaçlar konusunda bizleri defalarca ikaz ediyor.
Yeryüzü bugün çesitli sebeplerden ötürü yetimlerle dolu. Bütün bu yetimlerin basini oksayabilmek, canimizdan malimizdan ve kalbimizden onlara hisse ayirabilmek ne muhtesem bir duygudur. Öfkemiz, merhametsizligimiz, kati yüreklerimiz, savurgan zihinlerimiz acaba nasil derlenip toparlanacak; nasil merhamet sularinda yikanabilecek? Bir arinma ihtiyaci hissediyor muyuz? Bunun reçetesini bize Resulullah Efendimiz göstermis.
O’nun (sas) bizzat hayata baslamasi zaten öyle; bir yetim olarak; alti yasinda da sevgili annesinden ayrilarak.
Bir meczup, cenazeye katilir; etraftakilerin merhum için fazlasiyla feryad ü figan ettigini görür. Bir tanidigina; fazla bagirip çagirmayin, telaslanmayin, burada verdiyse orada alir, burada aldiysa orada verir, der.
Bu hayat ve bize verilenler onlari hangi yolda harç edecegimizi görmek içindir; canimizi, malimizi nereye sarf edecegiz? Karsiliginda ne bulacagiz? Sadece harcamak degil, asil, kazançtan baslar bu mali hayat. Helalinden mi kazandik yoksa baskalarinin hele hele yetimlerin hakkindan mi asirdik? Basindan sonuna bir hak ve hassasiyet. Bizim hayat nizamimizda yetimlerin son derece özel bir konumu vardir; atasözlerimiz bunun veciz ifadeleriyle doludur: Yetim mali atesten gömlektir. Yetimin hakkini yiyen berbat olur. Yetim hakki yedi tasi deler geçer.
Bizler, sadece yetimlerin hakkini yememekle degil, onlara, kol ve kanat germekle mükellefiz. Onlari itip kakamayiz. Onlar, Allah’in özel emanetleridir. Resulullah Efendimiz, sahabe efendilerimiz, Islam ahlakinin mümtaz sahsiyetleri önderimiz, rehberimizdir.
Azicik basimizi kaldirsak, komsularimizdan baslasak, Asya’ya oradan Afrika’ya uzansak baslarini oksayacak o kadar çok yetimle karsilasacagiz ki. Çok sükür, bu hususta çok mesafe kat eden, kol kanat geren kurumlarimiz var. Allah onlari mahcup etmesin, yollarini daima açik etsin.
Hayatimizi, ahiretimizi, gelecegimizi, yarinlarimizi düsünüyorsak kalbimizi ve elimizi biraz açmamiz bize çok sey kazandiracaktir.
Dosyamizda yetimleri misafir ettik, makbul olmasi duasiyla.
Sakin Yetimi Üzme!
Prof. Dr. Selahattin Yildirim
Allah’in insana bahsettigi en önemli organ kalptir.
Diger organlar kalbin emrinde çalisir ve hizmet ederler.
Kalbin manen saglikli olmasi diger organlarin da
saglikli ve dürüst olmasi anlamina gelir. Kalbi hayatini
kaybeden bir insan her seyini kaybeder. Kalbin yesermesi
ve yumusamasi konusunda en etkin çarelerden
biri de yetime yardim etmek, onu koruyup gözetmektir.
Böylece kalp sifa bulur. Nitekim kalbinin katiligindan
dert yanan bir adama Peygamber Efendimiz, “Yetimin
basini oksa, fakirleri doyur.” diye tavsiye etmistir.
(Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 387)
Yetimin basini oksamak, ona sevgi ve merhamet göstermenin
yaninda kimsesizligini unutturup ayakta
durabilmesini saglamak demektir. Bu hususta Allah
Resulü söyle buyurmustur: “Müslümanlar arasinda
kim bir yetimi yiyecek ve içecegini temin edecek sekilde
sahiplenirse affedilmeyecek bir günah islememis olmasi
sartiyla Allah onu kesinlikle cennete koyar.” (Tirmizi,
Birr, 14) Bu nebevi düstura imtisalen Abdullah bin
Ömer’in sofrasindan yetimleri eksik etmemesi, sofrasinda
yetim bulunmadan yemek yememeye özen
göstermesi örnek alinmasi gereken üstün bir meziyettir.
Allah’tan Bize Emanet:Yetimler
Said Yavuz
Ne zaman Sisifos efsanesine
dair bir seyler okusam
aklima Beled suresinde
geçen sarp yokus ifadesi gelir.
Ayni zamanda Bati medeniyetinin
insanin kurtulusu için sundugu
önerilerin, Islam’in, insani, esref-i
mahlukat olarak tasimak istedigi
yer bakimindan ne kadar asagilarda
oldugu fikri de. Yunan mitolojisine
dayanan efsaneye göre Sisifos tanrilar
tarafindan cezalandirilan bir
insandir. Ona bir kayayi bir dagin
zirvesine tasima cezasi verilir. Tasi,
tepeye kadar tasiyacaktir. Basarir
bunu Sisifos. Fakat kaya yeniden
asagi düser. Çaresizlik içinde yeniden
tasimak zorunda kalir kayayi
ama kaya bir kez daha yuvarlanir
asagiya. Hayati bu çaresizlik içerisinde
devam eder. Albert Camus
bu açmazin bütün insanlarin hayatinda
var oldugunu ifade ederek
bir çözüm önerisi sunar. Ona göre
ne zaman olacagi belli olmayan
bir kurtulus umuduna bel baglamak
yerine bu iskencenin sonsuza
kadar sürecegi gerçegiyle yüzlesmek
gerekir. Kurtulus bu saçmaligi kabul
etmektir. Insan bunu kabul ederse
acisi hafifler. Kahraman olur. Yani
bir çikmaz durumu baska bir çikmazla
asmaya çalismak. Hayatin
anlamini saçmaligin kabullenilisi
üzerine kurgulayan bu Bati düsüncesi
karsisinda Islam, aksine hayati
büyük bir anlam üzerine insa eder.
Evet, bir yokus vardir insan için.
Daglarin kabullenemedigi bir
yükü üstlenmistir insanoglu. Fakat
o yükü tasiyacak omuzlar da ona
verilmistir. Kur’an da böylesi bir
yokustan bahseder. Bunu bir ceza
olarak degil bir imtihan olarak
kurgular. Sonunda bir umutsuzluk
yoktur. Umutsuzlugun kabulü
de yoktur. Insan bir yokusla karsi
karsiyadir. Onu asabilir, onu asabilecek
yetenekte yaratilmistir. Yeter ki
azmedebilsin. Onun ugrasi bosuna
olamaz. Tasidigi yükü ara sira
düsürse de, çuvalina doldurdugu
aziklar bir hata ile yirtilan çuvalindan
yollara saçilsa da onu onarmak
ve yola yeniden koyulmak için her
zaman bir imkan verilmistir.
(Dosya yazilarinin tamami Ilim ve Irfan'in Ekim sayisinda.)